Ankara Savaşı: Nedenleri ve Sonuçları

20 Temmuz 1402 tarihinde Ankara’nın Çubuk Ovası’nda Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt ile Timurlu İmparatorluğu Emiri Aksak Timur arasında gerçekleşen ve tüm Ortaçağ’ın en büyük meydan savaşı  olan Ankara Savaşı’nın nedenlerini anlamak için o dönemin koşullarına göz atmak gerekir.

Bu yıllarda bütün gözler Timur üzerinde çevrilmiştir. Timur’un nerede duracağı ya da nereye hareket edeceği tamamen bir bilinmezdir. Cengiz Han’ın mirasını toplamak ve bütün Türklerin tek hakanı olmak iddiasında olan Timur’un bu hedefinin karşısına 3 büyük Türk imparatorluğu dikilmiştir: Doğu Avrupa’ya egemen olan Altın Ordu (Orda) İmparatorluğu, Bizans’ın neredeyse tüm topraklarını ele geçirdikten sonra Avrupa’ya göz diken Osmanlı Devleti ve Memlûkler. Altın Ordu İmparatoru Toktamış, Timur’un darbeleri altında son soluğunu vermek üzeredir. Anadolu’daki topraklarını Osmanlılara kaptıran ve çok büyük Türkmen savaşçı kitlesinden mahrum kalan Memluklerin durumu da artık XIII. yüzyıldaki kadar iyi değildir. Timur’un hedeflerinin önündeki asıl engel Osmanlı’ydı. 

Çin seferine başlamadan önce Mısır ve Türkiye’yi alt etmeyi düşünen Timur, önce Yıldırım’ı Memluklerden ayırmaya çalışmış, “Çerkeş köleciği” diye nitelediği Memlûk Sultanı Berkuk’u bu suretle yalnız bırakmak istemiştir. Memlûklere bağlı olan Kadı Burhaneddin Devleti’nin Osmanlı Devleti tarafından yıkılması, Yıldırım’ın Memlûklerin elinden Malatya ve civarını alması ile Osmanlı’nın askeri ve iktisadi gücü Timur’unkine yaklaşmış ama Memlukler ile arası olabildiğince açılmıştı. Sultan Berkuk tüm toprak kayıplarına karşın yine de Timur belası başının üzerinde dolaşırken hiçbir şekilde Osmanlı ile sonucu belli olmayan bir savaşa girmek istemiyordu.

Beyazıt’ın Yanlış Düşüncesi

1399 Haziran ayında Sultan Berkuk’un ölümü ile yerine küçük yaştaki oğlu Sultan Ferec’in geçmesi, Memlukleri deneyimli bir hükümdardan mahrum etti ve büsbütün zor bir duruma düşürdü. Bu sıralarda Timur, Hindistan seferinde idi. Sultan Beyazıt ise Alâeddin Keykubad’ın bütün mirasını toplamaya çalışıyor; Divriği, Malatya gibi Memlûk kalelerini alıyordu. Sultan Beyazıt yavaş yavaş Memlûk topraklarını ele geçirirken, Timur’un, Hint ve sonra Çin seferine dalacağını, bir daha Yakın Doğu’ya dönmeyeceğini düşünerek hareket etmişti.

Oysa Hindistan seferinde büyük başarı kazanarak Kuzey Hindistan’ı fetheden Timur yalnızca uygun anı, Osmanlılarla Memlûklerin arasının iyice açılmasını bekliyordu.  Artık vakit neredeyse gelmiş gibiydi ve yönünü bir kez daha Bağdat’a çevirmiş ve kenti ele geçirmişti. Bunun üzerine Timur’dan kaçan Celayir hükümdarı Sultan Ahmed, kendisine bağlı olan Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf’u da yanına alarak önce Suriye’ye geçti, ardından Anadolu’ya gelerek Beyazıt’a sığındı. Timur’a çok kızan Sultan Beyazıt, bu hükümdarları Bursa’da hükümdarlara özgü görkemli bir törenle karşıladı. Sultan Ahmed’e Kütahya’yı, Kara Yusuf’a da Aksaray’ı ikamet mahalli ve has olarak gösterdi.

