1972 Münih Olimpiyatları Nasıl Kana Bulandı?

Amerikalı yüzücü Mark Spitz, 4 Eylül günü Münih 1972 Yaz Olimpiyatları’daki yedinci altın madalyasına kavuşmuş ve olimpiyatlarının tartışmasız yıldızı olmuştu. 4×100 finalinde ABD takımının birinciliği elde etmesinden sonra kürsüye çıkıp yedinci madalyayı takmış ve doğruca bir fotoğraf stüdyosunun yolunu tutup altında mayosu, boynunda yedi altın madalyası, yüzünde parlak gülüşüyle ünlü pozunu vermişti.

22 yaşındaki Kaliforniyalı genç adam, yaşamının en gururlu gününü yaşıyordu.

Aynı gün, aynı saatlerde ama bu kez parlak spotlar altında değil, kuytu köşelerde, karanlık niyetli heyecanlar yaşanıyordu. Ürdün pasaportu taşıyan Filistinli Ebu Davut, El Fetih’in bir kolu olan Kara Eylül örgütü mensubu arkadaşlarıyla birlikte Münih’teki bir lokantaya gitmiş, planın son ayrıntılarını konuşuyordu. Hem Ürdün’e hem İsrail’e gereken yanıt verilecekti. Yemekten sonra Ebu Davut oteline dönmüş, diğerleri de Kalaşnikoflarını gizledikleri spor çantalarını alarak yola koyulmuşlardı,

Kara Eylül örgütü adını, 1970 yılı Eylül ayında Ürdün ordusu ile Filistinli El Fetih örgütü gerillaları arasındaki kanlı çatışmadan alıyordu. O zamana değin Ürdün, Filistinli gerillalar için güvenilir bir sığınaktı. Ne var ki Mısır, Suriye ve Irak tarafından desteklenen El Fetih gerillalarının Kral Hüseyin’i devirmek istediklerinin anlaşılması ve 1 Eylül’deki başarısız suikast girişimi bardağı taşıran son damlaydı. Daha önce El Fetih gerillaları ve Ürdün ordusu arasında güç dengelerini ele geçirmek için ufak çaplı çarpışmalar olmuştu. Fakat suikastin ardından Kral Hüseyin, kendi iktidarını iyice tehdit etmeye başlayan El Fetih’i artık tamamen bitirmeye karar vermişti. Eylül ayında çatışmalar kanlı bir iç savaşa dönüştü. Suriye ordusuna ait 250 civarındaki tank El Fetih’e destek için Ürdün topraklarına girince, Kral Hüseyin ABD’den yardım istedi. Hem ABD’nin hem de İsrail’in desteği altında Ürdün ordusu, Arap tarihinde Kara Eylül olarak adlandırılan 1970 Eylül ayında El Fetih gerillalarını kanlı biçimde Ürdün topraklarından çıkardı.

Adım Adım Kara Eylül’e

5 Eylül 1972’de, yerel saatler sabah 4.30’u gösterirken eşofmanlı beş Filistinliyi ellerinde spor çantalarıyla Olimpiyat Köyü’nün tellerine tırmanırken görenler bu durumu hiç yadırgamamıştı. Çünkü geceleri köyden tüyüp, Münih kulüplerinde eğlence arayan yaramaz sporcuların sayısı hiç de az değildi ve köye dönüş yolları da bu tellerden geçiyordu.

Telleri rahatlıkla aşan beş adam, köyün içinde üç kişiyle buluştuktan sonra aceleyle Connolly Caddesi 31’de bulunan Apartman 1’e yöneldiler. Gittikleri yer, İsrailli sporcuların kaldıkları binaydı.

Bir güreş hakemi olan Yossef Gutfreund’un uykusu, dışarıdan gelen seslerle bölünmüştü. Ne olduğunu araştırmak için odasından çıktığında, apartman kapısının zorlandığını ve dışarıda ellerinde silah olan yüzleri maskeli insanları fark edince kötü bir şeyler olacağını anlamıştı; “Çabuk kaçın!” diye bağırdı yukarıdaki sporculara. 135 kilo ağırlığındaki Gutfrend beyhude bir çaba ile kapıya kendi ağırlığını vererek adamların içeri girmesini önlemeye çalıştı. Gutfrend’in kapıyı tutma çabaları işe yaramamıştı ama hiç olmazsa olayı fark eden halter antrenörü Tuvia Sokolovsky apartmandan kaçacak yeterli zamanı kazanmıştı.

Teröristler artık apartmanın içindeydi. Güreş antrenörü Moshe Weinberg de son anda Gutfrend’in yardımına gelmiş ama yanağından vurulunca etkisiz kalmıştı. Teröristler apartmanın diğer bölümlerinde kalan sporcuları da bir araya topladıklarında ellerinde toplam 11 rehine olmuştu. Weinberg bir kez daha şansını deneyip teröristlere saldırdı. Teröristlerden birini bayıltırken, bir diğerine meyve bıçağı ile saldırdığı sırada vurularak öldürüldü. Aynı şekilde halterci Yossef Romano da öldürülmeden önce saldırganlardan birini yaralamayı başarmıştı.

