Millet Mektepleri

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, 1 Kasım 1928 günü toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde tarihi konuşmalarından birini yapar ve Türk milletine, “her vasıtadan evvel”, kolay bir okuma-yazma anahtarı vermek lazım geldiğini söyler: “Türk Milleti cehaletten az emekle” sıyrılabilir. Bu okuma yazma anahtarı da “Latin esasından alınan Türk alfabesi” olacaktır.

Gazi’nin konuşmasından sonra Meclis, “Yeni Türk Harfleri” yasasını oybirliğiyle kabul eder. Böylece Gazi Mustafa Kemal’in aylar önce, İstanbul Sarayburnu’nda yaptığı konuşmayla açıkladığı “Harf Devrimi” resmen gerçekleşir.

Yüzyıllardır kullanılan Arap harflerini öğrenmek hem zordu, hem de çok daha önemlisi, konuşulan dili, Türkçeyi, bütün incelikleriyle yazı diline aktarmakta yetersiz kalıyordu.

Cumhuriyet ilan edildiği sıralarda, Türkiye sınırları içinde yaşayan yaklaşık 10 milyon insandan ancak yüzde 10 kadarı okuryazardı.

Latin harflerinin kabulü konusu, daha Mustafa Kemal bu devrimi açıklamadan gündeme gelmiş, dönemin aydınları arasında sert tartışmalara yol açmıştı. Buna karşı çıkanlar, “İslam Birliği’nin bozulacağı”, “eski milli değer ve dini kültür hazinelerinin kaybolacağı” endişesini taşıyorlardı. Bu görüşte olanlar, Kuran’ın Latin harfleriyle yazılıp yazılmayacağını da tartışmaya açmışlardı.

Bir başka görüş öne sürenler ise Latin harfleriyle ikinci (yardımcı) bir alfabe oluşturulmasını, halkın bu iki alfabeyi birden kullanmasını, hangisini tercih ederse onun geçerli kılınmasını, ancak zora başvurulmamasını istiyorlardı.

Mustafa Kemal, Batı uygarlığı içindeki ulusların kullandığı ortak harflerin kabulünün şart olduğu inancını taşıyordu. Bu alanda ilk adım, 20 Mayıs 1928 günü “uluslararası rakamların kullanılmasına ilişkin” yasanın kabulüyle atıldı. Daha sonra dönemin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey’in başkanlığında 14 kişiden oluşan “Yeni Yazı Komisyonu” kuruldu.

Dönemin tanınmış dil bilginlerinin de yer aldığı bu kurul, çeşitli ulusların alfabelerini inceledikten sonra 41 sayfalık bir alfabe raporu hazırladı. Kurul, yeni harflere geçiş için iki proje hazırlamıştı. Bunlardan biri 15 yıllık, diğeri ise 5 yıllık bir geçiş dönemini öngörmekteydi!

Gazi, Dolmabahçe Sarayı’nda kendisine sunulan bu önerileri dikkatle dinler. Sonra da herkesi şaşırtan şu cümleyle düşüncesini açıklar: “Bu iş ya üç ayda olur, ya hiç olmaz!”

Çevresindekilerin şaşkın bakışları üzerine de sözlerini şöyle sürdürür:

Gazetelerde yarım sütun eski yazı kaldığı zaman dahi, herkes bu eski yazılı parçayı okuyacaktır. Arada bir harp, bir iç buhran, bir terslik oldu mu, bizim yazı da Enver’in yazısına döner, hemen terk olunur.

Mustafa Kemal bu sözleriyle, Birinci Dünya Savaşı yıllarının Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın o dönemde, Arap harflerini Türkçeye daha uygun hale getirme yolundaki girişimi kastetmekteydi…

Millet Mektepleri Açılıyor

9 Ağustos 1928 gecesi İstanbul’da Sarayburnu’ndan yükselen bir ses, şunları dile getiriyordu: “Güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz.” Gazi, ulusuna seslenirken, “Yeni Türk harflerini çabuk öğreniniz. Bütün millete, köylüye, çobana, hamala, sandalcıya öğretiniz. Bunu vatanperverlik ve milliyetperverlik biliniz” diyordu.

Bu konuşmadan kısa bir süre sonra Mustafa Kemal, 7 ili kapsayan bir yurt gezisine çıktı. Gittiği her kentte, karatahta başında, halka yeni Türk harflerini tanıtıyor, halkın yeni alfabeyi öğrenmek için gösterdiği coşkuyu izliyor, bundan mutluluk duyuyordu.

Harf Devrimi’ni savunan gazeteler de, ilk sayfalarında yeni harfleri tanıtmaya, Latin harfleriyle dizilmiş haberlere yer vermeye başlamışlardı.

Şimdi sıra devrimin iyice yaygınlaştırılmasına, bir başka deyişle, ülke çapında yeni Türk harfleriyle okuma-yazma seferberliği açılmasına gelmişti. Bu amaçla Milli Eğitim Bakanlığınca yurt düzeyinde “Millet Mektepleri” ya da “Ulus Dershaneleri” açılması kararlaştırıldı.

24 Kasım 1928 günü yayımlanan “Millet Mektepleri Teşkilatı Talimnamesi”ne göre, yeni Türk harfleriyle okuma yazmayı bilmeyen ve hiçbir okula devam etmeyen 14-45 yaş arasındaki her Türk vatandaşı, evinin bulunduğu bölge ya da mahallede açılacak Millet Mektebi’ne devamla yükümlü kılınıyordu. 45 yaşını üstündekilerde bu zorunluluk yoktu; ama isterlerse onlar da bu okullara devam edebileceklerdi.

