Çin Devrimi

Uzun Yürüyüş

Bu küstahça davranış, Japonları olduğu kadar Çan Kay Sek’i de güç durumda bırakacaktır. Mareşali derhal bürosuna davet eden Japon orduları başkomutanı, kendisine Şanghay anlaşmasının ilgili maddesini bir kere daha okuyarak hatırlatmış ve bu haydutları, insan ve malzeme bakımından neye mal olursa olsun, yok etmesini rica etmiştir. Ve ay sonunda Çan Kay Sek’in yarım milyon askeri Hupey ve Cueykin’deki devrimci üslere saldırmaktadır. Bu yeni harekat da bir sonuç vermeyince, Mareşalimiz, Japon dostlarına başvurarak şimdi ne yapması gerektiğini soracaktır. Bir tek öğüt vermiştir Japonlar kendisine: Dağ başlarında askercilik oyunu oynamayı kısa kesip, Kızıl Orduyu kuşatıp açlıkla yok etmek…

Gerçekten de mümkün olan tek taktik buydu. Ve Mao Zedong’un eyaleti, 1932 sonbaharı boyunca, gittikçe daralan bir abluka altına alındı. Mao bu manevraya, Kiangsi Sovyeti’nin yeni baştan örgütlenmesiyle karşılık verecektir. Bu konuda şöyle yazmaktadır.

Ablukaya karşı ekonomik alandaki belli başlı çabamız, tarım üretimini arttırmak ve böylece kendimize, Kızıl Ordu’nun ihtiyaçlarına yetecek kadar tahıl sağlamak oldu. Bu çaba aynı zamanda bize, bizzat kurmuş olduğumuz sanayi için de bir miktar hammadde sağlamıştır. Henüz kollektivize olmamış köylüler, karşılıklı yardımlaşma toplulukları ve sürme ekipleri halinde örgütlendiler. Sağmalık hayvanlara bakmak ve aileler tarafından tarlaya sürülmelerini sağlamak üzere, yeni bir kooperatif kuruldu. Dış dünyadan tamamıyla bağımsız bir hale geldik: Kâğıdımızı imal etmek, kumaşımızı dokumak, şekerimizi elde etmek, volfram çıkarmak ve kendi tarım araçlarımızı üretmek için kendi sanayiimizi kurduk.

Nispeten küçük ve dünyadan kesilmiş bulunan Kiangsi Cumhuriyeti’nde yaşam bir zaman, sanki Çan Kay Şek hiç yokmuşçasına sürüp gitmiştir. Üslerdeki sivil halkın hayat seviyesi rejime bağlı kalmalarını sağlamak üzere değiştirilmeyecek; ve Sovyet, en yoksul köylülere hayatlarında ilk defa olarak yeterli yiyecek ve güvenlik verecektir. Bunun sonucu, talimlerin sertliğine ve hiç kimseye hiçbir imtiyaz tanınmamasına rağmen, Kızıl Ordu’nun daima yeni asker kazanması olmuştur. Örneğin Sanghang bölgesindeki bir kentte, 1933 Ekiminde, otuz yaşından aşağı bütün erkek ve kadınlar Kızıl Ordu askeri olmak için gönüllü yazılmıştı ve bunların yüzde 86’sı da talime çıkmaktaydı.

1933 Ekiminde Çan Kay Şek, Kızıl Ordu’yu çeviren birliklerini hücuma geçirdi. Devrimci üsler çevresinde mevzilenmiş, hepsi mükemmel teçhizatlı, mükemmel beslenen ve mükemmel komutanlara sahip bir milyona yakın asker vardı Mareşalin elinde. Üstelik de bir alay Alman, Amerikan, Japon, Fransız müşaviri Kuomintang’ın emrine verilmiş bulunuyordu.