Yıldırım Beyazıt’ın, düşmanlarını böyle karşılaması Timur’u oldukça sinirlendirmişti. Derhal Beyazıt’a mektup yazarak iki hükümdarın kendisine verilmesini ya da öldürülmesini ya da Osmanlı topraklarından gönderilmelerini istedi. Aslında Timur’un bu mektubu, Osmanlı ile savaşmak arzusunda olduğunun açık kanıtıdır. Zira kendisi de Türk olan Timur, Türk devlet anlayışında kendisine sığınan kimselerin öldürülmeyeceğini ya da düşmanlarına teslim edilmeyeceğini zaten biliyordu. Yıldırım Beyazıt’ın Timur’a verdiği yanıt oldukça ağır oldu. Gönderdiği mektubunda kendisini kafirlere karşı savaşan bir komutan olarak nitelerken, Timur’u açıkça kafirlikle itham ediyordu.

Bu sırada Beyazıt’a itaat etmeyi kabul etmeyen Erzincan Emiri Mutahharten Bey ile Beyazıt tarafından beyliklerine son verilen Menteşeoğlu, Saruhanoğlu Hızır Şah, Germiyanoğlu Yakup Bey, Aydınoğlu İsa Bey’in oğlu Musa Bey, Timur’a başvurarak bağ­lılıklarını ve topraklarını geri almak için yardım istediler. İki hükümdar arasında yapılan mektuplaşmalar da olumlu bir sonuç doğurmayınca Timur Gürcistan’a düzenlemiş olduğu seferini tamamlayarak Erzurum üzerinden Sivas’a harekete geçti. Sivas tam 18 gün boyunca direndiyse de sonunda 1400 yılının Ağustos ayında Timur’dan kan dökülmeyeceği sözünü alan kale komutanı Malkoçoğlu Mustafa Bey kaleyi Timur’a teslim etti. Timur da verdiği sözde durup kimsenin kanını dökmedi. Ama bütün Sivas halkını diri diri toprağa gömdürdü!

En müstahkem yerleri en kısa sürede almaya alışmış olan ve kuşatma savaşlarından hoşlanmayan Ti­mur, Sivas’ta yalnızca 4.000 Osmanlı askerinin korkunç ve uzun savunmasını görünce, Anadolu kentlerinin teker teker işgal edilemeyeceğini, ancak Osmanlı ordusunun topyekûn imhası ile Anadolu’nun eline düşeceğini an­lamıştı. Bu nedenle Malatya’yı da aldıktan sonra ordusunun yönünü Suriye’ye çevirdi. Sivas’ın işgalinden sonra Timur’un Osmanlıların üzerine yürümemesi, son derece hesaplı hareket ettiğini göstermektedir. Ancak 2 yıl içinde Türkistan’dan en kudretli birliklerini getirdikten sonra bu işe girişecektir.

Timur’un Anadolu’dan çıkması üzerine belanın tamamen uzaklaştığını düşünen Yıldırım, 1401 yılının Ağustos ayında Erzincan ve Kemah’ı geri aldı, Mutahharten’i tutsak etti ve Timur’la arasının açılmasının nedeni gördüğü Mutahharten Bey’in ailesini rehin olarak Bursa’ya yolladı. Ayrıca Yıldırım Beyazıt, eski Amasya beyi Prens Taceddinoğlu Ahmet’i elçi olarak Memlûklulere gönderdi. Malatya, Divriği ve civarını onlara geri vereceğini bildirdi. Bunun üzerine iki imparatorluk arasında Timur’a karşı ittifak anlaşması yapıldı. Bununla da yetinmeyen Yıldırım, Celayirli Sultan Ahmed’i Irak’a, Karakoyunlu Kara Yusuf Bey’i de Doğu Anadolu’ya yolladı ve Timur’un ellerinden aldığı ülkelerini geri almaya memur eyledi. 1402 yılı başında Karabağ’da şehzadelerini ve emirlerini büyük bir savaş divanında toplayan Timur’un, Osmanlı ile arasındaki soruna son vermekten başka bir seçeneği kalmamıştı.

Ankara Savaşı’nın Nedenleri

Yıldırım Beyazıt ile Timur arasında savaşa varan tarihsel süreç böylece açıklandıktan sonra Ankara Savaşı’nın nedenleri maddeler halinde şöyle açıklanabilir:

