Tevfik Fikret’in Edebi Kişiliği

“Servet-i Fünun” dergisinin kurucularından ve bu sanat çığırının şiir dalını temsil edenlerden biri olarak Tevfik Fikret’in Türk edebiyatındaki yeri önemlidir. Çünkü o, şiirimize ilk kez gerçek yaşamı konu olarak sokmuş, günlük konuşma dilinden öğeler alan bir biçem yaratmış, alışılagelmiş aruz kalıplarıyla yeni sesler çıkarmasını bilmiştir. Böylece Fikret, Tanzimat şiirimizi hem içerik, hem de biçim bakımından umulmadık noktalara ulaştırmıştır. Türkçeyi aruza ustalıkla uydurmuş, eski nazım biçimlerini bırakarak Batı edebiyatında gördüğü sone, terzarima (Şehrâyîn) ya da hiçbir kurala bağlı bulunmayan serbest müstezat vb. gibi birtakım yeni nazım biçimleri kullanmış, göz kafiyesi yerine kulak kafiyesini benimsemiştir. Tevfik Fikret’in edebi kişiliği üç dönemde incelenebilir:

  • Arayış yılları
  • Servet-i Fünun ve II. Meşrutiyet öncesi dönem
  • II. Meşrutiyet sonrası

Tevfik Fikret şiir yazmaya 13-14 yaşlarında Galatasaray Lisesi’ndeki başladı. İlk şiirleri divan şiiri taklidi çelimsiz manzumelerdi. Edebi yaşamının ilk döneminde şiirlerin dil, biçem ve ifade kalıpları bütünüyle divan edebiyatın izlerini taşır. Fakat divan şiirine yönelmesi bilinçli bir yöneliş değil, hocası Feyzi ve sonradan hocası olacak Muallim Naci’nin etkisi altında gerçekleşmişti. Yine hocası olan Recaizade Ekrem’in etkisiyle yazdığı yeni tarz şiirlerinde de 1885’e kadar kişiliğini ortaya koyamamıştır. Bu dönemdeki şiirleri daha çok aşk, şarap, güzellik, bahar gibi divan edebiyatındaki temel konular ya da din üzerinedir ve karamsarlık gözlenmez. Çocukluğunda aldığı yoğun dini eğitimin etkileri, şiirlerinde dini terimleri kullanmadaki ustalığından anlaşılabilir.

1889’dan itibaren Mirsad ve Malûmat dergilerinde çıkmaya başlayan şiirlerinde Batı edebiyatının etkisinin giderek güçlendiği göze çarpar. Galatasaray Lisesi’nde aldığı eğitim sayesinde Batı edebiyatını ve şiirini iyice tanıdıktan sonra Tevfik Fikret’in edebiyat ve şiir anlayışında köklü bir değişiklik ortaya çıkar ve Tevfik Fikret gerçek edebi kimliğine bürünür. Divan edebiyatıyla olan bütün bağlarını kopardıktan sonra şiirlerinde hem biçim, hem de anlam bakımından Batı edebiyatını, özellikle Fransız edebiyatında Parnasyen adı verilen realist şairlerin etkisi altında, gözleme dayanan, kişisel duygular yerine dışarıda görülenleri anlatan, biçim kusursuzluğuna önem veren şiirler yazmaya başlar.

Tevfik Fikret’in arayış yılları sona ererken, ilk şiirlerinde görülen kayıtsız, şen ve huzurlu doğası da sona erecektir. Memleket işlerine, toplumsal sorunlara karşı fertleri zırhlandıran Doğu zihniyeti, Batı yapıtlarıyla daha yakından tanışma sonucu yavaş yavaş gücünü kaybederken, Tevfik Fikret’te etrafını çevreleyen toplum gerçeğinin bilinci uyanmaya başlar. Aşk, şarap ve güzellik konularının yerini toplumsal sorunlar alır. Gerçi 1896’da yazdığı “Hasta Çocuk” şiirine kadar bu toplumsal ilgiyi belirleyecek bir şiirine rastlayamıyoruz. Ama birdenbire yazılarına çökmüş olan o sebepsiz üzüntü ve sıkıntının, şairin ruhunda başlamış bir bunalımın ilk belirtileri diye kabul edebiliriz.

Servet-i Fünuncuların zaten en belirgin özellikleri; karamsarlık, hayal kırıklığı, aşırı duygusallık, toplumdan ve gerçeklerden kaçıştır. Vatanın acıklı halini, istibdadın korkunç baskısını, dev adımlarla ilerleyen özgür bir dünya karşısında uyuşuk Doğu’nun evladı olmanın duyduğu utancı gitgide büyüyecek olan bir huzursuzluğun ilk belirtileri doğmuştur içinde. Tevfik Fikret inanmıştır ki Türk toplumunun bu üzücü duruma gelmesine neden “şark zihniyeti”dir. Bu zihniyetin yaydığı ağır havaya, bir de İkinci Abdülhamid’in baskıcı yönetimi eklenince şiirlerine egemen olacak o karamsar havanın nedeni anlaşılır.

