Sorun Üretme Bölgesi!

Yaklaşık 6 ay oldu memleketten ayrılalı. Daha öncede dirsek temasımız direkten dönmüşlüğümüz olmuştu bu hususta. Zordur demişlerdi yapamazsın demişlerdi. Bana çok ters gelmişti yapamamak; evet zor olur ama insanın olduğu yerde yapamamak olmaz. Hani derler ya imkansız diye bir şey yoktur misali. Evet 6 ay geçti üzerinden gerçekten çok zor gerçekten yapılamayacak kadar imkansıza yakın. Ama sorun üretilen problemlerde değil. Sorun üretilen sıkıntının kaynağında, sorun insanların kendisinde ve problem üretme kapasitesinde, izan ve anlayışta.

Burada çok basit ve temel bir yaklaşım var probleme. Problem oluşunca çözümü ya birisine yaptıracaksın ya da problemin çözümsüz olduğunu söyleceksin. Hele bilinmeyenli bir denklemse problem, bilinmeyen üretmek, problemin çözümünden daha önemli bir marifet. Hele birde bu problemi çözmeye çalışan birisi varsa, ona bilinmeyen sayısını artırmak sıkıntının kaynağı. Kimse problem ve çözüm önerisiyle gelmiyor. Kimse problemin çözümüyle ilgilenmiyor. Tek dert denklemin ve bilinmeyenlerin çok oluşu ve giderek artırılışı.

Ve bir de rahat oluş var. Ticaret yapan esnaf öğleye yakın işinin başında. Kahvaltı bir nevi brunch sanki burada. İş yaptırmak; hani denir ya deveye hendek atlatmak kadar. İş yapmaksa bir o kadar zor. Karşındaki hizmet isteyen bu zincirin bir parçası ve empati kurmadan sayıyor istek ve şikayetlerini. Kalifiye eleman bulmak zor. Bulduğun eleman farklı bir ülkede yaşarmış gibi ve bu dünyada ondan daha iyisi yokmuş gibi düşünüyor çoğu zaman ve hep kendi işi mesaisini sattığı işten daha önce geliyor.

“Be kardeşim neyi yazıyorsun, neden bize kendi hayatından sıkıntından bahsediyorsun şimdiye kadar” denildiğini duyar gibiyim. Hatta buraya kadar okumaktan sıkılıp bırakan bile olabilir. Ama size çok büyük bir gerçekten doğu meselesinin tam başlangıç noktasından bahsediyorum.

Dün akşam bir televizyon programında izlediğim Sırrı Süreyya Önder efendi ateşledi kafamdaki düşüncelerin fitilini. Yaşamın bu kadar yayvan ve rahat olduğu yerler ancak ütopik memleketlerde olur sanırım. Yıllarca ağalık aşiretlik düzeniyle yaşamış (bir nevi monarşi) efendiler tutmuşlar devlete kafa kaldırıyorlar. Be adam bu ağalık aşiretlik düzeninde isyan edilmesi, kazan kaldırılması gerekilen devlet mi? Yok mu senin kabahatin halkını aydınlatmadığın için ağanın aşiretin yakasına yapışmayıp da halkını devlete karşı isyana sürüklediğin için. Bu devlet dünyanın en büyük projelerinden GAP’ı yapmadı mı; isyan fışkıran toprağına suyunu elektriğini getirmedi mi? Dümdüz ovalarına yol getirmedi mi? Geleceğini düşünmeden anlık zevkinle onlarca ürettiğin, dünyaya getirdiğin çocuklarına okul yaptırmadı mı? Çocuk başına para vermedi mi? Kitaplarını ücretsiz vermedi mi? Kıyafet yardımı yapmadı mı? Efendi soruyorum sana sen devlete kafa tutarken ağan zengin ettiğin aşiret liderlerin düğünlerinde dolarları havaya saçmadı mı? Kilolarca altın gitmedi mi damatla gelinin düğün sandığına. Şimdi bende soruyorum sana nerde bu devlet. Yerken içerken eğlenirken iyi ama zora geldimi vermeye geldimi kimse yok. Denklem var bilinmeyen var çözüm yok. Ve sen Süreyya efendi, bilinmeyeni çoğalttıkça çoğaltıyorsun.

Uludere’de Ölenlere Tazminat Ödeyen de Bu Devlet!

Bu Süreyya efendi diyor ki “Birden otuzdörde kadar sayalım… Sayarken bile insan sıkılıyor, otuzdört can gitmiş tabiî ki kaymakımı tartaklarlar kolay bişey değil.” Ama Süreyya efendi daha iki dakika geçmeden otuzbin kişinin katiline sayın diye hitap ediyor. Süreyya efendi soruyorum sana: Birden otuzdörde kadar saymak sıkıcı da, birden otuzbeşbine kadar saymak sıkıcı değil mi bin kat daha? Ve yine soruyorum: Devletin kaymakamının tartaklandığı yerde senin sayın dediğin katile ne yapmak lazım?

Süreyya efendi senin köprüleri yıktığın baraj yapılmaması için imza topladığın topraklarda elektrikler kaçak kullanılıyor. Vergiler devlete değil teröristlere ödeniyor. Hala hak ve özgürlüklerden bahsediyorsan sana sorarım benim ödediğim vergiden cebimdeki paradan niye çalıyorsun. Senin özerliğini istediğin topraklardaki insanlar yatsınlar yaysınlar diye ortaya çıkan sosyal sigorta açığını kapatmak için ben 65 yaşına kadar çalışmaya mahkum ediliyorum. Senin insanlarının kaçak kullandığı elektriğin farkı her ay benim faturama yansıtılıyor.

Özgür yaşam, insanca, hürce yaşam herkesin hakkı. Ama Süreyya efendi senin özgürlüğünün sınırı benim esaretimin sınırlarını uzatıyor. Senin özgürce, hürce, insanca yaşam dediğinin bedelini milyonlarca insanın emeğinden çalıyorsun. Sonra da tutup devlete kafa kaldırıyorsun sözde sosyalist efendi.

Senin; vergisiz kolay para peşine düşen kaçakçılık yapan gençlerin sınırlarımızı ihlal ettiler ve öldürüldüler. Bak! İsyan ettiğin, kafa kaldırdığın bu devlet, benim binbir zorlukla, alnımdan ter dökerek kazanıp da ödediğim vergiden Uludere‘de ölenlere kişi başına 123.000 tl tazminat ödeyecekmiş. Kaçakçılık yapmak suçundan alacağın hapis cezası çok değil, fazla yatmazsın. Ama bir de başarırsan, benim yıllarca alın teri döküp kazanamayacağım parayı sen bir gecede kazanırsın yalnızca! Belki bir ihtimal ölecek olursan geride kalanları sakın sorun etme. Geride kalanlara ömür boyu yetecek kadar tazminatı nasılsa bu devlet benim vergilerimle ödüyor.

Benim güzel memleketimin bağımsızlığı uğruna, milletimin özgürlüğü uğruna, herkezin hürce, insanca yaşaması uğruna, Ay yıldızlı bayrağın dalgalandığı her yerde çalışmak çabalamak zoru başarmak imkansız değil. Yeter ki içimde istek olsun yeter ki özgürlüğüm olsun yeter ki başımda bir devlet olsun.

Süreyya efendi senin gibi binlerce problem, ürettiğin milyonlarca bilinmeyen olsun bizim içimizdeki niyet her zaman ve her daim iyilikten yana olacaktır. Sen insanları uyuşukluğa alıştırmaya, kafasını bulandırmaya ve 30.000 kişinin katiline sayın demeye devam et.

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.