  • Ankara Savaşı’nın en büyük nedeni hiç kuşkusuz her iki hükümdarın da sahip olduğu Türk cihan hakimiyeti düşüncesidir. Bu düşünceye göre yeryüzündeki tüm devletler tek bir Türk hükümdarı tarafından yönetilmelidir. Nitekim Timur’un Yıldırım Beyazıt’a gönderdiği mektupta yazdığı “Dünya iki hükümdarın sahip olacağı kadar büyük ve değerli değildir. Nasıl gökyüzünde tek bir Tanrı varsa, yeryüzünde de tek bir hükümdar olmalıdır” cümleleri bu anlayışın izidir. Aynı topraklar üzerinde aynı arzuları taşıyan iki hükümdarın karşı karşıya gelmesi bu nedenle kaçınılmazdı.
  • Diğer ikinci neden, Timur’un asıl hedefi için arkasını sağlama almak istemesidir. O da bütün büyük Türk hakanlarının düşlerini süsleyen Çin’in fethini arzu ediyordu ve Çin’i, Cengiz’in mirasının bir parçası sayıyordu. Ancak Yıldırım gibi bir adamın Fırat’ta durmayacağına, kendisi uzaklaşınca Irak ve Azerbaycan’a kadar geleceğine iyiden iyiye kanaat getirmişti. Çin’e yapacağı seferden önce arkasını sağlama almak için Osmanlı ve Memlukleri ortadan kaldırmayı ya da hiç olmazsa sindirmeyi amaçlıyordu.
  • Yıldırım Beyazıt’ın beyliklerine son verdiği devletlerin hükümdarlarının Timur’a sığınması ve Timur’u sürekli olarak Osmanlı’ya karşı bir savaşa kışkırtmaları ve aynı şekilde Beyazıt’a sığınan beylerin de Timur’a karşı Beyazıt’ı kışkırtmaları.
  • Her iki tarafın da birbirlerine diplomatik teamüllere uymayan, aşağılamaya varan, hakaret ve tehdit içeren mektuplar göndermesi. Örneğin Yıldırım Beyazıt’ın Timur’a gönderdiği bir mektupta ona “Ey ihtiyar köpek, tekfurdan daha şiddetli kafirsin!” diye hitap etmesi gibi.
  • Timur’un Yıldırım Beyazıt’tan kabul edilemeyecek taleplerde bulunması.

Ankara Savaşı’nın ana nedenleri maddeler halinde böyle özetlenebilirse de savaşın temel nedeni birinci maddede yazıldığı gibi dünyaya kimin hükmedeceği, kimin tek hükümdar olarak kalacağı sorunudur. Yoksa Yıldırım Beyazıt’ın kendisine sığınan beyleri Timur’a teslim etmemesi ya da birbirlerine hakaretleri gibi nedenler yalnızca savaşın bahanelerinden biridir. Yıldırım Beyazıt bu beyleri teslim etse dahi savaş kaçınılmazdı. Savaşın gerçekleşmemesin tek koşulu, Yıldırım Beyazıt’ın Timur’a bağlılığını sunmasıydı. Fakat kudret ve güçlerinin zirvesinde dünyanın 2. devletinin dünyanın 1. devletini üstün olarak tanıması, psikolojik bakımdan çok zordur.

İki Türk Hakanı Hesaplaşıyor

Ankara SavaşıTimur’un ordusu 13 Mart’ta Tebriz’e geldi. Yalnız komutanları değil, ordu­su da, Hıristiyanlar üzerinde Haçlı savaşlarındakini gölgede bırakan zaferler kazanan Osmanlı’ya karşı savaşmak konusunda istekli değildi. Oysa Çin fethini iyice aklına koymuş olan ve bunun için de Beyazıt’ı ezip ar­dında bu derece kudretli bir devlet bırakmamanın şart olduğuna inanan Timur, sistemli bir şekilde Yıldırım ile elçi ve mektup teati edi­yordu. Gerek ordusunu, gerek bütün Müslüman dünyasını kendisinin değil, Osmanlı’nın savaş istediğine inandırmaya mecburdu.

Timur’un torunu Sultan Muhammed Mirza, 10 günlük bir kuşatmanın ardından, Kalayuz Bey adlı bir alaybeyi tarafından savunulan Ke­mah’ı aldı. Bu suretle fiilen vuruşma başladı. Kemah’ı Mutahharten Bey’e veren Timur, Osmanlı elçileri önünde ordusuna geçit resmi yaptırdıktan sonra, padişahın oğullarından birinin kendisine re­hin olarak gönderilmesi gibi, büyük bir imparatorluğun asla kabul edemeyeceği bir teklifte bulundu. Sivas’ta iken bu teklifin reddedildiğini öğrenen Timur, Sultan Beyazıt’ın Tokat’a geldiğini öğrendi. Dünyanın en güçlü iki ordusu 75 km. birbirlerine yaklaşmıştı. Fakat beklenen savaş olmadı. Tokat üzerine yürümekten vazgeçen ve Osmanlı ordusunu yaz sıcağında Anadolu yaylasında iyice hırpalamak isteyen Ti­mur, Kayseri’ye indi. Oradan kuzeybatıya doğrularak Ankara istika­metinde yol almaya başladı. Ankara sancakbeyi Yakup Bey’in küçük kuvvetini kolayca yenip, Yakup Bey’i Ankara kalesine sığınma­ya mecbur bıraktı. Ankara kalesini kuşattıysa da Osmanlı or­dusunun üzerine geldiğini duyunca kuşatmayı kaldırdı.

