Göklerdeki İlk Türk Kadınları

Yıl 1914… İstanbul’da, Kadın Haklarını Koruma Derneği, orduya yeni bir uçak hediye etmek için büyük bir kampanya açmıştı. Halkın ilgisini çekmek amacıyla, üyelerinden birini İstanbul üzerinde uçurmak istiyordu. Birinci Kolordu Kumandan Vekili Cemal Paşa’nın onayı alınmış, uçacak kişinin de derneğin üyelerinden Belkıs Şevket Hanım olması kararlaştırılmıştı. Genç kadının, henüz emekleme safhasında bulunan askeri havacılığımızın en iyi pilotlarından Üsteğmen Fethi Bey’in kullanacağı “Osmanlı” adlı uçakla uçması kararlaştırılmıştı. Sultan Reşad’ın orduya hediye ettiği bu uçağın gövdesi ahşaptandı; üzerine keten bezi kaplanmış, iki kişilik, tek kanatlı, üstü açık bir uçaktı. 70 beygir gücündeki motoruyla saatte 110 kilometrelik bir hıza ulaşabiliyordu. Tabiî, sakin havalarda ve rüzgâra karşı gitmemek koşuluyla…

Belkıs Şevket Hanım, perşembeye rastlayan 1 Aralık 1913 günü, öğleden sonra uçacaktı. O gece sabaha kadar yağmur yağmıştı. Ama barometre yükselmeye devam ediyor, havanın açılacağını müjdeliyordu. Halkalı taraflarında, Safaköy’deki Havacılık Okulu’num idare binasının önünde kendisini karşılayanların arasındaki sarışın, burma bıyıklı, yakışıklı genç subay, Üsteğmen Fethi Bey’den başkası değildi.

Uçağın son hazırlıkları tamamlanırken, Belkıs Şevket Hanım’a da güderiden bir havacı ceketi giydirdiler. Başına bir havacı başlığı geçirdiler, gözlerine de bir havacı gözlüğü. Sonra bir iskemle getirerek genç kadının uçağa çıkmasına yardım ettiler. Uçağın ön tarafındaki daracık koltukta yerini alırken, aslen deniz subayı olan Fethi Bey de arkasındaki pilot koltuğuna geçiyordu…

Her şey tamamdı artık, havalanabilirlerdi. Bir er, koca ahşap pervaneyi çevirdi. Motor biraz aksırıp tıksırdıktan sonra çalışmaya başladı. Başlamasıyla da uçak yerinden kımıldadı. Toprak düzlükte kısa sıçramalarla ilerlemeye başladı. 30 metre kadar sonra yeterince hız alınca tekerleklerini yerden keserek havalandı. Saatler 15:14’ü gösteriyordu…

Önce kısa bir süre Bakırköy yönünde yükseldiler. 200 metreye çıkınca yavaşça dönerek havalandıkları düzlüğün üstünden geçtiler. 13 dakika sonra, artık şehrin üzerinde uçmaktaydılar. Belkıs Şevket Hanım, önceden hazırlanmış kırmızı-beyaz kurdelelerle sarılı kartları ikişer, üçer aşağıya atmaya başladı. Kartta şunlar yazılıydı: “Kadın Haklarını Koruma Derneği üyesi ve Kadınlar Dünyası yazarlarından Belkıs Şevket, Osmanlı ve İslâm kadınlığı adına havada uçarken, ‘Kadınlar Dünyası’ adı ile ordumuza bir uçak armağan etmesini, din ve mezhep ayırımı gözetmeksizin Osmanlı kadınlığından bekler.”

Bir ara Beyoğlu ve Pangaltı üzerinde uçtular, sonra Hürriyet-i Ebediye tepesine doğru uzandılar. Hayli alçalmışlardı. Halk, gazetelerden bu uçuşu öğrenmiş olduğu için üzerlerinden geçmekte olan uçağı alkışlamaktaydı. Hürriyet tepesi çevresinde de öğrenciler, kadınlar mendil sallıyorlardı…

İlk Kadın Pilotumuz Bedriye Tahir Hanım

Artık dönüşe geçmeleri gerekiyordu. Hürriyet Tepesi’nin üstünde birkaç tur daha attıktan sonra yeniden Safaköy’e yöneldiler. Alkışlar arasında Havacılık Okulu’nun önündeki düzlüğe inerlerken, saat 15:57’i gösteriyordu. Uçuş, iniş ve kalkış dahil, tam 43 dakika sürmüştü… Belkıs Şevket Hanım, böylece uçan ilk Türk kadını olarak Türk havacılık tarihine geçmişti…

