Can Bonomo, Eurovision ve Metalaşan Kültür

Bu yıl Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de 57.’si yapılacak olan Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye’yi Can Bonomo temsil edecekmiş.

En başından söylemek gerekirse, Can Bonomo adını Türkiye’yi temsil edeceğini öğrenene kadar ne duymuşluğum var ne de bir şarkısını dinlemişliğim. Beni ne Yahudi olup olmaması ilgilendiriyor, ne de kiminle çıktığı. Hayranları için büyük bir sanatçı olabilir, ya da seslendirdiği çok güzel şarkıları olabilir.  Benim ya da bir başkasının onun adını duymamış olması onun değerine de gölge düşürmez. Benim asıl değinmek istediğim, uzun yıllardır kafamı kurcaladığı halde yazmaya fırsat bulamadığım ama bir röportajda Can Bonomo’nun söyledikleri ile tekrar aklıma takılan bir konu.

Röportajı gerçekleştiren muhabir arkadaş Bonomo’ya soruyor: “Yarışmaya Türkçe bir şarkı ile mi yoksa İngilizce bir şarkı ile mi katılacaksınız?” Bonomo’nun verdiği yanıt gayet net: “Yapacağımız müzikte mutlaka bizim tınılarımız olacak. Eski Eurovision çalışmalarına bakıyoruz. Türkçe olma ihtimali var ama İngilizce olursa daha şanslı oluruz. İngilizceye hakimim.”

İşte benim tam olarak takıldığım nokta da burası. Eurovision Şarkı Yarışması ilk düzenlendiğinde iki tane amacı vardı. Bunlardan birincisi, üye ülkelerin ortak yayın yapabilme yeteneklerini sınamak, ikincisi ve bence daha önemlisi ise üye ülkelerin kültürlerini diğer ülkelere tanıtmaktı.

Şimdi eğri oturup doğru konuşmak lazım. Benim çocukluk yıllarında Eurovision’a Türkiye Türkçe şarkılar ile katılırdı. Tek kanallı yılların, yalnızca TV1’in olduğu yıllar. Tek kanal olduğundan ne uzaktan kumandaya gereksinim duyardınız, ne de yayınlanan bir programı seçme şansınız. TV izleyecekseniz zorunlu olarak Eurovision’ı da izlerdiniz. Ha dereceye giremezdik,  sonuncu olduğumuzda “Avrupalı değil mi işte yine kendilerine puan verdiler” diye bir güzel hayıflanırdık ama sonuçta kırıntısı dahi olsa Türk kültürümden izler taşırdı yarışmaya katılan o parçamız. Bazen heyecandan yerimizde duramaz, puanlama bitene kadar gözlerimizden uyku aktığı halde yatamazdık.

Eurovision Kimin Kültürünü Temsil Ediyor?

Dostlar alışverişte görsünler misali, komşu ülkelerin ya da aynı soydan insanların oluşturduğu ülkelerin birbirine 12 tam puan vermeleri yarışmanın sanatsal boyutunu yeterince ortaya koyuyor aslında. Yunanistan’dan Kıbrıs Rum Kesimi’ne 12 puan, Türkiye’den Azerbaycan’a 12 puan, Baltık ülkelerinden birbirlerine puanlar… Hiç değişmedi, değişmeyecek de! Fakat son yıllarda, sadece Türkiye’ye özgü bir olay da değil, neredeyse yarışmaya katılan bütün ülkeler, kendi dilleri yerine İngilizce olarak seslendiriyorlar şarkılarını. Fakat o şarkıları dinlerken nedense kafamda canlandırdığım ülke ile şarkının bana hissettirdiği ülke, kültür arasında dağlar kadar farklar, uçurumlar oluşuyor. Açıkçası o şarkının o ülkeyi temsil ettiğine kendini inandırmakta beynim zorlanıyor.

En basitinden  Azerbaycan’ın 2011 Eurovision Şarkı Yarışması’nda, Eldar Gasımov ve Nigar Cemal tarafından seslendirilen ve bu yıl  finalin Bakü’de gerçekleşmesini sağlayan “Running Scared” parçasını bir dinleyin. Allah aşkına bu şarkı Azerbaycan kültüründen zerre kadar bir parça taşıyor mu? Bu şarkıyı bir İngiliz, bir Fransız, bir Hollandalı da rahatlıkla kendi ülkesi adına seslendirebilirdi. Ya da şarkıyı seslendirenlerin Azerbaycanlı olduğunu bilmeseniz çok rahat ABD’li ünlü bir pop müzik sanatçısının söylediğine ya da başka bir ülkeyi Eurovision’da temsil ettiğine ikna olabilirdiniz.