Timur da Yıl­dırım ve bütün büyük komutanlar gibi sahra muharebesi adamıydı; zorunlu olmadıkça müstahkem kaleler önünde vakit kaybetmeyi sev­mezdi. Osmanlı ordusunun yolu üzerindeki kuyu ve çeşmeleri tahrip ettiren Timur, sulara ve kaynaklara zehir attırdı. Hatta Çubuk Irmağı’nın yatağını değiştirdi.

Osmanlı savaş meclisinde Vezir-i Azam Çandarlı Ali Paşa, meydan muharebesinden kaçınılmasını, düşman askerinin çok ve üs­tün nitelikte olduğunu, çete muharebesi ile I. Kılıçaslan’ın yaptığı gibi düşmanın yıpratılmasını, Osmanlı ordusunun taze ve yıpranmamış ola­rak muhafaza edilmesini, Timur’un eninde sonunda Anadolu’yu terk etmek zorunda olduğunu söyledi. Daha sonra söz alan Vezir Hoca Firuz Paşa ise aksi düşüncedeydi. Düşmanın Anadolu’da bü­yük tahribat yaptığını, bunun önüne geçmek için bir an evvel düşma­nın imha edilmesi gerektiğini söyledi. Yıldırım Beyazıt da ikinci fikrin taraftarıydı.

Tokat’tan ilerleyip Kızılırmak kenarında düşmanı yakalamak isteyen Sultan Beyazıt Timur’un hızla Çubuk Ovası’na inmesi karşısında ona yetişememiş, Ankara kalesini kurtarmak için o da sıkı yürüyüşe geçmişti. Susuzluktan ve sıkı yürüyüşten bitkin halde bulunan Osmanlı askeri karşısında Timur, ordusunun sayı üstünlüğüne de güveniyor­du. Bu üstünlük Osmanlı askerinin de cesaretini kırıyordu. Buna karşılık Timur’un ordusunda, Osmanlı askerinin vasıfları hakkında abartılı öyküler anlatılıyor, Osmanlı ordusuna karşı çekingenlik hissi hüküm sürüyordu. Timur’un bu defaki ordusu, sayı bakımından olduğu gibi, silah ve mü­himmat bakımından da şimdiye kadar çıkardıklarının en üstünü idi. Ti­mur’un Ankara Ovası’na sürdüğü ordu, bütün Ortaçağ boyunca bir mey­dan muharebesine sürülen en kudretli askeri kuvveti oluşturuyordu. Torunu Sultan Muhammed Mirza’nın komutasındaki Maveraünnehir kuvvetleri zırhlı süvari olup, Doğu Türklerinin en gözüpek askeri idi. Yıldırım ise, yalnız Rumeli kalelerinde değil, Anadolu kalelerinde de kuvvetli garnizonlar bırak­mış, üstelik Tuna yalısında Macaristan’a ve başkaldırmasından korkulan Eflak’a karşı kuvvetli bir ordu yer­leştirmişti.

70.000 askerden oluşan Osmanlı ordusunun merkezinde Yıldırım Beyazıt bulunuyordu. Yanında Vezir-i Azam Çandarlı Ali Paşa, Şehzade Mustafa, Şehzade İsa ve Şehzade Musa Çelebiler yer almıştı. Sağ kanada yani Anadolu birliklerine Vezir Timurtaş Paşa, sol kanada yani Rumeli birliklerine Veliaht Şehzade Süleyman Şah komuta ediyordu. Vezir Hoca Firuz Paşa, Veliahdın yanında idi. Yedek güçlerin başında ise Şehzade Mehmet Çelebi bulunuyordu. Sol kanadın yedeğinde Sırbistan despotu ve Yıldırım’ın kayınbiraderi Stefan Lazareviç’in komutasında 10 ila 20 bin arasında zırhlı yaya Sırp askeri vardı. Merkez yedeğinde Karakoyunlular, sağ kanat yedeğinde “Kara Tatarlar” denen Türkleşmiş ve İlhanlılardan kalmış Moğollar bulunuyordu. Yeniçeri ağası Hasan Ağa, Padişah’ın yanında idi.

