Boğazın İncisi Saltanat Kayıkları

Saltanat kayığı dar anlamda “hünkâr kayığı” demektir. Padişahın yalnız veya yakın maiyetiyle birlikte bindiği kayık anlamına gelir. Geniş anlamda saraydaki bütün kayıklar, padişahın yalnız kendisini değil, annesini, kadınlarını, çocuklarını, hatta yüksek rütbeli saray erkânını taşıyan kayıklar da saray kayığı anlamında saltanat kayığı kapsamına girer. Bu kayıklar padişahı ve saray çevresini Topkapı Sarayı’ndan Saadabad, Aynalıkavak gibi yazlık saraylara, Cuma Selamlığı törenlerine, günlük şehir gezilerine, Boğaziçi’ndeki kasırlara götürmek için kullanılırdı. Büyüklükleri ve gösterişleriyle saltanatın ve devletin kudretini simgeleyen, son derece titiz, zengin ve kaliteli bir işçilikle hazırlanmış araçlardı.

Kayıkların ölçüleri, uzunluk 30-40 m, genişlik 3-6 m, yükseklik 2,5-3 m arasında olmak üzere oldukça büyük tutulurdu. Saltanat kayıklarının gövdeleri dıştan adeta kuyumcu titizliğiyle süslenir, süslemeler kayığın baş ve kıç tarafında doruğuna ulaşırdı. Kayıkların başları kılıç gibi düz ve uzun veya yukarıya doğru kıvrık olurdu. Baş tarafı uzun olan örneklerde, genellikle tahtadan yapılmış ve üzeri altın veya gümüşle yaldızlanmış saltanatın ve hükümdarın gücünü simgeleyen kartal, deniz kuşu gibi bir figür bulunurdu. Bu tür figürlü saltanat kayıklarına “kuşlu kayık” da denirdi. Kuş tasvirleri genellikle gümüşten yapılırdı; kaynaklar XIX. yüzyılda som altından yapılmış kuş tasvirlerinden de söz eder.

Saltanat kayıklarının en göz alıcı bölümü, saltanatı temsil eden köşkleriydi. Padişahın ve yakınlarının yolculuk sırasında oturdukları bu kapalı bölümlerinden dolayı bu kayıklara “köşklü kayıklar” da denilirdi. XV. yüzyıl ile XVII. Yüzyıllar arasında saltanat kayıklarında köşkler kayığın tam arkasında değil biraz daha ortaya yakın yerindeydi. Bu kayıklar gereksinim duyulduğunda çift yelken açarak daha uzun deniz yolculuklarında da kullanılabiliyordu. VXII. yüzyıldan sonra bu tür kayıkların köşk bölümleri kıç tarafında yapılmaya başlandı.

Saltanat köşk kısmı padişahın taht odası gibiydi. Özellikle XIX. yüzyıl başlarında bu köşkler son derece abartılı bir biçimde süslenmeye başladı. Süslemelerde som altın, gerçek inciler ve has ipekler kullanılırdı.

Saltanat Kayıkları Törenle Yola Çıkardı

Padişah, köşkün içindeki sırma işlemeli kumaşlarla kaplı tahtta otururken, bütün saray erkanı karşısında el pençe divan beklerdi. Sırmalı cepkenleri ile 30-40 kadar hamlacı (kürekçi), düzen ve birlik içinde kürekleri suya daldırıp çıkarırlardı. Saltanat kayıklarının Topkapı Sarayı’ndan her ayrılışı özel bir törenle olurdu. Hünkârın saraydan ayrılışı kıyıdaki ve Kız Kulesi’ndeki toplarla halka duyurulurdu. Tophane kıyısındaki gemiler de top atışlarıyla selam duruşuna geçerlerdi. Padişahın bulunduğu saltanat kayığının önünde, yolu açmak için “sandalya” denilen kayıklar giderdi. Saray görevlileri ile dolu olan bu büyük kayıklardan sonra Destar-ı Hümayun’u (padişahın sarığı) taşıyan sarık sandalya adı verilen kayık, bu kayığı da mabeyncileri taşıyan kayıklar izlerdi. Kayıkları padişahın hemen önünde giden mabeynciler, padişaha arkalarını dönmüş olmamak için yüzleri padişaha dönük olarak ayakta beklerlerdi.

Padişahın, valide sultanın diğer hanedan üyelerinin saltanat kayıkları Bostancıbaşı’nın sorumluluğunda idi. Bostancıbaşının diğer bir görevi de yolculuk sırasında kayıktakilere kılavuzluk hizmeti vermekti. Kayıkların dümenlerinde yüksek rütbeli bostancılar bulunur, bostancı neferleri de kürek çekerdi. Padişah kayığının en önünde kürek çeken sağ ve sol hamlacıların ilkine hamlacıbaşı denilirdi.

