Amerikan Bağımsızlık Savaşı

Amerikan Devrimi ya da Amerikan Bağımsızlık Savaşı tarihin dönüm noktalarından birisidir. Amerikan devrimi yeni bir iktidar kavramı getirmiş ve İngiliz parlamenter sistemi, tabii hukukun hukuk ve ahlak kavramlarına uyulmak suretiyle yenilenmiştir. Fransız Devrimi’nde olduğu gibi Amerikan devriminde de Rousseau’nun fikirleri büyük rol oynamış ve sosyal mukavele fikri Amerikan Meclisi’nin temelini oluşturmuştur. Amerikan devriminde Rousseau kadar etkileri olan bir düşünür de John Lock’tur. Bu devrimle Fransız devriminden önce doğal hukuk ilkeleri ve bir haklar bildirgesi ilan edildi, bu bildirge 18. ve 19. yüzyılın liberal devrimlerini etkiledi.

Amerikan devriminin 1774 ya da 1775’de başladığı ve 1776’da Haklar Bildirgesi ile amacına ulaştığı kabul edilir. Amerikan devriminin liderlerinden John Adams ise bu konuda şöyle der:

Devrim halkın zihninde yaşıyordu. Devrim ve kolonilerin birliği fikirleri, çarpışmalardan önce olgunlaşmış ve tamamlanmıştı. Devrim ve birlik 1760 ile 1776 arasında yavaş yavaş şekillenmişti.

Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın nedenleri aslında kısaca dört maddede özetlenebilir. İngiltere’nin Kuzey Amerika’da çok geniş toprakları yönetmesine karşın, bu bölgenin ve bu bölgeye yerleşmiş insanların kendine özgü şartlarına uygun ve tutarlı bir imparatorluk politikası geliştirememiş olması; önceliği kendi ekonomilerini güçlendirmek olan koloniciler ile yalnızca merkantilist ilkelere göre hareket eden İngiltere arasındaki mali rekabet, İngiliz sömürgeciliğin halkı ekonomik olarak güç durumda bırakan yüksek oranlı vergileri, sonradan bağımsızlık hareketine önderlik edecek 13 Amerikan kolonisinde Yedi Yıl Savaşları sonrasında yepyeni bir ulus ruhunun doğması ve kendilerine olan güvenlerinin artması.

Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın nedenlerini görmek için 1700’lü yılların ortalarına dönmek gerekir.

On altıncı yüzyılın sonunda İngiltere ve Fransa Kuzey Amerika’daki topraklar için büyük çekişme içindeydi. Bu çekişme 1754 yılında Ohio Vadisi’ni kimin ele geçireceği yarışıyla doruk noktasına çıktı. Apalaş Dağları’nı aşıp Ohio Vadisi sınırlarına dayanan İngiliz sömürgeciliği bu yeni topraklara büyük bir açgözlülükle bakıyordu. Oysa Fransa’nın bu topraklarda yaşayan Kızılderililer ile oldukça karlı bir kürk ticareti vardı. İngilizlerin bu bölgeyi yerleşime açması, Fransızlar adına büyük kayıp olacaktı. Bu nedenle vadiyi korumak için kaleler inşa etmeye ve bölgeye takviye birlikler yolamaya başladılar. İngilizler böylesine büyük bir bölgeyi Fransızlara kaptırmayı göze alamayınca 1756 yılında Yedi Yıl Savaşları başladı. 1763’te biten Yedi Yıl Savaşları’nı İngilizler kazandı. 1763 yılında imzalanan Paris Antlaşması’yla Fransa Kralı, Kanada’daki topraklarını ve birkaç ada dışındaki bütün kolonileri İngiltere’ye bırakmak zorunda kaldı.

Aslında savaşı İngilizlerin kazanacağı daha başından belli gibiydi. Bu yıllarda Amerika’daki Fransız kolonilerinde yaşayanların nüfusu 100 bin kadardı. Sayıları on üçü bulan İngiliz kolonilerinde ise bir buçuk milyondan fazla insan yaşıyordu. Üstelik İngilizler bu savaş sırasında hiçbir masraftan kaçınmadığı halde, Fransız ordularının başkomutanı olan Louis-Joseph de Montcalm, istediği takviye birlikleri hiç hiçbir zaman alamadı.

