Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşı’na Neden Almanların Yanında Katıldı?

Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı öncesi varlığını denge politikası izleyerek sürdürmeye çalışıyordu. Büyük devletlere karşı izlenen bu denge politikası bir süre için işe yarasa da, 20. yüzyılın başlarından itibaren sonuç vermemeye başladı. Gerek iç politikada gerekse dış politikada yaşanan sorunlar sonucu Osmanlı Devleti toprak üstüne toprak kaybetmeye ve varlığını sürdüremeyecek bir konuma düşmeye başladı.

Osmanlı devlet adamları, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarda uğradığı yenilgilerin ve toprak kayıplarının nedenini, Osmanlı’nın hiç bir ittifak gurubuna bağlı olmamasına bağlıyordu. Üstelik çok daha şiddetli olacağı anlaşılan yeni bir savaşın ayak seslerinin duyulmaya başladığı dönemde, Balkan Savaşları’ndan yenik, yorgun ve moralsiz ayrılan ordu ile yeni bir savaşa girmenin pek de olumlu sonuçlanmayacağının herkes farkındaydı. Hiç değilse elde kalan toprakları korumak için bir müttefik bulmak zorunluydu. Bu nedenle Osmanlı devlet adamları ittifak arayışlarına başladı ve ilk başvurulan ise İtilaf Devletleri oldu.

Aslında daha Trablusgarp Savaşı’nın devam ettiği günlerde fırsattan yararlanarak Boğaz’dan gemi geçirmeye çalışan Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti İngiltere’ye müttefiklik teklif ama bu girişimden eli boş dönmüştü. Ardından hem Fransızlar hem de Ruslar ile bir ittifak kurulması denenmiş ama her iki devlet de diğer ortaklarının onayı olmadan böyle bir antlaşma yapamayacaklarını söyleyip Osmanlı’yı reddetmişlerdi. Hüseyin Cahit Yalçın, İtilaf Devletleri’nin Osmanlı ile ittifaka yanaşmamalarının nedenini şu sözlerle anlatmaktadır: “Hiçbir Avrupa devleti Osmanlı İmparatorluğu’nu kendisine müttefik olarak kabul edemezdi. Çünkü onun yaşaması değil, parçalanması ve ortadan kalkması isteniyordu.”

Gerçekten de o dönemde İtilaf Devletleri’nin, Hasta Adam’ın artık ortadan kaldırılması ve mirasının bölüşülmesine yönelik tutumlarına ilişkin tarihsel kanıtlar bulunur. Örneğin 1908 Haziran ayında İngiltere ve Rusya arasında gerçekleşen gizli Reval görüşmelerinde Osmanlı topraklarının nasıl paylaşılacağının belirlenmeye çalışılması ya da Girit olayında İngilizlerin, Yunanlıları desteklemeleri gibi.

Böylece Osmanlı İmparatorluğu zorunlu olarak Almanya’ya yaklaşmaya başladı.

İtilaf Devletlerin ve özellikle de İngiltere’nin müttefiklik tekliflerini sürekli reddetmesi Osmanlı halkında İngiltere’ye duyulan sempatiyi de temelden sarsmıştı. Nitekim 21 Mayıs 1913 tarihinde Almanya’nın İstanbul Başkonsolosluğu tarafından Almanya’ya gönderilen bir rapor; Osmanlı halkının kendilerine sahip çıkacak bir ülke aradıklarını belirttikten sonra sempatiyle bakılan ülkeler arasında İngiltere’nin en önde, Almanya’nın ise ikinci sırada yer aldığını kaydetmektedir. Fakat Balkan Savaşları’nın ardından Almanya’ya duyulan sempatinin tırmanışa geçtiği ve bundan yararlanılması tavsiye edilmektedir.