Fakat Fikret’i tamamen böylesi bir genellemenin içinde göstermek de yanlıştır. Çünkü ünlü “inzivasında” bile “muhalif aydın” kimliğini ve umudunu korumasını bilmiştir. Örneğin “Doksanbeşe Doğru” ve “Sis” şiirleri her ne kadar karamsar olsa da “Sabah Olursa” şiirinde umudun izleri açıkça görülür. Geçmişi, silik, sönük ve karanlık olarak betimlerken, geleceği bolluk, ışık ve umut olarak görür.

Tevfik Fikret’in üçüncü dönemi düş kırıklığına uğramanın izlerini taşır. Oysa bu günler, Fikret’in özlemle beklediği günlerdir. İkinci Meşrutiyet’in yürürlüğe girmesinden bir gün sonrasında, 24 Temmuz 1908’de, “Rücu” (Cayma) adlı şiiri yazar. “Sis” şiirindeki kötümserlik ve başkaldırıdan bir tür geri dönüş ve cayma olarak algılanan dizeleriyle Fikret, ülkeye güzel günler getirdiklerine inandıklarını alkışlar. Bir yandan da uyarır: “Güzel düşün, iyi hisset, yanılma, aldanma!”

Fakat İkinci Meşrutiyet’in sonrasında umulan olmaz. İttihat ve Terakki ne kapitülasyonları kaldırır, ne de Düyun-u Umumiye’yi. İç ve dış çöküntü son hızla sürüp gider. İttihat ve Terakki’nin II. Abdülhamid’i aratmayan uygulamaları, imparatorluktan kopup bağımsızlaşan ülkelerin sayısı çoğalırken iktidarın kendi keyfinin derdinde olması çöküntüyü daha da artırır, Tevfik Fikret inzivaya çekilir.

Fakat toplumsal duyarlılığı bir kez daha ağır basar ve “Rübâbın Cevâbı”nı yazar. Bu şiirinde siyasal tavrının gerekçelerini açıklar. Şiir, bir süredir sessiz kalması yüzünden Fikret’in kendisiyle hesaplaşması niteliğindedir. Rübâbın Cevâbı’na neredeyse özeleştiri şiiri diyebiliriz.

Yergi şiirinin en güzel örneklerinden kabul edilen 1912 yılında yazdığı “Hân-ı Yağma”, kendisini düş kırıklığına uğratan siyasi ve bürokratik iktidarı elinde tutanlara yönelttiği en ağır eleştirilerdendir, bir tokat niteliğindedir. “Rübâb-ı Şikeste”nin de anlamını tamamlayan bu şiir, yıkılmakta olan imparatorluğun içki ve sefahat (zevk ve eğlenceye düşkünlük) âlemlerini, açgözlülüğünü ve işbirlikçiliğini, resim çizer gibi göz önüne serer. Tüm bu düş kırıklığına rağmen Fikret’in güzel günlere olan inancını yine de yitirmediğini “Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak! /Yarın bakarsınız söner bugün çatırdayan ocak!” dizesinde görebiliriz.

Yine bu dönemde yayınladığı “Halûk’un Defteri” ve “Şermin”de yaşadığı düş kırıklıklarına paralel olarak zamanın kötülüklerini ortadan kaldırmak için bütün umudunu artık gelecek kuşaklara bağlamıştır. Temelsiz, batıl inançlara karşı bilimin ve aklın üstünlüğüne inanan, yurt ve ulusun yükselmesi için yapacakları çalışmalardan hiçbir karşılık ummayan yeni insanı yaratmak için çabalar.

Yenilikler Peşinde Koşan Bir Şair

Yaşadığı dönemlerin bıraktığı etkilerin yanında Tevfik Fikret’in edebi kişiliğinin ayırt edici özellikleri de vardır…

Tevfik Fikret, şiirsel söyleyişin her türlü anlatım olanağı değerlendirilerek yetkinleştirilebileceğinin farkındadır. Şiirin iç müziğine, uyuma, ölçü ve kafiyeye özel bir düşkünlüğü vardır. Seslerin çeşitli uyumlarından yararlanır (ses tekrarlanması, yarım kafiye…), ruhsal durumların anlatımına en uygun düşen aruz kalıplarını seçer. Söz konusu bu özelliğiyle aruzu Türkçeye uyduran şair olarak tanınır. Kimi şiirlerinde uyguladığı özel duraklarla okuyucuda belirli izlenimleri uyandırmaya çalışır. Örneğin “Yağmur” şiirinde yağmur damlalarının cama vuruşu izlenimini yaratmak ister. Tevfik Fikret noktalama işaretlerini özel amaçlarla da kullanıp okuyucuyu, şiiri kendi okuyuşuna en uygun biçimde okumaya yöneltmek istemiştir.