Bu savaşların sonunda Amerikan kolonileri ile İngiltere arasındaki ilişkiler yeni bir duruma girmişti. Savaşlar, Amerikan kolonileri arasında birleşmeye uygun bir hava yaratmıştı. Kuzey Amerika’da Fransız egemenliğinin bitişi, kolonilerde yaşayanların Fransa konusundaki korkusunu sona erdirmiş, İngiliz subaylarının emri altında olsa da Fransızlara karşı savaşta gösterdikleri çaba, yeni bir gurur duygusu aşılamış ve kendi askeri güçlerine güvenlerinin artmasını sağlamıştı.

Ne var ki Yedi Yıl Savaşları’nın mali yükü de oldukça fazla olmuştu. İngiltere savaş masraflarını, Amerika’daki kolonilerde yaşayan insanların sırtına yıkarak fiili çatışmayı başlatacak yasaları çıkarmaya başladı. İngiliz hükümetinin koyduğu ağır vergiler, Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın temel nedeni olacaktı.

İngilizler 1733’te Melas Yasası ile rom yapımında kullanılan melasın Orta Amerika adalarından satın alınmasını ve bu adalara her çeşit mal satışını yalnız İngilizlere ait adaların yapabileceğini kararlaştırmışlardı. Bu, Orta Amerika adaları ile büyük ölçüde ticaret yapan kuzeydoğu kolonilerine büyük bir darbeydi. Güneydoğu kolonilerinin bu adalarla ticareti yoktu. Mallarını yalnız İngiltere’ye satıyor ve karşılığında işlenmiş mal alıyorlardı. Fakat bu ticaret İngilizlerin ticaret mümessillerinin elindeydi ve hammadde çok düşük fiyatlardan alınıyor, işlenmiş mallar ise yüksek fiyatla satılıyordu. Çiftçiler, İngiliz ticarethanelerine korkunç şekilde borçlanmışlardı. Birçok çiftçi iflas halinde veya iflasın eşiğindeydi.

1764’te çıkarılan Şeker Yasası ile Melas Yasası’nın kapsamı genişledi. Yeni yasa, Melas Yasası’na aykırı hareket eden her gemiye el konulmasını emrediyordu. İngiltere’den kolonilere gönderilen mallar üzerindeki ihracat vergisi de bir misli arttırılmıştı.

Amerikan Devrimi’nin Önderleri

Kolonicileri öfkelendiren bir başka gelişme de Apalaş dağlarının doğusundaki topraklarının Krallık toprağı ilan edilerek kolonilerin batıya doğru genişlemesinin sınırlandırılmasıydı. Görünürdeki neden, halkı Kızılderili lider Pontiac tarafından başlatılan ayaklanmanın ardından, yeni bir düzenleme yapılana kadar Kızılderililerden korumaktı. Bunun için İngiliz hükümeti 6.000 askeri Apalaş dağları boyunca konumlandırdı. Oysa bölge boyunca konuşlanan askerlerin Kızılderililere karşı değil de kolonilerde yaşayanlara karşı kullanılacağı söylentileri çoktan kulaktan kulağa yayılmıştı

Koloniler, Anglikan kilisesinden de şikayetçiydi. Lutherciler, Baptistler, Presbiteryenler, Quakerlar ve diğer inançlarda olanlar Anglikan kilisesine vergi ödenmesine şiddetle itiraz ediyor ve bu kilise rahiplerinin ayrıcalıklarının kaldırılmasını istiyorlardı.

Amerikan devriminde başlangıçta önderlik yapan ve etkili olan devrimciler John Adams, Samuel Adams, Alexandre Hamilton, John Jay, John Scott, Benjamin Franklin, George Clinton, William Livingstone, Thomas Jefferson, John Dickinson, Richard Henry Lee, George Mason, Willie Jones ve John Rutledge idi. Bu listeye daha birçok isim eklenebilir. Bunlar yazar ve düşünürlerdi. Gazetelerde, toplantılarda birlik ve daha sonra bağımsızlık fikrini yaydılar. Bu grup, büyük İngiliz düşünürü John Lock’un fikirlerini benimsiyordu.

Lock’un “Devletin asıl görevi, her insanın hakkı olan yaşam, özgürlük ve mülkiyeti korumaktır. Siyasi otorite yalnız halkın yararı için emanet olarak elde tutulur. İnsanın doğal hakları tecavüze uğradığı zaman, halkın bu hükümeti kaldırmak ve değiştirmek hakkı vardır” şeklindeki görüşleri daha sonra Bağımsızlık Bildirgesi’nin giriş kısmında yer alacaktı.

