Yüreğiyle Düşünen Yazar: Victor Hugo

2002 yılında tüm dünyada 200. doğum yılıyla gündeme gelen ve “Ya bir Chateaubriand olurum ya da hiçbir şey” diyen Victor Hugo için Baudelaire’in yargısı, bugün için de geçerli sayılabilir:

“Hiçbir sanatçının ulaşamayacağı bir evrenselliği yakalamıştır. Evrensel yaşamın güçleriyle ilişki kurma açısından, kimse onun kadar güçlü değildir. Sürekli doğanın içindedir. Söyleyeceğini son derece açık seçik bir biçimde söyler. Ama öte yandan da karanlık ve bulanık şeyleri, gerektiği gibi karanlık ve bulanık bırakmakta üstüne yoktur.”

Bugün, Victor Hugo ve yapıtları çevresinde gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler sürekli gelişmektedir: Öte yandan Hugo’nun yapıtları yapısalcılık, psikanaliz, stilistik, dilbilim açısından da ele alınmaktadır.

Bu büyük şair, dramaturg, romancı ve eleştirmenin, düş gücü ve düşünce açısından “eşsiz” olduğunu söylemek, elbette çok iddialı olur. Ancak o gene de belli özellikleriyle, eşsiz ve biriciktir: İnsan soyunu, egemen olduğu ve değiştirdiği bir tarih içinde yansıtır; bireyin vazgeçilmez ve yok edilmez özgünlüğünü, mutlak değer olarak varlığını, bu bireyin güçlü özgürlük taleplerini ve derin etkilerini Freud’dan çok önce sezmiştir. Üstelik Hugo, içinde yaşadığı doğayı bir bütün halinde, en küçük ayrıntıyı bile gözden kaçırmadan kucaklar ve kuşatır. Onun tüm yapıtlarında düzyazı ve şiir, düşsellik ve gerçeklik sürekli yan yanadır.

Hugo’nun yaşamına ve yapıtlarına, kopuşların ve ayrılıkların egemen olduğunu söylemek mümkündür: 1835’lerden başlayarak komformist dünyadan kopuş ve sadece edebiyat içinde ve edebiyat için yaşamaya karar verme; kızı Leopoldine’in ölümünden sonra yazınsal etkinlikleri bırakma; 1851’de siyasal iktidarından kopuş; reformist görüşlerden kopuş ve cumhuriyetçi bir sosyalizme yaklaşma…

Victor Hugo’nun Düşünce Evrimi

Aynı zamanda gazeteci, tarihçi, denemeci, sanat eleştirmeni özellikleriyle de tanınan Hugo, siyaset alanında da sınıflandırılması zor bir şahsiyet olarak dikkat çekmiştir: Gençliğinde kralcı, daha sonra inançlı bir cumhuriyetçi ve son döneminde de sosyalist.

Monarşi döneminde liberal görüşleri benimsemiş, İkinci Cumhuriyet öncesinde demokrat olduğunu söylemiş, İkinci İmparatorluk sırasında da devrimci olmuştur Hugo. “Sefiller” romanının yazarı, yaşadığı çağı tam anlamıyla kucaklamış, umutlarıyla özdeşleşmiş, ilkelerinden asla ödün vermemiştir; özgürlüğü savunmaktan ve geliştirmekten bir an vazgeçmemiştir. Yapıtlarını üretirken vicdanının sesine her zaman kulak vermiştir.

Tüm yaşamı siyasal mücadele içinde geçmiş bir şairdir o. Victor Hugo, deyim yerindeyse, “sürekli yüreğiyle düşünmek isteyen” bir yazar olmuştur. Dolayısıyla modern toplumların gelişmesinin doğurduğu önemli sorunlarla sürekli ilgilenmiş ve irdelemiştir bunları.

Bu araştırma, irdeleme ve sergileme mücadelesi içinde ortaya çıkardığı yapıtları, son derece canlı bir lirizm ve akılcı bir çözümlemenin birleşimidir. Hugo yüreğinin sesiyle düşüncesini birleştirir her zaman. Kendisinin de belirttiği gibi, onun ölümsüz yapıtı Sefiller, insanın vicdanının şiiri, bir dram, tarih, siyasal bildiri ve de bir romandır.

