Serenti’den Merhaba

Bizim köylerde Serenti‘nin adı tekirdir. Eskiden her köy evinin kapısında vardı. Daha küçüklerine çöten denirdi.

Genç kuşak serentinin ne olduğunu bilmeyeblir çünkü günümüzde pek kalmadı. O yüzden “Serenti nedir” diye sorabilirler. Serenti genellikle dört direk üzerine oturtulmuş, yerden yüksekliği yaklaşık 5-6 metre olan ve çoğunlukla kare biçiminde olan, yiyeceklerin saklanması ve mısır kurutmak için düşünülmüş tahtadan yapıdır.

Kim düşünmüşse iyi düşünmüş ağaç direkler üzerine serenti adı verilen odalar yapmayı. Direklerin tepesine ağaç tekerlekler konulduğu için farelerin girmesi mümkün değildi. Yalnız fareler mi? Ne yiyeceklere musallat olabilecek yaban hayvanları ne de böcekler öyle kolay giremezdi bir serentiye. O nedenle rahatça büyük bir kiler olarak kullanılırdı.

Bizim serentimiz yoktu. İki tane çöten adı verilenlerden vardı. Diğer komşularımızın serentileri vardı.

Çocukluğumda her evin önünde mısır bahçeleri bulunurdu. Bahçe ekime hazır hale getirilmek için, ‘bel belleme’ denilen ve imece usulü eli gerçekleştirilen bir çalışma ile sürülürdü.

Ne de şenlikli olurdu o günler…

Sabahleyin imeceye gelen komşu kadınlar ve erkekler ellerinde bel demiri denilen tarım aleti ile mısır bahçesinde işe başlardı.

Ancak imece kemençesiz olmazdı!

Bir yandan kemençeci atma türküler ile çalışanları coşturur, öte yandan mola zamanlarında bahçede horonlar kurulurdu.

Adeta ekin bayramı yaşanırdı.

Tarlada ‘sık alma’ zamanlarında da, ‘ot kazma’ zamanlarında da imece devam ederdi. Bir gün bizim tarlada, diğer gün bir başka komşunun tarlasında…

Mısırlar olgunlaştığı zaman ise ‘tarla biçme’ işi de imece ile yapılırdı.

Toplanan mısırların soyulması da…

Mısır soyma işinde bizlere de iş düşerdi. Yaşlılara da…

Yine türküler söylenir, bilmeceler sorulur ve eğlence içinde mısırlar soyulurdu. Bazen yaramazlıklarda yapardık.

Mısır koçanlarını birbirine bağlar ve yaşlıların önüne o görmeden bırakırdık. Soymak için yığından koçan alırken hepsini birden çekmesi bizi güldürürdü.

Mısırları soyulunca çocuklar için yeni bir eğilence başlardı. Mısır fırınlarının önünde fırının yanmasını beklerdik.

Taze mısırları közde pişirmek içindi bu bekleyişimiz.

Fırında kurutulan mısırlar, ya da güneş de kurutulan mısırlar serentilere kaldırılırdı. Çötenler de ise belki de yer azlığı nedeniyle sadece güneş de kurutulan mısırlar depolanırdı.

Köy evlerinde serentiye girdiniz mi kendinizi bir yiyecek deposunda bulurdunuz.

Fasulye turşusu, fırın kurusu, dizin fasulye, kuru fasulye çuvalları, çeşit çeşit kabaklar, gün darısı ya da fırın kurusu mısırlarla dolu çuvallar, cevizler, elmalar, dut pekmezi, üzüm pekmezi çömlekleri, yufkalar, erişte ve çökelek torbaları ile kışa hazır olunurdu.

Evde mısır unu bitti ise, serentiden bir torba mısır alınır ve değirmene gidilirdi. İki tane su değirmeni gün boyu mısır unu öğütürdü.

Serentimiz Yoktu Ama Çötenimiz Vardı

Ve saç üstünde yapılan bazlamalar…

Ortasındaki kütür denilen küçük ekmeği almak için sacın başında beklerdik.

Sıcak mısır ekmeğinin ortası açılır ve içine taze tereyağı konularak yenirdi. Hele sıcak mısır ekmeği ile taze yoğurdun buluşması mükemmel bir lezzet oluştururdu.

Bizim serentimiz yoktu. İki tane çötenimiz vardı. Birisi mısır ile dolu olurdu. Diğeri ise elma ile…

Demir elmaları, çıngırak elmalar ve diğer elma çeşitleri güz vakti toplanır ve çötende depolanırdı.

Kışın çötenden alınan elmalar soğuk hava deposundan çıkmış kadar sağlam olurdu.

Çötenin ya da serentilerin altına düşen mısır tanelerine kuşlar çok gelirdi. Kar nedeniyle yiyeceksiz kalan kuşlar için bu mısır taneleri iyi bir yiyecek olurdu.

Bizler ise bu fırsatı kaçırmazdık.

Plastik leğenlere ip takar ve kuşları yakalamak için tuzak kurardık. Her serenti altı ya da çöten altı kuş yakalamak için kurduğumuz tuzaklar ile dolu idi.

Şimdi köylerde serentiler boş. Çötenlerde boş… Pek çok serenti harabe olmuş, çötenler yıkılmış.

Mısır tarlaları fındık bahçesine dönüştürülmüş.

Kemençeli imeceler yok…

Su değirmenleri yıkılmış.

İnsanlarımız üretimden koparılmış ve kente göç ettirilmiş. Ne ahırlarda inek sesleri var, ne köy sokaklarında oyun oynayan çocuk sesleri var.

Köyler yaşlılara kalmış. Fındık vakti gurbetçiler gelince şenlenir olmuş köyler.

Bana Serenti‘de yazar mısın denildiğinde aklıma eski serentiler geldi. Şimdi o serentiler boş ve harabe vaziyetteler.

Şehirlerin parklarına nostalji amaçlı serentiler yapılıyor olmuş.

Bize ise sanal Serenti’nin sayfasını doldurmak düşüyor. Okurlara merhaba diyerek bu işe başlayalım.

Gelecek hafta görüşmek dileği ile esen kalınız sevgili Serenti okurları….

2 Yorum

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.