Timur da tıpkı Beyazıt gibi, 140.000 askerden oluşan ordusunun merkezindeydi. Torunu Sultan Muhammed Mirza, kuvvetli Maveraünnehir zırhlı atlı tümenleri ile yedekte bekliyordu. Diğer torunları Pir Muhammed ve İskender Mirzalar, Sultan Muhammed Mirza’nın emrinde idiler. Sağ kanat komutanı Timur’un 3. oğlu Miranşah Mirza, sol kanat komutanı ise 4. oğlu ve müstakbel büyük Türk hakanı Şahruh Mirza idi. Ordunun en önünde İsen Buga’nın komutasında birbirlerine zincirlenmiş halde dehşet saçan 32 zırhlı fil bulunuyordu.

Muharebeden önce Yıldırım Beyazıt askerlerini cesaretlendirmek için son bir konuşma yaptı. Fakat Timur ordusunun Müslüman, üstelik Türk olması dolayısıyla, aynı din ve mezhepten (Hanefi), aynı dili konuşan bu ordu karşısında Osmanlı askerinden, Hıristiyan ordularına karşı gösterdiği fedakarlık beklenemezdi. Nitekim Osmanlı askeri, asla Rumeli’nde olduğu gibi her şeyinden vazgeçer bir fedakârlıkla çarpışmadı.

Ankara Savaşı 28 Temmuz 1402 günü, Timur ordusunun sağ kanat öncülerine komuta eden Mirza Ebu Bekir’in Osmanlı’nın sol kanadına saldırısıyla başladı. Osmanlı ordusunun sol kanadında Rumeli askerleri şiddetli karşılık verince Timur’un askerleri geri çekilmek zorunda kaldı. Fakat bu karşı saldırıyı tahmin eden Timur, yedekte bulunan zırhlı süvarilerini ve zırhlı fillerini öne sürünce daha önce hiç fil görmemiş olan Osmanlı atlarının ürkmesi ile Osmanlı’nın karşı atağı kesilmişti.

Timur'un Yıldırım Beyazıt'ı tutsak etmesi

Kara Tatarların İhaneti Savaşın Yazgısını Değiştiriyor

Savaştan önce casuslar aracılığıyla Timur’un saflarına geçmeye ikna edilen Osmanlı ordusundaki Kara Tatarlar’ın aniden Timur tarafına geçip Rumeli tımarlı sipahisini arkadan oklamaya başlaması, Osmanlının tüm saldırı gücünü bir anda kırdı. Aynı anda Timur da bütün şiddetiyle Osmanlı sol kanadına yüklenince iki ateş arasında kalan Osmanlı ordusunun sol kanadı çöktü. Osmanlı ordusundaki Karaman, Candar, Germiyan, Aydın, Menteşe, Saruhan tımarlı sipahilerinin, Timur’un etrafında bayraklarını açmış eski hükümdarlarını görüp oldukları gibi düşman saflarına katılması Yıldırım için ikinci felaket oldu. Bu durum, Yıldırım Beyazıt’ı ne kadar yedek güç varsa savaş meydanına sürmeye zorunlu bırakmıştı. Bu, Osmanlı sahra muharebesi taktiğine tamamen aykırıydı, yedek güçler ancak kesin sonuç alınmak üzereyken ileri sürülürdü. Fakat kanatları tutmak için başka çare kalmamıştı. Düşmanın sayı üstünlüğü kahredici olduğu gibi, karşı tarafın askerlerinin yetenekleri de Osmanlı askerininkinden aşağı değildi. Timur, ordusunun en küçük birliklerine kadar egemendi. İstediği birliği istediği anda dama taşı gibi oynatabiliyordu. Beyazıt da elbette buna muktedirdi. Fakat şimdiye kadar Yıldırım’ın karşısına çıkan Avrupa ordularında böyle bir birlik yoktu. Yıldırım, ilk defa olarak, en az kendi askeri dehasına sahip bir komutanla karşılaşıyordu.