1765 yılında Londra, Kuzey Amerika’da bulundurulacak 10 bin kişilik bir ordunun masraflarını kısmen karşılamak için bütün kamu belgelerini, gazeteleri, senet ve bonoları, basılı herhangi bir kağıdı vergiye bağlayan Damga Pulu Yasası’nı çıkarınca bazı koloni meclisleri protestoda bulundu. Massachusetts, Virginia ve Kuzey Carolina’da ise halktan gruplar işi bir çeşit ayaklanmaya vardırdılar. Bu hareketler sonunda, “Sons of Liberty” (Özgürlük Çocukları) adı verilen gizli örgütler kuruldu. Ayaklananlar, “kendileri istemedikçe ya da temsilcilerinin onayı olmadan herhangi bir gücün onlara herhangi bir vergi yükleyemeyeceğini” duyurdular. Sonuçta İngiltere, artan gerginlik üzerine Damga Pulu Yasası’nı geri çekse de, kolonileri ilgilendiren bütün konularda tam yetkili olduklarını beyan eden bir kararı açıklamaktan da geri durmadı.

Daha iki yıl geçmemişti ki, 1767’de İngiltere bu sefer kolonilerin ithal ettiği çay, cam ve boya, kumaş gibi bazı mallara “Townshend Yasası” adıyla yeni vergiler koydu. Bu yasa bazı kolonilerin meclisleri ile tacirler tarafından desteklenen bir boykot hareketine yol açtı. Bu malların alınmaması kararlaştırıldı. Boykot kısa süre sonra diğer eyaletlerde de sıçradı. Özellikle 5 kişinin yaşamını yitirdiği Boston Kıyımı’nın ardından İngiltere, 1770’de çay dışında diğer Townshend vergilerini kaldırmak zorunda kaldı.

Gergin ve sinirli hava sürerken 1772’de İngiltere Kralı, Amerika’daki valilere ve yargıçlara maaş bağlayarak, onları halkın kontrolünden uzak tutmak, kendine bağlamak istedi. 2 Kasım’da halk bir toplantı yaptı. İhtilalin ön plandaki simalarından Samuel Adams bu işte başrolü oynadı. “Bütün ihtilali kapsayan” bir tedbir alındı, eyaletteki bütün şehirlerle iletişimi sağlayacak bir haberleşme komitesi kuruldu.

Boston Çay Partisi

Boston Çay PartisiAmerikan Bağımsızlık Savaşı’nın kıvılcımlarının ateşe dönüşmesi 1773 yılının sonlarında Massachusetts eyaletinin Boston kentinde oldu. 28 Kasım’da Doğu Hindistan Kumpanyası’na ait İngiliz gemilerinde bulunan tonlarca çay Boston Limanı’na yanaştığında, binlerce insan İngilizlerin çaya getirdiği vergiyi protesto etmek Boston Limanı’na yığıldı. Çayların boşaltılmasını engellemek için rıhtım sürekli olarak silahlı 25 kişi tarafından gözetlenmeye başlandı. Gemi yükünü limana boşaltamıyor ama limandan da ayrılamıyordu. Çünkü ayrılması için koloni valisinin izni gerekliydi ve o emir bir türlü gelmiyordu. Yaklaşık 20 gün sonra (16 Aralık 1773) gemilerin hâlâ limanda beklemesinden sabırları taşan koloniciler harekete geçti. Başlarında Samuel Adams’ın olduğu yaklaşık 100 kadar kişi Mohawk yerlisi kılığına girdi, geceyarısı limana girerek gemilerde bulunan bütün çayı denize döktü. Suyun sığ olması nedeniyle dökülen çaylar kısa sürede kabarmış ve limanın suları tamamen çay rengine bürünmüştü. Bu nedenle 16 Aralık 1773’te gerçekleşen bu olay daha sonra tarihe Boston Çay Partisi (Boston Tea Party) olarak geçecektir.

