Anadolu Nasıl Türkleşti?

Anadolu’nun Türkleşme süreci bir anda gerçekleşen bir olgu olmayıp, uzun bir tarihi süreç içinde gerçekleşmiştir. Çünkü Türk boylarının hepsi aynı anda Anadolu’ya gelmemiş, göç dalgaları yüzyıllar boyunca sürmüştür. Anadolu’yu Türkleştirecek ilk büyük göç dalgası Malazgirt Savaşı’nın ardından başlamış, ikinci büyük göç dalgası ise Moğol istilası ile gerçekleşmiştir.

Büyük Selçuklu Devleti’nin temellerini atan Selçuk Bey’in 1009 tarihinde ölmesinden sonra başa geçen Aslan Bey yönetimindeki Selçuklular, Karahanlı ve Gaznelileri korkutacak derecede güçlenmişlerdi. Karşılıklı güvensizlik havası nedeniyle özelikle Selçuklular ve Karahanlılar arasında bir mücadele başlamış, sonunda harekete geçen Karahanlı hükümdarı Selçukluları yenilgiye uğratarak Maveraünnehir‘deki yurtlarından uzaklaştırmıştı.

Tuğrul ve Çağrı Beylerin emrindeki kalabalık Türkmen kütlelerinin yeni bir yurt, uygun bir toprak parçası bulabilmek kaygısıyla haftalarca süren uzun ve yorucu göçlerden hem maddi hem de manen ne kadar sarsıldıklarını tahmin etmek güç değildir. Buna bir de her an saldırı ve tecavüze uğramak korkusu ilave edilirse, Selçukluların içinde bulundukları son derece vahim durum, göç edebilecekleri yeni bir bölge bulma zorunluluğunun nedenleri anlaşılmış olur. Onlar için en uygun yer batıda bulunan Anadolu‘ydu. Çünkü Selçukluların da, vaktiyle soydaşlarının Bizans‘la mücadelelerde bulundukları Anadolu‘yu ileride yurt edinmek amacıyla bir keşif seferi yapmaları konusunda karara varmış oldukları bilinmektedir. Böylece Tuğrul Bey yaşlılar ve ağırlıklarla birlikte daha güvenli olan çöle doğru çekilirken, Çağrı Bey komutasında Selçukluların Anadolu’ya ilk seferleri de başlamış oluyordu.

1018 tarihinde Çağrı Bey Doğu Anadolu’ya ilk seferini düzenlerken Anadolu’nun siyasi ve demografik yapısı oldukça karışıktı. 6.ve 7. yüzyıldaki Sasani-Bizans, ardından Arap-Bizans mücadeleleri Anadolu için tam bir yıkım olmuş, birçok kent ve kasaba harabe durumuna dönmüştü.   Bizans’ın kötü yönetimi de eklenince Anadolu’nun birçok bölgesi ıssızlaşmış, yerli halkın nüfusu oldukça azalmıştı. Diğer taraftan, Bizans, VIII. yüzyıldan itibaren Balkanlara inmeye başlayan Bulgar, Peçenek, Kuman (Kıpçak) ve Uzlardan oluşan Türk boylarını Anadolu’ya geçirerek onları çeşitli yerlere yerleştirmeye başlamıştı. Anadolu’daki Ermeni ve Gürcü prenslikler hem birbiriyle savaştıkları hem de sık sık bu bölgedeki Müslüman beyliklerle işbirliğine gitmeleri nedeniyle Bizans ile de anlaşmazlığa düşmüşlerdi.

Çağrı Bey, işte bu koşullarda emrindeki kuvvetlerle doğrudan doğruya Bizans yönetimindeki Doğu Anadolu sınırlarını aşarak Vaspurakan topraklarına girdi. Bu zamana kadar Türklerle savaşmamış olan Vaspurakan ordusunun kaybı çok büyük oldu. Çağrı Bey, bir süre daha burada kalarak oldukça yüklü ganimet topladı. Sonuç olarak Çağrı Bey, takviyelerle birlikte topu topu beş-altı bini bulan ve o tarihte bile küçük sayılan bir orduyu bile, Doğu Anadolu‘daki Bizans güçlerinin durdurmaktan aciz olduğunun bizzat ve fiilen tanığı olmuştu. Anadolu, ilerisi için Türk yurdu olmaya hazır mükemmel ve kolay bir hedef gibi görünüyordu.