Almanya, 1936 Nazi Olimpiyatları’ndan sonra düzenlediği ilk olimpiyat olan Münih 1972 Yaz Olimpiyatları ile Hitler döneminin artık çok gerilerde kaldığını dünyaya göstermeye çalışırken, Alman topraklarında yine masum Yahudilerin kanı dökülüyordu. Sonraları birçok uzman Almanya’yı, gelen onca tehdide ve istihbarat bilgisine rağmen yeterli güvenlik önlemi almamakla suçlayacaktı. 2006 yılında Alman Spiegel TV’ye verdiği demeçte Ebu Davud, saldırıda kullanılan silahları Frankfurt’tan Münih’e çantalar içinde trenle getirdiğini, önceden Münih Olimpiyat Köyü’nde keşif yaptığını, köyün iç kesimlerine girmekte hiçbir zorlukla karşılaşmadığını ve kendilerini kimsenin aramadığını söyleyecekti.

Münih 1972 Yaz Olimpiyatları’ndaki Şaşkınlık

1972 Münih Yaz Olimpiyatları'nın açılış töreninde İsrailli sporcularBir gün önce Mark Spitz’in başarısını alkışlayan dünya, o sabah ilk haberleri duyunca donup kaldı. ‘Kara Eylül’ adlı Filistinli terör örgütünün militanları Olimpiyat Köyü’nü basıp İsrailli iki sporcuyu öldürüp dokuz sporcuyu rehine almışlardı. Örgüt, İsrail cezaevlerindeki 234 Arap tutuklunun, Almanya’da hapis yatan “Alman Kızılordu-Baider Meinhoff” terör örgütü üyesi iki Alman teröristin serbest bırakılmalarını ve kendilerinin Almanya’dan güvenli bir şekilde çıkışlarının sağlanmasını istiyordu.

Olimpiyat dünyası adeta felç geçiriyordu. Uluslararası Olimpiyat Komitesi öyle bir şaşkınlık içindeydi ki, ancak 15.30 sularında oyunlara ara vermeyi akıl etti. Polonya-Sovyetler Birliği voleybol karşılaşması ise ancak 18.42’de sona erebildi.

Artık sporun egemenliği sona ermiş, amansız bir siyasi düello başlamıştı. Saldırganların isteği üzerine mahkumların salıverilmesine imkan yoktu. İsrail’deki Golda Meir Hükümeti teröristlerle her türlü pazarlığı reddediyor ve “Sayaret Matkal” özel komando timini Münih’e göndermeyi teklif ediyordu. Ancak bu öneri Almanya Başbakanı Willy Brandt tarafından reddedildi.

Verdikleri süre doldukça yeniden uzatan teröristler sonunda İsrail’in isteklerini yerine getirmeyeceğini anladıklarında, rehinelerle birlikte Kahire’ye gitmek istediklerini ilan ettiler. Alman makamları teröristlerin isteğini kabul edip onları Fürstenfeldbruck’taki NATO üssüne götürecek iki helikopter gönderdi. Hava üssünden temin edilecek bir uçakla Kahire’ye gitmelerine izin verilecekti.

Sekiz Teröriste Beş Nişancı

Teröristlerin bu pazarlığa inanıp inanmadığı bilinmez; ancak Almanlar tamamen blöf yapıyordu. Teröristler birer birer vurulacaktı. Ama sayıları bir de sanıldığı gibi “beş” olsaydı!

Almanlar teröristleri vurmak için beş ordu mensubunu görevlendirmişti (Alman karşı-terör timi GSG-9 ancak Nisan 1973’te kurulacaktı). Oysa toplamda sekiz terörist bulunuyordu, yani üç keskin nişancı eksikti. Üstelik askerlerin hiçbirisi profesyonel keskin nişancı olmadığı gibi, ellerindeki silahlar da gece görüşü ya da dürbünü bulunmayan standart ordu silahı H&K G3’den başkası değildi.

Kara Eylül örgütü üyesinin bomba fırlattığı helikopterTeröristleri ve rehineleri taşıyan iki helikopter akşam 10.30 sularında havaalanına ulaştı. Filistinlilerden ikisi helikopterden inip, kendilerini Kahire’ye götürecek Boeing 727 tipi uçağı incelemeye başladı. Ama ortada bir terslik vardı. Hem motorlar çalıştırılmamıştı hem de uçağın içi tamamen boştu. Helikopterlere doğru hızla geri dönerlerken, yakındaki binaya konuşlandırılan askerlerden birisi tetiğe basıverdi. Operasyon başlamıştı.

