ABD İçin Savaşacağız!

Bir dönem CIA Başkan Yardımcılığını yürüten Graham Fuller, 1980’li yıllarda Türkiye’deki istasyonun şefliğini yapmıştı. Şimdi, Kanada’da Vancouver’da  Simon Fraser Üniversitesi’nde  öğretim üyesi.

Fuller, Radikal gazetesine yaptığı açıklamada; Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir devlet kurulacağını, sonra Türkiye’ye entegre olacağını, bu entegrasyonun başkentinin de Diyarbakır olacağını söyledi. Fuller, Kürtler bağımsızlık ilan ettikten sonra, Türkiye’ye katılmak isteyeceklerini ileri sürmüş. Türkiye’nin topraklarını parçalama planı, ancak “entegre” sözcüğü ile bu kadar etkili anlatılabilirdi. Fransızcadan dilimize girmiş olan “entegre” sözcüğü “bütünleşmiş” anlamına geliyor. Kuzey Irak’taki Kürtler “bağımsızlık” ilan edince, Türkiye’ye katılmak isteyecekler ve Diyarbakır başkentleri olacak! Peki, sonra ne olacak? İlan ettikleri bağımsızlıktan vazgeçecekler mi? Yoksa, bir süre sonra “başkent” Diyarbakır, yeniden Türkiye’nin bir şehri mi olacak? “Bağımsız Kürdistan”ın başkenti Türkiye’den bir şehir seçilince, o şehir bizim kabul edilebilir mi? Entegre, bütünleşme demek değil mi?

Amerikalılar ilginç insanlar, Irak’a ve Afganistan’a da “demokrasi” getirmek üzere Atlantik’i geçip, buralara kadar geldiler. Iraklılar, Saddam’ı mumla arıyor şimdi! Demokrasi getirme yalanları ile 1,5 milyondan fazla insanı öldürdü Coniler. Tecavüz ettikleri kadınların yanı sıra, yaşanan diğer rezilliklerin sözünü bile etmiyoruz şimdi!

Fuller, ABD’nin Türkiye’ye ve Ortadoğu’ya dönük politikalarını seslendirmekle görevli.  Tüm yaşamını Müslüman dünyasında, Müslüman hareketlerle ilgili çalışmalara harcadığını söylüyor. Fuller, Türkiye’de kesinlikle daha çok İslami parti olmasını ve İslam’ı politikaya daha çok sokmasını önermiyor. Hazret, Türkiye’de “daha çok sol hareket” görmek istediğini belirterek, asıl AKP’ye gözdağı veriyor! 12 Haziran milletvekili seçimlerinden önce de CHP ile daha “iyi ilişkiler” kurmak gerektiğini söyleyerek AKP’nin kulağını çekmişlerdi. Alabilecekleri tavizin en fazlasını, yedek atı göstererek alıyorlar!

Yeni Kürt Planı

Kürt sorununu PKK yerine, “şiddete bulaşmayan” sivil siyasetçilerle müzakere ederek çözülmesini öngören hükümetin, “Yeni Kürt Planı”nı, ABD’nin iki numarası Clinton, çok olumlu bulmuş ve “doğru yolda atılmış bir adım”  olarak değerlendirmiş!.. Böylece BDP’yi, şiddete bulaşmayan “sivil” Kürt siyaseti olarak tanımlamış oluyor. Böylece  BDP’nin inkar edemediği, PKK ile olan organik ilişkisini, ABD bir kalemde  silmiş! ABD, Türk kamuoyunun ezici bir çoğunluğunun kabul ettiği gibi, “PKK-BDP birlikteliği”nin adını “ayrılık”  olarak  koymuş!

ABD Başkanı Obama’nın, nükleer programla ilgili mesajını Tahran’a ileten Erdoğan, sonunda dürüst olmamakla suçlanmış! Bir gün bekletildikten sonra, görüşmeye kabul edilen Erdoğan’a, İran gezisi soğuk duş etkisi yapmış.  İran’ın en yetkili ağzından çıkan “Türkiye dışlanmıştır!”  sözleri ise; Erdoğan’ın, ABD’nin “İran’a olan arka kanalı” işlevini, beklendiği gibi yerine getiremediğini ortaya koyuyor!

Erdoğan, Obama’nın “arka kanal”ı olduğunu kanıtlamak için, şimdi de Çin’e doğru yola çıkartılmış! Uçağa binmeden önce, Annan’ın Suriye konusunda “elini sıkı tutması” gerektiğini söyleyen Başbakan,  şiddetin durması için Annan’ın verdiği, 10 Nisan’a dikkat çekti.  “10 Nisan’dan sonra da atacağımız adımları uygulamaya koyacağız” diyerek askeri müdahale seçeneğini hatırlattı!

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Harp Akademileri’nde verdiği konferansta, içinden geçtiğimiz süreci; “böyle dönemlerin ciddi risklerin olduğu kadar, muazzam fırsatların da doğduğu dönem” olarak tanımladıktan sonra, “Komşumuz Suriye’de akan kan devam etmekte, Irak’ta mezhepsel temelde siyasi istikrarsızlık yaşanmakta; İran’ın nükleer programı çerçevesinde odaklanan gerilimin sıcak bir çatışmaya dönüşme ihtimali bulunmaktadır. Bölgedeki gerilimin sıcak çatışmalara veya iç savaşa sebep olması durumunda, yeni bir belirsizlik ve kaos ortamının doğması yüksek bir ihtimaldir. Bu şartlar altında, Türkiye’nin gelişmeleri uzaktan izleme lüksü yoktur. Dolayısıyla, Türkiye için diplomatik aktivizm ve askeri hazırlık bir seçenek değil, zorunluluktur” dedi… Her şey son derece açık değil mi? ABD’nin çıkarlarına göre konuşlandırıldık. Saldırmak için emir bekliyoruz!

AKP, ABD ile işbirliği yaparak, rahmetli İsmet İnönü’nün deyimiyle, gerçekte “ayı ile aynı yatağa girmiştir.” Ayrıca ABD’ye elini vererek, kolunu da kaptırmıştır!.. Ülkeyi adım adım felakete doğru sürüklüyor. Gelinen bu noktada, onları da ülkeyi de kurtarmanın bir tek yolu kalmıştır. O da güçlü ve demokratik halk muhalefetini yükseltmektir.  Ancak o zaman ABD’nin akıl dışı isteklerine direnebilirler! Kısaca iş yine CHP’ye düşüyor. Toplumsal muhalefeti yükselterek ve doğru önderlik yaparak, ülkeyi Ortadoğu bataklığına girmekten belki kurtarabiliriz!

Başbakan’ın İran’a yönelik “dürüst değiller” suçlamasına, İran Meclisi Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanvekili İsmail Kevseri’nin vermiş olduğu: “Ankara, bir nevi dünya emperyalizminin taşeronu ve aracı haline gelmiştir. Erdoğan ve Türkiye’deki karar vericiler kendileri karar veremiyor. Onlara dikte edilenleri yapıyorlar” şeklindeki yanıt, CHP’nin yapacağı muhalefetin ana iskeletini oluşturabilir!

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.