Osmanlı’da Devşirme Sistemi

Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar birçok Türk-İslam devleti, gerek ordunun asker gereksiniminin karşılanması, gerekse idari yapı için nitelikle yöneticiler yetiştirilmesi amacıyla gulam sistemi adı verilen bir köle-kulluk kurumundan faydalanmıştır. Bizans, Sasani ve birçok diğer devlette görülen kölelerin orduda kullanılması uygulamalarından tamamen farklı olan gulam sistemi, İslam uygarlığına özgü bir kurum olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü gulamlar diğer devletlerdeki köle askerler gibi hiçbir yasal hakkı bulunmayan esir insanlar değildi. İçlerinde yetenekli olanlar yönetici ya da komutan olabiliyordu.

İlk izlerine Hz. Ömer döneminde rastlanmakla beraber İslam tarihinde Halife el-Mutasım (833-842) zamanında önem kazanmış, daha sonra Afrika’dan Asya’ya, bütün İslam devletlerinde idari ve askeri yapının temel ve vazgeçilmez bir unsuru haline gelmiştir.

Farsçada “köle-kul” anlamına gelen gulam, hizmet görmesi için hükümdarın sarayında ve devlet yapısı içinde yüksek derecede eğitilmiş, köledir. Esir ya da köle olarak hizmete alınan kişilerin, yetenekleri ve aldıkları eğitim sonucu kazandıkları becerileri doğrultusunda başta ordu olmak üzere çeşitli devlet hizmetlerinde görevlendirilmeleriyle işleyen düzenek de gulam sistemi olarak adlandırılmaktadır.

Gulam sistemini uygulayan ilk Türk devleti Karahanlılar olmuş, Selçuklularda ise sultanlar kendilerine en yakın birlikleri gulamlar arasından seçmişlerdir. Birçok kurumlarında olduğu gibi Osmanlılar gulam sistemini de kendilerine Anadolu Selçuklularını örnek alıp uygulamıştır.

Devşirme sisteminin temeli 1363’te Osmanlı Padişahı Birinci Murat zamanında Zağra’nın fethinin ardından Vezir-i Azam Çandarlı Hayrettin Paşa’nın önerisiyle kabul edilen Pençik Kanunu ile atılmıştır.

Pençik sözcük anlamıyla beşte bir demektir. Osmanlı’nın ilk kuruluş yıllarında İslam hukukunun ganimetlerle ilgili olan kısmı uygulanmıyor ve gaziler savaş sonunda kendi paylarına düşen esirlerinin tümünü diledikleri gibi kullanabiliyordu. Pençik Kanunu ile bu duruma bir son verilerek savaşların sonunda ele geçirilen esirlerin beşte biri vergi karşılığı olarak artık devletin oluyordu. Bu esirler Anadolu’daki köklü Türk ailelerinin yanına veriliyor, Türk-İslam gelenek ve göreneklerine uygun yetiştiriliyordu.

Devşirme sistemi neden uygulanmıştır?” sorusunun yanıtı, Osmanlı’nın sınırlarının genişlemesiyle ilgilidir. Sınırların genişlemesiyle birlikte yalnızca Türklerden oluşan bir ordunun yetersiz, savaşta ele geçirilen esirlerden Pençik Kanunu ile alınanların ordunun gereksinimlerini karşılamadan uzak olması Osmanlı Devleti’ni yeni arayışlara yöneltmişti. Böylece fethedilen topraklardan -özellikle Balkanlar- Hristiyan genç ve yetenekli çocukların toplanması, bunların özel bir eğitimden geçirilerek nitelikli bir asker veya bürokrat oluşturulması düşüncesi ortaya çıkmıştır. Devşirme sistemi diye bilinen bu düzenli toplama faaliyeti gulam sistemine Osmanlıların getirdikleri bir yenilikti. Devşirme sisteminin gulam sisteminden farkı, yalnızca Hristiyan tebaaya mensup kişilerin çocuklarından oluşuyor olmasıdır.

Doğal olarak devşirme sistemi ancak Balkan topraklarının büyük bir kısmının Osmanlı egemenliğine geçmesinden sonra doğabilmiştir. Katı kuralları bulunan, sınırlamalara tabi olan ve tamamen devletin kapalı denetimi altında gerçekleşen bu düzen Osmanlı devlet mekanizmasının artan yetkinliğinin bir işaretidir.

Zamanı geldiğinde devşirme sistemindeki çocuklar yalnızca sultanın otoritesine dayanılarak ve alışılmışın dışında bir vergi alımı tarzında, şeriat kanunlarına atfedilen herhangi bir hüküm olmaksızın toplanıyordu. Toplamanın ne miktarda ve hangi zaman diliminde yapılacağı yönetimin ihtiyaçlarına göre değişiyordu. Savaşta verilen ağır zayiat, seferberlik yıllarının uzun sürmesi daha çok veya daha sık toplamayı gerektirebilirdi. Alışılmışın dışında bir vergilendirme olması sebebiyle devşirme faaliyetinde aileler değil bütün bir köy veya köy öbeği özel “vergi-birimi” oluşturmak üzere muhatap alınırdı. Bu uygulama yükün daha eşitlikçi kılınması eğilimini gösterir.

