Dindar mı Kindar mı?

Başbakan Erdoğan “Dindar bir gençlik yetiştireceğiz” demiş. Niyetini açığa çıkarmış. Amacını açıklamış.

Başbakan Erdoğan, bu sözü ile bir de hata yapmış. Kendisi genç olduğu dönemlerde de, dindar bir gençlik yetiştirme projesinin varlığını unutmuş!

Köy Enstitülerinin kapatılması ile başlayan süreci unutmuş. Köy gençlerini aydınlık fikirler ile eğitmek ve onlardan cumhuriyet gençliği yaratmak projesinden vazgeçilmesinin nedenlerini unutmuş!

Çok partili dönemde oy avcılığı amacıyla, dini siyasete malzeme yapılmaya başlanmasını unutmuş!

ABD ile yapılan “Eğitim İşbirliği Antlaşması” ile kurulan komisyonun hazırladığı eğitim programlarını unutmuş!

Yeşil Kuşak” projesini de unutmuş!

Sahi ne idi “Yeşil Kuşak” projesi?

Proje 1977 yılında Başkan Carter döneminin Ulusal Güvenlik Danışmanı Brezezinski tarafından hazırlanmış ve Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali ile yaşama geçirilmişti. Projenin amacı; Sovyetler Birliği’ni “çevrelemek” ve komünizmin “güneye inmesini engellemek” için aralarında Türkiye’nin de olduğu Sovyetlere komşu Müslüman ülkelerde dindar bir genç kuşak yetiştirmektir!

Çünkü Afganistan’ı işgal eden Sovyetler Birliği “Tanrı tanımaz”, “ateist”, “Allahsız” bir şeytan imparatorluğu; ABD ise Müslümanların unuttuğu cihadın destekcisidir!

Sovyetler Birliği’ni çevreleme projesinde ABD’nin, Pakistan’nın ve başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerinin ciddi katkıları oldu. ABD projenin sahibi olarak, Pakistan eğitim ve lojistik destekçi olarak, Suudi Arabistan, parasal olarak, Müslümanlar ise savaşçı desteğiyle “Yeşil Kuşak”ın büyümesini sağladılar.

ABD kendi ulusal çıkarlarını koruyan Yeşil Kuşak projesini Müslümanlara çok güzel pazarlamıştı. Sovyetler Birliği ile girmiş olduğu çatışmaya doğrudan müdahil olmayarak “vekil savaşçılar”la halletme yolunu seçti. İslam coğrafyasından binlerce insan yetiştirilerek”, “Tanrı tanımaz” bir rejime karşı savaştırıldılar. Mücahitler kendilerinin Allah yolunda savaştıklarını sanıyordu ama gerçekte ABD’nin Sovyetler’le olan savaşında piyondan başka bir şey değildiler. Çünkü Yeşil Kuşak gerçekte ABD’nin Sovyetler Birliği’ni “yıpratma savaşı”ydı. Yıllar sonra Pervez Müşerref nasıl itiraf etmişti kendisi gibi Müslümanların piyon olarak kullanıldığını:

Sovyetler Birliği’ne karşı cihat başlattık, tam on yıl boyunca 20-30 bin mücahit yetiştirip  Afganistan ’a gönderdik. Orada çarpıştılar ama ne oldu? Savaş sonunda herkes gemiyi terk etti. Pakistan kullanıldı ve yazgısına terk edildi… Biz 1979 yılında başta ABD olmak üzere, BM ve Batı’nın uygulamaya koyduğu bir planın kurbanıyız.

Erdoğan da Yeşil Kuşak’tan

Erdoğan da bu proje ile yetiştirilen kuşaktandır!

Çünkü o yılların gencidir…

12 Eylül Darbesinin lideri Evren ne diyordu? “Dinini ve diyanetini bilen gençlikten zarar gelmez.”

Cemaatlerin güçlenmesinin yolu ne zaman açıldı?

12 Eylül darbesi sonrasında elbette.

Neden acaba?

Carter’in Ulusal Güvenlik Danışmanının “Yeşil Kuşak” projesinin bunda etkisi olmasın!

Boşuna mı 13 Eylül günü ABD’li Paul Hanze, (dönemin CIA Türkiye istasyon şefi) Başkan Carter’e , “Our boys did it” (Bizim oğlanlar başardı) açıklamasında bulundu.

Neyi başardı sizin oğlanlar?

12 Eylül sonrası sürece bakıldığında başarılanları kolayca görebiliriz.

24 Ocak 1980 ekonomik kararlarının uygulanabileceği bir siyasi ortamı kazandı!

Eğitimde dinselleşme, siyasette muhafazakârlaşma ve ekonomide özelleştirme politikalarını başardı!

“Stratejik ortak” kazandı!

Anımsayalım, 1983 seçimleri öncesi TV tartışmasını. ANAP lideri Özal ile Halkçı Parti Lideri Calp arasında yaşanan ve ekranlardan izlenen tartışmada, Özal ne diyordu? “Köprüyü satacağım”… Calp ne diyordu? “Sattırmam”…

Burada köprü sözü ile ifade edilen aslında Boğaz Köprüsü değildi!

Asya ve Avrupa arasında köprü olan ülkemizdi!

Seçimi kim kazandı?

‘Satacağım” diyen anlayış kazandı.

Kimin desteğinde?

Evren’in veto etmek istemesi üzerine, tedavi amacıyla gittiği ABD’de kurduğu siyasi ilişkiler sonrası vetodan kurtulan Özal kazandı.

ABD yönetiminin yarı resmi gazetesi “The Wall Street Journal” o günlerde bu konuyu yazdı.(Yalçın Doğan-Dar Sokakta Siyaset)

Demek ki Özal ile ABD kazandı!

Ve başladı “çağ atlama” şifre sözcüğü ile icraatlar…

Bakınız o dönemden bugüne Milli Eğitimin başına getirilenlere… Vehbi Dinçerler’den, Ömer Dinçer’e kadar…

İlk “çağ atlama” eğitimle başladı.

Milli Eğitim, bir cemaate teslim edildi.

Özel kolejleri var. Özel Vakıf Üniversiteleri var. Özel Dershaneleri var. Özel yurtları var. Yayınları ile her yerde varlar.

Merkez ve Taşra Teşkilatında etkililer.

Hem dindarlar, hem de kindarlar…

Baksanıza güçlendikçe cesaretleri artıyor. Cesaretleri arttıkça “ileri demokrasi” adı altında ilerlemeye devam ediyorlar.

19 Mayıs kutlamaları yasaklanabiliyor.

Gençliğe Hitabe tartışılabiliyor.

İstiklal Marşı tartışılabiliyor.

Andımız tartışma konusu olabiliyor.

Atatürk’ü koruma kanunu kalksın istenebiliyor…

Daha da ileri gidilerek “dindar bir gençlik yetiştireceğiz” denilebiliyor!

Anayasada “Cumhuriyetimizin Nitelikleri” başlığı altındaki 2. maddede, “laik cumhuriyet” vurgusu yapılmaktadır.

Laik cumhuriyette laik ve bilimsel eğitim olur.

Hem dindar, hem de kindar gençlik yetiştirilmez!,

Yetiştirilmek isteniyorsa burası Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti olamaz. O zaman Atatürk’ün kurduğu CHP’ye büyük görev düşmektedir!

“En büyük eserim” dediği iki şeyden biri diğerini korumak zorundadır…

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.