Çoğumuz, ilk kadın havacımızın Atatürk’ün manevi kızlarından Sabiha Gökçen olduğunu sanır. Türkiye’nin ilk kadın savaş pilotu olan Sabiha Gökçen için ne dense, ne yazılsa azdır. Atatürk’ün onu Türk Kuşu’na kaydettirdiği tarih, 3 Mayıs 1935’tir. Ama ondan çok kısa bir süre önce – onaylanamamış olsa da- uçuş brövesi almayı başarmış bir kızımız daha vardır ki, bu Bedriye Tahir Hanım’dır. (Daha sonra Abdurrahman Türkkuşu tarafından kendisine takılan “Gökmen” lakabını benimseyerek “Gökmen” soyadını almıştır)

İlk havacılarımızdan “Tayyareci” Vecihi Bey (Hürkuş), İstanbul, Kalamış’ta “Vecihi Sivil Uçak Okulu” adıyla bir havacılık okulu açmıştı; pilot olmak isteyen gençleri yetiştirmeye çalışıyordu. 30 yaşındaki Bedriye Tahir Hanım da bu hevesli gençlerden biriydi. İstanbul’da bir şirkette sıradan bir kâtibe olarak çalışmaktaydı. Çok tepki almasına ve tüm engellemelere karşın vazgeçmeyerek 1932 yılında Vecihi Uçuş Okulu’nda havacılık eğitimine başladı. Önce aylığının kesilmesi ve sonunda işten çıkarılması bile onu yolundan döndüremedi. En sonunda 1933 yılında brövesini almayı başardı.

Vecihi Bey 1934 Ağustos’unda, Hava Kuvvetleri Müsteşarlığına başvurarak uçuş brövesi verdiği öğrencilerin sınavdan geçirilerek brövelerinin onaylanmasını istemişti. Talihsizliğe bakın ki, havacılık okulunun tek uçağı 3 Eylül 1934 akşamı, Kalamış koyundaki bir yelkenlinin direğine çarparak kaza geçirmişti. Ertesi gün sınav heyeti geldiğinde, elde başka uçak bulunmadığı için, sınav yapılamamıştı. Zaten okul da o yılın sonunda kapanmış, bir avuç, gencin bröveleri onaylanamamıştı.  Ama Bedriye Gökmen, ilk uçan pilot kızımız olarak havacılık tarihimizdeki yerini aldı…

Paraşütle Atlayan İlk Türk Havacı Kızımız

bedriye-tahir-gokmenHenüz bir ortaokul öğrencisi olan İzmirli Yıldız Uçman, uçaklara çok meraklıydı ve en büyük arzusu bir uçağa binerek uçmaktı. Yabancı bir dergide uçuş kıyafetli bir kadın pilot görmüş, içinde havacı olma isteği uyanmıştı. Önce Türk Hava Kurumu İzmir Şubesi Başkanlığına, ardından da Güzelyalı’daki Hava Üssü Komutanı Şefik Çakmak’a baş-vurarak havacı olmak isteğini bildirmişse de olumlu bir sonuç alamamıştı. Çünkü askeri okullara kız öğrenci alınmıyordu…

1935 Ağustos’unda, Ankara’da Türk Hava Kurumu’na bağlı olarak Türk Kuşu adında bir havacılık okulu açıldığını öğrendiğinde, uçma hevesi bir kez daha alevlenmişti. Hemen Ankara’ya giderek başvuruda bulundu. O sıralarda Sabiha Gökçen ile yedi erkek arkadaşı eğitim amacıyla Rusya’ya gittiklerinden, okulun tek kız öğrencisi Yıldız olmuştu.

O yıllarda, bizdeki genç havacıları Rus uzmanlar çalıştırmaktaydı. Bir gün Rus uzmanlardan Romanof ona, “Paraşütle atlamak ister misin?” diye sordu. Ebette isterdi. Hemen çalışmalara başladılar. On beş gün sonra, 1935 Eylül’ünün rüzgarsız bir günü, Türk Kuşu’nun Ergazi alanında paraşütle atlama gösterileri yapılıyordu. Yıldız’ı Sovyet yapısı iki kişilik R-5 bombardıman uçağına bindirdiler. Uçak havalandı, bir süre sonra uygun bir yere gelince hız kesti. Kesmesiyle de kanadın üstünde Yıldız’ın silueti görüldü. Akabinde de genç kız kendini boşluğa bıraktı. Çok geçmeden paraşüt açıldı. Yıldız ağır ağır inmeye başladı.

Yere indiği zaman orada bulunanlar Yıldız’ı alkışlamaya başladılar. Türkiye’nin ilk paraşütçüsü Abdurrahman koşup yanına gitti. Heyecanla onu kollarının arasına alarak kutladı: “Sen ne talihli bir insansın! Türkiye’nin paraşütle atlayan ilk kızı sen oldun!

