Hannibal ve Filleri

Roma ile Kartaca, milattan önce 300 tarihinde dünyanın en önemli iki sitesiydi. Roma her zamanki yerindeydi, Kartaca da Afrika’nın kuzeyinde.

Bu iki ülke, yıllardan beri komşu oldukları halde henüz doğru dürüst savaşmamışlardı. Fakat bu, artık yalnızca bir zaman sorunuydu. Her iki taraf Birinci, İkinci ve Üçüncü Pön Savaşları’na hazırdılar.

Romalılar ve Kartacalılar birbirlerine hiç benzemiyorlardı. Kartacalıların bir ideali yoktu. Bütün istedikleri paraydı. Ortalığı altüst ettikten sonra çılgınca eğlenmeye bayılırlardı. Romalılar ise sert, mağrur insanlardı. Son derece sade bir yaşam sürüyorlardı. Başlıca özellikleri atalarından kalma, ağır başlılık, merhamet (!) sadelik ve zina idi.

Romalılar evcil insanlardı. Rahatlarını bozup sokağa çıktılar mı, ilk iş olarak birkaç İtalyan’ı daha öldürürlerdi. Sabinleri ve Etrüskleri daha ilk günlerinde temizlemiş ve o zamandan beri İtalya’nın büyük bir kısmını ele geçirmişlerdi. Okul kitaplarında Etrüsklerden pek bahsetmezler. Çünkü Etrüsklerde böyle bir fevkaladelik yoktur!

Romalılar birtakım işler başarmak istiyorlardı; bilhassa kendilerine kâr getirecek işler. Tabii, bundan açıkça bahsetmeyecek kadar terbiyeli idiler! Amma içlerinden, “Sicilya’nın Kartacalılara ait olan kısmı da bizim olsa ne iyi olur!” diye düşünmekten kendilerini atamıyorlardı.

Bu arada Kartacalılar keten, yün, boya, kristal, porselen, madeni eşya, ev eşyası ve daha birçok yenilikler sayesinde gittikçe daha çok zenginleşiyorlardı. Gayet hoş bir trampa usulü bulmuşlardı. Amma çok zaman geçmeden hiçbir şeyin paranın yerini tutmayacağını anladılar. Ticaret hakkındaki bilgilerini atalarından, Fenikelilerden öğrenmişlerdi. Bu Fenikeliler eski zamanın en yaman tüccarlarıydı. Geceleri bile denizlere açılmaktan korkmuyor, yollarını Kutup Yıldızı’na bakarak tayin ediyorlardı. Sonra Fenikelilerin bir keşfi daha var. Yabancılarla evlenmeyi ilk defa onlar akıl etmişlerdi. Çok zaman geçmeden bu ilkenin dünyanın her tarafında uygulanmaya başlayacağı anlaşıldı. Halbuki bu, Fenikelilerden evvel kimsenin aklına gelmemişti. Fenikelilerin alfabesi yirmi bir sessiz harften ibaretti. Tabii, edebiyat alanında bir varlık gösteremediler. Yalnız sessiz harflerden oluşan sözcüklerle edebiyat olur mu hiç?

Gelelim Kartacalılara… Bir müddet sonra yirmi dört yıl süren bir savaş patladı. Bu savaşa “Birinci Pön Savaşı” denildi. Bu sözcük Latince “punicus” sıfatından, o da yine Latince olan “puni”, yahut “peni” sözcüğünden geliyorduki, bu da “Fenikeli” anlamına geliyordu.

Bu savaş bittikten sonra Romalılar, Sicilya’nın bir kısmı ile Kartacalılardan önemli miktarda tazminat aldılar. Sonradan da eğlence olsun diye Sardunya ile Korsika’yı işgal ediverdiler!

Bundan sonra yirmi iki yıl süren bir barış oldu.

Şimdi bu Birinci Pön Savaşı’nın kaybedilmesinde bu kadar “hizmeti  dokunan” Kartacalı General Hamilcar’dan bahsedelim. Yalnız bu Hamilcar’ı, aynı savaşta, kendisinden evvel ve sonra aynı şekilde “hizmetleri” olan diğer general Hamilcar’larla karıştırmamalı.