Okulun süresi eski harfleri bilenler için 2, bilmeyenler için 4 ay olarak öngörülmüştü. Gazi Mustafa Kemal de Millet Mektepleri’nin Başöğretmeni olması yolunda kendisine yapılan teklifi kabul etmişti.

Yine talimatnameye göre, her ailede bireylerin okuma-yazma öğrenmesinden aile reisleri sorumlu tutulmuştu. Bunlar okula devam etmeden yeni harfleri öğrenmiş olsalar bile, Millet Mektebi’nde sınava gireceklerdi. Cezaevlerindeki hükümlüler bile unutulmamıştı: 6 aydan fazla cezaya çarptırılanlar eğer tahliyelerine kadar yeni harfleri öğrenmemişlerse, cezaevi müdürleri hakkında, yasal işlem yapılacağı hükme bağlanmıştı. Tüm ülkede bir okuma-yazma seferberliği başlamıştı.

Bu hazırlıklar sürüp giderken bir yandan da alfabe ve okuma kitapları bastırılıyor, gazeteler giderek daha fazla yeni harflerle yazılmış haberlere yer veriyordu…

Takvimler 1 Ocak 1929 gününü gösterirken, Millet Mektepleri çeşitli yerlerde düzenlenen törenlerle öğretime başlar.

Yeni Harfler Marşı

 Millet Mektepleriİstanbul’daki törende, çeşitli okullardan izcilerin oluşturduğu topluluk, Taksim Meydanı’nda toplanır, Beyazıt’a kadar devam eden bir yürüyüş yapılır. Şehir Bandosu, “Yeni Harfler Marşı”nı çalarken, çevrede biriken halk da marşı söyleyen öğrencileri alkışlar.

Millet Mektepleri’ne ilgi çok büyük olur. Bu okullara devam edenler arasında kimler yoktur ki! Aksakallı dedeler torunlarıyla, nineler kızlarıyla aynı sıralarda oturur, yeni harfleri birlikte öğrenirler. Gazeteler bu büyük ilgiyi, “Halk, tehacüm (saldırma) şeklinde irfana doğru koşuyor” başlığıyla duyururlar. İlk elde, yalnız İstanbul’da 1.208 okul açılır ve bu okullara devam eden 45 bin kişiden çoğunu kadınlar oluşturur.

Harf Devrimi’nin ülkenin en ücra köşelerine bile yayılması düşünüldüğünden, okulsuz köylere seyyar, bugünün deyimiyle gezici ekipler gönderilir. Bunlar, özellikle doğu bölgesinde, çetin kış koşullarına rağmen at ve katır sırtında ya da kızakla ulaştıkları yerlerde, bu büyük okuma-yazma seferberliğinin isimsiz kahramanları olurlar. 1928 yönetmeliğinde eğitim süreleri en az 1.5 ay olan bu gezici mekteplerin eğitim süresi 1929 yılında yapılan bir değişiklik ile en az dört aya çıkarılmıştır.

Millet Mektepleri’nin asıl amacı okuma yazma bilmeyen halkı okuryazar yapmak olsa da ders programları yalnızca bunlarla sınırlı değildi. Aynı zamanda günlük yaşamda herkese lazım olan dört işlem, ölçü birimleri ve para birimleri ile ilgili bilgiler de veriliyordu. Aynı zamanda sağlıklı kuşaklar yetiştirilmesini sağlamak amacıyla bulaşıcı hastalıklar hakkında bilgiler ve  bunlardan korunma yolları  öğretiliyordu. Ulus bilincinin gelişmesini hızlandırmak ve temel yurttaşlık görevlerini yerine getirmek için de Kurtuluş Savaşımız, komşularımız, Türkiye coğrafyası, resmi makamlara nasıl dilekçe yazılacağı, yargı sistemi konuları işleniyordu. Millet Mektepleri’ni başarıyla bitirenlere, “Millet Mektebi Şahadetnamesi” verilir, ayrıca her okulun birincisine, içinde Atatürk’ün imzalı bir fotoğrafı bulunan bir anayasa armağan edilirdi.

Millet Mektepleri’nden bir yıl içinde 600 bin kişi diploma alır. 1936 yılına kadar sürdürülen uygulama sonucu, bu rakam 2,5 milyonu aşar. Uygulama, genç Cumhuriyet rejiminin ilk büyük başarılı okuma-yazma seferberliği olarak tarihe geçer.

Millet Mektepleri’nden önce de İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne bağlı olarak çalışan Halk Eğitim Bürosu halka okuma yazma öğretmeye çalışmış, 1927-28 döneminde toplam 3.034 Halk Dershanesi’nden ancak 64.032 kişi başarıyla mezun olmayı başarabilmiştir. Yalnızca bir yıl sonra aynı amaç doğrultusunda fakat bu sefer Arap Alfabesi yerine Latin Alfabesi ile eğitim veren Millet Mektepleri’nin neredeyse 10 kat daha fazla insanı başarıyla okur yazar yapması, Türkçeyi ifade etmekte yetersiz kalan Arap harfleri ile yaygın bir eğitim yapılamayacağını, bir kere daha ortaya koymuştur.

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.