Amerikan Barış Gönüllüleri

İki yüzyılı bulmayan Türk-Amerikan ilişkileri tarihinde, ABD’nin Osmanlı İmparatorluğu’na ve daha sonra da Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik iki büyük “seferberliği” gerçekleştirdiği görülür. Bunlardan birincisi, 1820’lerde başlayan, Türk-Amerikan ilişkilerinin ekonomik, siyasi ve kültürel alanlarda hız ve yoğunluk kazanmasına paralel olarak gelişen ve I. Dünya Savaşı öncesinde en yüksek düzeyine ulaşan Protestan Amerikan misyonerleridir. İkincisi ise, aynen misyonerlik faaliyetinde olduğu gibi, dünyanın tüm geri kalmış ülkelerini kapsayan ve bu arada Türkiye’yi de içine alan, Kennedy yönetiminin başlattığı Amerikan Barış Gönüllüleri hareketidir.

Yüzyıldan fazla arayla gerçekleşen bu iki büyük seferberliğin ya da hareketin barışçı, insancıl, yardımsever ve gönüllü olmak gibi görünürdeki kimi ortak noktalarının yanı sıra, birincisinin dinsel ve yönetim dışı, ikincisinin ise lâik ve yönetim içi olmak gibi farklı yanları vardır. Ancak, her iki hareketin öylesine kalın bir çizgide çakışan, öylesine belirgin bir ortak paydası vardır ki, bunları ancak ve yalnızca Amerikan genişleme ve yayılmasının işlevsel araçları olarak nitelemek doğru olabilir.

Barış Gönüllüleri önerisi John F. Kennedy’nin Ekim 1960’daki seçim kampanyası sırasında ortaya atıldı. Fikri Kennedy’nin kafasına sokan ise Jerrold Electronics Corporation’ın başkanı, ilk sahip çıkanlar da Boston College’in öğrencileri oldu. Amaç “çirkin Amerikalı” yerine, az gelişmiş ülkelerde, “en kötü yaşam koşullarında yoksul halkın kaderini paylaşan ve ona yardım elini uzatan idealist Amerikalı” tipini yerleştirmekti. Genç Amerikalılar yoksul halklara teknik yardım getirecekler, kendileri de dünyayı daha iyi tanıyacaklardı. Dışarıda kurdukları şirketlerde, mahalli dili ve koşulları iyi bilen personel ihtiyacı çeken büyük Amerikan şirketleri de, Barış Ordusu’ndan kendi iş çıkarları için yararlanmayı düşünüyorlardı.

Kennedy’s Kids-Kennedy’nin Çocukları

Barış Gönülleri düşüncesinin kökeninde misyonerlik pratiğinin yanı sıra, Amerikalı düşünür William James’in “doğaya karşı savaşmak üzere” önerdiği “barış ordusu” düşüncesini bulmak mümkündür. Kaldı ki bu düşünce, yani barış ordusu düşüncesi, yüzyılın başında düşünce olmaktan da çıkmış, bir tür gelecekteki Barış Gönüllüleri hareketinin ilk pilot projesi olarak Filipinler’de uygulanmıştı. İspanya-Amerika savaşından sonra, 1901’de Filipinler’deki Amerikan askerleri, yerli halka “İngilizce öğretmek” amacıyla bir süre daha bu ülkede kalmışlar ve daha sonra yerlerini sivil gönüllülere terk ettikleri için bu pilot proje 1933’e kadar devam etmişti. William James’in “barış ordusu” türünden girişimlere daha sonra da rastlanıyor. Örneğin, “soğuk savaş” döneminin ilk Başkanı Harry S. Truman’ın da bu alanda çabaları olduğu biliniyor. Truman döneminde 1948 yılında kurulan ICA (Uluslararası İşbirliği Yönetimi) aynı görünür amaca hitap etmektedir. Bu program ile az gelişmiş ülkelere başta tarım olmak üzere eğitim, işletmecilik, kamu yönetimi gibi alanlarda teknisyen ve personel gönderilmiştir. Barış Gönüllüleri kurulana kadar bu örgüt geri kalmış ülkelere 9.000 gönüllü göndermiştir.