İtilaf Devletler’den istediği sonucu alamayan Osmanlı Devleti, olası bir savaşta her ne kadar Almanya’nın yanında yer almaya çabalasa da Almanya’nın tutumu da ilk başta İtilaf Devletler gibi olumsuzdur. Çünkü Almanlar Osmanlı ordularının durumunun kötü olduğunu, bu nedenle de bir savaşta faydadan çok zarar getireceklerini ve Almanya’ya yük olacaklarını düşünüyorlardı. Nitekim Liman von Sanders’in raporlarını değerlendiren Alman Genelkurmay Başkanı Orgeneral Moltke, Avusturyalı meslektaşı General Conrad Von Hötzendorff’a şunları yazacaktır.

Osmanlı askeri bakımdan bir sıfırdır. Askeri heyetimizin raporları tamamen umut kırıcıdır. Ordu, anlatılması olanaksız bir durumdadır. Daha önce Osmanlı’dan Hasta Adam olarak bahsedildiğine göre şimdi ölen adamdan söz edilmesi gerekiyor. Artık yaşam gücü kalmamıştır ve kurtarılması olanaksız bir can çekişme halinde bulunuyor. Askeri heyetimiz, şifası olmayan bir hastanın ölüm döşeği başında bulunan doktorlar heyetine benziyor.

Ancak I. Dünya Savaşı’nın başladığı sıralarda Almanya’nın fikirleri değişiverdi. Yeni bir rapor hazırlayan Sanders, üç büyük savaşı yitirmiş olmasına karşın Osmanlı’nın gücünü toparladığını ve beklenenden daha fazlasını yapabileceğini; eğer Osmanlı ordusu donatılır ve iyi bir komuta heyeti yetiştirilirse Almanya açısından faydalı olacağını düşünüyordu. Böylece Almanya Osmanlı Devleti‘ne yaklaşmaya, kendi safında I. Dünya Savaşı’na sokmak için hiçbir fedakârlıktan çekinmeyeceği yoğun bir diplomasi trafiğine başladı. Bunun ilk adımı, Alman büyükelçisi Von Wangenheim’ın, 22 Temmuz 1914’te Sadrazam Sait Halim Paşa’yı ziyaret ederek eşit koşullar altında Almanya’nın Osmanlı Devleti ile ittifak antlaşması yapmak niyetinde olduğunu bildirmesi oldu. Osmanlı’nın Almanya’ya yaklaşma nedenleri içinde kuşkusuz Enver ve Talat Paşaların denetimindeki İttihat ve Terakki hükümetinin Almanya hayranlığı da etkili oldu.

Anlaşılacağı üzere Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na Almanya’nın yanında katılmasının temel nedeni bir zorunluluktu. İtilaf Devletleri müttefiklik tekliflerini kabul etmeyince rota zorunlu olarak Almanya’ya çevrilmişti. Bir müttefik bulmak zorunluydu. Çünkü İttihat ve Terakki yönetimi, Osmanlı Devleti tarafsız kalsa da, savaşa girmese de büyük devletlerin bir savaşın ardından Osmanlı topraklarını aralarında paylaşacaklarından kuşku duymuyordu. Nitekim Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın safında 1. Dünya Savaşı’na girmesi üzerine İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalan Nitekim Düyun-u Umumiye yönetiminin İngiliz Vekili Sir Adam Block şöyle diyordu: “Eğer Almanya kazanırsa, siz de Alman sömürgesi olacaksınız. Eğer İngiltere kazanırsa mahvoldunuz!

Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na Almanya’nın Yanında Girmesinin Nedenleri

Tüm bu koşullar altında Osmanlı Devleti Almanya’nın yanında 1. Dünya Savaşı’na katıldı ya da daha doğrusu katılmak zorunda kaldı. Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın yanında I. Dünya Savaşı’na girmesinin nedenleri maddeler halinde şöyle özetlenebilir:

