Türk Gölge Oyununun Tek Temsilcisi: Karagöz

Türk gölge oyununun tek temsilcisi olarak kabul edilen Karagöz oyunu, Mısır’dan Osmanlı Devleti’ne XVI. yüzyılda gelmiştir. Mısır gölge oyunlarındaki renksiz hareketsiz görüntüler, Türklerin ellerinde hareket ve renk zenginliği kazanmış, Türk yaratıcılığı ve mizah anlayışının katkılarıyla gelişip mükemmelleşmiştir. Göstermeci tiyatronun oyun biçiminin kullanıldığı Karagöz’de komedi unsuru ağırlık taşır. Başkahramanı Karagöz’ün etkisiyle Karagöz adıyla anılır.

Oyunun Mısır’dan Osmanlı’ya geldiği Yavuz Sultan Selim döneminin güvenilir kaynaklarından İbn-i İlyas tarafından ortaya konulmuşsa da kökeni konusunda başka görüşler de bulunmaktadır. Kimi kaynaklara göre Orta Asya’dan, İran’dan ya da Hindistan’dan batıya göç eden Çingeneler aracılığı ile Anadolu’ya ulaşmıştır. Kimilerine göre ise Karagöz oyunu Bizans, İtalya ya da Yunan kökenlidir. Ancak bu iddiaları kanıtlayacak bir belgenin olmaması İbn-i İlyas’ın iddiasının öne çıkmasına neden olmuştur. İbn-i İlyas’a göre 1517 yılında Mısır’ı ele geçiren Yavuz Sultan Selim, onuruna düzenlenen bir eğlencede yapılan gölge oyununu çok beğenmiş ve gösteriyi yapan sanatçıyı beraberinde İstanbul’a getirmiştir.

Karagöz ve oyunun diğer başkahramanı olan Hacivat’ın gerçek yaşamdan kişiler olduğuna ilişkin halk arasında yaygın bir efsane de vardır. Evliya Çelebi’nin anlattığı Karagöz efsanesine göre asıl adı Bâli Çelebi olan Karagöz, Batı Trakya’da yaşayan bir demirci ustası olup, Orhan Gazi Bursa’yı fethedince buraya göçüp Demirtaş Köyü’ne yerleşen bir Selçuklu Türküdür. Orhan Gazi’nin emriyle yeni yapılmakta olan bir caminin bağlantı demirlerini yapmakla görevlendirilen Karagöz’ün hayatı, burada caminin ustabaşı olan Hacivat (Hacı İvaz) ile tanışmasıyla renklenir. İkili arasında eğlenceli ve komik söyleşiler ve atışmalar başlar. İkilinin sohbetleri o kadar eğlencelidir ki, öteki işçiler de işi gücü bırakıp onları izlemeye başladıklarından cami inşaatı aksamaya başlar. Cami inşaatının gecikmesine sinirlenen Orhan Gazi ikisinin de başının vurdurulmasını emreder. Bunu işiten Hacivat iki yumruğunu sıkıp sakalının altında birbirine vurarak, “Taş üstünde taş kalmasın!” diye beddua eder. Ölümü hiçe sayan Karagöz ise sağ elini şöyle bir sallayıp “Adammm.  Sen de…” deyip boynunu cellada uzatır. Bundan dolayı Hacivat’ın iki yumruğu çenesinin altındadır; Karagöz‘ün de bir eli durmadan hareket etmektedir

Orhan Gazi bir süre sonra yaptıklarından pişmanlık duyar. Karagöz ve Hacivat arasındaki konuşmaları bildiğini öğrendiği Şeyh Küşteri’yi yanına çağırtarak kendisine anlatmasını ister. Şeyh Küşteri’nin aydınlatılmış bir perdeye yansıttığı görüntülerle Hacivat ve Karagöz arasında geçen konuşmaları yeniden canlandırması Orhan Gazi’nin çok hoşuna gider ve bu oyunun sürdürülmesi buyurur. Böylece Karagöz oyunu doğmuş olur.

Evliya Çelebi’nin Karagöz Efsanesi

Karagöz’ün hayatıyla ilgili yine Evliya Çelebi’nin anlatığı başka bir efsaneye göre asıl adı Sofyozlu Mehmet Bâli Çelebi olan Karagöz, Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubat’la Bizans İmparatoru arasındaki mektupları taşıyan bir ulaktır. Hacivat ise Selçuklu Sultanı’nın Mekke ve Medine’ye gönderdiği mektupları taşıyan ulak. Görevleri sırasında yolda sıkça karşılaşan ikili birbirleri ile şakalaşıp çevresindekileri kahkahaya boğarmış. Günün birinde Medine dönüşü Şam’da yolu haydutlar tarafından kesilen Hacivat öldürülmüş; katilleri ise köpeğinin yardımı ile bulunmuş.