Bu andan itibaren kızgın güneşten ve susuzluktan bunalan Osmanlı askeri, gerilemeye başladı. Osmanlı tümenlerinin çoğu, sallantı hâlinde olup, bozguna çevirmek üzere idi. Padişah’ın etrafındakiler geri çekilmeyi tavsiye ettiler. Bu geri çekilme ricat şeklinde olmazsa ve Osmanlı askeri Türkistan atlılarının takibi altında ezilmezse, gene de az çok başarı kazanmış sayılırdı. Beyazıt, bu olasılığı düşünüp biraz daha beklemeye karar verdi. Fakat muharebenin sonucunu gören Veliaht Şehzade Süleyman, maiyetinin şiddetli tavsiyeleri üzerine Rumeli sipahisinin en büyük kısmını, Vezir-i Azam Çandarlızade Ali Paşa’yı, Murat Paşa’yı, Yeniçeri Ağası Hasan Ağa’yı, Karası Subaşısı İne Bey’i yanına aldı, ikindiye doğru muharebe meydanını terkedip hızla Rumeli’ye geçmek üzere batıya çekildi. Sağ kanadın çekilmesi üzerine artık Osmanlıların zafer kazanmasına en küçük bir olasılık kalmadı.

Az sonra Şehzade Mehmet Çelebi de 1.000 kadar yedek askerini yanma alıp, sancakbeyi bulunduğu Amasya’ya gitmek üzere kuzeydoğu yolunu tuttu. Fakat merkezde Beyazıt’ın mukavemeti o derece şiddetliydi ki, Timur, kuvvet ayırıp muharebe meydanını terk eden Osmanlı kuvvetlerini takip ettirmeyi düşünemedi.

Sırp despotu Stefan ile kardeşi Prens Vuk da büyük kayıp veren Sırp tümenini muharebe meydanından çekip ricate başladılar. Kara Timurtaş ve Firuz Paşalar, tümenleri iyiden iyiye bozuluncaya kadar dayandılar. Komutanlardan Minnet Bey, muharebenin bitmiş sayılacağını, ancak düşmanın eline geçmemek için kaçmaya yarayacak zaman kaldığını Beyazıt’a bildirdi. Sultan Beyazıt,  artık kendisi için kaçmanın bahis konusu olmadığını, dövüşerek şerefiyle ölmenin kendine yaraşacağı yanıtını verdi. Güneş batarken, yanındaki 3.000 kişiyle hâlâ Çataltepe’ye çekilerek dövüşüyordu. 70.000 Türkistan askeri, Çataltepe’yi çepeçevre sarmıştı. Yıldırım Beyazıt hiç durmadan öylesine savaşmıştı ki, elindeki kılıcı daha fazla dayanamayıp kırıldığından savaşa bir balta ile devam ediyordu. 3 saat kadar süren bu ümitsiz vuruşmadan sonra Minnet Bey gece vakti zor da olsa Yıldırım Beyazıt’ı kaçmaya ikna edebildi.  Ne var ki birkaç kilometre uzaklaştıktan sonra Beyazıt’ın atının ayağı sürçtü; hükümdar atıyla beraber kapaklandı. Çağatay Hanı Sultan Mahmud Han’ın bizzat komuta ettiği bir birlik, Yıldırım Beyazıt’ı tutsak aldı.

Timur’un kesin emri, padişahın yaralanmadan esir alınması idi. Yıldırım’la beraber Şehzade Mustafa, Şehzade Musa, yani hükümdarın 2 oğlu, Sarı Timurtaş ve Firuz Paşalar da tutsak düştüler. Tutsaklar içinde Kara Timurtaş Paşazade Ali Bey, Minnet Bey, Mustafa Bey, yani üç de sancakbeyi vardı.

Yaklaşık 15 saat süren Ankara Savaşı sona erdiğinde, Osmanlı ordusunun kaybı 40-50 bin arasında, Timurluların kaybı ise 15-20 bin arasındaydı. Yaklaşık bir dokuz ay kadar daha Anadolu topraklarında kalan Timur daha sonra tutsak aldığı Yıldırım Beyazıt’ı da yanına alarak ülkesine geri döndü. Yıldırım Beyazıt bu tutsaklık yaşamına yalnızca 1 yıl dayanabildi ve 1403 yılında öldü.

Yıldırım Beyazıt Neden Yenildi?

Emir TimurHer şeyden önce iki tarafın da askerlerinin aynı derecede yetenekli olduğu bu savaşta Timur’un ordusunun bire iki gibi bir sayısal üstünlüğü bulunuyordu. Doğal olarak bu durumda savaşın seyrini belirleyecek en önemli etken, iki hükümdarın alacağı stratejik karaların doğruluğu ya da yanlışıydı.