  • Daha önce İtilaf Devletleri’ne defalarca yapılan müttefiklik başvurularının kabul edilmemesi, buna karşılık savaş başlayınca Almanya’nın Osmanlı’yı kendi blokuna davet etmesi.
  • Osmanlı Devleti’nde iktidarda bulunan İttihat ve Terakki üyelerinin çoğunluğu Alman ekonomisine ve teknolojisine hayran idiler. Almanlar tarafından yetiştirilen subay kadrosunun yönetimde mutlak egemenliği vardı ve savaşı da mutlaka Almanya’nın kazanacağına inanıyorlardı.
  • İtilaf Devletleri’nin safında savaşa girmek Osmanlı Devleti’ne toprak açısından pek de bir şey kazandırmayacaktı. Oysa Almanya’nın yanında 1. Dünya Savaşı’na girilmesi durumunda 93 Harbi’nde Rusların eline geçen Kars, Ardahan ve Batum, İngiltere’nin eline geçen Mısır, Girit ve Kıbrıs tekrar Osmanlı toprakları olabilirdi.
  • Osmanlı Devleti 9 Eylül 1914 tarihinde kapitülasyonları kaldırdığını ilan ettiğinde İtilaf Devletleri’nin buna tepki gösterip Babıali’yi tehdide başlamaları.
  • İtilaf Devletleri medyası, Türkiye’yi nasıl parçalayacaklarını, Yahudilere Filistin’in, Ermenilere Doğu Anadolu’nun verilmesi gerektiğini açıkça yazıyorlardı. Bu ise Türk halkının İtilaf Devletler’e tepkisine ve nefretine sebep oluyordu.
  • Osmanlı Devleti savaşa girmediği halde, İngiltere’nin kendi tersanelerinde bulunan ve parası ödenmiş iki savaş ve birkaç ticaret gemisine el koyması, Osmanlı Devleti’nin İngiltere’ye güven duyamayacağını gösteriyordu.
  • Rusya ve İngiltere’nin tarihi emelleri, Osmanlı kamuoyunca biliniyordu. Bu nedenle, Osmanlı toplumunda Rus ve İngiliz düşmanlığı yerleşmişti. Buna karşılık, imparatorlukta Almanlara karşı herhangi bir düşmanlık söz konusu değildi.
  • İngiltere, Fransa ve Rusya’nın birçok Müslüman sömürgesi olmasına karşın Almanya için böyle bir durum söz konusu değildi. Almanya’nın yanında savaşa girilmesi durumunda Rusya, Fransa ve İngiltere’nin sömürgeleri olan Türk ve İslam ülkeleri bağımsızlıklarına kavuşturulabilirdi.
  • İngiltere ve Fransa, özellikle bir asırdan beri sık sık iç işlerimize karışıyor, verdikleri sözde durmuyorlar, ülkeyi iktisaden sömürme gayreti içerisinde bulunuyorlar, devleti parçalamak istiyorlardı. Bu gibi konular onlara olan güveni sarsıyordu. Nitekim Girit örneğinde olduğu gibi, İngilizler uzun süredir hep Osmanlı’nın aleyhine çalışıyordu.
  • Almanya ile tarihten gelen bir düşmanlık yoktu. Oysa Osmanlı’nın tarihi boyunca Türklere karşı en büyük düşmanlık ve tehdit Slav ve Anglo-Saksonlardan gelmişti. Germen ırkçılığı ise bu iki ırkın düşmanı olarak ortaya çıkmıştı. Milliyetçilik akımının etkisinde olan İttihat Terakki hükümetinin Almanlarla işbirliği yapması bu yüzden doğal sayılabilirdi.
  • Osmanlı Devleti’nde, özellikle XIX. yüzyılın başlarından itibaren, yönetim kadrosunda bulunanlar hangi devlete hayran iseler, dış siyasetin ibresi de o tarafa döndürülmüştür. Savaş öncesi iktidarda bulunanların Alman hayranı olmasının Üçlü İttifak’ın yanında savaşa katılmamızda önemli rolü olmuştur.

Ve böylece Osmanlı, 2 Ağustos 1914 tarihinde İstanbul’da Almanlarla gizli bir ittifak anlaşmasına imza attı. Aynı gün Enver Paşa padişahın iznini almaya gerek duymadan, meclisten bu doğrultuda herhangi bir karar almadan seferberlik emri çıkardı. Yavuz ve Midilli adlı savaş gemilerinin 29 Ekim 1914’te Rus limanlarını bombardıman etmesi üzerine Osmanlı Devleti de Almanya’nın yanında 1. Dünya Savaşı’na girmiş olur.

 

3 Yorum

Ender için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.