Ağalar Saltanatı Dönemi

Osmanlı tarihinde daha çocuk yaştaki IV. Mehmet’in tahta çıkmasından Kösem Mahpeyker Sultan’ın öldürülmesine kadar geçen Osmanlı tarihinin 3 yıl, 26 günlük dönemi “Ağalar Saltanatı Dönemi” olarak anılır. Bu tanım gerçekten de 8 Ağustos 1648- 3 Eylül 1651 arasındaki bu devreyi karakterize etmektedir. Çünkü bu tarihler arasında Kösem Mahpeyker Büyük Valide Sultan saltanat naibesi olmakla birlikte, gerçek iktidar yeniçeri ağalarının elindedir. Bu yıllar Osmanlı tarihinin karanlık bir anarşi dönemidir. İktidarı ele geçiren yeniçeri ağaları bu dönemde olağanüstü zenginleşmiş ve devleti tam anlamıyla soymuşlardı.

Osmanlı padişahlarının 21.’si olarak 8 Ağustos 1648’de tahta oturan IV. Sultan Mehmet, daha henüz 6 yaşını 7 ay ve 8 gün geçmiş bir çocuktu. Öyle ki, korkmasın diye biat merasimi bile kısa kesilmiş ve Şeyhülislam Abdürrahim Efendi’nin işaretiyle, ricalden birçoğu biat edemeden huzurdan ayrılmak zorunda kalmıştı.  IV. Mehmet’in annesi Hatice Tarhan Sultan da 21 yaşlarındaydı ve devlet yönetiminde fazla nüfuzu yoktu. Buna karşın IV. Mehmet’in babaannesi ve Hatice Tarhan Sultan’ın baş rakibesi olan Kösem Mahpeyker Sultan’ın seçkin zümre içinde birçok destekçisi vardı. İktidarı hırsı olan ve politikayı seven Kösem Sultan Ocak Ağaları ile işbirliği yaparak imparatorluğun yönetimini eline aldı; “Büyük” Valide Sultan, yani çocuk hükümdarın babaannesi saltanat naibesi oldu. Kösem Sultan, vaktiyle büyük oğlu IV. Murat’ın çocukluğunda da aynı görevde bulunmuştu.

Tahttan indirilen Sultan İbrahim, Topkapı Sarayı’nın bir odasında feci şartlar içinde hapsedilmiş, bulunduğu odanın pencere ve kapıları örülmüştü. Hislerini ve fikirlerini saklamasını bilmeyen ve henüz 33 yaşında olan eski hükümdar yüksek sesle bağırıyor, feryat ediyor, yeni rejimin ileri gelenlerine sövüp sayıyor, dehşetli tehditlerde bulunuyordu. Söyledikleri odasının önünden geçenler tarafından duyuluyor ve derhal bütün İstanbul’a yayılıyordu. İstanbul halkı yeni yönetimden memnun değildi ve Sultan İbrahim’i tutuyordu.

Yeniçeri Ocağı dışında kalan askeri sınıflar da padişahın tahttan indirilmesinden ve yeniçeri ağalarının çocuk hükümdarın adına saltanat sürmesinden memnun değillerdi. Bilhassa sipahiler, memnuniyetsizliklerini açıktan açığa söylüyor, Sultan İbrahim’in tahttan indirilmesi için bir neden olmadığını, daha yedi yaşına bile basmamış bir çocuğun padişah ve halife olamayacağını ileri sürüyorlardı. Sultan İbrahim’in hapisten çıkıp tekrar tahta geçtiği haberleri bilinmeyen kimseler tarafından yayılıyor ve bu haber karşısında İstanbul halkı sevincini açıkça belli ediyordu. İstanbul zenginlerini, armatörleri, tacirleri, hatta esnafı haraca kesmeye başlayan yeniçerilerin zorbalığından kurtulmak için İstanbullular, bütün umutlarını hapisteki padişaha bağlamışlardı.

Evlat Katili Kösem Sultan

Öyle bir an geldi ki, Kösem Sultan, Sultan İbrahim öldürülmediği takdirde halkın zorla onu hapisten çıkartıp tahta oturtacağını Sadrazam’a ve Şeyhülislam’a bildirdi. Kösem de, yeniçeri ağaları da böyle bir durumda kellelerini kaybedeceklerini biliyorlardı. İhtilalciler, bilhassa Karaçelebizade, Kösem’den memnun değillerdi; onun ihtirasından ve entrikalarından ürküyorlardı. Ancak onu bertaraf etmenin çaresi de yoktu. O zaman halkın nefretiyle baş başa kalırlar ve sonları yine aynı olurdu. Şimdi ise Sultan İbrahim yaşadığı sürece yaşamlarının bıçak sırtında olduğunu görmüşlerdi.