Romalılardan Nefret Etmeyen Var mı?

Bu Hamilcar, Romalılardan nefret ediyordu. Çünkü Romalılar, onu Sicilya’da yakalayıp teşhir etmişlerdi. Yine de parlak ve faal bir komutan, aynı zamanda Kartaca’nın yerleşmiş geleneklerinde reformlar yapmış, Yunan kültürünün koruyucusu olmuş uzak görüşlü bir devlet adamıydı.

Hamilcar’ın üç oğlu, (Hannibal, Hasdrubal ve Mago) ve iki kızı vardı. Bu kızlardan biri yakışıklı Hasdrubal’la evlendi. Hoş, Kartaca tarihinde de Hasdrubal adını taşıyan sekiz general vardır ya…

Neyse…  Hannibal gelecekteki başarıları için özel olarak yetiştirilen kişilerden biriydi.  Hannibal, Spartalı özel bir öğretmenin elinde, antik dünyada askeri açıdan hak iddia eden ve Büyük İskender’in hayatına, seferlerine hayran bir kişi olarak yetişti. Dokuz yaşına geldiği vakit, babası Hamilcar onu Baal Tapınağı’na götürdü ve “aile işlerinden başka, Romalılardan nefret etmek de görevindir!” deyip ona Romalılardan daima nefret edeceğine dair yemin ettirdi.

Hamilcar aynı zamanda Hannibal’e fillerden de bahsetti. Düşmanı yenmek için ne kadar file sahip olmak gerektiğini uzun uzun anlattı. Başarılarından bazılarının filler sayesinde olduğuna, işler bu kadar kötü gitmeseydi Birinci Pön Savaşı’nı kazanacağına inanıyordu. Zira Pön Savaşı daha çok bir deniz savaşı biçiminde gerçekleşmişti.

Mamafih Romalılar kara savaşında da beklenilen biçimde hareket etmemişlerdi. Kartacalıların fillerinden yüz tanesini alıp, halk eğlensin diye Roma’ya göndermişlerdi. Çünkü Romalılar Pyrrhus’la savaşırken fillerin ne çeşit bir silah olduğunu anlamışlardı. Pyrrhus’ün filleri MÖ 275 tarihinde yenilmelerine neden olmuşlardı. Daha evvel, İskender devrinde, Kral Porus da kendi filleri yüzünden yenilmişti.

Kartacalıların filleri, ileri atılıp Romalıları çiğneyecek şekilde terbiye edilmişlerdi. Ama bazen değişiklik olsun diye geri dönüp Kartacalıları çiğnedikleri de olmuyor değildi hani!

Hamilcar Hannibal’e savaş konusunda birtakım tavsiye ve öğütlerde bulunduktan sonra İspanya’ya gitti ve orada Romalıları yenmek için birtakım planlar yapmaya başladı. Sonra, geri dönerken bütün o planlarla ve bindiği fille beraber ırmakta boğuldu…

Onun yerine geçen yakışıklı Hasdrubal ise birkaç yıl sonra öldürüldü.

Böylece memleketin yönetimini eline, o zaman yirmi altı yaşında olan ve babasının savaş tekniğini gayet iyi bilen Hannibal aldı.  Ordusunu, paralı askerlerden kurulu bütün Kartaca orduları gibi eğittikten sonra, ağır donanımlı piyadelerden oluşan standart Yunan falanj birliklerinden vazgeçerek, her biri etnik gruplara dayalı küçük ve daha esnek birimlerden oluşan bir ordu meydana getirdi. Taktik dehasının bir ürünü olan bu etkili süvari birlikleri, Hannibal’in başarılarının temelini oluşturacaktı.

Hannibal MÖ 218 tarihinde İspanya’dan ayrılıp, büyük bir ordu ve 37 fille beraber on beş gün içinde Alplerden geçip İtalya’ya girdi. Bu, fille Alpleri geçme konusunda bir rekor sayılabilir! Bu hareket aynı zamanda İkinci Pön Savaşı’nın başlamasına da neden oldu.