Saray kadınlarına ayrılan 12 kürekle donatılmış kayıklarda kadınları gözden uzak tutmak için dört yanı kafesli beyaz köşkler bulunurdu. Kadınların denize açılması sırasında da bazı törenler yapılır ve önlemler alınırdı Saray kapısından başlayıp kayıkhanedeki kayığa kadar uzanan yola iki yanı kumaştan bir çeşit duvarla kapatılmış bir geçit yapılırdı. Kadınlar kayıklara binmek üzere bu kapalı yoldan yürürlerdi. Bu tür önlemler kadınlar kıra çıktıkları zaman da alınır, kırda kadınlar için ayrılan bölümün çevresi kumaş bir perde ile çevrilirdi.

Valide sultanların, hasekilerin, gözdelerin ve şehzadelerin de genellikle beş çifte kürekli kayıkları olurdu. Önceleri şehzadelerin ve saray kadınlarının üç-dört ya da daha fazla kürekli kayıkları vardı ve bunların biçimi ile kürek sayıları bir nizamname ile belirlenmişti. Yani sarayda kimlerin kaç kürekçi ile kayık sahibi olabileceği kesin ve yazılı kurallara bağlanmıştı. Bu kurallar zaman zaman padişahın tutumuna ve isteklerine göre değişirdi. Padişahın en gösterişli kayığı, on kürekten yukarı ve çoğunlukla 16 çifte kürekliydi. Saltanat kayıklarının yelkenlerinin rengi de birbirinden farklıydı. Örneğin padişahın kayığının yelkeni al iken, şehzadelerin kayıklarının yelkeni mavi, vezir-i azamların ise yeşil renkte olurdu.

Saltanat kayıklarında genellikle kıç üstündeki düzlüğe sırma işlemeli örtüler seriler serilir ve bunların püsküllü uçları denize doğru sarkıtılarak kayığa güzel bir görüntü verilirdi. Kayıkların tahtaları boyanmayıp üzerlerine reçineli cila sürülür ve ahşabın açık kestane rengi, denizin mavisi bir ahenk oluştururdu. İstanbul’a gelmiş birçok Batılı gezginin yazılarına ve resimlerine konu olan saltanat kayıkları, en uç noktalarına kadar zarif oymalar ve yaldızlarla bezenmiş süslemeleriyle adeta birer sanat eseriydi.

saltanat_kayigi

Kayıklarda süsleme biçimi dönemlerinin sanat ekollerini yansıtırdı. Saltanat kayıkları önceleri geleneksel Türk motifleri ile süslenirken sanatta Batı’ya açılış dönemiyle birlikte barok ve rokoko üslupta süslenmeye başlandı. Yoğun olarak kullanılan altın yaldız, girlant formunda biçimlendirilmiş renkli ve pahalı kumaş kaplamalar son dönem saltanat kayıklarının en belirgin özelliğiydi.

Olağanüstü bir sabır ve ustalıkla işlenmiş olan saltanat kayıkları, Topkapı, Dolmabahçe, Çırağan, Beylerbeyi ve Üsküdar saraylarının ve sahildeki kasırların kayıkhanelerinde korunurdu. Kayıklar XX. yüzyıl başında Topkapı Sarayı ve Dolmabahçe Sarayı’nın kayıkhanelerinde toplandı. 1913 yılında Topkapı Sarayı Yalı Köşkü Kayıkhanesi boşaltılınca buradaki kayıklar Tersane-i Âmire’deki kadırga gözlerine çekildi. Dolmabahçe Sarayı o dönemde kullanıldığı için, buradaki kayıklar yerinde kaldı.

Kayıkhanelerde bulunan ve sergilenmeyi bekleyen saltanat kayıkları, 1948’den sonra Dolmabahçe Sarayı’nın eski aşevi binası kayık teşhir alanı haline getirilerek, Deniz Müzesi adına burada sergilendi. 1956’da bu binaya Dolmabahçe Sarayı garajında bulunan saltanat kayıkları ile Tersane-i Amire binalarının kadırga gözlerinde bulunan kayıklardan bir bölümü daha getirildi. Ancak kayıkların sergilenmesi için bu bina da yetersizdi. Bunun üzerine Deniz Müzesi’nin bugünkü “Tarihi Kayıklar Galerisi” binası, yeniden düzenlenerek bütün kayıklar 7 Temmuz 1970’te burada toplandı ve sergilenmeye başlandı

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.