İlk ateşte birkaç örgüt üyesi öldürülmüş fakat kalanlar kendilerini helikopterlerin altına atmayı başarmıştı. İlk işleri kendilerini açık hedef durumuna getiren ışıklandırma kulelerine ateş etmek oldu. İşe yaramış, gece görüşü olmayan keskin nişancılar avantajlarını yitirmişti. Fakat yaklaşık bir saat sonra piste gelen zırhlı araçları görünce örgüt üyelerinden biri, çıkardığı el bombasını elleri ve gözleri bağlı halde bekleyen İsrailli sporcuların içinde bulunduğu helikoptere doğru fırlattı. O helikopterden kimse sağ çıkmayacaktı. İkinci helikopterdeki sporcular da sağ kalan diğer iki teröristten biri tarafından vurularak öldürüldü.

Teröristlerin telleri aştığı dakikalardan tam 19 saat sonra trajedi sona ermişti. Bir Alman polisi, 11 İsrailli sporcu ve beş terörist can vermişti, diğer üç terörist canlı olarak ele geçirilmişti. Kurtarma operasyonu Münih katliamına dönüşmüştü.

Ne var ki Münih katliamını dünya biraz geç öğrendi. Çünkü polisten gelen ilk haberler yanlıştı. Reuters Ajansı 23:31’de geçtiği flaş haberde bütün rehinelerin kurtarıldığını duyuruyordu. Gold Meir ve kabinesi haberi konyak içerek kutlamıştı ancak saat 02:36’da Olimpiyat Köyü’nün Belediye Başkanı Walther Tröger acı gerçeği açıkladı: Bütün rehineler operasyonda ölmüştü. Gecenin 03.00’ünde Almanya’dan telefon açan Mossad Başkanı Zvi Zamir de Walther Tröger’ün söylediklerini doğruluyor, “Kendi gözlerimle gördüm. Hiçbirisi canlı çıkamadı” diyordu.

Tanrının Gazabı Başlıyor!

Alman timinin operasyon fiyaskosundan sağ kurtulan o üç terörist Almanya’da uzun süre kalmadı. Olimpiyat trajedisinden bir ay sonra, 29 Ekim günü bir Lufthansa uçağını kaçıran hava korsanları, üç teröristin serbest bırakılmasını istediler. Almanların dizleri çözülüverdi ve teröristleri bıraktılar. Ancak İsrail, Tevrat’ta buyurulduğu üzere adaleti yerine getirmek için, Kara Eylül olayı sorumluları, ve düzenlenmesine yardım eden herkesi “Tanrı’nın gazabına uğratacak” bir plan hazırlayıverdi. Operasyon yayın organları tarafından “Tanrı’nın Gazabı” olarak adlandırılan Caesarea adlı özel bir birimler tarafından gerçekleştirilecekti. Özel birimlerin başındaki isimlerden biri de 1999 yılında İsrail Başbakanı olacak Ehud Barak’tı. “Vengeance: The True Story of an Israeli Counter Terrorist Team” adlı kitabında George Jonas, hedef alınan 11 kişiden 8’inin bu birim tarafından öldürüldüğünü yazıyor. Oysa The Jewish Press yazarı Aaron Klein, “Striking Back: The 1972 Munich Olympics Massacre and Israel’s Deadly Response” adlı kitabında Mossad’ın katliamla doğrudan ilişkisi bulunanlardan çok, Batı Avrupa ülkelerinde korumasız şekilde dolaşan, alt düzeydeki Filistinli eylemcilerin öldürüldüğünü iddia ediyor. Yazara göre Kara Eylül olayının gerçek sorumluları Doğu bloku ve Arap ülkeleri tarafından korunmuştu ve bu ülkeler İsrail’in elinin ulaşamadığı yerlerdi.

Münih katliamını gerçekleştiren Kara Eylül örgütünün başı Abu Iyad, 1991 yılında Filistinli bir arkadaşı tarafından öldürüldü. Saldırıyı gerçekleştiren birimin başındaki Ebu Davud, 1999 yılında yazdığı “Bir Filistinli Teröristin Anıları” adlı otobiyografisinde olaydaki sorumluluğunu itiraf etti ve emrindeki militanların aslında kimseye zarar vermek istemediklerini, sadece kendilerini savunmaya çalıştıklarını iddia etti. Trajedinin asıl sorumluları, inatçı tavrından vazgeçmeyen İsrail Başbakanı Meir ve beceriksiz Alman polisiydi.

Katliamın ertesi sabahı olimpiyatlara kaldığı yerden devam edildi. Bayraklar yarıya indirildi, herkes göğsüne siyah yas kurdelesi taktı. Kalan İsrailli sporcular ise cenazelerle birlikte İsrail’e döndü. Kara Eylül kurbanı İsrailli sporcuların aileleri, bu trajediden Alman makamlarını sorumlu, tutarak, Almanya, Bavyera Eyaleti ve Münih kentinden 40 milyon mark tazminat talebiyle dava açtılar. Ancak Münih Mahkemesi, 1996 yılında zamanaşımı nedeniyle davayı düşürdü.

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.