Fillerle Alpleri geçmek zannedildiği kadar eğlenceli bir şey değildir, kolay hiç değil. Alpleri değil fille, yalnız geçmek bile zordur.  Pek çok tarihçiye göre Hannibal’ın deniz yerine karadan bir harekatı tercih etmesinin nedeni, gözünde gereğinden fazla büyüttüğü Roma’nın deniz gücüdür. Bazılarına göre ise Hannibal’ın, Roma yönetiminden bıkan yerli halkın harekat sırasında kendi ordusuna katılacağına olan inancıdır.

Hannibal’ın Alpleri hangi güzergahı izleyerek geçtiği hâlâ bilinmiyor. Col de Clavier, son zamanlarda bilim adamlarının tercih ettikleri bir seçenek. Burası, düşman kabilelerin taciz saldırılarıyla Hannibal’ın askerlerini (ve beraberlerindeki filleri) tedirgin ettikleri zorlu bir geçitti. Ama Kartacalı Hannibal’ın geri dönmeye hiç niyeti yoktu. “Ya yeni bir yol bulacağız ya yeni bir yol yapacağız” diyerek ilerlemesini sürdürdü. Muhtemelen ordusunun üçte birini bu yolda kaybetti ve nihayet Po Ovası’na indiğinde, Keltler toplanmış, kurtarıcıları Hannibal’ı bekliyorlardı.

Hannibal ve filleri

Hannibal: Merak Etmeyin Filler Her Şeyi Düzeltir

Fakat hayret vericidir, ordunun üçte biri yok olmasına karşın Hannibal’ın fillerinden hiçbirine bu yolculukta bir şey olmadı. Fakat bu seferde bir defa olsun umutsuzluğa düşmedi. Fillerine olan inancı o kadar fazlaydı ki, yüz kadar askerin daha öldüğünü haber aldığında, “Merak etmeyin filler her şeyi düzeltir” diyordu.

Hannibal, kardeşinin İspanya’dan kendisine daha birçok filler göndermesini bekliyordu. Hannibal İtalya’da kaldığı on beş yıl boyunca bir defa olsun istediği sayıda file bir türlü kavuşamadı. Kartaca’ya sürekli, “Bana fil gönderin” diye haber gönderiyordu. Fakat Kartacalılar durmadan fil göndermekten bıkmışlardı. Hannibal ise ne yapıp edip yine fil buluyordu.

Hannibal, tıpkı babası gibi, elinde fil olmadığı zaman çok daha fazla başarılı olduğunu nedense bir türlü anlamıyordu. Örneğin Ticino Savaşı’nda hiç fil kullanmadı. Trebia Savaşı’nda ise ancak birkaç fili vardı. Sonuncu fili Trasimenc Savaşı’ndan önce öldü. Böylece fillerinden kurtulan Hannibal rahatça Cannae Savaşı‘na girişti.

Diktatör olarak seçilen Quintus Fabius Maximus, Hannibal’in son derece usta olduğu tek tek çarpışmalardan kaçınmak gerektiğini, bunun yerine izlenecek tek siyasetin onu yavaş yavaş yıpratmak olduğunu savunuyordu. (Bu yüzden bu strateji Fabius taktikleri olarak bilinir.) Oysa savaştan kaçınma siyaseti Roma düşüncesine o kadar yabancıydı ki, başlarda Fabius çok az destek buldu ve 216’da görev süresi dolduktan sonra yerine atanan iki yeni konsül, Roma geleneğine uygun olarak doğrudan meydan okuma siyasetini kaldığı yerden sürdürdü. Bir kaynağa göre senato, her biri 5.000 askerlik sekiz lejyon oluşturdu ve müttefiklerin 80.000 kişilik kuvvetleriyle birlikte güneye, Hannibal’in yakıp yıktığı Apulia’ya doğru yürüyüşe geçti. Hannibal Roma ordularını, süvarilerini etkili biçimde kullanabileceğini bildiği Cannae’deki [bugün Monte diCanne] açık araziye çekti. Romalılar, sayılarının, Hannibal’in ordularının merkezini tutan Keltleri ve İspanyol yerlilerini bütünüyle kuşatmak ve düşman süvarilerini yakın savaşın içine çekmeye yeteceğini umuyorlardı. Ne var ki, göbekten geri çekilseler de Kartaca ordusu dağılmadı ve Romalılar kendilerini Kartacalı süvariler ile iki kanadı tutan Afrikalı piyadelerce ku­şatılmış buldular.