Milliyetçiler yavaş ama emin bir şekilde ilerlediler. Bir kilometrekare araziyi zapt ettikleri zaman duruyor ve her yüz metre başına bir garnizon yerleştiriyorlardı. Cephe ilerledikçe de, son hattaki garnizonlar yeni zaptedilen araziye yerleştirilmek üzere sökülmekteydi. Akıl almaz derecede ağır ve masraflı bir istila tarzıydı ama bir o kadar da emindi. Doğrudan saldırıyla yok edilemeyecek olan Kızıl Ordu’yu yok etmek için mümkün tek strateji buydu. Ve bu dev baskı Kızıl Ordu Yüksek Konseyi üyelerinden bazılarının sinirini bozmaya başlamıştı bile. Komünistlerin saldırmadan bekleme gibi bazı taktik hataları ve bölgedeki yanlış politikaları da eklenince Çan Kay Şek’in Japonlardan öğütlerine uyarak uyguladığı strateji başarıya ulaştı. Resmi Parti tarihi bu strateji sorunu konusunda şunları yazmaktadır:

Ablukanın en kritik anında, Komünist Partisi’nin bazı yönetici üyeleri ve hatalı bir pasif savunma politikasını benimsediler. Böylece Mao Zedong’un; düşmanı kendi arazimizde mümkün olduğu kadar içerilere çektikten sonra zayıf yanlarından vurmak ve birliklerini seyyar savaş metoduyla birer birer yok etmek için gerekli noktalara kuvvet yığmak, şeklinde dile getirdiği stratejik prensiplerden ayrılmış oldular.

Ve Mao yaklaşık bir yıl sonunda Konsey’e kararlarını kabul ettirmeyi başardığı zaman zaferler birbirini izledi. Ne yazık ki artık çok geç kalınmıştı ve bu zaferler nispi bir değer taşımaktaydı. Komünist liderler için tek bir seçenek vardı artık: Bu çemberi yarıp kuzeye ulaşmak. Böylece 1934 yılında dünya tarihinin en uzun yürüyüşlerinden birisi başladı.

Yüzyılın En Akıl Almaz Kahramanlıklarından Biri

Uzun Yürüyüş hiç kuşku yok ki, XX. yüzyılın en akıl almaz kahramanlıklarından biridir. Mao Zedong bütün Kiangsi Sovyetini, sivil asker bir arada olmak şartıyla, Çin’in güneyinden almış ve çok daha üstün düşman askerleriyle dolu bir arazide 9 bin kilometreden fazla yürüterek, Kuzey Çin’in en kuzeydeki noktasına ulaştırmıştır.

29 Ekim 1934 günü Kızıl Ordu Devrimci üsleri terk ederek beş şelâle boyunca inecek ve Çan Kay Şek’in Cueykin yakınlarında uyumakta olan nöbetçilerini geride bırakacaktır. Garip bir orduydu bu aslında: Üniformalı asker parmakla sayılacak kadar azdı; kadınlarda üniforma diye bir şey zaten yoktu ve tek alâmetleri, kabaca kesilip şapkaların üzerine dikilmiş bir kırmızı yıldızdan ibaretti.

Uzun Yürüyüş’e katılan komünistlerin sayısı yaklaşık 100 bin kişiydi. Ama Ekim 1935’te yürüyüş sona erip Şensi eyaletine ulaştıklarında açlık, kış, savaşlar ve bazı firarlar nedeniyle sayıları 30 bine düşmüştü. Yine de bu yürüyüş komünistler için bir zaferdi. Çünkü Çan Kay Şek’in çevirme hareketi başladığı sırada ve sonrasında artık işlerinin bitirildiği düşünülmüştü. Oysa komünistler bu yürüyüşle hem yok olmaktan kurtulmuş, hem de daha korunaklı bir bölgeye ulaşmışlardı. Ayrıca bu bölgede Japonlarla savaşmak için hazırlık yapacak ve böylece Çan Kay Şek’in başaramadığı bir işe girişerek birçok grupların desteğini kazanacaklardı.