“Edebiyat dünyasının siyaset dünyasına pırıltılı ve lekesiz ışığını yansıtması gereklidir” diyen Hugo, öte yandan yaşamı boyunca herhangi bir siyasal partinin başında ya da bir bakanlık bağlamında sorumluluk üstlenmeyi reddetmiştir.

Bu konudaki tavrı ve görüşleri son derece açıktır; “Ben etkili olmak istiyorum, iktidar istemiyorum” demiştir 1848’de.

Yaşamı boyunca, siyaset uğruna yazıdan vazgeçmeyi hiçbir zaman düşünmemiştir. Onun bütün amacının, “siyaset dünyasına, onu yüce ilkelere ve hukukun üstünlüğüne yükselterek saygınlık kazandırmak” olduğu söylenebilir. O hep yarınlara inanan ve yarınları düşünen bir devrimci olmuştur: “Ben daha çok bugünden ziyade yarınla meşgulüm. Bu yarın olağanüstü, yıkıcı ve onarıcı ve her zaman adil olacaktır. İdeal yarındır.”

Victor Hugo’ya Göre Yazarın Sorumluluğu

Victor HugoVictor Hugo’ya göre yazarın, şairin, sanatçının görevi sadece acı çeken, sömürülen ve ezilen insanların sesi olmaktır. Yazar her zaman zayıfların, masumların, dışlanmışların, seslerini duyuramayanların yanında olmalıdır. Siyaset içinde kaybolmamalıdır; çünkü o, iktidar değil görev adamıdır ve insanlığın sözcüsüdür: “Ben elimden geldiğince siyaset dünyasına ahlaksal ve insansal sorunları sokmaya çalıştım. Ben bütün ülkelerin ezilmiş insanları için sesimi yükselttim.”

Hugo’ya göre, düşünürlerin de mücadele insanları olmaları gerekir; ama mücadeleyi kardeşlik ve barış ilkeleri için yapmalıdırlar: “Ben mücadeleden vazgeçtiğimde yaşamım bitmiş demektir.”

Daha 30’lu yaşlarında Fransa’da bir edebi ekolün, Romantiklerin önderi konumuna gelen Victor Hugo, başarılı bir yazar olduğunu kanıtlamıştır (1834-1848) ve şöhret peşinde koşar. Kendisine Legion d’Honneur nişanı verilir (1837). Daha sonra zorlu bir mücadelenin ardından “Fransız Akademisi” üyesi olur (1841). 1845’de ise dönemin Fransa’sında önemli bir mevki olan Yüksek Meclis’e üyedir artık.

Victor Hugo, ünlü yapıtı Sefiller’i bu dönemde yazmaya başlar. Önce “Sefaletler” koymuştur kitabın adını. 1848’de araya Devrim girince, bırakır çalışmayı. Milletvekili seçilir. Bu dönemde rejimi tutuculukla suçlar. Daha sonra 2 Ekim 1851’de Hugo’yu barikatlarda görürüz. İşçileri ayaklandırmaya çalışır. Ve o günlerde, tiyatro oyuncusu ve aşığı Juliette Drouet’nin sağladığı sahte bir pasaportla ülkeden kaçar.  Louis-Napoleon Bonaparte’ı önce desteklemiş sonra ona karşı çıkmıştır…

Hugo’nun sürgün yaşamı daha çok Brüksel ve Guernesey’de geçer. Karısı Adele sürgün yıllarında sürekli yanında değildir. Ara sıra gidip görür onu, Adele 1868’de ölür. Hugo sürgünde, özellikle Juliette sayesinde çok sağlıklı ve edebiyat açısından çok verimli bir yaşam sürer. Siyasetle ilgilenir. Cumhuriyetçi direniş hareketlerine katılır, yoksullara yardım eder. Resim yapar, desenler çizer. Hugo’nun bu resimleri ve desenleri, modern üslubuyla bugün bile herkesi şaşırtmaktadır.

Victor Hugo sürgündeki son yıllarında git gide daha da yalnızlaşır. Sadece Juliette kalır yanında. Bu arada kızlarından Adele de akli dengesini yitirir.