Başkan adayı Kennedy Barış Gönüllüleri düşüncesini seçim kampanyası sırasında ortaya attıktan sonra, konu bir süre kamuoyunda tartışıldı ve ünlü Gallup “nabız yoklama” enstitüsü ülke çapında bir araştırma yaparak Amerikan halkının yüzde 71’inin fikri benimsediğini, yalnızca yüzde 18’inin buna karşı çıktığını saptadı. Daha sonra seçimi kazanan Kennedy’nin yaptığı ilk işlerden birisi, Barış Gönüllüleri hareketinin hazırlık çalışmalarını yapmak üzere kayınbiraderi R. Sargent Shriver’ı bu önemli göreve atamak oldu.

Bu atamadan iki gün sonra bir başkanlık emri yayınlayan Kennedy, Amerikan Dışişleri Bakanlığı bünyesi içinde bir Barış Gönüllüleri örgütü kurduğunu duyuruyordu. Başkan Kennedy aynı gün Kongre’ye gönderdiği mesajda örgütü geçici olarak kurduğunu belirtiyor, örgüte gerçek anlamıyla yaşam vermek için yasama organının yardımını beklediğini söylüyordu. Senato’da Hubert Humprey, Temsilciler Meclisi’nde ise Thomas E. Morgan’ın katkılarıyla Kongre’nin desteği sağlandı ve Barış Gönüllüleri Yasası, 22 Eylül 1961 tarihinde Başkan Kennedy tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi.

Amacı, “dünyanın her tarafındaki ihtiyaç sahiplerine” yardım olarak belirlenen Barış Gönüllüleri, Kennedy’nin çeşitli konuşmalarında, “özgürlüklerin dinamitlenmesine çalışan Bay Kruşçev’in misyonerlerine karşı” bir önlem olarak sunuluyor ve böylelikle içerdiği yüksek dozdaki antikomünizmle soğuk savaş kışkırtıcılığına da katkıda bulunuyordu. Mizahi yazılarıyla tanınan ünlü Amerikalı gazeteci Art Buchwald, bu günlerde yazdığı bir yazıda, en fazla yardıma gereksinme duyan bölgenin Fransız Riviera’sı olduğuna dikkat çekiyor ve “burada pek çoğunun bindiği kayık kendisinin olmayan, bir gölgeden yoksun, yarı çıplak insanlar var…” diye yazıyordu. Buchwald yazısını şöyle sürdürüyordu: “Gidelim, onlar gibi yaşayalım, onların yediklerini yiyelim, güçlükler ne olursa olsun onlardan birisi olalım!”

Barış Gönüllüleri hareketinin yasal ve resmi amacı şu üç noktada toplanıyordu:

  • İhtiyaç duyan ülkelere, halkın sorunlarının çözülmesinde yardımcı olacak yetişmiş insan gücünü sağlamak.
  • Yardım edilen ülkelerin halklarının, Amerikan halkını daha iyi tanımasını sağlamak.
  • Amerikan halkının yardım edilen ülkelerin halklarını daha iyi tanımasına katkıda bulunmak.

Görüntüdeki amaçta sorun yoktu. Oysa asıl amaç bunu çok aşıyordu. Bunu da yine Kennedy’nin çeşitli konuşmalarından izlemek olanaklıdır. Bir kere, 1960’ların Amerika Birleşik Devletleri gerçek barışa ulaşacak yoldan bir hayli uzaklaşmıştı. Bir başka deyişle ABD’nin barışçı bir ülke olma savı oldukça zayıflamıştı. Ayrıca, Amerika’nın ekonomik, bilimsel, teknolojik gücünü yitirmeye başladığı konusunda içte ve dışta yaygın bir izlenim oluşmuştu. Yine Kennedy’ye göre bir başka neden, ABD’nin özellikle gelişmekte olan ülkelerin güvenini yitirmekte oluşuydu. Hepsinden önemlisi Amerikan dışişlerini güçlendirecek kişilere ve kurumlara gereksinim vardı. Kısaca, ABD ekonomik, siyasi ve kültürel egemenliğini yitirmek istemiyor, bu alanlarda kendisine sosyalist bloktan ve üçüncü dünyadan yöneltilen tehditleri karşılamak, aşmak istiyordu. Barış Gönüllüleri hareketinin evrensel planda ve hızlı bir biçimde, adeta büyük bir kampanya şeklinde başlatılmasının temel nedeni buydu.