Osmanlı Devşirme Sisteminin Temel Özellikleri

Başlangıçta çocuklar yalnızca Balkanlardan alınırdı, ama sonradan, onaltıncı yüzyılda Anadolu’dan da genç devşirildi. Devşirme için alınacaklar hakkında katı hükümler vardı ve erkek çocuklarının bazı kategorileri toplanmadan muaf tutuluyordu. Kimlerin devşirme alınmayacağı oldukça ayrıntılı belirlenmişti: Ailenin tek oğlu olanlar, o yörenin ekonomisi için hayati öneme sahip bir meslek erbabı olanlar, bilinen davranış problemi olanlar, Türkçe bilenler, sığırtmaç ve çoban çocukları, kel, köse, doğuştan sünnetli olanlar, evlenmiş, sanat sahibi olmuş, fazla uzun ve kısa boylu olanlarla ana babası olmayanlar devşirme alınmazdı. Alınan gençlerin sayısı genel olarak her kırk aileden bir ortalamasıyla tespit edilirdi. Gürbüz ve eğitilebilir uyruklarını bulma kastıyla davranan Osmanlılar yalnızca sekizle onsekiz yaş arası bekâr köylü gençlerini alırlardı. (Onyedinci yüzyılda bu sınırlar onbeş yaşla yirmi yaş olarak belirlendi).

Bir devşirme yapılacağına karar verildiği zaman, görevli yeniçeriler toplamaya konu olan sancaklara yönelik bir padişah fermanıyla teçhiz edilirdi. Büyük kasabalara giderler ve kadılar ve tımarlı sipahiler de dahil olmak üzere mahalli yetkililere haber iletilirdi. Babalara oğullarını muayeneye getirmeleri söylenir ve bunlara beraberinde vaftiz kayıtları bulunan bir rahip eşlik ederdi. Devşirme işiyle birinci dereceden Yeniçeri Ağası sorumluydu. Yeniçeriler gençleri gözden geçirir, seçilen her erkek çocuğun adı, yaşı, ebeveyni, ikametgâhı ve eşkali çift nüsha olarak düzenlenen kayıtlara alınırdı. Seçilen oğlanlar 100 ila 150 kişilik gruplar halinde, özel giysiler kuşanmış halde kayıtların bir nüshası kendisine emanet edilen bir yeniçerinin muhafızlığı altında İstanbul’a gönderilirdi, diğer nüsha devşirmeyi yapan görevlide kalırdı.

İstanbul’daki karargâhta, bütün gençler bir araya getirildikten sonra her iki nüsha karşılaştırılarak yolda gençlerin değiştirilip değiştirilmediğine emin olunurdu, çünkü herkesin bildiği gibi bazı babalar çocuklarını bir toplamanın dışında tutmak için geri satın almaya çalışırlardı. Daha sonraları, devşirme yoluyla şahsi menfaatler açık seçik belirince, başkaları oğullarını toplamanın içine dahil etmek için ödeme yapacaklardı.

Çocuklar Kelime-i Şahadet getirip Müslüman olduktan sonra Müslüman adı alırlardı. Daha sonra Yeniçeri Ağasının kontrolünden geçen devşirmeler Eşkâl Defterleri’ne kaydedilip, sünnet edilirlerdi.

Yeteneklerinin belirlenebilmesi için bir dizi sınavdan geçirilen çocukların karakter özellikleri kadar dış görünüşüne de önem verilirdi. Devşirmelerin bedence en iyileri, belki onda biri, derhal eğitilmek üzere İstanbul ve Edirne saraylarına aktarılırdı. Bu oğlanlar İslâm dünyasında verilen en mükemmel eğitime tâbi tutulurlar, eğitimleri yüksek derecelerle bitirenler Mekteb-i Enderun denilen saray üniversitelerinde okuyup imparatorluğun en üst makamlarına kadar yükselebilirlerdi. Fatih Sultan Mehmet tarafından Türk asıllı Çandarlı ailesinin katledilmesinden sonra birkaç istisna dışında neredeyse bütün veziriazamların devşirmelerden tayin edilmiş olması bunun bir örneğidir.

Fakat devşirmelerin büyük çoğunluğu saraya değil, Anadolu ve Rumeli’deki Türk çiftçilerin yanına verilir ve İslam inancıyla içiçe yetiştirilirdi. Devşirilen çocuklar, kaçmalarının engellenmesi için toplandıkları bölge dışına verilirdi. Yani Anadolu’dan devşirilenler Rumeli’ye, Rumeli’nden devşirilenler Anadolu’ya gönderilirdi. Gelişmelerinin nereye vardığı düzenli olarak yoklanır ve hazırlık sona erdiği veya kendilerine ihtiyaç duyulduğu zaman İstanbul’a geri getirilir ve Acemi Ocağı’na kaydedilirdi. Bu kayıttan sonra “acemi oğlan” adını alan devşirmeler Osmanlı ordusunun en önemli kuvvetlerinden olan yeniçerilere katılırdı.

Yeniçerilerin sayısı Fatih Sultan Mehmet hükümdarlığı sonlarına doğru 6000 iken, Kanuni’nin tahta geçtiği zamanda 8000’e yaklaşmış ve 1566’da öldüğünde 12.000’e ulaşmıştı. 1609’da yeniçeri birlikleri 37.000’e kadar genişledi.

Devşirme sistemi 1362’ten 1583’e kadar 220 yıl devam etti denilebilir. 1583’ten sonra da birkaç ufak devşirme yapıldıysa da daha sonra bu sistemden tamamen vazgeçildi. Ahmed Cevad Paşa son devşirmenin 1751 yılında yapıldığını belirtmektedir.

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.