Uludere Ve Yanıtsız Kalan Sorular

Geçtiğimiz hafta Türkiye gündemini en fazla meşgul eden konu hiç kuşkusuz ki, 28 Aralık 2011 akşamı Türk Hava Kuvvetlerinin, Şırnak’ın Uludere ilçesi yakınlarındaki Irak topraklarında F-16 savaş uçaklarıyla yaptığı bombardıman sonucunda 35 Kürt kökenli yurttaşımızın kaçakçılık yaptıkları sırada yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan Uludere olayı idi. Elbette 35 kişinin terörist sanılarak öldürülmesi ne kadar üzücü olsa da aynı biçimde bu olayı TSK’yı karalama ya da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni katliamcı bir devlet gibi göstermeye çalışma kampanyalarına dönüştürmek aynı biçimde üzücü, üzücü olduğu kadar da düşündürücüdür.

Olayda 35 kişinin yaşamını yitirmesinden dolayı geri planda kalan ve bir türlü dillendirilmeyen sorular da var. Bu sorular nedense bir türlü sorulmuyor ya da dile getirmeye olayın sıcaklığı nedeniyle çekiniliyor.  Uludere’de yaşananları anlatılmak için kullanılan “katliam” sözcüğü bile fazlasıyla ağır. “Topluca öldürmek” anlamına gelse de katliam sözcüğünün herkesin beyninde oluşturduğu imge “suçu olmayan insanları nedensiz yere öldürmek”tir.  Dünya üzerinde hiçbir ülke, özellikle terör olaylarını son derece yoğun yaşandığı, binlerce yurttaşını teröre kurban verdiği ve her an yeni bir terörist saldırının beklendiği bir bölgede çok büyük bir insan topluluğunun sınırdan kaçak olarak elini kolunu sallayarak geçmesine izin vermez. Mutlaka gereken önlemleri alır. Uludere’de yaşananlarda istihbarat ve bilgi zaafiyeti olabilir ama yaşamını yitirenlerin hiçbir neden yokken kasıtlı olarak öldürüldüğünü iddia etmeye çalışmak ancak olayı provoke etmek, ölümler üzerinden siyaset yaparak nemalanmak olarak özetlenebilir.

BDP’nin ve yandaşlarının olayı TSK’yı karalama kampanyasına dönüştürme, cenazeler üzerinden prim yapma çabalarını bir tarafa bırakalım ve  herkesin kafasını içten içe kemiren ve yanıtlanmasını beklediğimiz sorulara bir bakalım…

Uludere ve Yanıt Bekleyen Sorular

  • 35 kişinin kaçakçılık yaptıkları ve bunun sonucunda öldürüldükleri güzergah PKK’nın en büyük kamplarından birisi olan Haftanin kampına oldukça yakın. PKK o bölgenin kontrolünü vermemek  için 1985 yılında Peşmerge kuvvetleri ile kanlı bir çatışmayı dahi göze almıştı. Stratejik bir önemi olduğundan, bölgeyi elinde tutana büyük bir avantaj sağlıyor: Tüm çevre bölgeyi gözetleme ve denetleme: Yani PKK’dan izin almadan, daha açık bir ifadeyle haracını vermeden o güzergahtan hiç kimse elini kolunu sallayarak rahatça geçemez. Bölgede yaşayanlar olayın gerçekleştiği yaylanın bir kısmının diğer ülke sınırları içinde olduğunu, her gün bu sınırı geçtiklerini söylüyorlar. Peki öldürülen 35 kişi nasıl rahatlıkla PKK’nın kontrolünde olan bu güzergahı düzenli olarak kullanabilmektedirler?
  • Genelkurmay Başkanlığı operasyon yapılmadan önce bölgenin aydınlatma fişekleri ile aydınlatıldığını, terörist sanılan grubun durması için önce teslim ol çağrısı yapıldığını ve ardından uyarı amacıyla top atışı yapıldığını açıkladı. Bütün bunlara karşın grup durmayınca son çare olarak terörist olduklarından kuşkulanılan grubu durdurmak için devreye savaş uçakları girmiş ve 35 kişinin ölümüyle sonuçlanan bu olay gerçekleşmiştir. Bu kişiler yapılan tüm uyarılara karşılık neden durmayıp yollarına devam etmişlerdir? Top ateşi ile uyarı yapılmasına rağmen durmayıp da yola devam etmeye çalışmak suçluların telaşı içinde olmayan, korkacak bir durumu bulunmayan normal bir insanın yapacağı bir davranış mıdır?
  • Ölenler için düzenlenen cenaze törenini BDP organize etmiş, tabutların üstü PKK’yı temsil eden bez parçaları ile örtülmüştür. Ölenler sıradan kaçakçılar ise PKK’nın cenazeleri sahiplenmesine ve PKK propagandası yapılmasına ölenlerin yakınları neden izin vermiştir? Uludere olayında 17 yaşındaki oğlunu kaybeden korucu Abdulaziz Encü medyada yer alan “Tabutlar üzerindeki bayraklar içimi sızlattı” ifadelerini neden yalanlayarak “Ben böyle bir şey demedim. Buradaki bütün Kürtler beni ve ailemi tanıyor. Benim öyle bir şey söylemeyeceğimi onlar da biliyor” demiştir?
  • Operasyon sırasında ailesinden birçok kişiyi yitiren ve yurtdışında yaşayan Segvan Encü’nün Facebook sayfası son derece dikkat çekicidir. Neredeyse tüm profil sayfası PKK propagandası ya da Abdullah Öcalan resimleri ile doludur? Encü’nün Facebook sayfasındaki fotoğraflara bakıldığında üzerinde Abdullah Öcalan’ın resimleri bulunan tişörtler giydiği görünmekte, kendisinin ölenlerle aynı düşünceyi paylaştığını ve PKK sempatizanı olmaktan gurur duyduğunu söylemektedir. Operasyonda 29 aile bireyini kaybeden Encü ailesinden 4 kişinin daha önce askeri bilgileri Kürdistan Demokrat Partisi’nin gizli servisine satmaktan tutuklu olmaları da dikkat çekicidir.

Uludere olayının yanıtsız soruları herkes kadar benim de kafamı kurcalamaktadır. Olayda istihbarat eksiği olduğu ortadadır. Fakat görünen odur ki, birileri olayı ısrarla “katliam” ya da “soykırım” tabanına çekerek nemalanmaya çalışmaktadır. Ve doğal olarak bu durum PKK teröründen bıkmış olan halkta tam tersi bir etki yaratmakta, terörist olmasalar bile ölenlere terörist gözüyle bakılması sonucunu doğurmaktadır. Aslında ölenlerin yakınları daha ilk günden PKK’lı olmadıklarını açıklayarak tüm bu tartışmalara nokta koyabilirlerdi? Ama hiçbirisinin ağzını açıp PKK hakkında tek bir laf bile etmemesi son derece dikkat çekicidir…

6 Yorum

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.