Amerikan Barış GönüllüleriOysa gerçek amaç bunları da aşıyordu. Kurulduğu andan itibaren Barış Gönüllüleri örgütüne Washington’un “en yeni mekanizması” ya da birimi olarak bakılıyordu. Örgütün ilk yöneticisi Sargent Shriver, bir Amerikan üniversitesinde yaptığı konuşmada bu durumu üstü kapalı olarak şöyle dile getiriyordu: “…Bir dünya toplumu doğmaya çalışıyor. Amerika başarılı olmak için bu doğumda hazır bulunmalıdır.”

Başlangıçta Barış Gönüllüleri’ni “Beatniks Ordusu” diye alaya alan faşist eğilimli başkan adayı Barry Goldwater, uygulamanın sonuçlarını öğrendikçe “Bir iş adamı olarak, iki yıllık denizaşırı denemenin çok değerli ve kârlı olduğunu görüyorum” demişti. Barış Ordusu’nun kurulmasında çok emeği geçen Henry S. Reuss ise şunları söylemişti:

Biz ekseriya gerici ve hırsız liderler ile askeri ittifaklara önem veririz. Onlara askeri malzeme sağlarız. Bunlar da silahları genellikle yardım ettiğimiz farz olunan ülkenin halkına karşı kullanırlar. Bir sürü Amerikan resmi kişisi, yabancı ülkelerin başkentlerinde bulundukları ülkeden tamamen tecrit edilmiş yalnız bir hayat sürer.

Reuss bu nedenle, “halkla kaynaşmış idealist Amerikalının teknik yardımı” programının denenmesini istemişti.

Barış Gönüllüleri’nin dünya ölçeğindeki faaliyetlerini yönlendirecek ve yönetecek beyin takımı ve yönetici kadro, büyük ölçüde üniversitelerden gelen dış ilişkiler uzmanlarından oluşuyordu. Barış Gönüllüleri örgütünün tüm projeleri, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın ilgili dairelerinin ve ekonomik işlere bakan müsteşarın onayı ile kesinlik kazanıyordu. Örgüt ayrıca ev sahibi ülkedeki Amerikan elçilikleri, Amerikan Haberalma Merkezi Büroları ve bu büroların Washington’daki üst yönetimiyle yakın ilişki içinde bulunuyordu.

Barış Gönüllüleri ne yapacaklardı? Dünyanın dört bir tarafına hangi hizmetleri götüreceklerdi? Bu soruya örgütün üst düzey yöneticilerinden birisi, 1960’larda aynen şu yanıtı veriyordu: “Genç gönüllülerin bana ne yapacaklarını sordukları zaman, onlara hep şu yanıtı veriyorum: Daha önce hiçbir zaman yapmadığınız şeyleri yapacaksınız.” Barış Gönüllüleri başlıca aşağıdaki beş alanda çalışarak, bu “daha önce hiç yapmadıkları şeyleri” yapacaklardı:

  • Eğitimde: Çeşitli eğitim ve öğretim kademelerinde örgün ve yaygın eğitim.
  • Sağlıkta: Başta “sıtma ile mücadele” vs. olmak üzere çeşitli sağlık projeleri.
  • Tarımda: Çeşitli tarımsal projeler ya da kırsal kalkınma programları.
  • Yönetimde: Gittikleri ülkenin çeşitli yönetim düzeylerinde uygun görevler.
  • Endüstride: Başta inşaat sektörü olmak üzere çeşitli sanayi projeleri.

Yukardaki öncelikler ülkelerin durumu, ev sahibi hükümetin tutumu, halkın tepkisi ve hepsinden önemlisi ABD’nin tercihlerine göre farklılıklar gösteriyordu.

