14 Şubat Sevgililer Günü Nasıl Doğdu?

Ortaçağ boyunca Batı’da, Kilise evlilik bağının kutsallığına saygı gösterilmesi için büyük çaba harcar. Evliliği törensel bir biçimde kutsayan Kilise, eski dönemlerden kalma kimi inançlara da karşı çıkarak, “kutsal evlilik bağına saygı gösterilmesi için” savaşır: “Bir kadın, sadık olup kocasına itaat etmelidir.”

Bu arada, ruhban sınıfı da, kadınların sınırsız duyarlılığı ve “heyecanlarına hakim olma yolundaki yetersizlikleri yüzünden”, onların dikkatle izlenmesi gereken “akıldışı” ve “sinsi” varlıklar olduğuna kanaat getirmiştir!

Bayram takvimleri, pazar vaazları, cinsel eğilimlerde kendini dizginlemeye davet, geleneklerin yazılı olmayan kuralları ve yasaklar, çiftlerin günlük hayatlarını sınırlamış; Ortaçağ boyunca cemaatler de, “olası sapmaları cezalandırma” konusunda ‘dikkatli’ davranmıştır.

Fakat bu son derece katı baskı ağı, zaman zaman gevşer; yerini, halkın hayal gücünü alabildiğine dışa vuran neşeli kutlamalara bırakır: Karnavallar, hasat bayramları ve elbette bir de Aziz Valentine (Valentinus) Yortusu!

Sevgililer Günü’nün esin kaynağı olan Aziz Valentine, 14 Şubat 270’te, Roma imparatoru II. Claudius tarafından kafası uçurulmuş bir rahiptir. Suçu; evli erkeklerin iyi birer asker olamayacağını düşünüp evliliği yasaklayan İmparator’un buyruklarına karşı gelerek, genç nişanlıların evliliklerini gizlice kutsamaktır. Valentine sonradan, Papa I. Julius tarafından Roma’da, “Porta Valentini” adı verilen bir kemer kapısının altına gömülür. Bugün orada, Praxedes Kilisesi yükselir…

Valentine’in öldürülmesinden 226 yıl sonra, 496’da ise Papa Gelasius, Valentine’u “aşıkların koruyucusu” ilan eder ve onu onurlandırmak için de 14 Şubat’ı “Aziz Valentine Günü” olarak belirler… Aslında Valentine, Eski Roma’da “Lupercalia Festivali” diye de adlandırılan ve Roma tanrıçalarından Februata Juno adına düzenlenen kutsama töreninin arifesinde öldürülmüştü.

15 Şubat’ta yapılan törende, birbirleriyle ilk kez cinsel ilişkiye girecek gençlerin adlarının yazıldığı parşömenler tanrıçaya sunulurdu. Bu aşk festivali, kuşların çiftleşme döneminin başlangıcı kabul edilen döneme rastlar, gençler de, kuşlar misali eşleşirlerdi. Hıristiyanlığın güçlenmesinden sonra yasaklanan bu geleneğin yerine Papalık, Aziz Valentine’in Lupercalia Festivali arifesinde öldürülmüş olmasını “iyi bir rastlantı” olarak değerlendirdi. Böylece Roma’nın bereketlilik ve döllenme kutsamalarıyla, Hıristiyanlığın evlilik ve çoğalma ilkesi bütünleştirilmiş oldu!

Aziz Valentine Yortusu Kutlamaları

Gençlerin katıldığı bu Sevgililer Günü kutlamalarında, cinsel roller çoğu kez değişir ve “kocalık otoritesi” gönüllü biçimde çiğnenirdi. Genç kızlar kendilerine, genellikle evli kadınlar arasından, bir kraliçe seçer ve tüm evli kadınlar yeniden “düğünlerinden önceki kadar özgür” hale gelirdi… Kimi zaman da kadınlar, erkek kılığına girer ve ‘özgürlüklerini yaşarken’, erkekler de ev işleriyle meşgul olurdu.

Çok tanrılı dönemlerin verimlilik ve yenilenme ayinlerine yakından bağlı bu törenlerin akışının nasıl olduğu, bugün kesin olarak bilinmiyor… Ender sayıdaki Ortaçağ metni, şarkı ve trubadurlara (gezgin aşıklar) ait baladlar (özellikle Ortaçağ’da Fransız şairlerinin sıkça kullandığı sabit biçimli bir şiir türü) bunlardan söz eder.

Ancak günümüz antropologları, Avrupa’nın değişik yörelerinde bu tip kutlamaların, ekonomik ve toplumsal değişimlere, ayrıca Kilise kurumunun da baskılarına direnç göstererek, varlıklarını uzun bir dönem boyunca sürdürdüğünü ortaya koymuştur.

Halkbilimi uzmanı Van Gennep’e göre, Aziz Valentine Yortusu’na ilk kez 14. yüzyıl İngiltere’sinde rastlanır. Bu yortu, daha doğuda veya daha, güneydeki yörelerde, mart hatta nisan aylarına doğru da kayabilen, kuşların çiftleşme tarihinde, yani her yılın 14 Şubat’ında kutlanırdı.

Kura ile seçilen bekar erkekler, genç kadınlarla eşleştirilir ve bu kadınların kendilerinden isteyeceği hediye ya da dans gibi değişik eğlenceleri yerine getirmek üzere, onlara ‘boyun eğerken’, kuşların şakımaları, aşk şarkılarına eşlik ederdi.