Türkler Neden Anadolu’ya Yöneldi?

1040 yılında Selçukluların Dandanakan Savaşı ile Gaznelileri yenilgiye uğratarak devlet kurmayı başarması, Selçukluların uzun yıllar süren güvenli bir yurt bulma arayışlarının sonuydu. Oğuz boyları ardı arkası kesilmeyen dalgalar halinde Horasan başta olmak üzere Müslüman topraklara akmaya başladı. Fakat bu durum kısa süre sonra sorunlara yol açmaya başladı. Çünkü bulundukları yeri kendi özel mülkleriymiş gibi kullanmaya alışkın olan Oğuzlar, yerli halkın ekili ve dikili alanlarına zarar verdiklerinden onlarla iyi ilişki kuramıyor, çoğu zaman şikayet konusu oluyorlardı. Tuğrul Bey söz konusu şikayetleri tamamen ortadan kaldırmak için, ordusu ile Oğuz boylarının üzerine yürüyebilir, onları cezalandırabilirdi. Fakat üzerlerine gidilmesi durumunda Oğuzların karşı koyacağı, silaha sarılacakları kesindi. Oğuzların geleceğinden kendini sorumlu sayan Tuğrul Bey, bu kütleye yeni bir hedef gösterilmesi gerektiğini anlamakta gecikmedi. Çağrı Bey tarafından ne kadar kolay bir hedef olduğu bizzat gözlemlenen Anadolu’dan daha uygun bir bölge neresi olabilirdi ki? Bu nedenle emrindeki şehzade, emir ve Türkmen beylerini Batı’ya yani Anadolu’ya akın yapmaları için görevlendirdi.

Türkmenlerin Anadolu’ya yönelmesinin nedeni siyasi değildi. Öncelikleri; sürülerine yeni otlaklar bulabilmek, geleneksel yaşama alışkanlıklarına bağlı kalabilecekleri bir yer bulabilmekti. Alıştıkları yaşam tarzının zorunlu ihtiyaçlarının İslam ülkeleri üzerinden karşılanması olanaksızdı. Çünkü bu durum İslam ülkelerini koruma, savunma ve bu ülkelerde huzuru sağlama politikası izleyen Tuğrul Bey’in siyasetine ters düşmekteydi. Ayrıca Oğuzların ganimet (doyumluk) kazanma isteklerinin de bu akınlarda önemli payı vardı. Zira düşmanın biriktirdiği ganimeti elinden alarak kendi eksiklerini görmenin Oğuzların yaşamında büyük önemi bulunuyordu. Fakat başta Selçuklu sultanı olmak üzere, Selçuklu beylerinin Anadolu’ya yaptıkları sefer ve akınların temel hedefi ise gaza ve keşif yapmaktı.

Selçuklular ile Bizans’ın ilk ciddi kapışması 1048 yılında Erzurum yakınlarındaki Pasinler ovasında yapılan Pasinler Savaşı oldu. Doğu sınırlarını güvence altına alarak Selçuklu akınlarını durdurmak isteyen Bizans, bu ilk büyük meydan savaşında İbrahim Yınal ve Kutalmış’ın komutasındaki Selçuklu ordusu karşısında ağır bir yenilgi aldı.

Tuğrul Bey ülke içindeki huzursuzlukları ortadan kaldırıp merkezi yönetimi güçlendirdikten sonra bizzat Anadolu’ya seferlere başladı. 1054 yılında Anadolu sınırlarını aşarak Van Gölü’nün kuzey doğusundaki Muradiye ve Erciş’i fethetti. Malazgirt’i kuşattıysa da almayı başaramadı. Bu seferler 1057-1063 yılları arasında kesintisiz olarak sürdü. Tuğrul Bey döneminde gerçekleştirilen bu akınlar sayesinde Sivas’a kadar olan bölgedeki Bizans kaleleri ve müstahkem mevkiler büyük ölçüde tahrip edildi ve böylece bu bölgedeki Bizans savunma kuvvetlerine telafisi oldukça ağır darbe indirilmiş oldu.