Şimdi bazılarınız müziğin dili, rengi, ırkı olmaz diyebilir, beni tutuculukla suçlayabilir. Bütün müzik türlerine önyargısız yaklaşan biri olarak ben de size şunu soruyorum o zaman. Madem müziğin dili yok, kültürünüzü temsil ettiğinizi söylediğiniz bir şarkıyı İngilizce seslendirme ısrarı niye? Müziğin evrensel dili mi İngilizcedir, yoksa her şeyin bir meta haline geldiği günümüzde müziğinizi en iyi satabilmenin dili mi? Eurovision’a katılan sanatçılar için önemli olan ülkesini ve kültürünü temsil etme mi yoksa nasıl olursa olsun da birinci olabilmek mi? Aslında sorunun yanıtı gayet açık: Eğer amaç gerçekten kendi kültürünü temsil etmek olsa, birinci gelmeyeceğini bildiği halde kendi kültürünün izlerini taşıyan  bir şarkıyı kendi anadillerinde söylemeyi hiç düşünmeden tercih ederlerdi.

Can BonomoBen İspanyolca olmasına rağmen Victor Jara’nın şarkılarını dinlerken halk için başkaldırışı, isyanı hissedebiliyorsam, hiçbir vokal olmadan Mozart’ın Türk Marşı’nı dinlerken o coşkuyu, Yanni’yi dinlerken o dinginliği tüm ruhumla yaşayabiliyorsam işte bu müziğin bir dilinin olmadığının, yani müziğin dilinin evrensel olduğunun göstergesidir. Yoksa içinde bulunduğumuz küreselleşme çağında herkesin koşullandırıldığı gibi bir şarkının İngilizce olması onun evrensel olduğu anlamını taşımaz.  Yeryüzünde bir tane bile insan gösterebilir misiniz içinden taşan coşkuyu, duyguları kendi anadili yerine başka bir ülkenin dili ile ifade edebilen? Düşlerini hangi dilde görüyorsan, kendini en iyi o dille ifade edebilirsin. Kayıp Çocuk Masalları albümü  ile adını duyduğumuz Cem Adrian bakın ne güzel ifade ediyor durumu:

Ben bu ülkede şarkı söylemeye bayılıyorum. Çünkü kendimi en iyi ifade edebildiğim dil Türkçe… Yabancı bir dilde şarkı söylemek bana pek sempatik gelmiyor. Vokal albümleri yapabilirim ama kendim yazmadığım şeyleri söylemek bana çok sempatik gelmiyor. Türkçede kendimi bu kadar iyi ifade edebilirken, sevdiğim bütün insanlar bu topraklarda yaşarken böyle bir hedefim de yok!

İtiraf etmek belki zor geliyor olabilir ama  Eurovision artık yalnızca tüketim toplumuna hitap eden, pazarlanabilir, günlük tüketilen bir metadan farklı bir şey değil. Türkiye’de artık Türk Sanat Müziği dinlemek eski kafalılık, hip-hop, rock, metal dinlemek çağdaşlık ise müzik evrensel amacından saparak, sanatsal ve kültürel değerlerini çoktan pazarlanabilir piyasa değerlerine bırakmış durumda demektir. Katılan herkesin tek bir amacı var: Birinci olalım ama nasıl olursa olsun. O yüzden Bakü’de ha Can Bonomo birinci olmuş ha Pitbull, benim açından zerre kadar farkı yok. Kendisi için çok büyük bir başarı olabilir ama ne benim kültürümü, ne benim duygularımı ifade etmeyecek bir şarkının göstereceği bir başarıya  beni, benim kültürümü temsil ediyormuş gibi neden sevineyim, neden gurur duyayım ki? Bırakın da birinci olursa ona Can Bonomo sevinsin. Ben hala Şebnem Paker gibi dinlediğimde kendimden bir şeyleri bulabileceğim, Türk kültüründen izler bulabileceğim, beni temsil ettiğini beynimin zorlanmadan kabulleneceği sanatçıları bekliyorum.

1 Yorum

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.