İlkçağlardan Günümüze Robotlar

Robot” sözcüğü bir 20. yüzyıl ürünü olsa ve bizde hep geleceğe ilişkin çağrışımlar yapsa da, insanların kendilerine yardımcı olacak, yaşamlarını kolaylaştıracak robot benzeri mekanizmalar yapmaları MÖ 3.000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Eski Yunan, Mısır ve Anadolu uygarlıklarında bugünkü robotların kökenleri olan otomatik su saatleri benzeri makinelerin yapıldığı bilinmektedir.

MÖ 800 yılında Homeros’un ünlü destanı İlyada’da, Eski Yunan mitolojisinin demirci tanrısı Hephaistos’un som altından yapılmış hizmetçi kızlarından söz edilir. Yine MÖ 100 yıllarında İskenderiyeli bir mühendisin otomatik olarak çalışan kapıları buhar gücünden yararlanarak yaşama geçirdiği eski tarih kitaplarında yazılıdır.

Robotun ne olduğu konusunda birçok farklı tanım yapılabilirse de kısaca “canlılara benzeyen işlevleri olan ve onalar özgü davranışları sergileyebilen makinalar” olarak tanımlayabiliriz. Robotların temel özelliklerini ise otonom, programlanabilir ve öğrenebilir olarak kısaca özetleyebiliriz.  

Peki bir robot, diğer makinelerden nasıl ayırt edilebilir? Daha doğrusu bir makineyi robot yapan nedir?

Bir makinenin robot sayılabilmesinin en temel koşullarından birisi algılama yeteneğinin olmasıdır. Bir robot sınırlı bile olsa dış dünyadan elde ettiği verileri otonom yani bağımsız olarak değerlendirebilmeli ve bu değerlendirmelere göre nasıl tepki göstereceğine karar vermelidir. Ve son aşamada değerlendirme sonucu verdiği kararı uygulamaya geçirebilmelidir. Kısacası bir robotun üç kısımdan oluştuğu söylenebilir.

  • Çevresini algılamasını sağlayacak olan alıcılar
  • Alınan verileri değerlendirip ne şekilde tepki verileceğini belirleyen elektronik beyin
  • Veriler sonucu alınan kararların uygulanmasını sağlayacak hareket sistemleri

Robot Sözcüğünün İsim Babası: Karel Čapek

Efsanelerden ve tanımlardan gerçek tarihe dönecek olursak, karşımıza çıkacak ilk önemli isim, İskenderiye Mekanik Okulu’nun kuramsal bilgileri tekniğe dönüştürme marmaris escort çabasının Grek dünyasındaki son temsilcilerinden olan ve MS 1 yüzyılda yaşamış İskenderiyeli Heron olacaktır. Mechanica (Mekanik) ve Pneumatica (Pnömatik) adlı iki önemli yapıtı olan Heron,  Pneumatica adlı kitabında birçok otomat düzeninin şemasını verir. Örneğin, tasarladığı mekanik oyuncaklarının birinde, bir mekanik tiyatroda kuklalar, içinden mısır tanelerinin döküldüğü kaplarla dengelenmiş ağırlıklarca hareket ettiriliyordu.

İskenderiye’den sonra, Araplarda da, robotların tarihsel kökleri konusunda ilgimizi çekecek çeşitli tasarımlar görürüz. Benû Musa Kardeşler, 9. yüzyılda, yandıkça fitilini kendi kendine uzatan, yağ düzeyini kendi ayarlayan kandiller gibi, çeşitli otomatlar geliştirirler.

Bugünkü Diyarbakır’da Artuklu Türklerinin hüküm sürdüğü yıllarda yaşayan bir Arap bilginin tasarımları da, geleceğin robotlarına doğru giden yolculuğumuzda mutlaka uğranması gereken bir duraktır. İlk sibernetikçi olarak kabul edilen Ebul-iz İsmail bin ar-Razzaz el-Cezeri 1205-1206 yılları arasında kaleme aldığı “Kitab-ül’-Camü Beyne’l-İlmi-i ve’l-amelen-Nafi’ Fi Sınaati’l-Hiyel” adlı eserinde yaklaşık 300 otomatik makine ile ilgili bilgi verdikten sonra nasıl çalışacaklarını şemalarla gösterir.