Türkiye’nin de içinde bulunduğu Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Güney Asya Ülkelerindeki Barış Gönüllüleri’nin yaklaşık yüzde 32’si eğitim alanında faaliyet gösteriyordu. Bu oran Doğu Asya ve Pasifik’te yüzde 73’ü bulurken, Afrika’da yüzde 72, Latin Amerika’da yüzde 27 dolaylarında gerçekleşiyordu. Bir başka ifade ile Amerikan Barış Gönüllüleri’nin yaklaşık yüzde 64’ü ile yüzde 49’u arasında değişen bir kesimi, 1962-1967’de eğitim anında çalışıyor, eğitimi toplum kalkınması, sağlık, tarım ve diğer alanlar izliyordu.

Barış Gönüllüleri hareketi, tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de 1960’ların ikinci yarısında ilk hızını kaybetti. 1966, deniz aşırı ülkelerde faaliyet gösteren 15 binden fazla Gönüllü ile Barış Gönüllüleri hareketinin sayısal yönden en güçlü olduğu yıldı. 1969 sonunda 59 ülkede faaliyet gösteren Barış Gönüllüleri için ABD bütçesinden yılda yaklaşık 100 milyon doların üzerinde bir ödenek ayrılıyordu. 1985 başına kadar çeşitli az gelişmiş ülkelere gönderilmiş olan 100 binden fazla Barış Gönüllüsü ve 2 binden fazla merkez personeli ile bir orduyu andıran bu örgüt, çeşitli ülkelerde bu kuruluşa ve ABD’ye karşı duyulan tepkinin artışı, ABD açısından da bu kuruluştan beklenen, az gelişmiş ülkeleri elden geldiğince tanıma görevinin yerine getirilmiş olması nedeniyle, zaman içinde işlevsizleşerek ufaldı. 1980’lere gelindiğinde çeşitli ülkelerde faaliyet gösteren Barış Gönüllüleri’nin sayısı 5 bine kadar inmişti. 11 Eylül saldırılarının ardından Ortadoğu’da yükselen ABD-karşıtı eğilimler nedeniyle George W. Bush kurumun hem gönüllü sayısını hem de kurumun bütçesini artırma kararı aldı.

1968 sonunda tüm dünyada görev yapan Barış Gönüllüleri’nin yüzde 77’si üniversite mezunu, yüzde 9’u ise üniversite üstü eğitim görmüş gençlerdi. Bu genç insanların gittikleri ülkelerin sosyo-ekonomik ve kültürel düzeylerini, çeşitli toplum sınıflarının beklenti ve davranışlarını, halkın dinsel ve ahlaki davranış kalıplarını öğrenmede başarılı olduklarını düşünmek olasıdır. Nitekim Barış Gönüllüleri, kendilerine uygulanan bir ankete verdikleri yanıtlarda, en başarılı oldukları alanın çalıştıkları ülke hakkında bilgi edinmek olduğunu (yüzde 97), bunu ev sahibi ülke halkının ABD hakkında daha çok şeyler öğrenmesinin (yüzde 82) izlediğini, ev sahibi ülke halkına yararlı bir şey yapmanın ise (yüzde 38) üçüncü sırada geldiğini belirtmişlerdir.

Türkiye’de Amerikan Barış Gönüllüleri

peace_corpsTürkiye’nin de aralarında bulunduğu Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Güney Asya Grubu’nda bulunan 11 ülkeye 1962-1969 tarihleri arasında toplam 7441 gönüllü gönderilmiştir. Bu ülkeler arasında, Hindistan’ın kabul ettiği 2450 gönüllüden sonra, en fazla gönüllü kabul eden ülke 1201 kişiyle Türkiye olmuştur.

Amerikan Barış Gönüllüleri Türkiye’ye iki ülke arasında imzalanan 27 Ağustos 1962 tarihli ikili anlaşma uyarınca gönderilmişlerdir. İlk grup Barış Gönüllüsü’nün Türkiye’ye gelişi Eylül 1962 sonlarında olmuştur. “Barış Gönüllüleri İkili Antlaşması”, Amerikalı gönüllülere Türk mevzuatında yer alan kimi vergi, resim ve harçlar yönünden birtakım ayrıcalıklar tanıdığı gibi, Antlaşmanın Anayasa’ya aykırılığı da o dönemde kimi bilim adamları tarafından ileri sürülmüştü. Buna karşın ikili antlaşmayı uygun bulan yasa 1965’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilmiştir.