1936 yılında komünistler yeni bölgelerinde hemen reformlara başladılar. Toprağın ekiminde ve ürünün toplanmasında köylülere yardım ediliyor, eğitim kampanyaları başlatılıyordu. Artık toprak sahiplerine de eskisi kadar sert davranılmıyordu. Halka okuma yazma öğretmek için binlerce kişi seferber edilirken, komünistlerin merkezi Yenan’da üniversiteler kuruluyordu. Bu üniversitelerde Çin’in dört tarafından gelen öğrenciler yetiştirilmekte ve geleceğin kadrosu hazırlanmaktaydı. Mao ve arkadaşları aynı zamanda bir yurtsever hareketinin öncüleri olarak görülmeye başlamışlardı; “Çinli Çinliyle değil, Japonlarla savaşmalı!” sloganı bütün Çin’de yankılar uyandırmıştı. Komünistler Japonlarla savaşmak için hazırlanıyor ve Nankin’deki rejim gibi boyun eğmeyeceklerini ilan ediyorlardı.

Şensi eyaletinin başkenti Sian o sıralarda komünistlerin eline geçmemişti. Çan Kay Şek’in emrindeki kuvvetler kente egemendi ama gerek komünistlerin ortaya attığı slogan yani Japonlara karşı birleşilmesi bu kuvvetlerin başındaki generalleri de etkilemişti. Sonuçta bu bölgedeki Çan Kay Şek generalleri ile komünistler arasında mütareke yapılmış, hatta bölgeler arasında gidiş geliş başlamıştı.

Çan Kay Şek rejimi ise giderek bir diktatörlüğe dönüşmekteydi. Hitler’in generallerinden von Seeckt, von Falkenhausen ve Mussolini’nin generallerinden Lordi, Çan Kay Şek’in danışmanları olarak çalışmaktaydı. Çan Kay Şek, her şeyden önce iktidarına en kuvvetli rakip olarak gördüğü komünistleri ezmek, iç savaşa son vermek istiyordu. Bu nedenle Sian’daki generallerinin tutumuna, komünistlerle mütareke yapmalarına kızdı ve 7 Aralık 1936’da uçakla Sian’a gitti. Kışlık Saray’da yapılan görüşmelerde Sian’daki kuvvetlerin komutanları kendisine açık cephe aldılar, “Japonlar varken komünistlerle savaşmak istemediklerini, ısrar ederse Kuzeydoğu ordusunun ve Sian’daki kuvvetlerin kendisine karşı geleceğini” açıkça belirttiler. Kararını verinceye kadar Nankin’e dönmesine izin verilmeyen Çan Kay Şek, pijamaları ile sarayın bahçe duvarından atlayarak gizlice kaçmaya çalışsa da yakalandı. O andan itibaren generallerinin tutsağı durumundaydı.

Çan Kay Şek asi generallerin elinde tutsakken hiç beklemediği bir konuk geldi. Komünist lider Çu En Lai’ydi bu. Asi generallerden izin alarak Çan Kay Şek’in kaldığı odaya girdi. İkisi de yıllar önce Whampoa Akademisi’nde beraber çalışmışlardı. O zamanlar aynı amaç için savaşıyorlardı. Sonra Çan Kay Şek, “Şanghay Darbesi”yle ayaklanmayı yöneten Çu ve arkadaşlarını yaylım ateşine tutarak karşı cepheye geçmiş, Çu yüzlerce arkadaşının can verdiği bu darbeden güçlükle kurtulabilmişti.

Çan Kay Şek, Çu En Lai’yi karşısında görünce belki de kendisi için her şeyin bittiğini zannetmişti. Oysa Çu barış teklif etmek için gelmişti. İç savaş devam ederse Japonların kısa süre sonra tüm Çin’i sömürge durumuna getireceğini anlattı. Gerçekten de Japonlar 1937’de tüm Çin’i sömürgeleştirmek için harekete geçecekti. Çan Kay Şek eğer komünistlerle barış yaparsa, komünistler onunla birlikte Japonlara karşı savaşacak ve onu savaş süresince başkan olarak tanıyacaklardı.

Japon Emperyalizmine Karşı Geçici İşbirliği

Mao ZedongGenerallerin tutsağı olan Çan Kay Sek’in zaten teklifi kabul etmeme gibi bir lüksü yoktu ve böylece Çin Devrimi’nde “Japon emperyalizmine karşı savaş devresi” başladı.