Tuğrul Bey’in 1063 yılında ölümünün ardından Sultan Alp Arslan’ın tahta çıkmasıyla Anadolu Türk akınlarının temel hedefi durumuna geldi. Çünkü Alp Arslan, İslamiyet’i yayma temelinde genişlemeye dayanan bir fetih politikası izliyordu. Bu yüzden 1064’te ilk seferi Rey üzerinden Azerbaycan’a girmek oldu. Bizans yeni akınların artık yalnızca ganimet arzusu ile yapılan bir hareket olmadığını, aksine Anadolu‘nun fethi için yapılan bir ön hazırlık hareketi olduğunu anlamakta gecikmedi. İki devletin nihai kozlarını paylaştığı Malazgirt Meydan Muharebesi, Anadolu’nun Türkleşme sürecinde bir dönüm noktası oldu.

Selçuklu ve Oğuz beyleri, Alp Arslan‘ın açtığı yoldan ilerleyerek, sistemli bir şekilde Anadolu‘nun fethine koyuldular. Sınırlarda toplanmış olan Oğuz boyları ise, Malazgirt zaferiyle önlerine bir ülkenin açılmış olduğunu anlamakta gecikmediler; sel halinde akarak, bütün Anadolu‘ya yayıldılar. Anadolu’ya ilk yerleşmeye başlayan Türkmen toplulukları daha çok göçebe yaşam tarzını benimsemiş kütlelerden oluşmaktaysa da, özellikle Moğol istilasının ardından XIII. yüzyıldan itibaren ikinci büyük göç dalgasıyla kentlerde yaşayan sanatkarlar, bilim adamları ve tüccarlar da Anadolu’ya göç etmeye başladılar. Böylece, Selçuklu kuvvetleri ve Oğuz boyları, aileleri ve sürüleriyle birlikte her yerde ilerleyip Anadolu’nun etnik yapısını Türkler lehine değiştirirken, Bizans‘ın gücü sürekli olarak gerilemekteydi.

Anadolu’nun Türkleşme Sürecini Kolaylaştıran Etkenler

Çifte Minareli MedreseTürk göçleri Anadolu’nun etnik yapısını hızla değiştirirken, 1. Haçlı Seferi Bizans’a Anadolu kıyılarını ve Batı Anadolu topraklarını tekrar ele geçirmek, Türkleri iç kesimlerdeki yaylalara sürmek olanağı verdi.  Öte yandan Torosların bütün güney yamaçlarını işgal eden Franklar da Türklerin güneydeki Müslüman ülkelerle ilişkinin önünü kesmişti. Böylece Türkler kendilerini bir anda geleneksel İslam dünyasının dışında, İslam tarihi ve devlet örgütü bulunmayan bir bölgede sıkışmış halde buldular. Bu da Türkleri bir arada yaşayabilmenin daha sağlam biçimlerini arayıp bulmaya zorladı.

1176’da İmparator Manuel I. Kommenos’un Bizans’ın kaybettiği toprakları geri almak için yaptığı Miryakefalon Savaşı’nda uğradığı ağır yenilgi Bizans’ın Türkleri Anadolu’dan kovma umuduna kesin olarak son verdi. Zamanla Selçuklular başkentleri Konya merkez olmak üzere bir devlet örgütlenmesini tamamladılar. Gerçi devletin egemenlik alanı Türkmenlerin yayılmış bulunduğu sınırlarda kesin biçimde belirlenmiş değildi ama merkezi bölgelerin halkı bütün kesimleri ile Müslüman olmuş ve olmamış yerliler, göç etmiş İranlılar, yerleşik yaşama geçen Türkler yeni bir devletin gerekli bütün kurumlarıyla birlikte kurulmasına ve Anadolu’nun Türkleşme sürecinin hızlanmasına katkıda bulundular. Bizanslı geçmişin gelenekleri burada Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun İslam-İran modelleriyle ve kendi yenilikleriyle kaynaştı.

