Napolyon Bonapart’a İlk Yenilgisini Bir Türk Tattırmıştı

Bütün dünyanın çok iyi tanıdığı ünlü Fransız general Napolyon Bonapart’ın adını andığımızda, onunla beraber yiğit ve cesur bir Türk komutanını da anımsamak gerekir. Bu Türk komutan, askeri dehası dillere destan olan Napolyon Bonapart’a ilk gerçek yenilginin acısını tattıran Cezzar Ahmet Paşa’dan başkası değildir.

Cezzar Ahmet Paşa, birtakım Türk büyükleri gibi zekası ve gayretiyle kendi kendini yetiştirmiştir. Birçok devlet adamının kademe kademe ve deneyimlerle yükselmesinde bir okul görevi gören İstanbul’daki devlet kapısı Cezzar Ahmet Paşa için kapalı kalmıştır. Onun için Cezzar Paşa’nın mevki ve şöhreti yalnızca kendi zekasının ve edindiği yaşam deneyimlerinin bir ürünüdür denilebilir.

Cezzar Ahmet Paşa’nın doğum tarihi kesin olarak belli değildir. 23 Nisan 1804’te yaşama gözlerini kapayan Cezzar Ahmet Paşa’nın öldüğü sırada 70 ila 80 yaşları arasında olduğu söylendiğine göre doğum tarihinin 1724-1734 yılları arasında olması olasıdır. Tıpkı doğum tarihi gibi doğduğu yer de tartışmalıdır. Onun Vidinli veya Nişli olduğunu söyleyenler varsa da, doğruluk olasılığı en yüksek olan Bosnalı olduğudur.

Gençliğinde İstanbul’a gelerek berberlik eden Ahmet bu sayede Hekimoğlu Ali Paşa’nın hizmet ve himayesine girmiş, Ali Paşa ikinci defa Mısır valiliğine atandığında onu da beraberinde Mısır’a götürmüştür. Hekimoğlu Ali Paşa Mısır’dan ayrıldığında ise Ahmet Mısır’da kalarak, Kölemenlerden Ali Bey’in kölelerinden Abdullah Bey’in hizmetine girmiştir.

Yıllarca Kölemen beylerinin arasında yaşayan Ahmet, Kölemenlerin mücadele yöntemleriyle yaşam biçimlerini çok yakından takip ederek öğrenmişti. Ondaki yetenekleri fark eden Kölemen beyleri de kendisine sonunda sancak beyliği makamını verdiler. Bir mücadele esnasında Kölemenlerden Abdullah Bey ölünce; onun intikamını almak için Abdullah Bey’in hasmı olan taraftan yetmiş kişiyi öldürtmesi dolayısıyla, Kölemenlerin büyük beyi Ali Bey tarafından “kasap, deve kasabı” anlamında “Cezzar” unvanı verilmiştir.

Mısır’ın Yavuz Selim tarafından fethinden beri kökleri ortadan kaldırılamayan Kölemen beyleri, devlet otoritesinin zayıfladığı sıralarda fırsattan yararlanarak hüküm ve sözlerini geçirmeye çalışırlardı. Kölemenlerden Ali Bey de Mısır’da nüfuz elde etmek için mücadeleye girişmiş, rakiplerini ortadan kaldırmak için de Cezzar’dan yararlanmak istemişti. Cezzar buna razı olmadığından araları açılmış ve bu yüzden de Mısır’dan ayrılmak zorunda kalmıştı.

Cezzar’ın Mısır’dan ayrılmasından 1776 yılı başında vezir rütbesiyle Sayda valiliğine atanmasına kadar geçen yaşamı onun cesaret ve metanetini gösteren birtakım mücadeleyle doludur. Cezzar, bu mücadeleyi Suriye ve Lübnan’da Dürzi ve Marunilere karşı yapmış, Kaptanı Derya Cezayirli Hasan Paşa’nın takdirini kazanmış ve sonuçta emeğinin karşılığında Sayda Valiliği’ne atanmıştır.

Cezzar Ahmet Paşa Sayda valisiyken devlete başkaldıran kabilelerle uğraşarak Suriye ve Lübnan’da güçlü bir otorite kurmuş ve devlete önemli hizmetlerde bulunmuştur. Bu başarılı hizmetlerine karşılık da 1780’de Şam Valiliği’ne atanmıştır.