Mao ve arkadaşlarının tüm koşullar kendi lehlerine değişmişken Çan Kay Şek’i neden tasfiye etmedikleri ya da ortadan kaldırmadıkları sık sık sorulmuştur. Komünistlerin yanıtı şöyleydi: “Bu eskisinden daha büyük ve vahim şekilde ülkeyi parçalayacak, iç savaşı şiddetlendirecek ve Japon istilasını kolaylaştıracaktı. Japon istilasıyla Çin, tarihinin en büyük tehlikesiyle karşı karşıya gelmişti. Bu tehlike ancak Çin’de birliğin sağlanmasıyla önlenebilirdi.

Gerçekten de Çu En Lai’nin dediği gibi Japon ordusu 7 Temmuz 1937’de Kuzey’den Pekin’e saldırdı ve Marko Polo Köprüsü’ne kadar geldi. Çok geçmeden Japon donanması Şanghay’ı bombaladı ve kente asker çıkardı. Japonya Çin’i tam bir sömürge haline getirmek için harekete geçmişti.

Barışı imzalamış olan komünistler ve Kuomintang orduları Japonlara karşı direnme savaşına başladılar. Anlaşmaya göre Şensi eyaletindeki ve Moğolistan’daki kuvvetlerin yönetimi komünistlerdeydi. Bu kuvvetler Dördüncü ve Sekizinci orduları oluşturuyordu. Kızılordu adı anlaşmadan sonra geçici olarak bırakılmıştı. Yine anlaşmaya göre komünistler ayrı bir hükümet adı taşımıyor, toprak dağıtımına ve mallara el koymayı bırakıyor, sadece bu bölgedeki kiraların indirimine karar veriyorlardı. Görünüşte Komünist Partisi birçok şeyden vazgeçmiş gibiydi. Ama Çin halkının kurtuluşu için yaptıkları tüm bu fedakârlıklarla aydınların desteğini kazanmaktaydı.

Düzenli ordular, özellikle Kuomintang’ın orduları yenilebilirdi. Ama yılların gerilla deneyimine sahip komünistler, ayakta kalacaklarına inanıyorlardı. Savaşın getireceği felaketlerden korkmuyorlardı. İstila, açlık ve sefaletin eski düzeni yıkmayı kolaylaştıracağını düşünüyorlardı

Savaş sekiz yıl sürdü. Japonlar bütün Kuzey Çin’i, Çinlilerin tüm kahramanca direnişine karşın Şanghay’ı, sonra Kanton ve Çan Kay Şek rejiminin başkenti Nankin’i ele geçirdiler. “Milliyetçi” hükümet batıya, iç bölgelere çekilmek zorunda kaldı. Geçici başkent Hankow da Japonların eline geçince bu defa Çunking’e taşındı. Çan Kay Şek ordularının bütün direnmesi kırılmıştı. Komünistler ise önce kuzeybatıda gerilla savaşları yaptılar. Sonra bu savaşları diğer bölgelere de yaymayı başardılar. Bu arada Çan Kay Şek ordularından dökülen küçük birlikleri de saflarına alıp örgütlüyorlardı.

1937’de komünistler yalnızca kuzeybatıdaki bir bölgeye egemendiler. Bu bölgenin nüfusu bir buçuk milyon kadardı. Yeniden teşkilatlandıktan sonra da komünist askerlerin sayısı yüz bini aşamamıştı. Japonların Pearl Harbor baskınından sonra ABD’nin II. Dünya Savaşı’na girmesi durumu Çinlilerin lehine çevirdi. Nisan 1945’e gelindiğinde komünistler 95 milyon insanın yaşadığı geniş bölgelere egemendiler. Komünist kuvvetlerin er sayısı 910 bine yükselmişti. Komünist Partisi’ne kayıtlı üye sayısı da 40 binden 1 milyon 200 bine çıkmıştı.