Saray askeri ile sipahilerin, Sultan İbrahim’in yeniden tahta geçirilmesi konusunda anlaştıkları ve Kösem Sultan’ın acele hareket edilmesi hakkındaki haberi üzerine Yeniçeri Ağaları, Sadrazam Koca Mehmet Paşa ile Şeyhülislam Abdürrahim Efendi’yi derhal harekete geçirdiler. Devletin bu en yüksek iki memuru, yanlarına meşhur cellat başı Kara Ali Ağa’yı alarak Saray’a geldiler. Sultan İbrahim bu sırada 32 yaşını 9 ay ve 3 gün geçmişti. Sultan İbrahim karşısındakilerin ne için geldiğini anlayınca dehşetli küfür etmeye ve Sadrazamla Şeyhülislamın nasıl adamlar olduklarını haykırmaya başladı. Padişahın heybetinden korkan ve padişah katillerinin asla yaşatılmadığını bilen Kara Ali Ağa, gözyaşı dökerek bu görevden kurtulmayı denedi. Ancak Sadrazam, elindeki asa ile Kara Ali Ağa’ya vura vura kemendi Sultan İbrahim’in boynuna geçirtebildi. Ağalar Saltanatı döneminin başlamasından yalnızca 10 gün sonra, 18 Ağustos 1648’de Sultan İbrahim celladın kemendiyle can verdi. Ayasofya Cami avlusuna, amcası Sultan Mustafa’nın yanına gömüldü. Ancak sorun bununla bitmedi. Ağabeyi II. Osman’ın şehadetinde olduğu gibi, bu olayda da padişahın kan davasını güdenler ortaya çıktı.

Olayı öğrenen sipahiler ve İstanbul halkı ayaklandılar ve “İbrahim Han’ın katillerini isteriz” parolasıyla yeniçerilerin karşısına çıktılar. Sipahilerin bu ayaklanması yeniçeriler tarafından oldukça kanlı biçimde bastırıldı. O zaman 7 yaşında olmasına rağmen IV. Sultan Mehmet, babasının öldürülmesiyle ilgili 70 kişinin adlarını bir deftere yazdırıp saklamış ve ileride bunları teker teker ortadan kaldırmıştır.

Yeniçeri ağalarının ortak diktatörlüğünün ne demek olduğunu bilenler, Sultan İbrahim’in katlinden sonra da yeni rejimi yıkmak için birçok girişimde bulundularsa da başarılı olamadılar. 28 Ekim’de Saray’ın içoğlanları ile sipahiler, Sultanahmet Meydanı’nda toplandılar. Sadrazamla Şeyhülislamın, padişah katilleri olmaları nedeniyle idam edilmelerini istediler. Bunun üzerine yeniçeriler, kanlı bir vuruşmadan sonra sipahilerle içoğlanlarını dağıttılar. Sultan İbrahim’in yakın adamları da ortadan kaldırıldı. Sultanahmet olayında yüzlerce ölü veren sipahilerde, artık yeniçerilere kafa tutacak ve onları dizginleyecek güç kalmamıştı. Sipahiler sindi ve yeniçeriler devletin yönetiminde büsbütün nüfuz kazandı. Bektaş Ağa, Muslihuddin Ağa, Kara Çavuş gibi yeniçeri ağaları devlet ve millet gelirleri arasında el atmadık şey bırakmadılar. Bütün memuriyetleri rüşvetle satıyorlardı. Birkaç ay içinde muazzam servetler edindiler ve padişahtan farksız bir yaşam sürmeye başladılar.

Ağalar Saltanatı döneminin iyice diktatörlüğe dönüşmesiyle Anadolu’daki Celali İsyanları yeniden alevlendi. Bilhassa Katırcıoğlu Mehmet ve Karahaydaroğlu Mehmet Beyler, Batı ve Orta Anadolu’nun büyük parçaları üzerinde nüfuz kazandılar. Bunlardan ikincisi daha sonra yakalandı ve 12 Kasım 1648’de İstanbul’a getirilerek asıldı. Bu ünlü Celaliyi yakalamayı başaran Isparta sancak beyi vekili Abaza Kara Hasan Ağa (ki sonradan o da Celali olacaktır), büyük şöhret kazandı. Katırcıoğlu Mehmet Bey ise bir süre affedildi ve Bursa’dan Girit’e gönderilerek devlet hizmetine girdi.