39 kişiden oluşan ilk Barış Gönüllüleri kafilesi Eylül 1962 sonlarında ülkemize gelmiş ve ikili antlaşmaya ek protokolde belirlendiği üzere, Gönüllülerden 31’i İngilizce öğretmeni, 8’i de Mersin Bölge Müdürlüğü’nde tarım teknisyeni olarak istihdam edilmişlerdir. 1963 sonlarında 105 kişilik ikinci kafilenin gelmesiyle Türkiye’ye Barış Gönüllüsü akımı hızlanmıştır. Bu alandaki gelişme aşağıdaki gibi olmuştur:

Yıllar Gelen Gönüllü Sayısı Yıl Sonunda Gönüllü Sayısı
1962 39 39
1963 105 140
1964 219 329
1965 382 590
1966 121 445
1967 . 110 215
1966 160 238
1969 65 171

1960’larda ülkemizde yoğun olarak faaliyet gösteren Amerikan Barış Gönüllüleri’nin yüzde 42’si Orta Anadolu, yüzde 14’ü Marmara, yüzde 13.6’sı Kuzey Anadolu, yüzde 12.8’i Ege, yüzde 8.8’i Doğu ve Güney Doğu Anadolu ve yüzde 8.4’ü de Güney Anadolu Bölgesi’nde çalıştılar.

Oysa imzalanan ikili protokolde açıkça Barış Gönüllülerinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde faaliyet göstermeyecekleri belirtiliyordu. Her nasılsa bir şekilde bu bölgelerde çalışma olanağı buldular.

Türkiye’de faaliyet gösteren Barış Gönüllüleri’nin çalıştıkları alanlar ya da programlar aşağıdaki gibi oldu:

Çalıştığı Alan ya da Program Gönüllü Sayısı Oranı (yüzde)
İngilizce Öğretimi 803 67
Toplum Kalkınması 168 14.1
Çocuk Bakımı 77  6.4
Sağlık (Hasta Bakımı ve Eğitimi) 45 3.8
Tüberküloz Kontrol 30 2.5
Ev Ekonomisi Öğretimi 15 1.3
Turizm 10 0.8
Üniversitelerde Okutmanlık 37 3
Barış Gönüllüleri Bürosunda Sekreterlik 16 1.3
Toplam 1201 100.0

Görüleceği üzere Türkiye’deki Barış Gönüllüleri’nin üçte ikisi İngilizce öğretiminde görev almıştı. Türk öğrencilere İngilizce öğretmenin Barış Gönüllüleri için neden bu kadar önemli olduğunu kendisi de Türkiye’de Barış Gönüllüsü olarak İngilizce öğreten Joanthan Pool şöyle itiraf ediyordu:

En etkili sömürge araçlarından birisi dildir. Çünkü İngilizce bilen Amerikan radyo ve basınını takip ederek propagandaya açık hale gelir. Dil ile İngiliz Amerikan siyasetini benimseme ve mallarını satın alma başlar. Beyin göçünü sağlar. Bir insanın konuştuğu dil, o insanın düşünce ve davranışlarını etkiler. Bir yabancı dili öğrenip kullanan kişi yavaş yavaş o milletler gibi düşünmeye başlar.

Ülkemizde Barış Gönüllüleri’ne karşı tepki 1965 ortalarından başlayarak yoğunlaştı. Aydınların, öğretim üyelerinin ve öğrencilerin eleştirici ve irdeleyici yazıları, Kıbrıs bunalımı sırasında ABD’nin Türkiye’ye karşı olumsuz tutumu, Başkan Johnson’un ünlü mektubu gibi olaylarla da bir araya gelince Barış Gönüllüleri’nin Türkiye’deki altın devri sona erdi. İlk kez 1966’da Türkiye’ye gelecek gönüllülerin sayısı sınırlandırıldı. Amerika’ya karşı tepkilerin arttığı bir yıl olan 1966’da, özellikle bu yılın son üç ayında basının en çok tartıştığı konuların başında Barış Gönüllüleri geliyordu. Barış Gönüllüleri’nin gerçekte CIA ajanı oldukları ve misyonerlik faaliyetlerinde bulundukları gazete sütunlarını süslemeye başladı. Zonguldak’ın Devrek ilçesinde olduğu gibi kimi yerlerde Barış Gönüllüleri fiziki şiddete maruz kaldı, ya da Samsun 19 Mayıs Lisesi’nde olduğu gibi “Yankee Go Home!” sloganları ile öğrenciler tarafından okuldan kovuldular.