İngiliz hükümetinin Boston Çay Partisi’ne tepkisi, 31 Mart 1774’te yasalaşan “Boston Port Act” oldu. Yasa uyarınca limanın girişi barikatlarla kapatıldı, İngiliz Kraliyet Donanması liman etrafında devriye gezmeye başladı. Hiçbir geminin hangi nedenle olursa olsun Boston Limanı’na girmesine izin verilmeyecekti. Yasa Boston’da duyulunca kenti bir öfke havası kapladı. O sırada eyalet meclisinde bulunan Jefferson ve arkadaşları 1 Haziran’da olağanüstü bir tören yapmaya, bir oruç ve dua günü ilanına karar verdiler. Massachusetts Eyalet Meclisi bu kararı kabul etti. Fakat İngiliz valisi, bunun itaatsizlik olduğu gerekçesiyle meclisi hemen dağıttı. Aralarında Jefferson da bulunan temsilcilerden 89 kişi toplu olarak yürüyüş yaptı.

Kolonilerarası haberleşme komiteleri çalışıyordu. Kısa süredediğer kolonilerin meclisleri de olağanüstü toplantılar yaptı. 5 Eylül 1774’de Philadelphia’da, Georgia dışında bütün eyalet temsilcileri ilk Amerikan Kongresi’ni yaptılar. Bu kongreye katılanlar arasında George Washington ile Benjamin Franklin de bulunuyordu.

Kongre, İngiltere Parlamentosu’nu dikkate almadan kararlar çıkardı. Kolonilerin haklarını gösteren bir bildiri yayınladı. Bu bildiride eyaletleri ilgilendiren işlerde yasa yapma hakkının -Kralın vetosuna bağlı olarak- yalnız eyaletlere ait olduğu ilan ediliyordu.

Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın Başlaması

İngiltere Parlamentosu, kendisini tanımayan ve çıkardığı yasaları hükümsüz sayanlara sert cevap verdi. Massachusetts’in isyan halinde olduğu ilan edildi. Nisan 1775’te, Boston’daki İngiliz kuvvetlerinin komutanı General Thomas Gage, isyancıların üstüne yürüme emri aldı. Milis eğitim kamplarını dağıtması ve halkın elindeki tüm silahları ve cephaneyi toplaması için de emir gönderilmişti. 19 Nisan günü General Gage milislerin elindeki silahları almak için Concord’da 800 askerden oluşan bir birlik gönderdi. Concord’da çoğunluğunu çiftçilerin oluşturduğu milisler büyük başarı kazanıp Cage’in askerlerini Boston’a çekilmeye mecbur bıraktıklarında Amerikan Bağımsızlık Savaşı da başlamış oluyordu.

İki ay içinde eyaletlerdeki Krallık hükümleri devrilmiş, devrim bütün eyaletlere yayılmıştı. 10 Mayıs 1776’da Philadelphia’da ikinci eyaletlerarası kongre toplandı. Bu artık açıkça bir devrim meclisiydi. 7 Haziran 1776 günü Virginia hükümeti görevlisi Richard Henry Lee, bir Amerikan federasyonu kurulması lehinde bir tasarı önerdi. Resmi bir bildirge hazırlamak üzere derhal Thomas Jefferson’un başkanlığında beş kişilik bir komisyon oluşturuldu. Kongre 4 Temmuz’da bir “Haklar Bildirgesi” (Bağımsızlık Bildirisi) yayınladı. Bu beyannamede, “bütün insanların eşit ve bağımsız doğdukları” belirtiliyor, “medeni ve siyasi özgürlükler, basın ve vicdan özgürlükleri” kabul ediliyordu. “ yaşam, özgürlük ve mutluluğu arama gibi Tanrının insanlara başkalarına devri olanaksız haklar verdiği” açıklanıyordu.

Amerikan Bağımsızlık Savaşı

İnsanların evrensel dayanışmasının ancak bireysel özgürlük yoluyla gerçekleşeceğini bildiren, bu bakımdan evrensellik ve bireysellik ilkelerini temel alan bu bildirgenin yankıları 18. yüzyıl sonlarında ve 19. yüzyılda bütün liberal devrimleri etkileyecekti. Bağımsızlık Bildirisi’nin ilan edildiği 4 Temmuz 1776 tarihi, Amerika Birleşik Devletleri’nin de kuruluş tarihi olacaktı. Kongre ayrıca George Washington’u Boston çevresinde örgütlenen “Amerikan Ordusuna” komutan atadı.