1870’de İmparatorluk rejimi çökmüştür. Prusya kuşatması altındaki Paris’te “Cumhuriyet” ilan edilir. Paris’e dönen Hugo büyük ilgiyle karşılanır. Ailesi torunlarıyla genişlemiştir. Milletvekili seçilir.

Komün’ün hemen öncesinde Victor Hugo’nun oğlu Charles ölür birdenbire. Hugo torunlarının geçimini üstlenmek zorunda kalır. Yeniden tutucu bir rejimin gelmesi, iyice umutsuzluğa düşürür büyük yazarı. Fransa’yı bir kez daha terk eden Hugo ikinci oğlunu da yitirir. Victor Hugo yaşlandıkça, dostlarını ve arkadaşlarını bir bir yitirir. Ama elinde, “büyük baba olma sanatı” vardır! Ayrıca her zaman aşık olmayı da bilir o.

Yaşayan bir efsanedir artık. Yazarlar ve siyaset adamları hiç eksik olmazlar çevresinden. En büyük hayranı Flaubert’dir. 1876’da senatör seçilir. Aşırı sol görüşleri benimser. Sekseninci yaş gününde her kesimden vatandaş (işçi, öğrenci, yaklaşık altı yüz bin insan) evinin önünü ve oturduğu sokağı çiçek yağmuruna tutar. 22 Mayıs 1885’te ölür. Cenazesinin yoksul ve sıradan bir vatandaş gibi kaldırılmasını isteyen Hugo, Pantheon’a gömülür.

Bir Edebiyat Başyapıtı: Sefiller ve 19. Yüzyılın Sorunları

Sefiller” hiç kuşkusuz Victor Hugo’nun en ünlü yapıtıdır ve kahramanları Jean Valjean, Cosette, Gavroche da edebiyatın ölümsüz kahramanları arasında yerlerini almışlardır. Victor Hugo yapıtını bitirmeden önce, yayıncısına şunları söyler: “Öyle inanıyorum ki bu kitap bütün yapıtlarımın doruğu olacaktır.”  Bu roman aynı zamanda bir dram ve bir destandır. Sefaletin neden olduğu toplumsal rezaleti vurgulayan “Sefiller”, insan ruhunu da asla gözden kaçırmayan bir yapıttır.

Hugo bu yapıtında hem tiyatronun hem romanın olanaklarından yararlanmıştır; Waterloo Savaşı’nı anlatır, Restorasyon dönemini kısaca özetler, Temmuz rejimini ve kralını betimler, 1832’de Saint-Antoine semtinden gelen dedikoduları aktarır, 1848 Barikatlarını haber verir…  Sefiller yayımlandığında, Lamartine kitapla ilgili düşüncelerini açıklarken şöyle der: “İki açıdan çok tehlikeli bir kitap: Sadece mutlu insanları çok korkutmakla kalmıyor, mutsuzları da çok fazla umutlandırıyor.”

Daha sonra Hugo’nun isteği üzerine kitabın ucuz baskısı yapılır ve yazarın öbür kitaplarının asla ulaşamayacağı bir satış rekoru kırar. Roman, tiyatro ve sinemaya uyarlandıktan sonra da bilindiği gibi, güncelliğini hiç yitirmeden bir mit olma özelliğini sürdürmektedir. Hugo’nun kitabının başına önsöz niyetine koyduğu birkaç satır, bu başyapıtı çok iyi anlatır:

Yeryüzünde yasalar, gelenekler aracılığıyla uygarlık içinde yapay cehennemler yaratan, ilahi yazgıyı uğursuz insanlar aracılığıyla karıştıran bir toplum lanetlemesi oldukça; yüzyılımızın üç temel sorunu, erkeğin yoksulluk yüzünden aşağılanması, kadının açlık yüzünden düşkünleşmesi, çocuğun cehalet yüzünden yeteneklerini geliştirememesi sorunları çözümlenmedikçe; bazı bölgelerde toplumun insanları boğma olasılığı ortadan kalkmadıkça; başka bir deyişle ve daha geniş bir açıdan yeryüzünde cahillik ve sefalet oldukça bu tür kitaplar yararlı olabilecektir.

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.