Her iki efsane, tarihsel tutarsızlıklarla dolu olduğundan gerçek olmaları son derece güç görünmektedir.

Her Karagöz oyunu dört bölümden oluşur. Karagöz oyununun bölümleri şunlardır:

  • Mukaddime (giriş),
  • Muhavere (söyleşme),
  • Fasıl (oyun),
  • Bitiş.

Mukaddime

Mukaddimede önce perdeye müzik eşliğinde göstermelik yerleştirilir. Burada amaçlanan seyircide merak uyandırmaktır.  Göstermelik çok çeşitli konuları sergileyen görüntülerdir. Bazı göstermelikler oynatılacak olan oyunla doğrudan ilgilidir; oyunun bir parçası olabilir. Örneğin Kayık, Meyhane, Tahmis ve benzeri oyunlarla ilgilidir. Deniz kızları, deve, saksıda çiçekler gibi göstermelikler ise oyunlarla ilgili değildir. Göstermeliklerin perdeden kaldırılması ise özel bir çalgının icra edeceği musikinin eşliğinde gerçekleşir.  Nareke adlı bu çalgı, ucuna sigara kağıdı sarılmış, bir kenarı oyulan delikli bir kamıştan ibarettir. Üflendiği zaman arı vızıltısına benzeyen cırlak bir ses çıkaran narekenin çalınmasıyla göstermelik kaldırılır.

Sol köşeden Hacivat gelir, bir semai okur, ardından perde gazeline başlar. Giriş bölümünün en önemli ögesi olan gazelde Karagöz oyununun bir ibret yeri olduğu vurgulanır, kurucusunun Şeyh Küşterî olduğu belirtilir. Bu ana kadar görüntüsüyle ve sesiyle tanıyabildiğimiz Hacivat artık kendisine aradığı kafa dengi arkadaşın niteliklerini saymaya başlar.  Hacivat bir yandan kafiyeli konuşmalarla kendisine arkadaş ararken veya gazelini okurken öbür yandan da Karagöz, perdenin, seyircilere göre sağ tarafından ona söz atmakta, cevap vermektedir. Bunun sonunda Karagöz de aşağı indirilir. Bir süre dövüştükten sonra Hacivat kaçar. Yere uzanan Karagöz de Hacivat’a veriştirmeye başlar.

Muhavere

Muhavere çoğu zaman Hacivat ile Karagöz arasında geçer,  tam anlamıyla bir çene yarıştırma bölümüdür. Ancak ara söyleşmelerde Karagöz ve Hacivat dışında başka kişilerin de görüldüğü olur. Salt söze dayanan bu bölümde de bir olay olmayıp, amacı Karagöz ve Hacivat’ın kişiliklerinin belirtilerek kişiliklerindeki zıtlığa dikkat çekmektir. Okumuş insanımızı temsil eden Hacivat’ın sözleri, okumamış insanımızı temsil eden Karagöz tarafından çeşitli nedenlere bağlı olarak yanlış anlaşılır. Karagöz, yanlış anladığı sözcükler üzerine cinaslar kuracak, nükteler yapacaktır. Bu nokta, bazen manzum parçaların yanlış anlaşılması şeklinde de görülür.

Fasıl

Karagöz ve hacivatFasıl bölümünde oyunun asıl olaylar dizisi başlar. Bu bölüm oyunun bizzat  kendisidir. Bu bölümde belli bir olay gösterilir, bir konu ele alınır. Burada olaylar bir zincirin halkaları gibi birbirlerine eklenerek oyunu oluştururlar. Karagöz oyunları, bu bölümdeki olaylara göre ad alırlar.  Ayrıca Karagöz ve Hacivat‘tan başka oyunun diğer kişileri de yer alırlar.

Bir Karagözcü oynatmakta olduğu oyunun asıl konusuna bağlı kalmak kaydıyla değişiklikler yapabilir; ancak bu değişikliklerin boyutu küçük çapta olmalıdır. Bunlar daha çok taklit sayısının azaltılması veya arttırılması, sıraların değiştirilmesi gibi, oyunun özünü zedelemeyen değişikliklerdir.