Yeni devletin gerek üst kademelerinde gerekse tüm yapısında İslami bir karakter ağırlıkta olsa da bu durum gayrimüslimlerin bundan zarar gördüğü ya da Bizans egemenliğine sıcak baktıkları anlamını taşımamaktaydı. Tam tersine Anadolu’nun yerel halkı Bizans’a; ağır vergiler, yönetimin keyfi tutumları, iktidar mücadelelerin yarattığı kargaşa ortamı, yozlaşmış Kilise’nin baskısı gibi nedenlerle yabancılaşmış durumdaydı. Hatta VII. Mihail’in hüküm sürdüğü 1271-1282 yılları arasında Anadolu’nun birçok küçük kasabasının halkı Bizans’ın ve Kilise’nin baskısından kurtulmak için Türkleri bizzat kasabalarını işgale davet etmişler, kendi rızalarıyla Türk egemenliğine geçmişlerdi. Böylece Bizans’a sırtını dönen yerel halk Türklere kucak açarak Anadolu’nun Türkleşmesini kolaylaştırmıştı. Anadolu’da Türk egemenliği kurulup yerleştikten sonra yerli Hristiyanlar, diğer İslam ülkelerindeki gibi haklara sahip olacaklarının ve kendilerine hoşgörüyle yaklaşılacağının bilincindeydi. Pek çok tarihi kaynakta bu nedenle yerel halkın Selçuklulara adeta kurtarıcı gözüyle baktıklarına ilişkin kayıtlar bulunmaktadır. Selçuklu sultanları da üretim yapan Anadolu’nun yerel Hristiyan halkını koruyarak ticareti geliştirmek için tüccarlara taşınan malın sigortalanması dahil her türlü güvenceyi vererek, gerektiğinde kervanları askerlerle koruyarak bu süreci hızlandırıyordu. Bu durum yalnızca Türklerin egemenliği altında yaşayan Hristiyan halkları hoşnut etmekle kalmıyor, aynı zamanda Bizans egemenliği altında ekonomik sıkıntıdan iyice bunalan halkları da Türk egemenliğine çekerek fetihlere ve Anadolu’nun Türkleşme sürecine katkıda bulunuyordu.

Etnik yapının böylesine hızlıca değişmesini kolaylaştıran en önemli unsur hiç kuşkusuz Bizans’ın Malazgirt’te uğradığı yenilgidir. Çünkü Malazgirt zaferi ile Bizans’ın tüm direnişi kırılıp Türklere karşı duracak bir ordu kalmayınca, Anadolu’da hızlı bir yayılma ve yerleşme dönemi başlamıştır.

Anadolu’nun Türkleşmesini ve İslamlaşmasını kolaylaştıran diğer önemli bir etken de kolonizatör dervişler ve alplerdir. Başta Hoca Ahmet Yesevi ve Hacı Bektaşi Veli olmak üzere hiçbir karşılık beklemeden görev yapan bu insanlar, beylerin kılıçla açtıkları yolu bilim ve gönül ile sağlamlaştırmıştır. Farklı dinlere inananlara saygı göstererek,  muhtaç insanlara yardım eli uzatarak, sürekli adaleti öğütleyerek birlik ve beraberliğin sağlanmasına büyük katkıda bulunmuşlardır.  Onların yetiştirdiği öğrenciler halkın arasına karışarak birçok insanın gönlünü daha ordular gelmeden önce İslama ve Türklüğe ısındırmıştır.

Böylece XI. yüzyıldan itibaren başlayan ve XII. ve XIII. yüzyıllarda yeni göç dalgaları ile Anadolu’nun etnik yapısı tamamen Türkler lehine bir gelişme göstermiş ve sonunda Anadolu büyük oranda Türkleşerek bir Türk yurdu haline gelmiştir. Anadolu’nun etnik yapısını değiştiren Oğuz boylarının İslamiyet’i kabul etmiş olmaları, Anadolu’nun Türkleşirken aynı zamanda İslamlaşmasını da sağlamıştır.

Anadolu’nun Türkleşmeye başladığının en büyük kanıtı, birkaç istisna hariç tutulursa kurulan her yeni köy ve kasabanın Türkçe bir ad taşıyor olması ve yeni yapılan yapıların Türk kültüründen izler taşımasıydı. Nitekim Üçüncü Haçlı Seferi sırasında I. Friedrich’in Alman ordusunun Anadolu’dan geçerken her yanıyla Türk gördükleri bu bölgeyi Türkiye (Turchia) olarak adlandırması da Hristiyanlar tarafından artık Anadolu’nun Türk yurdu olarak kabul edilmeye başlandığının bir göstergesidir.

16 Yorum

Duman için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.