El Cezeri, “otomatik abdest alma makinesi”, “kendi kendine yüzen kayık”, “suyla çalışan mekanik orkestralı saat” gibi birbirinden ilginç pek çok tasarımı gerçekleştirir.

Bu gibi tasarımlara, Ortaçağ ve sonrasında, bilim ve teknolojinin rotasına bağlı olarak daha çok Avrupa’da rastlanır. Elbette tasarımlar gelişmiştir, ancak amaç genelde aynıdır.

Çek romancı, öykü, oyun ve deneme yazarı Karel Čapek (1890-1938), yazmaya genç yaşta başlar ve yazıları henüz 14 yaşındayken yayımlanmaya başlanır. Berlin ve Paris’te gördüğü felsefe öğreniminin ardından Prag’a yerleşen Čapek, burada yazarlığın yanı sıra gazetecilik yapar. 1920’lere kadar eserlerinin büyük bölümünü kardeşi Joseph’le birlikte oluşturur; Joseph ayrıca bu eserleri resimler.

Karel Čapek’in 1920’de kaleme aldığı R.U.R. (Rossum’s Universal Robots-Rossumovi Univerzální roboti-Rossum’un Evrensel Robotları) 1921’de sahnelenmeye başlanır. Oyun, sentetik ve organik bileşimlerden “robota” adlı insan benzeri varlıkların üretildiği bir fabrikada başlamaktadır. Oyunda kullanılan Çekçe “angarya iş” anlamına gelen robota sözcüğü kısa sürede dünyanın bütün dillerine girer. Karel Kapek robota sözcüğünü aslında ilk kez ressam ve yazar olan kardeşi Josef Čapek’in türettiğini ve önerdiğini, kendisinin labori sözcüğünü kullanmak istediğini ama sonradan vazgeçtiğini yazmıştır.

Üç Robot Yasası

 el-Cezeri'nin abdest alma otomatıİnsanların yaptığı, kendine benzeyen ancak kendinden daha yetkin olan makinenin zamanla insanın yaşamını tehdit eder hale gelmesini anlatan oyun, o zamanki adıyla Darülbedayi’de de 1929’da, Muhsin Ertuğrul yönetmenliğinde ve “Yapma Adamlar” adıyla sahnelenir.

Bu dönemlerde, edebiyat teknolojinin önünde seyretmektedir. Daha çok bilimkurgu eserleriyle tanıdığımız Isaac Asimov, 1941 yılında robot teknolojisi için “robotik” tanımlamasını ilk kez kullanır.

Asimov bununla da kalmaz ve bir yıl sonra yazdığı “Runaround” adlı bilimkurgu eserinde robotiğin üç yasasını (üç robot yasası) açıklar:

  1. Bir robot herhangi bir insana zarar veremez veya harekete geçmeyerek bir insanın zarar görmesine göz yumamaz.
  2. Bir robot, birinci yasaya aykırı olmadığı sürece bir insan tarafından verilen emirlere uymak zorundadır.
  3. Birinci ya da ikinci yasa ile çelişmediği sürece bir robot kendi varlığını korumak zorundadır.

Tarih sayfalarındaki eğlenceli otomatlardan ve bilimkurgu eserlerinden sonra, artık ayaklarımızı biraz yere basmanın zamanı geldi!

1940’lı yılların sonunda nükleer araştırmalara olan ilginin artması ile radyoaktif malzemeleri işlemek gibi tehlikeli işlerde kullanılabilecek uzaktan komuta edilebilen manipülatörlerin araştırma çalışmalarına başlanır. Ve ilk örneklerin ardından çalışmalar çok daha karmaşık sitemler üzerinde yoğunlaşır. 1954 yılında George C. Devol, bilgisayar teknolojisindeki gelişmelerden de yararlanarak, ilk programlanabilir robotu geliştirir ve adını “programlanabilir eklemli transfer cihazı” koyduğu robotun patent başvurusunda bulunur.

ABD’li işadamı Joseph F. Engelberger ile tanışır ve birlikte, fabrikalarda bazı basit, spesifik işleri yapan makineler üreterek verimlilikte büyük artışlar yakalayabileceklerini fark eder. İkili, 1956’da “Unimation Inc.” adını verdikleri dünyanın ilk robot firmasını kurarak kısa zamanda ilk ticari robotları üretir. İlk endüstriyel robot olarak kabul edilen UNIMAIE de 1961’de New Jersey’de bulunan General Motors’un fabrikasına yerleştirilir.