MÖ 216 yılında yapılan bu savaş Hannibal’in İtalya’da geçirdiği ilk üç sene içinde kazandığı en büyük zaferdir. Roma ordusunu oluşturan 75.000-80.000 kişilik askerden ancak 6.000 kadarı Cannae’deki savaştan sağ kurtulmayı başarabilmiştir.

Hannibal, Cannae zaferinden sonra Roma’yı pekala işgal edebilir, belki de tarihten silebilirdi. Fakat bunu yapacak yerde tam on iki yıl bekledi. Peki Hannibal Roma’yı neden almadı, neden işgal etmedi? Alsaydı bugün Kartacalı Hannibal yerine Büyük Roma İmparatoru Hannibal hakkında yazıyor olabilirdik. Hannibal kenti buyruk altına almanın, ordularını açık bir arazide yenilgiye uğratmaktan daha farklı bir önem taşıyacağını anlamış olmalı, ki zaten Roma’yı ortadan kaldırmak gibi bir niyetinin olduğuna dair hiç kanıt yok. Asıl amacının, muhtemelen Sicilya ve Sardinya’yı teslim etmeye ve Latium’daki eski sınırlarına çekilmeye zorlayarak, Roma’yı küçük düşürmek ve müttefiklerini yok etmek olduğu düşünülebilir.

Günümüzde pek çok askeri stratejist bunu, Hannibal’in Roma’yı kuşatacak silahlara sahip olmamasına bağlamaktadır. Kim bilir, belki de Hannibal o çok sevdiği fillerinin gelmesini bekliyordu.

Cannae felaketi Roma’da şok etkisi yaratmıştı. Tanrıların Roma’yı terk ettiği duygusundan kaçmak mümkün değildi. Tekrar güvenlerini kazanabilmek için izlenecek doğru yöntem konusunda Delphoi’deki kehanet merkezine bile danışıldı ve tanrıları yatıştırmak için bir çift Galyalı ve bir çift Yunanlının diri diri yakıldığı bir kurban töreni düzenlendi. Yine de Güneyde ne kaybedilmiş olursa olsun, Orta İtalya sahip olduğu tüm insan gücüyle Roma’ya bağlı kalmıştı ve Roma orduları yeniden kurulabilirdi. Hepsinden önemlisi, Hannibal’in elinde belli başlı hiçbir liman kenti yoktu. 212’de Tarentum kentini zaptetmiş olsa da, Romalılar, Fabius’un 209’da kenti tekrar ele geçirip yağmalamasına dek, kentin kalesinde direnmeyi ve limanını kontrol altında tutmayı başardılar. Bu arada 212 yılında Capua kuşatıldı ve ertesi yıl Hannibal, Roma ordularını kuşatmayı kırmaya zorlama umuduyla Roma üzerine yürüdü. Roma’nın ne denli sıkı korunduğunu görünce geri çekildi ve daha sonra Capua düştü. Hannibal artık savunmaya geçmişti ve her kış mevsimiyle birlikte İtalya’nın biraz daha güneyine çekilmek zorunda kalması kayda değer bir durumdur.

Zama Savaşı: Yolun Sonu

Sonunda kardeşi Hasdrubal MÖ 207 tarihinde, yanında on fille beraber İtalya’ya geldi. Fakat bu filler İtalya’ya gelir gelmez öyle bir başına buyruk davrandılar ki, Kartaca askeri onları öldürmekten başka çıkar bir yol bulamadı. Hasdrubal’ın ordusu Kuzey İtalya’da durduruldu ve Metaurus Irmağı kıyısında fillerden yoksun girdiği savaşta, 207’de bozguna uğratıldı. Bu, savaşın İtalyan topraklarında yapılan son büyük çarpışmasıydı ve Hannibal’i Güney İtalya’da tutunamaz hale getirdi