Seksenlik Koca Mehmet Paşa’nın sadareti, 21 Mayıs 1649’a kadar 9 ay, 15 gün sürdü. Malkara’ya sürüldü ve birkaç gün sonra orada boğuldu. Yeniçeri ağaları Sadrazamın diktatörlüğe sapmasını çekememişlerdi. Bunun üzerine ağaların içinden biri, yeniçeri ağası Kara Murat Paşa birden sadrazam oldu. Ocak zorbalarının en temiz ve en dirayetlisi oydu Değerli bir asker, sert, sözünü sakınmaz, nispeten doğru, icabında hileye başvurmasını bilen bir adamdı.

Ne var ki Murat Paşa da bu anarşi ortamını düzeltemedi. Yeniçeri ağaları, onu da tahakkümleri altına almak istediler. Murat Paşa olabildiği kadar direndi. Sonunda eski arkadaş ve yoldaşı Bektaş Ağa, başını kurtarmak istiyorsa iktidardan çekilmesi tehdidinde bulundu. Murat Paşa, Kösem Mahpeyker Sultan’a istifasını sundu. Arzusu üzerine Budin (Macaristan) beylerbeyi oldu. Böylece ilk sadareti, 1 yıl, 2 ay, 15 gün sürdü.

Murat Paşa,  kendisinin yerine Damat Melek Ahmet Paşa’nın sadarete getirilmesini önermişti.  Murat Paşa’nın aksine zayıf bir kişiliği olduğu için bu durum hem yeniçeri ağalarının işine, hem de küçük damadı olduğu için Kösem Sultan’ın işine geliyordu. Bu nedenle sadarete getirilmesine kimse karşı çıkmadı.

Sert karakterli Murat Paşa’dan sonra yumuşak karakterli Ahmet Paşa’nın anarşiyi ortadan kaldırması elbette beklenemezdi. Artık Osmanlı’da hak, hukuk ve adaletten eser kalmamıştı. Doğal olarak Damat Melek Ahmet Paşa’nın sadareti de ancak 1 yıl, 17 gün sürdü. 21 Ağustos 1651’de ayaklanan halk onu iktidardan aldı…

Ağalar Saltanatı Döneminin Sonu

Ağalar Saltanatı dönemiAslında bir ayaklanmanın yaklaştığı fakat bu defa Kapıkulu Ocakları’ndan değil, İstanbul halkından geleceği seziliyordu. Ağalar Saltanatı’nı sona erdirmek ve soyulmaktan kurtulmak için bilhassa ticaretle uğraşan İstanbullular, uzun zamandan beri fırsat bekliyorlardı. Sadrazam’ın Ocak Ağaları’na uyarak Hazine’nin açığını kapatmak için gümüş miktarı gayet az akçalar kestirip bunları piyasadaki altın parayla değiştirmek istemesi bardağı taşıran son damla oldu. İflasa gittiklerini anlayan tacirler, armatörler, hatta küçük esnaf ayaklandı. Şeyhülislâm olarak muradına eren Karaçelebizade Abdülaziz Efendi’yi de zorla yanlarına alarak Saray’a giden on binlerce İstanbullu, sadrazamın azlini istedi. Çaresiz kalan Kösem Sultan, damadını azlederek Abaza Siyavuş Paşa’yı sadarete getirdi.

Gerçekte ayaklanma yeniçeri ağalarına karşı yapılmıştı. Fakat İstanbul halkının ertesi gün daha kalabalık bir şekilde Sultanahmet’te toplanacağını öğrenen yeniçeriler, geceden bütün önlemleri alarak yolları kestiler. Halk toplanamadı. Bu önlem, Ağalar Saltanatı döneminin ancak 13 gün daha uzamasını sağlayabildi.

Melek Ahmet Paşa’yı deviren halk ayaklanmasından sonra yeniçeri ağaları sonlarının yaklaşmakta olduğunu hissettiler. Onlara bağlı olan Kösem Sultan da telaşa düşmüştü. Saray’da bile herkes Kösem’e karşı cephe almış, Hatice Tarhan Sultan’ın etrafında toplanmaya başlamıştı. Bu sıralarda Kösem Sultan 56, gelini Tarhan Sultan ancak 24 yaşındaydı. IV. Mehmet henüz 10 yaşını bitirmemişti. Kösem Sultan, oğlu Sultan İbrahim’den sonra torunu IV. Mehmet’i de ortadan kaldırmak, bu sayede Tarhan Sultan’ı bertaraf etmek, diğer torunu Veliaht Şehzade Süleyman’ı tahta oturtup onun namına saltanat naibeliğini sürdürmek gibi pek hain düşünceler içindeydi. Şurası kesinki, Osmanlı tarihinde hiçbir ana, oğluna Kösem’in yaptığı gibi ihanet etmemişti.