Bu gelişmeler, hükümeti de Barış Gönüllüleri’yle ilgili birtakım önlemler almaya itti. Örneğin, köy ve kasabalardaki “toplum kalkınması” programlarından Amerikalı Barış Gönüllülerinin çıkarılması, Dışişleri Bakanlığı bünyesinde Gönüllüleri izleyen bir birimin kurulması, Valiliklerin Barış Gönüllüleri’nin faaliyetlerini daha yakından izlemesi, bunların arasında sayılabilir.

Yine 1966 yılının Şubat ayında yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Gönüllülerin Doğu Anadolu’dan uzaklaştırılması istendi. Çünkü hem Genelkurmay İstihbarat Dairesi hem de Milli İstihbarat Teşkilatı, Barış Gönüllüleri’nin Doğu Anadolu’da yalnızca İngilizce öğretmenliği yapmadıklarını, etnik yönde (Kürtçülük) bir takım propagandalar yaptıkları istihbaratlarına ulaşmıştı.

Türkiye’deki Barış Gönüllüleri’ne ilişkin en iyi değerlendirmeyi 1969’da Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Profesörler Kurulu yapmıştı. Siyasal Bilgiler Fakültesi Profesörler Kurulu’nun 25 Kasım 1969 günkü toplantısında oy birliği ile kabul edilen aynı fakültenin “Şehircilik Enstitüsü’nün Barış Gönüllüleri Örgütü’nün Teknik Yardım Programı ile ilgili Raporu”nda şu görüşlere yer veriliyordu:

Barış Gönüllüleri örgütü (US Peace Corps), yönetsel yapısı ve amaçları bakımından, ABD Hükümetine ve Amerikan dış politikasına doğrudan doğruya bağlı bir kuruluştur. Örgütün yasasında (Peace Corps Act) kesinlikle belirtilen bu husus, resmi bildirilerle doğrulanmaktadır. ‘Karşılıklı dostluk ve anlayışı geliştirmek ve yetişkin insan gücüne olan ihtiyaçlarını gidermede yardımcı olmak’ sloganı ile ‘Barış Gönüllüsü’ adı altında az gelişmiş ülkelere gönderilen Amerikalıların, gittikleri ülkelerde uyguladıkları programlar ve eylemleri incelendiğinde, başlıca şu amaçlara hizmet etmekle görevlendirildikleri ortaya çıkmaktadır:

a) Az gelişmiş ülkelerde Amerikan dünya görüşünün, kültürünün, siyasal ve askeri nüfuzunun yayılmasına ve benimsenmesine çalışmak ve Amerika yararına çalışacak etkili aydınlar grubu yetiştirmek.
b) Geri kalmış ülkelerin hızla endüstrileşmesi gereği ile ters yönde program ve projelere öncelik ve ağırlık verilmesini sağlamak; bu amaçla kalkınma ve planlama kuruluşları gibi örgütlerde görev almak.
c) ABD’nin yer yer girişeceği şiddet hareketlerini ve yayılma politikasını şirin gösterecek eylemlerde bulunarak siyasal havayı Amerika yararına oluşturmak.
d) Katıldıkları ya da kendilerinin uyguladıkları program ve projelerin görüntüsü arkasında ‘gizli faaliyetlerde bulunmak.

Türkiye’deki Amerikan Barış Gönüllüleri’nin faaliyetleri 1970’de sona erdi; ya da bir başka deyişle, Türkiye’deki “Amerikan Barış Gönüllüleri Programı” 1970’de durduruldu…

1 Yorum

onur için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.