Ancak soru tam anlamıyla çözümlenmiş değildi. En iyimser varsayımda bile, Amerikan ulusunun yarısından çoğunun bağımsızlık ilkesini benimsemiş olup olmadığı kesinlikle bilinmemekteydi. Amerikalıların öteki yarısı ya çekimser kalmış, ya da Virginia, Maryland ve Yeni İngiltere sömürgeleri dışındaki öteki kolonilerin varlıklı sınıfları gibi İmparatorluk yanlısı olmuşlardı. Devrimcilerin en güçlü oldukları iki bölgeyi birbirinden ayıran New York ve New Jersey eyaletlerinde ise imparatorluk yanlısı güçler çoğunluktaydı. Bu durum İngiliz birlikleriyle olan savaşın yanı sıra, ülkede çeşitli toplumsal grupların, hatta ailelerin bile bölünmesine neden olan iç savaş niteliğinde bir çatışmayı hazırlıyordu.

16-17 Haziran’da Boston çevresinde Bunker Hill adı verilen ilk devrim savaşı yapıldı. İngilizler 1054, Amerikalılar 441 kişi kaybettiler. Bu savaş Amerikalılara büyük bir moral sağladı. Yaklaşık bir yıl süren kuşatmanın ardından 17 Mart 1776’da İngiliz kuvvetlerinin komutanı General William Howe Boston kentini devrimcilere bırakmak zorunda kaldı.

Elbette bütün koşullar Amerikalılar lehine gelişmedi. 27 Ağustos’ta yapılan bir başka savaşı İngilizler kazanınca George Washington karargahını Manhattan New York’a kaydırmak zorunda kaldı. O sırada elinde yalnız sekiz bin kişi kalmıştı. İngilizlerin kuvveti ise otuz binin üstündeydi.

İngiltere Kralı III. George, ordusunu daha da güçlendirmek amacı ile Alman prenslerinden 30 bin asker istedi ve bunları Amerika’ya gönderdi. Ayrıca, kendisine 20 bin Rus askeri vermesi için II. Katerina’ya da ricada bulundu ama Rusya ile İngiltere’nin ilişkileri gergindi ve Rusya’da da bir köylü isyanı söz konusu olduğundan Çariçe, Amerika’ya asker göndermeyi reddetti.

1778 yılında koşullar tekrar Amerikalılar lehine dönmeye başladı. Çünkü olanakları kısıtlı da olsa bağımsızlıkları için savaşıyor ve ülkeyi İngilizlerden daha iyi tanıyorlardı. Fransızlar ise gizli de olsa savaşın başladığı 1776’dan itibaren Amerikalılara silah ve malzeme desteğinde bulunuyordu. Örneğin günümüzdeki Fransız bayrağının tasarımcısı olan La Fayette 1777 Temmuz’unda devrimcilerin safında savaşmak için Philadelphia’ya gitmiş ve koloni sakinleri tarafından generalliğe atanmıştı. Onun yönlendirmesiyle XVI. Louis yönetimi, 1780’de Rochambeau komutasındaki altı bin kişilik bir Fransız birliğini Amerika’ya göndererek Bağımsızlık Savaşı’nı resmen desteklemeye başladı. Amerika’nın bağımsızlığını desteklemeyi bir korunma anlaşması ile garanti etti. İngiltere buna savaş ilan etmeden Fransa’ya saldırarak yanıt verdi. İngilizler, güneyde Georgia ve Güney Carolina’yı işgal ettiler. Sonunda Amerikan Generali Greene, İngilizleri baskın hücumları ve ustalıklı uzun çekilişlerle yordu. Yıpranan İngiliz birlikleri Charleston ve Savannah’ya çekilmek zorunda kaldılar.

Washington’un askerlerinin, Fransız ordusu ile donanmasının ortak çabaları sonucu, Lord Cornwallis, 19 Ekim 1781’de Yorktown yakınlarında teslim olmak zorunda kaldı. Böylece cephelerde savaş resmen bitmiş oluyordu. 1782’de İngilizler güney limanlarını bırakıp çekildiler. Artık yalnızca New York ve civarında ufak bir İngiliz gücünden söz etmek olasıydı. Kasım ayında barış imzalandı. 3 Eylül 1783’te genel barışı sağlayan Paris Antlaşması’yla İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri’nin bağımsızlığı tanımak zorunda kaldı

İngiltere’ye karşı yapılan Amerikan Bağımsızılık Savaşı sona erince George Washington çiftliğine çekildi. 1787’de Federal Anayasa hazırlandı ve 1789’da 13 eyaletten dokuzunun oylarıyla kabul edildi. Aynı yıl George Washington oybirliğiyle Birleşik Devletlerin ilk Başkanı seçildi. Jefferson, Hamilton ve Jay gibi başlıca devrim liderleri de kabineye girdiler.

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.