II. Dünya Savaşı’nın sona ermesi geçici işbirliğini de sona erdirdi. Komünistlerin Çin’e egemen olması ne Çan Kay Sek’in ne de ABD’nin işine geliyordu. ABD’nin ilk adımı General MacArthur aracılığıyla Çin’deki Japon orduları komutanına, “Komünist kuvvetlere teslim olmamaları ve silahlarını ancak Kuomintang birliklerine bırakmaları” için verdiği emirdi. Çin’deki ABD birliklerinin sayısı 60 binden 140 bine yükseltildi. Çan Kay Sek’in kritik bölgeleri eline geçirmesine yardımcı olmak için Amerikan nakliye uçakları emrine verildi.

Şimdi hem komünistler hem de milliyetçiler zaman kazanmanın uğraşı içindeydi. İki taraf da bu amaçla 10 Ekim 1945 ve 10 Ocak 1946 tarihlerinde iki anlaşmaya imza koydu. Varılan uzlaşma uyarınca Çin’de komünistlerle Kuomintang’ın koalisyonu sonunda demokratik bir hükümet kurulacak ve komünist güçlerle Kuomintang güçleri birleştirecekti. Bu sırada Çin’e gelen General Marshall da bir arabulucu rolü oynuyor ve bir koalisyon hükümetinin kurulmasına çabalıyordu.

Komünistler, Kuomintang ordularının Amerikalılar tarafından örgütlenmesine karşıydılar. Kuomintang ise onların toprak reformunu genişletmesinden çekiniyor, ayrıca demiryollarını kesmelerine muhalefet ediyordu. Kısaca, iki cephe de birbirinden aldıkları ödünlerle olası koalisyon durumunda daha güçlü olmaya çalışıyordu. Bu mücadelede ABD doğrudan Çan Kay Şek rejimini desteklerken, Sovyetler ancak dolaylı olarak komünistlere yardımcı oluyorlardı. Müttefikler arasındaki antlaşmaya göre Sovyetler, Çan Kay Şek hükümetini resmen tanıdıkları için Japonları yenerek girdikleri Mançurya’yı Çan Kay Şek kuvvetlerine teslim etmek durumundaydılar. Mançurya’daki kentleri teslim ettiler ama kentlerin dışındaki bölgelere komünist birliklerin sızmalarına ve yavaş yavaş bu bölgeleri işgal etmelerine de yardımcı oldular. Zaten Çin’in sanayi bölgesi olan Mançurya’daki bütün sanayi tesisleri söküp almışlar ve Çan Kay Şek hükümetinin elde etmeyi umduğu sanayi gücünü ortadan kaldırmışlardı.

Aslında, Kuomintang’la komünistler arasındaki koalisyon fikri bir düşten başka bir şey değildi. İçerde orta sınıfın çökmesi, enflasyon ve köylülerin topraklarına kavuşmak için fırsat beklemeleri işbirliğini zorlaştırıyordu. ABD desteğine güvenen Kuomintang kendinden oldukça emindi. Komünistler de Rusya’nın kendilerini yalnız bırakmayacağını düşünüyordu ve savaştan hemen sonra bu iki devlet arasında esmeye başlayan soğuk rüzgarlar aslında böyle bir koalisyonun hiçbir biçimde yaşama şansı bulmayacağını gösteriyordu. General Marshall 1946’ın sonunda Çin’den ayrılırken tarafların anlaşma şansının olmadığını açıklıyordu.

Çin Devrim Savaşlarının Son Aşaması

Çan Kay Şek ve Mao Zedong

1947 yılı Temmuz ayında devrim savaşının son ve kaçınılmaz aşaması başladı. Komünist ordular Sarı Nehir’i geçerek güneybatıya doğru ilerlemeye başladılar. Hedefleri Kuomintang ordularını bölmek, birbirleriyle ilişkiye geçmelerini engellemek ve sonra bölünmüş orduları teker teker ortadan kaldırmaktı. Çan Kay Şek kuvvetlerinin Kuzey Çin’le bağlantısını sağlayan demiryolunu kesmeleri bunun ilk adımıydı. Çan Kay Şek güçlerinin demiryolu bağlantısını sağlamak başlattıkları karşı saldırı Kuzey Çin’in kilit noktalarından biri olan Şantung’da ağır bir yenilgiyle sonuçlandı. Yıl sonunda Mançurya ile de bağlantısı kesilmiş, böylece kuzeye karşı etkinliğini kaybetmişti. Bunlara karşılık Çan Kay Şek’in tek başarısı komünistlerin başkenti Yenan’ı ele geçirmek oldu. Fakat komünistler daha önce karargâhlarını Pekin’in üç yüz kilometre güneybatısındaki Hopei’ye taşımışlardı.