Söz konusu robotun görevi, basınçlı döküm kalıbından sıcak metal parçaları çıkararak istiflemektir.

İlk endüstriyel robotlar, “robot” sözcüğünün ilk olarak insanda canlandırdığı tanıma oldukça uzak sayılabilirler. Zira genelde, yalnızca bir “kol”dan oluşan ve iki parçanın kaynağının yapılması ya da bir devre elemanının yerine yerleştirilmesi gibi seri üretimdeki spesifik işleri yapan robotlar, Yıldız Savaşları’ndaki C-3PO robot arkadaşı R2-D2’ye hiç benzememektedir. Robot denilince çoğumuzun aklına insan benzeri makineler gelse de, günümüzde robotların çok azı insanlara benzemektedir.

Yapay Zekaya Sahip İlk Robot

Honda AsimoUzmanlar robotların diğer makinelerden farkı konusunda, kendiliğinden hareket edebilme ve verileri değerlendirebilme yeteneklerine vurgu yaparlar. Bunun için de, buraya kadar sözü edilen geniş skaladaki tasarımlara yapay bir “zeka” eklenmesi gerekir.

Bu doğrultudaki somut adımlar, 1960’lı yıllarda atılır. Aralarında MIT, Stanford Üniversitesi gibi önemli üniversitelerin de bulunduğu çeşitli araştırma merkezlerinde “yapay zekâ” çalışmaları başlar.

Bu çalışmalar, kısa zamanda ilk meyvesini verecektir. İlk robot uygulama dili olan “Wave” Stanford Araştırma Merkezi (SRI) tarafından geliştirilir. Ve 1966 tarihinde SRI’ye bağlı Yapay Zeka Merkezi tarafından üretilen “Shakey” adlı gezer robot, yapay zekaya sahip ilk robot olarak tarihe geçer.

1969 yılında Shakey’e ait 24 dakikalık “Robotların Öğrenmesi ve Planlaması Üzerine Deneyim” adlı videonun yayınlaması ile Shakey medyanın ilgi odağı olur.  10 Nisan 1969’da New York Times’da onunla ilgili bir makale yayımlanır. Ünlü Life dergisi, 1970’de Shakey’i ilk elektronik insan olarak tanıtırken, National Geographic Magazine onu bilgisayarların geleceği olarak tanımlar.

Shakey üzerinde yürütülen çalışmalar 1972’ye kadar devam eder. Bu tarihten sonra, bilgisayar teknolojisindeki gelişmelerle modası geçen Shakey emekliye ayrılır.

ABD’de de robotlar üzerinde araştırmalar sürerken diğer ülkeler de (özellikle Japonya) robotların potansiyellerini fark ederler. 1968 yılında Japon şirketi Kawasaki Ağır Sanayi ve Unimation şirketleri arasında robotlar konusunda bir lisans sözleşmesi imzalanır.

Önceleri sadece bazı spesifik işleri yapabilen bu endüstriyel robotlar, zamanla ilave edilen sensör ve kameralarla daha karmaşık işlerin üstesinden gelmeye başlarlar. Özellikle elektronik sanayi gibi alanlarda vazgeçilmez konuma gelirler.

Günümüzde robotlar büyük oranda endüstride kullanılmaktadır. Bunun nedeni, robotların hassaslık ya da güç gerektiren işleri insanlara göre hatasız ve çok daha hızlı yapabilmeleridir. Örneğin bir elektronik devreye pirinç tanesinden küçük yüzlerce parçanın yerleştirilmesi işlemi bir insan için hem sıkıcı, hem yorucu, hem uzun süren, hem de son derece hataya açık bir süreçtir.

Robotların kullanım alanı günümüzde yalnızca fabrikalarla sınırlı değil elbette.  İnsanoğlunun fabrikalar dışında da yapmak istemeyeceği veya riske giremeyeceği pek çok iş bulunmaktadır. Burada da imdada robotlar yetişir.

Deniz dibinde yüksek basınç altında, yüksek sıcaklıklarda, Mars yüzeyi gibi elverişsiz ortamlarda,  radyasyon tehlikesi sebebiyle girilemeyen nükleer santrallerde,  uranyum madenlerinin bazı bölümlerinde çalışır ya da Sony tarafından üretilen AIBO (Artificial Intelligence roBOt) benzeri oyuncaklarla evimize kadar girer.

1 Yorum

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.