Bunun üzerine Hannibal arzu ettiğini elde etmek için memleketine döndü. Nihayet MÖ 203 tarihinde, Kartaca yakınında yapılan Zama Savaşı’nda Hannibal istediğini yapmayı sonunda başardı. En ön hatlara tam seksen fil sıraladı. Fakat aksiliğe bakın ki,  filler Roma askerleri ezip geçmeyi başaramadı. Çünkü Romalı komutan Scipio Africanus saflar arasında fillerin rahatça geçebileceği boşluklar oluşturmuştu. Roma askerlerine zarar vermeden boşluktan geçen filler birer birer avlandığı gibi, bazı filler de korktuğu için geri dönmüş ve Romalı askerler yerine Kartaca askerlerini ezmeye başlamışlardı. Hannibal buna rağmen  uzun süre savaşı başa baş götürdüyse de hatları bozulduğundan yenilmekten kurtulamadı. Savaşın sonunda yıllardır yenilgi yüzü görmeyen Hannibal yenilmiş, Kartaca ise tüm ordusunu savaş meydanında yitirmişti. Hannibal Kartacalıları bir daha savaşa sürükleyemedi. Kartacalılar artık savaşmaktan usanmışlardı. Kartaca, ötesine genişlemesine izin verilmeyen Afrika’daki topraklarına hapsedildi ve bundan sonraki elli yıl için 10.000 talanton tazminat ödemek zorunda bırakıldı. İspanya’daki imparatorluk Roma’ya kaldı.

Fakat Romalılar, Roma’nın en büyük kabusundan hâlâ öylesine korkuyorlardı ki, yaşadığı sürece rahat bir soluk alamayacaklarını düşünüyorlardı. Kartaca üzerindeki baskılarını artıran ve Hannibal’ın barışı bozmak için entrikalar düzenlediğini söyleyen Romalılar, Kartacalılardan Hannibal’i kendilerine teslim etmelerini istediler. Hannibal, Kartaca’da kendisine muhalefetin de giderek yükseldiğinin farkındaydı. Kaçarak, biricik dostu Bitinya (şimdiki Bursa tarafları) Kralı Prusias’ın yanına sığındı. Fakat bir müddet sonra Prusias’ın Romalılara haber gönderip onu almalarını rica ettiğini öğrendi. Bunun üzerine yüzüğünde taşıdığı zehir içerek intihar etti. MÖ 182 yılında öldüğü zaman altmış dört yaşında idi. Zama Savaşı’nın üzerinden tam on dokuz yıl geçmişti.

Hannibal’ın mezarının yeri bugün belli değildir ama Gebze sınırları içinde olduğu tahmin edilmektedir. Atatürk de bu büyük komutan ile yakından ilgilenmiş, mezarının bulunması için büyük çaba harcamıştır.  Hannibal’in mezarı bilinmese bile bugün Gebze’de TÜBİTAK arazisi içinde Hannibal’in bir anıtı bulunmaktadır. Atatürk’ün 100. doğum yıldönümü onuruna Kocaeli Valiliği ve TÜBİTAK tarafından yapılan Hannibal anıtı, 1981 yılında dönemin Kültür Bakanı Cihan Baban tarafından açılmıştır.

Bugün Hannibal hakkında bir şey söyleyebiliriz, o da şudur: ‘‘Hannibal yaşamının sonuna kadar Romalılardan nefret etti ve “Elimde birkaç fil daha olsaydı şu Romalıların hesabını görürdüm” diye düşünüp durdu. Savaş tarihçisi Theodore Ayrault Dodge, Hannibal’i stratejinin babası olarak tanımlar. Çünkü en büyük düşmanı olan Romalılar bile Hannibal’i ancak onun taktikleri ile yenmeyi başarabilmiştir.

Kartaca Hannibal’in ölümünden sonra bir müddet daha gelişti. Nihayet Romalılar MÖ 149’dan MÖ 146 yılına kadar onu kuşattılar. Kartaca karşı koyamayıp yenildi. Romalılar içeri girip Kartacalıları katlettiler, şehri yıkıp yaktılar, yerle yeksan ettiler ve o bayındır kentin bulunduğu yerde yabani otların bitmesine neden oldular.

2 Yorum

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.