Ne var ki IV. Mehmet’i öldürmek o kadar kolay değildi. Kösem Sultan zaten kendi öz oğlu Sultan İbrahim’in öldürülmesinde rol alarak halkın gözünde evlat katili durumuna düşmüştü. Şimdi ise torununu cellatlara öldürtürse halkın üzerindeki otoritesini tamamen yitirebilirdi. O halde başka bir yol düşünmeliydi. Örneğin hazırlanacak zehirli bir şerbeti torununa içirmek gibi…

Ancak pek haince olan ve devletin bünyesini esaslı bir şekilde kemirebilecek nitelikteki bu son entrikasını yaşama geçirmeye fırsat bulamadı. Kösem’in dairesinde bulunan ve Tarhan Sultan tarafından elde edilen Meleki Hatun, Büyük Valide’nin niyetini gelinine bildirdi. Tarhan Sultan da Saray’ın en büyük amiri olan Darüssaade Ağası’nı durumdan haberdar etti. Uzun Süleyman Ağa, zaman yitirmeden adamlarını silahlandırdı ve çocuk padişahı suikasttan korumak için en kestirme yolu, Kösem Sultan’ı ortadan kaldırmayı tercih etti.

Bir dolabın içine saklanarak kurtulmaya çalışan Kösem Sultan, 2 Eylül’ü 3 Eylül’e bağlayan gece, Topkapı Sarayı’nda 40 yıldan beri oturduğu muhteşem dairesinde bir perde ipiyle alelacele boğuldu. Öylesine direnmişti ki, öldürülene kadar Harem’in her tarafı kan içinde kalmıştı. Kösem Sultan, Harem’de öldürülen ilk Valide Sultan’dı.

Kösem Sultan’ın öldürülmesinden sonra Tarhan Sultan saltanat naibesi oldu. Tarhan Sultan da Hürrem Sultan gibi Ukraynalı yani Slav’dır. Ancak Hürrem, Kösem ve İtalyan (Venedikli) asıllı Safiye Sultanlar gibi tarihe menfi şekilde değil, müspet şekilde geçmiştir. Devletin çıkarlarını her şeyin üzerinde tutan 24 yaşındaki bu genç kadın, anarşiye son vermek için bitmek tükenmek bilmez bir enerjiyle harekete geçmiş, şahsen siyasi nüfuz edinmeyi hiç düşünmemiş, Köprülü Mehmet Paşa gibi dirayetli bir devlet adamını bulunca da naibelik sıfatını da bırakmıştır. Bu akıllı, merhametli, hayırsever kadın, Osmanlı tarihinin en genç valide sultanıdır.

Ertesi sabah, 3 Eylül 1651 günü, Kösem namına saltanat süren yeniçeri ağaları, Kösem Sultan’ın katlini öğrenince dehşete düştüler. Sadrazam Siyavuş Paşa, yeni Saltanat Naibesi’nin davetiyle Saray’a geldi ve yeniçeri ağalarını ortadan kaldırmak için yardımcı olacağının sözünü verdi. Şeyhülislam Karaçelebizade Abdülaziz Efendi, o derecede ihtirasla yapıştığı makamından azledilerek Bursa’ya sürüldü. Son yıllarını, değerli eserlerini tamamlamak suretiyle Bursa’da geçirdi ve oraya gömüldü. Zorbalar, halkın bütün kudretiyle Saray’ı desteklemesi, çıkarılan Sancak-ı Şerif altında Sultanahmet Meydanı’nda toplanması ve Topçu Ocağı askerlerinin de bunlara katılması üzerine karşı koymayı akıllarına bile getiremeyerek dağıldılar. Her gün birkaçı yakalandı ve tam 38 ağa idam edildi. Silahtar Eğinli Mustafa Paşa, ağaların ortadan kaldırılması konusunda büyük hizmet gördü. Ağalar Saltanatı denen uğursuz dönem sona erdi. Ancak bu adamlar devlet düzenini o şekilde bozmuşlardı ki, Köprülü iktidara gelinceye kadar daha yıllarca anarşi sürüp gitti. Sadrazam üstüne sadrazam değiştiren Tarhan Sultan, Köprülü’ye kadar devletin büyük derdine çare bulamadı.

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.