Cezzar Ahmet Paşa gerek Sayda, gerek Şam valisi bulunduğu yıllarda, valilik bölgesindeki Akka kentinde oturmayı tercih ederek orasını tahkim ettiği gibi, disiplinli küçük bir askeri güçle, ufak bir donanma da meydana getirmiştir. Fakat Cezzar Ahmet Paşa’nın valilik bölgesinde giderek güç kazanması İstanbul’un da dikkatini çekmiş ve bu durum hoş karşılanmamaya başlamıştı. Onun içindir ki; Fransızlar Mısır’ı işgal edince Napolyon’a karşı gönderilecek ordunun komutanlığına, cesur ve otoriter Cezzar Ahmet Paşa’nın getirilmesi düşünüldüğü halde; Mısır’ı Fransızlardan kurtarınca orada yerleşebileceği şüphesinin bazı devlet adamlarının zihninde dolaşması olasılığına karşı Cezzar yerinde bırakılarak, Mısır serdarlığına başka bir komutan atanmıştır. Buna rağmen Mısır’ı Cezzar Ahmet Paşa’nın kurtaracağına inananlar da bir hayli fazlaydı.

Napolyon Akka Önlerinde…

Fransızların meşhur generali Napolyon Bonapart 1798 yılında Mısır’a ani şekilde çıkarak İskenderiye ve Kahire’yi almış, Kuzey Mısır’a tamamen egemen olmuştu. Kolayca kazandığı bu başarılardan sonra ise Suriye’yi işgale karar vermişti. Napolyon, Mısır’da tutunabilmek için Suriye’nin elde bulunması gerektiğine inanıyor, aynı zamanda Suriye’ye ilerleyince Osmanlı Devleti’ni ürküterek dileklerini zorla kabul ettireceğini sanıyordu. Zira Fransa Mısır’a saldırınca Osmanlı Devleti İngiltere ve Rusya ile bir ittifak yapmış ve bu ittifak üzerine de İngiliz donanması, Mısır kıyılarında Abukır önünde Fransız donanmasını bozguna uğratmıştı. Donanmanın elden gitmesiyle anavatanla deniz bağlantısı kesilen Bonapart şimdi Mısır’da mahsur kalmıştı. Hızlı bir biçimde Suriye’yi ele geçirirse isteklerini Osmanlı Devleti’ne zorla kabul ettireceğine ve Mısır’daki bu durumdan kurtulacağını hesaplıyordu.

Napolyon Bonapart, yolu üzerindeki Cezzar Ahmet Paşa’nın adını duymuştu. Fakat Napolyon, Cezzar Ahmet Paşa’yı değil tehlikeli bir rakip, kendisine yirmi dört saat karşı koyabilecek bir komutan bile saymıyordu. Fakat Mısır’da kolayca kazandığı zaferlerin üzerine aynı hızda yenilerini ekleyeceğini zanneden Napolyon’un düşleri, Akka surları önünde ihtiyar vezir Cezzar Ahmet Paşa’nın yıkılmaz azmine çarparak bir balon gibi sönüverecekti.

Napolyon Bonapart Suriye’yi işgale karar verince ordusunun bir kısmını Mısır’da bırakarak 21 bin kişilik bir kuvvetle kuzey istikametinde harekete geçerek yolu üzerindeki kıyı şehirlerini aldı. Napolyon Yafa’yı zapt edince şehir ahalisinden yaklaşık 4.000 kişiyi katletti ve şehri de yağma etti. Nihayet 18 Mart 1799 da Cezzar Ahmet Paşa’nın müdafaa ettiği Akka kenti önüne geldi.

Cezzar Ahmet Paşa, emrindeki kuvvetlerle kenti savunmaya başladığı zaman, deniz tarafında birkaç gemiden ibaret küçük bir İngiliz filosundan başka yardım kuvveti ve diğer yerlerle bağlantısı yoktu. Bu filonun İngiliz komutanı, İstanbul’da elçi olan kardeşine yazdığı mektupta; Akka’daki istihkamların hepsini gözden geçirdiğini, buranın pek işe yarar bir mahal olmadığını, sayısı çok olmakla beraber topların çok farklı çapta bulunduklarını, buna karşın Cezzar Ahmet Paşa ile emrindekilere güvendiğini vurgulamaktadır.

Cezzar Ahmet Paşa Göğüs Göğse Savaşıyor

Bonapart Akka’ya kadar zorlanmadan ilerlediğinden etrafta hatırı sayılır bir korku uyandırmıştı. Fakat Napolyon yine de ihtiyatı elden bırakmayarak, ününü sıkça duyduğu Cezzar Ahmet Paşa’ya iki kere elçi gönderdi. Fakat Cezzar Ahmet Paşa’nın elçileri idam ettirmesi üzerine Napolyon, daha önce uyguladığı şiddeti Akka önünde de göstermek istediğinden ilk hamlede kenti kuşattı ve yirmi dört saat durmaksızın süren top ateşine tuttu.

Bonapart, silah kuvveti kadar propagandaya da önem verdiğinden kendisini bilhassa Cebeli Düruz ve Lübnan halkına bir kurtarıcı şeklinde göstermek gayesiyle etrafa bildiriler dağıtıyordu. Bu sebepledir ki Cebeli Düruz hakimi Emir Beşir, Cezzar Ahmet Paşa’nın iki defa yardım talebine kulak asmamıştı.