Türkiye’nin İlk Hostesleri

1918’de Akseki’de doğan Muzaffer Sel adlı genç kız, 1935’te Edirne Öğretmen Okulu’nu bitirmiş, ilkokul öğretmeni olarak İzmir’e atanmıştı. 1936’da Türk Kuşu’nun Halkapınar’da bir havacılık kursu açtığını haber aldığında, bu kursla yakından ilgilenmişti, ama bir türlü olanak bulup kursa katılamamıştı. Ertesi yıl, 1937’de Türk Hava Kurumu’na başvuruda bulunarak kaydını yaptırmayı başardı. Kursta, Türk Kuşu’nun öğretmenlerinden Hikmet Yay’ın idaresinde planör çalışmalarına katıldı. Bu arada paraşütle de atladı. Kurumun yaptığı teklifi kabul ederek Türk Kuşu’nda öğretmen olarak kaldı. Hatta ilk havacılık derslerini aldığı Hikmet Yay’la da evlendi. Muzaffer-Hikmet Yay, Türk havacılığının ilk havacı çifti oldular. Artık yurt içinde uçakla gösteri uçuşları yapıyorlar, gençlere havacılığı sevdirmeye çalışıyorlardı.

İlgi çekici yanı, genç Muzaffer Yay’ın, o sıralarda hamile olmasıydı. Anne Muzaffer Yay, çocuğuna bakabilmek için 1943’te Türk Hava Kurumu’ndan istifa etti. Eşi de 1945’te Türk Hava Yolları’na geçti. Artık kaptan pilot olarak tarifeli yolcu uçaklarında uçmaktaydı. Fakat Hikmet Yay, 25 Eylül 1953’te, Güvercinlik Havaalanı’ndan kalkış yaparken meydana gelen kazada yaşamını yitirdi…

Türk Hava Yolları, kuruluşun başhostesliğini önerdiği zaman, Muzaffer Hanım hiç tereddüt etmeden teklifi kabul etti. Artık uçmasa da, genç hosteslerle ilgilenecek, haftalık uçuş programlarını düzenleyecek, onlara yol gösterecekti. Dahası, Türkiye’nin ilk başhostesi olacaktı…

İlk kadın hosteslerimiz, 1946’da görev aldılar. 0 zaman onlara “havacı kadın kamarot” denmekteydi. Adile Tuğrul, Mualla Bayülken, Münevver Erdoğdu ve Mermin Şen, ilk hostes kızlarımız olarak havacılık tarihimizdeki yerlerini aldılar. Türk Hava Yolları’nın ilk kadın pilotu Emel Arman ise 1995’te göreve başlayacaktı…

İlk Türk Kadın Hava Şehidimiz: Eribe Kartal Hürkuş

eribe-hurkusTürk Kuşu 1936’da, Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Edirne, Bursa’da üçer aylık planör kursları açmıştı. Ankara’daki kurs yeri, bugünkü Gençlik Parkı’nın olduğu yerde, o dönemde kısmen bataklık olan düzlükteydi. Kurslarda başarı gösterenler, Temmuz 1936’da, İnönü’de açılan Yüksek Yelken Uçuşu Kampı’na alındılar. İnönü kampına o yaz 74 öğrenci katıldı. Bu kampa katılan öğrencilerden biri de, Türk havacılık tarihinin vazgeçilmez isimlerinden Vecihi Hürkuş’un yeğeni olan Eribe Kartal Hürkuş’tu. Ankara Kız Lisesi’ne kaydolmuş, bu arada da çevresindekilerin heveslendirmesiyle Türk Kuşu’na girmişti.

1936’nın Cumhuriyet Bayramı’nda Hipodrom’da paraşütle atlama gösterileri yapılacaktı. Eribe, bu gösterilerde ver alabilmek için 24 Ekim günü çalışmalara başladı ve ilk atlayışını başarıyla yaptı. 29 Ekim sabahı da, bir prova atlayışı daha yapmak için erkenden hipodroma koştu. Rus uzman Anohin’in kullandığı Guadron-59 uçağı ile havalandı. Ve uçak aşağı-yukarı 600 metre yüksekliğe erişince kendini boşluğa bıraktı.