Savaş bir yıl boyunca birçok cephede kanlı çarpışmalarla sürdü. 1948 Temmuz’unda komünistler üstünlüğü sağlamışlardı. Amerikalıların Çan Kay Şek kuvvetlerine verdiği modern savaş araç ve gereçlerinin çoğu komünistlerin eline geçmişti.

Çan Kay Şek hükümeti umutsuz durumdaydı. Bütün büyük kentlerde bir terör havası esiyordu. Köylülerden sonra aydınların da rejime güveni ve sevgisi kalmamıştı, öğrenciler gizli komünist örgütlere katılıyor, Çan Kay Şek hükümetinin her hareketi komünistlere günü gününe bildiriliyordu.

Sonbaharda komünistlerin büyük saldırısı başladı. Kuzey Çin’deki son Kuomintang kuvvetleri çekilmek zorunda kaldı. Ekim’de Mançurya için kesin savaşlar yapıldı. Çan Kay Şek’in en büyük zırhlı birliği çevrildi ve teslim alındı. Bir ay kadar süren bu savaşlarda Çan Kay Şek on binlerce ölü ve yarım milyon esir verdi. Mançurya’nın yitirilmesi, Kuzey Çin’in de tamamen kaybına yol açıyordu. Komünistler 15 Ocak 1949’da Trençin’i ve bir buçuk aylık bir kuşatmadan sonra 3 Şubat’ta Pekin’i ele geçirdiler. Pekin, kurulacak cumhuriyetin başkenti olarak düşünüldüğünden bombalanmamış ve kuşatma yoluyla ele geçirilmek istenmişti. Birkaç gün sonra Nankin bozgunu Çan Kay Şek ordularının kesin yenilgisini ilan ediyordu.

Son bozgun, Çan Kay Şek’in Kuomintang içinde egemenliği de sona erdirdi, başkanlıktan istifa etmek zorunda kaldı. Fakat kendisine sadık generalleri sayesinde iktidar aslında hâlâ ondaydı. Şeklen Başbakan olan Li Tung’in komünistlerle iki ay süren bu görüşmeleri sonunda komünistler bir koalisyon hükümeti kurmaya razı olacaklarını, fakat bunun için Çan Kay Şek’in bütün kuvvetlerinin teslim olması gerektiğini bildirdiler. Ordu komünistlerin kontrolü altında tutulacak ve hükümette asıl yetki de komünistlerde bulunacaktı. Başbakan Li Tung tüm koşulları kabul etmeye hazırdı. Fakat Çan Kay Şek’in generallerinin ve gizli polisinin ölüm tehditleri yüzünden Nankin’den kaçmak zorunda kaldı. Bu olay üzerine komünistler Güney Çin’i ele geçirmek üzere Yang Çe’yi aştılar.

Birkaç gün sonra komünistler Nankin’e girdi. Bunu Şanghay’ın alınışı ve orduların güneye, Kanton’a doğru ilerleyişi izledi. Çan Kay Şek ve destekçileri için kaçmaktan başka seçenek kalmamıştı. Kaçırabildikleri ne varsa, gemilere yükletip Çin anakarasından kaçıp Formoza Adası’na sığındılar.

1 Ekim 1949’da komünistler, yeni başkent Pekin’de Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan ediyorlardı. Altı milyon insanın yaşamını yitirmesine neden olan devrim savaşları bitmiş, ve sosyalizme doğru yürüyecek yeni bir Çin’in temelleri atılmıştı.

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.