Bitiş

Bitiş bölümü, fasılın ardından gelir. Bu bölümde Karagöz ile Hacivat, eğer rolleri gereği başka kılıklara girmişlerse tekrar eski elbiseleriyle görülürler. Karagöz oyunun bittiğini haber verip varsa kusurları için özür diler. Hemen ardından Hacivat’la yaptığı kısa söyleşi ile bu oyundan alınması gereken ibreti belirtir, gelecek oyunun adını ve yerini söyler. Genel olarak bir oyun şöyle bir karşılıklı konuşma ile sona erer:

Hacivat: Yıktın perdeyi eyledin viran! Varayım sahibine haber vereyim heman! (Çekilir.)
Karagöz:  Her ne kadar sürc-i lisân ettikse aff ola! Yarın akşam ―Tahir ile Zühre- oyununda yakan elime geçerse, Hacivat bak ben de sana ne oyunlar oynarım.

Bu arada, perde arkasındaki mum söndürülür ve perde kararır; böylece oyun sona ermiş olur.

Oyunun Özellikleri ve Karakterleri

Tuzsuz Deli BekirKaragöz görüntülerine tasvir ya da figür denir. Tasvirler genelde 32 ya da 40 cm. büyüklüğünde olup; ısıya dayanıklı, saydamlaştırmaya yatkın deriden (özellikle deve derisi) yapılır. Nevreğan denilen ucu keskin bıçaklarla yumuşak bir tahtanın üzerinde işlenen bu deriler özel bir yöntemle saydamlaştırılır. Bunların renklendirilmesi için önceleri kökboyası kullanılıyorsa da daha sonraları kökboyasının yerini çini mürekkebi almıştır. Hareketli eklem bölümlerine sahip olan tasvirlerin parçaları birbirlerine kiriş, kursak, tel ya da naylon ipler kullanılarak bağlanır. Oynatma değneklerinin geçeceği delikler, yuvarlak ikinci bir deri parçası dikilerek derinleştirilir.

Karagöz perdesinin boyutları ilk başlarda 2×2.5 metre iken sonradan 1.10×0.80 metre boyutlarına inmiştir. Ayna denilen yarı saydam, beyaz kısım mermerşahi patiskadandır; çevresi çiçekli bezle çevrilir ve gerilir. Perdenin arkasında ve tabanında iplerle tutturulmuş peş tahtası denilen bir raf bulunur. Zil, tef, kamış, düdük, perdeyi ve tasvirleri aydınlatacak kandil veya ampul buraya yerleştirilir. Peş tahtası üzerinde sıra sıra delikler açılarak hareketsiz tasvirlerin oynatma sopaları dayanır. Tasvirlerin yerine tam oturması için ucu iyice ısıtılan ya da erimiş muma batırılan bu çubuklar 60 cm. boyunda olup çoğunlukla gürgen ağacından yapılmıştır. Tasvirler bu yatay çubuklarla oynatılır ve görüntüler bu nedenle tek yönlü hareket eder.

Oyunu temelde tek sanatçı yürütür. Hayalbaz veya hayali denen Karagöz ustalarına bir çırak yardım eder. Yardak (şarkı türkü okuyan) ve dayrezen (tef çalan) de perde arkasında yer alır. Oyun baştan sona müzikli olduğundan Karagöz oyununda müziğin çok büyük önemi vardır.

Karagözde olayların hikâyesi bir kanava olarak bilinir. Karagözcü bu kanavayı doğaçlama olarak yerine ve zamanına göre biçimlendirir. Karagöz oyunlarına fasıl adı verilir. Karagöz’ün sonsuz zenginlikte bir oyun dağarcığı vardır. Oyun kurucularının hayal güçleri bu zenginliğin başlıca kaynağıdır. Kanlı Kavak, Cazular, Yalova Sefası, Bursalı Leyla, Ferhat ile Şirin, Karagöz’ün Bakkallığı, Kanlı Nigâr, Kayık ise en çok bilinen klasik Karagöz fasıllarıdır.

Karagöz’de ayrıca kalıplaşmış oyun kişileri yer alır: Zenne, Çelebi, Tiryaki, Beberuhi, Laz, Kastamonulu, Kayserili, Kürt, Rumelili, Arnavut, Arap, Acem, Ermeni, Yahudi ve Tuzsuz Deli Bekir gibi. Bu kalıplaşmış oyun kişileri XVII. yüzyılda ortaya çıkmaya başlamıştır. En önemli özellikleri, birbirlerinden farklı kişilikler ve tipler arasından seçilmiş olmalarıdır. Değişmez, sürekli kendini yineleyen ve durağan kişiliklerdir. Dış görünüşlerine önem verilen bu karakterlerde, abartılmış kusurlar ve özellikler tek bir kişide toplanır.

Karagöz oyunu da günümüzde diğer birçok geleneksel Türk kültürü öğesi gibi teknolojiye yenilmiş ve ancak Ramazan eğlencelerinde anımsanan bir oyun haline gelmiştir.

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.