Ortaçağ’ın ünlü İngiliz şairi Chaucer, kendi döneminde, 1381’deki yortuyu kayda geçmiştir. Bu tarihten 30 yıl kadar sonra, 1415’te Londra’da tutuklu bulunan Charles d’Orleans, o dönemde ve daha sonra Blois’ya döndüğünde, bu yortu adına rondolar kaleme alır.

Bugün bu şiirler bize, bir halk kutlaması olan bu yortunun, kısa denilebilecek bir süreçte, aristokrat çevrelerde de kabul gördüğünü gösterir. Yine aynı dönemde, soylu bir İngiliz yüzbaşısı olan Grandson’lu Othon tarafından, bu tip eğlenceler Savoie Kontu’nun şatosuna da girdi.

Yine halkbilimi uzmanı Van Gennep, Aziz Valentine Yortusu’nu, bir başka geleneğe, Lorraine bölgesinde uygulanan bir karnaval sonu eğlencesine de benzetiyor: Buna göre, evlenecek çiftlerin isimlerinin arka arkaya üç pazar boyunca halka duyurulması adeti, yörenin gençleri tarafından, “uygunsuz aşkları açığa vurma” tarzında bir oyununa alet edilirdi!

Aziz Valentine Yortusu, hangi yaş grubundaki kadınları ilgilendirirdi? Mutlaka genç olanları tabii; ama “Trubadurlarda Erotizm” adlı yapıtın yazarı Rene Nelli’ye göre, tıpkı Bahar Bayramı’nda olduğu gibi, evli kadınlar bu kutlamalara genç kızlarla birlikte katılır; trubadurların (halk şairlerinin) açık saçık şarkılarının verdiği cesaretle, el ele dans ederlerdi.

Koca himayesinden kurtulan kadınlar, gönüllerince eğlenir; dans edip gevezelik yapar, kimi zaman masum bir öpücük verirken, kimi zaman gençliklerini bir oyunla yeniden yaşayabilme, nişanlılık tercihlerini yenileme ve eşlerinin kıskançlığını önleme olanağı veriyordu…

Sevgililer Günü Baskıcı Otoriteler İçin Emniyet Supabı İdi

Sevgililer GünüGünümüzde, olayı inceleyen antropologlar; karnaval ya da bahar kutlamaları, nasıl adlandırılırsa adlandırsın, bu tür “düzen dışı” açılımların, baskıcı otoriteden kaynaklanan çatışmaları çözdüğünde hem fikirdirler. Bunların, toplum düzeni için bir  “emniyet supabı” sağladığı düşünülebilir.

Bu noktada, cinsel rolleri geçici olarak tersyüz etmenin, evlilik kurumu üzerinde nasıl bir etki yaratacağı sorusu gündeme gelebilir. Ortaçağ şartlarında, evli kadının “bir günlük gizemli özgürlüğü” kuşkusuz aşk evliliğine olan isteği artırmış ve eşler arasındaki eşitlik ihtiyacını beslemiştir.

Edep kuralları içinde kalsa bile, “kutsal sadakat ödevini” yok sayan bu tehlikeli oyunlara, Kilise kısa zamanda karşı çıktı. 1626’da Savoie’da, Belley Piskoposu Jean-Pierre Caraus, kaleme aldığı ilginç bir öyküyle, Aziz Valentine Yortusu’na karşı savaş açtı: “Bir kocanın, karısının kura sonucu, bir erkekle serbestçe konuşmasına itiraz bile edemediği bu tehlikeli birliktelik karşısında ne diyeceğiz?”

Dönemin yazarlarından Jean-Baptiste Thiers ise, “Batıl İnançlar Kitabı” adlı yapıtında, “evliliğin kutsallığını zedeleyen adetler” arasında, Aziz Valentine Yortusu’nun adını geçirmiyor; ama “kutsanmış bir kurum olan evliliğin” eşler tarafından gülünç duruma düşürülmemesi gerektiğini vurguluyordu.

17. yüzyılda, zinayı ve evlilik dışı ilişkileri mahkum eden Katolik Reformu da, 14 Şubat Sevgililer Günü’nde kocanın hoşgörü ya da umursamazlığıyla geçiştirilen bu tür bir ilişkiyi kabullenemezdi.

Sonuçta, Aziz Valentine Yortusu’nun evli kadınlar için taşıdığı simgesel anlam, 18. yüzyılda yavaş yavaş silindi. Yortu kutlamaları ve eğlenceler, evlilik öncesinde genç kızların müstakbel eşlerini seçmelerine hizmet eden masum bir flört vasıtası haline geldi. 19. yüzyılda ise işin rengi iyice değişti: Aziz Valentine Günü, eski yortu eğlenceleri geleneğinden tamamen koptu; kutlamaların farklı anlamları unutuldu. Amerikalı Esther Howland’ın ilk “Sevgililer Günü” kartını yolladığı günden bu yana da, “14 Şubat Sevgililer Günü” tarzı yerleşti. Yalnızca aşkın ve aşıkların yüceltildiği özel bir gün… Elbette Sevgililer Günü hediyesinin unutulmaması koşuluyla!

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.