Ne var ki, paraşüt kabzasını askı kolanıyla bir arada tutmuş, kabzayı çekmek istediği zaman da bu nedenle paraşüt açılmamıştı. Dönerek yere yaklaşmaktayken yedek paraşütünü hatırlamış, fakat ayakları iplere dolandığı için onu da açamamış, böylece kurşun gibi, yere çakılıvermişti. Siyaha yakın bir renge bürünmüş yüz ifadesiyle mırıldanıyordu: “Çalıştım… Açılmadı…”

Hemen hastaneye kaldırıldı. Ne var ki yaklaşık 2 saat süren ameliyat sırasında bir böbreği alınan; dalak, karaciğer ve bağırsakları birçok yerinden dikilen Eribe kurtarılamadı. Daha 18 yaşındayken ilk Türk kadın hava şehidimiz olan Eribe’nin havacılığa karşı büyük aşkını bilenler, “Bu kız yerden çok göğe ait!” demişlerdi…

Bu arada not düşmek gerekirse, ilk uçuş şehidi olan Türk kadını Mefharet Hakkı Hanım’dır. 27 Ekim 1927’de Kırklareli’nde “Halka Uçuşu Sevdirme Programı” kapsamında yolcu olarak bindiği Junkers A20 tipi uçağın düşmesiyle yaşamını yitirmiştir.

İlk Kadın Planör Pilotu

1914   doğumlu Naciye Toros, 1931’de İstanbul’daki Çapa Kız Öğretmen Okulu’nu bitirmişti. 3 Mayıs 1936 günü, İstanbul Üniversitesi’nin bahçesinde bir planör kursu açıldığını duyuca hemen kaydını yaptırmış, çok geçmeden de arkadaşlarının arasında en yetenekli kızlardan biri olarak dikkatleri üzerine çekmişti. Hemen sonra Rami’deki çalışmaları izlemiş, 8 Temmuz günü de asıl kurslara devam edebilmek için trenle İnönü’ye gitmişti…

İlk planör uçuşunu Sabiha Hanım’la birlikte, aynı planörde yaptı. İlk tek başına planör uçuşunu da 1937 yazında, yeniden katıldığı İnönü Kampı’nda gerçekleştirdi. Naciye Toros, havacılıkta bu kadarla kalmadı, motorlu uçak brövesini de almayı başardı. Türk Hava Kurumu, ona Türk Kuşu’nda kalıp öğretmenlik yapmalını önerdi. Genç kız, altı yılını havacı olmak isteyen gençleri yetiştirmekle geçirdi. Evlenmişti, eşi de kendi gibi havacıydı. 1944’te görevinden ayrıldıysa da, içindeki uçmak aşkını hiçbir zaman kaybetmedi…

Ölüme Meydan Okuyan İlk Türk Kadın Akrobasi Pilotu

Edibe Subaşı, 1920 yılında Erzincanlı bir ailenin çocuğu olarak Elazığ’da doğmuş, o da daha birçok havacı Türk kadını gibi Türk Kuşu’nda yetişmişti. (Aslen 1922 doğumlu olup, kurslara katılmaya yaşı yetmediğinden nüfusta değişiklik yaptırarak kendini 2 yaş büyük göstermiştir.) 1937’de Adana’daki planör kursunda başarı kazanmış, sonra İnönü’nde düzenlenen kurslarda bilgi ve tecrübesini geliştirmişti. O da ötekiler gibi genç havacıları yetiştirmekle görevlendirilmiş, bu arada Türk Kuşu’nda öğretmen yardımcısı havacı Talat Subaşı ile hayatını birleştirmişti…

Türkiye’nin dört bir yanında sivil havacılığın tanıtımı için planörcülük, paraşütçülük ve motorlu uçuş eğitimleri veren Edibe Subaşı; Amerika, Hollanda, Almanya, Yunanistan, Fransa, İtalya gibi pek çok ülkede de akrobasi gösterileri yaptı. Planörle havada 5 saat kalanlara verilen gümüş C brövesini alan ilk kişi oldu.

1957’nin 1 Nisan günüydü. İki kişilik Foke Woolf eğitim uçağıyla peşindeki planörü çekerken motoru arıza yapmış, uçağını havada tutabilmek için harcadığı tüm gayretler boşa gitmişti. Sonuçta, uçak ilerideki sürülmüş bir tarlaya burun üstü saplanmıştı… Köylüler, ters dönmüş uçağın altından çıkardıkları Edibe Subaşı’yı vakit kaybetmeden hastaneye kaldırdılar. Vücudunda 22 kadar kırık vardı. Hele yüzü tanınmayacak haldeydi… Subaşı, Numune Hastanesi’nde üç ay boyunca gördüğü tedaviden sonra evine dönebildi. Sol elinin refleksi kaybolmuştu, sol kulağı ağır işitiyordu, uzunca bir süre de ayakta kalamıyordu. Üç ay içinde geçirdiği 15 ameliyatın ardından havacılık kariyerine veda etmek zorunda kaldı

Kadere bakın ki, Edibe Subaşı da eşini bir uçak kazasında kaybetti. Talat Subaşı, 5 Ocak 1954’te, THY’nin kaptan pilotu olarak Çanakkale’den İstanbul’a gelirken Lapseki dolaylarında ormanlık bir yere mecburi iniş yapmak zorunda kalmış, meydana gelen kazadan kurtulamamıştı.

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.