Ne var ki Akka Kuşatması çok zor koşullar altında uzadıkça uzadı. Fakat yetmişini aşmış Cezzar Ahmet Paşa’nın gözünü yıldırmak bir türlü mümkün olmuyordu. Bazen açılan gediklerden şehre giren Fransız askerleriyle boğaz boğaza dövüşülüyordu. Cezzar Ahmet Paşa, hem askerlerini gayrete getiriyor, hem de sırası düştükçe bıyıkları yeni terlemiş genç bir asker gibi vuruşmaktan geri kalmıyordu. Akka’yı alması halinde tüm Suriye’nin avucunun içine düşeceğini hesaplayan Bonapart ise var gücüyle saldırılarını sürdürüyor, fakat karşısında heybetle yükselen Cezzar Ahmet Paşa ile onun emrindeki Türk askerleri, genç Fransız generalinin hesaplarını alt üst ediyordu.

Akka savunmasındaki çarpışmaların en şiddetlileri bilhassa Ali Burcu denen kısımda gerçekleşti. Buradan ustalıkla lağım açarak içeri giren Fransızlarla kılıç ve bıçaklarla boğaz boğaza dövüşüldü. Ali Burcu’nda bir aralık baş gösteren tehlikeli bir durum Cezzar Ahmet Paşa’nın lağımları tam zamanında bizzat ateşlemesiyle düzeldi.

Napolyon’un Doğu Düşlerini Sona Eriyor

Napolyon Mısır seferindeKuşatmanın elli ikinci günü Rodos Mutasarrıfı Hasan Kaptan emrindeki Nizam-ı Cedit askeriyle boğaz kaleleri muhafızlarından oluşan 3.000 kişilik bir kuvvet Akka’ya çıkarak kentin savunmasına katıldı.  Şimdiye kadar kolay zaferlere alışmış Napolyon ve askerleri gelen takviyeler üzerine iyice moral bozukluğuna kapıldılar. Sonunda Napolyon kaleyi ele geçirmek şöyle dursun, ihtiyar Cezzar Ahmet Paşa’nın azmini bile kıramayacağını kabul etmiş ve altmış dört günden beri devam eden kuşatmaya 21 Mayıs 1799 günü akşamı son vererek güney istikametinde çekilmeye başlamıştır. Cezzar Ahmet Paşa ise ertesi gün derhal Fransızları takibe çıkmış, Napolyon Yafa ve Gazze’de dahi kendini güvende hissedemediğinden ta Ariş’e kadar geri çekilmiştir. Napolyon’un doğuyu sömürgeleştirme düşleri de, “Eğer Türkler beni Akka önünde durdurmasaydı, bütün doğuyu ele geçirmek işten bile olmayacaktı” sözleriyle sona ermiştir.

Napolyon gibi bir komutana karşı kazandığı parlak zafer üzerine Cezzar Ahmet Paşa İstanbul’ca tebrik edilmiş, ayrıca kıymetli hediyeler gönderilmiştir.

Akka’da namını bütün dünyaya duyuran ve bu başarıdan sonra daha beş yıl yaşayan Cezzar Ahmet Paşa’nın bundan sonra hükümetle arası maalesef pek iyi gitmemiştir. Kuşatma sırasında yardım taleplerine karşın kendisine yardım etmeyen Emir Beşir ile uğraşmış, Mısır işleri için kendisine büyük yetkiler verileceğini umut ederken başka birisinin Mısır serdarlığına tayin edilmesi dolayısıyla da hükümete gücenmiştir. Bu güceniklik ve bundan doğan olaylar hem Cezzar Ahmet Paşa’yı hem de hükümeti üç yıl oyalamıştır. Nihayet 1802’de Hicaz’daki Vahhabi isyanının tehlikeli bir hal alması yüzünden merkezi hükümet, çok ihtiyarlamış olmasına rağmen Hicaz seraskerliği ile Şam eyaletinin yönetimini Cezzar’a vererek Mısır işlerinin yoluna konmasını da ona bırakmıştır. Fakat geride pek az ömrü kalmış olan Cezzar Ahmet Paşa, 23 Nisan 1804’te hayata gözlerini kapayacaktır.

Merkezi hükümetin emirlerine pek aldırış etmeyen, bu yüzden mütegallip bir vali şeklinde izlenim bırakan Cezzar Ahmet Paşa’nın dik başlılığından mütevellit birtakım kusurları mevcutsa da, devlete pek çok faydası dokunan zeki ve dirayetli bir insandı. Onun yalnız Akka savunması bile, mevcut hatalarını misliyle kapatacak bir kahramanlık destanıdır.

Kaynakça: Mustafa Cezar’ın, Resimli Tarih Dergisi 35. sayıdaki yazısından kısaltılıp günümüz Türkçesine uyarlanmıştır.

2 Yorum

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.