Daha çok düşünce şiiri çerçevesinde ele alınabilecek nitelikteki şiirleri, özellikle anlatı tekniği ve konuşma dilini aruza uygulama becerisi yönünden Mehmet Akif’i (Ersoy) ve Yahya Kemal’i (Beyatlı) etkilemiştir.

Toplumsal şiirlerinde çoğunlukla acıma duygusunun egemen olduğu gözlenir. Buna karşılık toplumsal olaylara sistemli bir bakış ya da irdelemeye rastlanmaz. Düş ülkelerinde yaşama özlemi, yaşamın çirkinlikleri, kötümser bir dünya görüşü kişisel duygularını ve düşlerini anlattığı şiirlerin temel özelliğidir. Fikret’in şiirlerinde, o dönemdeki aydınların, üzüntülerini, hırçınlıklarını, başkaldırılarını ve umutsuzluklarını görebiliriz.

Portre şiirlerinde resim ile şiiri birleştirmiş, sözgelimi Avengi Tevasir’de Fuzuli, Nedim, Abdülhak Hamid, Recaizade Mahmud Ekrem gibi ozanların yapıtlarını okuması sonucu edindiği izlenimlerden yola çıkarak bu ozanların maddi ve manevi portrelerini ustalıkla çizmiştir.

Tevfik Fikret’in şiirlerinde fikri arka plan yanında felsefe ve mitolojinin de etkisi açıkça görülür. O, batı mitolojisinden etkilenmiş ve onun kahramanlarını şiirine taşımıştır. Bunun en tipik örneği bir Yunan mitoloji kahramanının örnek alınmasını istediği “Promete” adlı şiiridir.

Mekteb-i Sultani’de okurken Şeker Ahmet Paşa’dan (1841-1907) ve Fransız ressam Habet’ten aldığı resim dersleri edebi kişiliğinin yanında şiirlerine de etkilemiştir. Ressam yaradılışını meydana çıkaran bir renklilikle dolu doğa tasvirleri, daha sonraki şiirlerinde göstereceği gücün ilk işaretlerini taşır. Tevfik Işık, renk ve perspektif bilgilerinden şiirlerinde çokça yararlanmıştır. Şiirle yaptığı doğa betimlemelerinde doğaya bir ressam gözüyle bakan Fikret, konusuna en uygun renk, uslup ve kompozisyonu seçmeyi başarmış, zaman zaman doğa ile insan arasında ruhsal ilişkiler kurmuştur. Birçok eleştirmen Fikret’in betimlemelerindeki gücü ressam yaradılışına vermiştir.

Bugün rahatlıkla denilelebilir ki, Tevfik Fikret edebi kişiliğini toplumsal konulara ilgi göstermeye başladıktan sonra bulmuştur. Bugün Fikret’in en çok okunan, büyüklüğünü meydana getiren şiirleri, devrinin kötülüklerine isyan eden, ileriye umutla bakan, gelecek iyi günleri özlemle anan, erdem ve doğruluk telkin eden şiirlerdir. Doğuştan hatip olan Fikret, bu şiirlerinde belagat ve coşkunluğun en güzel örneklerini vermiştir. Gerçek şiirin belagattan kabil olduğu kadar uzaklaşmakla elde edileceğini söyleyenlerin savı yabana atılamazsa da, yaradılışı bakımından daha çok bu türlü şiirlere yeteneği olduğunu kabul etmek gerekir.

Tevfik Fikret’in şiir dili, Servet-i Fünun şiirinin yapay üslup oyunlarına düşkün dilinden ayrı değildir. Servet-i Fünuncular sadeliği bayağılıkla bir tuttular, yeni imgeleri özgün Osmanlıca tamlamalarla yansıttılar, gerektiğinde o güne kadar kullanılmamış Arapça, Farsça sözcükler kullanmaktan çekinmediler. Tevfik Fikret de bu nedenle Osmanlıca ile yalın Türkçe (Şermin) arasında gidip gelmiştir. Siyasal tepkisini dışlaştırdığı şiirlerinde Osmanlıcayı bilinçli olarak kullanmıştır. Bu dil kullanımı onun şiirlerinin önemli bir bölümünün gelecek kuşaklarca okunup anlaşılmasını zorlaştırmıştır.

2 Yorum

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.