Oysa Timur daha savaş başlamadan önce Osmanlı ordusunu kendi istediği yere çekmeyi başararak stratejik bir avantaj kazanmıştı. Timur’u bu denli büyük bir komutan yapan yalnızca ordusunun büyüklüğü değil mükemmel bir tutarlılıkla uyguladığı taktikleri ve stratejisiydi. Aldatıcı güzergahlar, hızlı yürüyüşler, düşman için hazırlanan yemler bu stratejini bir parçasıydı. Nihayetin de Yıldırım Beyazıt da Timur’un bu stratejisine uymuş, ordusunu Çubuk Ovası’na getirene kadar bir oraya bir buraya sürüklemek zorunda kalmıştı. Savaş başladığında, 6.000 km. yürüyerek Semerkant’tan Ankara’ya gelen Timur’un ordusunun daha yorgun olması beklenirken, susuzluk ve yaz sıcağı fiziksel açıdan Osmanlı ordusunu çok daha fazla hırpalamıştı.

Timur’un kurduğu casusluk ağı gerçekten mükemmel işliyordu. Dini kurumlarda, pazarlarda, kervanlarda hatta yabancı hükümetlerde görev yapan bu casuslar aracılığıyla Timur, düşmanları hakkında istediği bilgiyi öğrenebiliyor ya da manipülasyon yapabiliyordu. Bu casuslar sayesinde Timur savaş başlamadan önce Kara Tatarları kendi safına çekmeyi başarmıştı. Daha savaşın başlarında Kara Tatarların bir anda saf değiştirerek Osmanlı ordusunun sol kanadına saldırması ve Timur’un da bu saldırıya destek vermesi Osmanlı ordusunun iki ateş arasında kalan sol kanadını daha savaşın başında etkisiz hale getirmişti.

Fakat asıl felaket, Yıldırım Beyazıt’ın Ankara Savaşı’nı kaybetmesi değil,  Timur’a tutsak olmasıydı. Beyazıt boş bir umutla geceye kadar vuruşmaktan vazgeçip, büyük Osmanlı birlikleri muharebe meydanını terkettiği zaman çekilseydi, Timur’un Sakarya’yı geçebilmesi bile büyük bir sorun olurdu. Hele Boğazlar’ı geçip kesif bir Osmanlı muhiti olan Rumeli’ne dalamazdı. Süleyman Çelebi’ye karşı bile bunu yapamamıştır. O zaman Timur, Anadolu’dan çekilir çekilmez, Yıldırım, Anadolu’daki kayıplarını derhal telafi edecek, Beylikleri teker teker olgun meyveler gibi toplayacak, Fetret Devri ve şehzadeler mücadelesi olmayacak, Ankara sarsıntısı 50-60 yıl değil, belki birkaç yıl kaybıyla sonuçlanacaktı. Yıldırım’ın tartışılmaz otoritesi buna uygundu.

Ankara Savaşı’nın Tarihsel Önemi ve Sonuçları

Ankara Savaşı, bütün Ortaçağ’ın (476-1453) en büyük meydan savaşıdır. 70.000 kadar Batı Türk askeri, 140.0000 kadar Doğu Türk askeri ile vuruşmuştur (rakamlarda çok ihtilâf vardır ve genellikle fazla abartılmaktadır). Beyazıt’ın gücü, Timur’un gücünden daha azdı. Tarihin en büyük cihangirlerinden biri olan Timur’a karşı bir zafer kazanma olasılığı çok azdı. Osmanlı Devleti henüz bu derecede kökleşememişti. Yine bu meydan savaşı, bütün İslam tarihinde, iki Müslüman ordu arasında gerçekleşmiş savaşların en büyüğüdür. Ünlü tarihçi Hammer, Ankara Savaşı’nın önemini şöyle yorumlar:

Genellikle bir muharebenin önemi, savaşanların sayısı ve değeri, komutanların şöhreti, vuruşmanın süresi ve sertliği, çarpışmanın geçtiği mevkiin durumu, askerlik sanatı bakımından getirdiği yenilikler ve ilerlemeler ve bunların hepsinin üstünde çarpışan hükümdarların üzerindeki etkisi ve varlığı tartışılan imparatorluğun geleceği ile anlaşılır. Bütün bu nedenler dikkate alınırsa, Ankara Savaşı’nın, tarihin kaydettiği en önemli meydan muharebelerinden biri olduğu ortaya çıkar. Gerçekten iki taraftan pek kalabalık savaşçılar, bu kanlı günde, güneşin doğmasından batmasına kadar, zaferi çekişmişlerdir. Her iki tarafın da başkomutanlarına ordularına, oğulları ve torunları, sayısız eyaletin askeri valileri katılmışlardı. Çin sınırlarından Boğaziçi’ne kadar saltanat süren iki hanedanın prensleri, muharebeye katılmışlardı. Bu meydan muharebesinde, tarihte ilk defa olarak zırhlı alaylar ve aynı üniformayı taşıyan birlikler çarpışmışlardır.

Ankara Savaşı’nın sonuçları maddeler halinde şöyle sıralanabilir:

  • Timur Anadolu’ya geldiğinde Yıldırım Beyazıt İstanbul’u fethetmeye çalışıyordu. Doğal olarak Timur tehlikesi belirince Yıldırım Beyazıt İstanbul kuşatmasını kaldırıp ordusunu Timur’un üstüne sefere çıkardı. I. Haçlı Seferi nasıl Türklerin Bizans’ı almasını 3,5 yüzyıl engellemişse, Ankara Savaşı da İstanbul’un fethini yani Bizans’ın tarihe karışmasını tam yarım yüzyıl geciktirmiştir.
  • Ankara Savaşı’nda Timur, Osmanlı ordusunu kesin şekilde yenmiş, fakat öldürücü darbeyi vuramamıştır. Bilhassa Veliaht Şehzâde Süleyman, en seçkin birliklerle beraber muharebe meydanını terk etmeyi başarmış muvaffak olmuş ve bu tümenleri imha için sonradan arkalarından giden Sultan Muhammed Mirza’nın 30.000 askeri onlara yetişememiştir.
  • Ankara Savaşı, bütün Türk tarihi çapında bir felakettir. Doğu Türklerine ne kazandırdığı tamamen bilinmez olduğu gibi, Batı Türklerinin Avrupa’da ilerlemesine gem vurmuştur. Osmanlı’nın aldığı büyük darbe sonrası Rumeli’de ele geçirilen toprakların bir kısmı elden çıkmıştır.
  • Timur’un Ankara Savaşı sonrası aldığı toprakları Yıldırım Beyazıt’ın ortadan kaldırdığı Anadolu beyliklerine geri vermesi ve Anadolu beyliklerini yeniden kurması Anadolu’daki Türk birliğine darbe vurmuş, bütün Türklerin tek bir bayrak altında birleşmesini yıllarca geciktirmiştir. Anadolu birliği ancak 70 yıl sonra, Fâtih devrinin sonlarına doğru elde edilebilmiştir. Fırat’a ve Toroslar’a dayanan Yıldırım’ın Türkiye’sini ihya etmek için Batı Türklüğü, 70 yıl çile çekmiştir. Ankara Savaşı’ndan tam 115 yıl sonra Yavuz Sultan Selim’in ilhak ettiği Anadolu toprakları arasında Yıldırım’ın almış olduğu yerler bulunduğunu söylemek, konu hakkında daha aydınlatıcı olabilir.
  • Ankara Savaşı’nın ardından başlayan Fetret (kargaşa) dönemi Anadolu’daki siyasi ve ekonomik düzenin sarsılmasına neden oldu. Yıldırım Beyazıt’ın yenilerek Timur’a tutsak olması sonucunda oğulları arasında başlayan taht kavgası, 1413’te Mehmet Çelebi’nin ülkenin yönetimini tek başına alıncaya kadar sürdü. Bu nedenle Mehmet Çelebi, Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusu anlamına gelen “Bani-i Sani Devlet” olarak anılan padişahtır. Bu taht kavgası döneminde binlerce Anadolu insanı, kardeşler arasında yapılan savaşlarda can verdi, birçok yer harap oldu. Fakat Osmanlı Devleti’nin Fetret döneminde dağılmaması, kuruluşunda atılan temellerin ne kadar sağlam olduğunu ortaya çıkardı.
  • Niğbolu’nun yenilmez sayılan kahramanının Ankara’daki hezimeti dünyayı dehşet içinde bırakmış, Timur kudretinin doruğuna ulaşmıştır. Osmanlı’nın askeri gücünü çok iyi bilen Memlûkler, Ankara Savaşı’ndan sonra artık Timur’u ismen de olsa herkesin peşinden gittiği bir lider tanımakta acele etmişlerdir. Bizans, Ceneviz, İngiltere, Fransa, Kastilya gibi en tanınmış Avrupa devletleri, Timur’a acele elçiler göndererek saygılarını ve hürmetlerini göstermişlerdir.

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.