Hitler’in Ders Çıkartamadığı Napolyon’un Rusya Bozgunu

Tarih, 22 Haziran 1941, Hitler’in tankları Rusların şaşkın bakışları arasında Baltık ile Karadeniz arasında taarruza geçiyor. Berlin’de ise büyük bir sessizlik var. Kimse Polonya veya Fransa seferinin başlangıcındaki gibi coşkulu değil. Herkes Napolyon’un Büyük Ordusu’nu yutmuş olan uçsuz bucaksız Rus steplerini düşünüyor. Ya hızlı bir zafer ya da kimsenin düşünmek istemediği kara kış. Hitler işin yazın biteceğinden o kadar emin ki, tasarlanan işgal birlikleri haricinde, askerlerine kışlık giysi bile hazırlatmıyor.

Tarih, 22 Haziran 1812. Napolyon, Rusya’ya savaş ilan ediyor. Ertesi gün Niemen’i geçip Rusya’ya girecek. O da tedirgindi, değişkenlerini hesaplayamadığı bu büyük maceraya ilk adımını atarken. Ordusunun önünde  nehrin kıyısını keşfederken atı tökezledi. Düştü. Kötü işaret: “Bir Romalı olsaydı, geri dönerdi” diye mırıldanıyor etrafındakiler…

Napolyon da, Hitler de kendilerini, Rusya’ya saldırmaya mecbur hissediyorlar. Avrupa’ya hakim olan her güç, önünde İngiltere’yi buluyor. İngiltere ise diğerlerini “yükselen güce karşı” kullanıyor. Konu Rusya’ya gelince, “Bu ülkeyi dize getirirsek İngiltere’nin umudu kalmaz” diye düşünüyor diktatörler. Ama Avrupa’nın zengin ovalarında, ılıman ikliminde ve bakımlı yollarında kazanılan zaferler burada tekrarlanamıyor. Kazanılan muharebeler savaşı sona erdirmiyor.

Napolyon, Rusya’ya girerken sınırlarda yapılacak muharebelerle Rus ordusunu imha edip Çar Alexander’a boyun eğdirmeyi umuyor. Ancak Ruslar çekiliyor. Napolyon’un savaş makinesi karşısında durmak kolay değil. Üstelik Rusya’nın, Grand Armee’nin (Büyük Ordu) Avrupa’nın tüm ülkelerinden toplanmış 612 bin askerine karşı ilk günlerde savaşa sürebileceği sadece 183 bin askeri var. Yeni birliklerin hazırlanması uzuyor. O halde Ruslar, şimdilik Fransızları yıpratarak zaman kazanma peşindeler.

Rusya’nın fakir topraklarında tek bir dam görmeden günlerce at sürülüyor. Bazen uzakta birkaç Kazak süvarisi görülüyor. Napolyon umutlanıyor. Ama Rusları bir türlü sıkıştıramıyor. Bu arada ikmal katarları uçsuz bucaksız ovalarda kaybolup gidiyor. Ordu giderek aç kalıyor. Arabalar ve atlar, daha Almanya ve Polonya’yı geçerken yıpranmış. Askerler birkaç patates, atlarına bir avuç yem bulmak için yayılmaya başlıyor. Ama yağmalanacak hiçbir şey yok. Zaten fakir olan topraklarda hiçbir şey bırakılmamış. Arpa yerine ham mısır yiyen atların çoğu ölüyor. Büyük Ordu Rusya’ya girdikten sonra ilk 100 kilometrede dağılmaya başlıyor. Bu, ileride Hitler’in de başına gelecek olan “scorched earth” yani yanmış toprak politikası. Düşmana yarayacak tek bir arpa tanesi bile bırakılmayacak!

Napolyon, Rus ordusunun savaşmadan bırakmayacağını umduğu Vitebsk’e girdiği zaman, Temmuz’un 28’i olmuştu. Aç bir sürüngen gibi kıvrıla kıvrıla ilerleyen Büyük Ordu daha tek bir muharebeye girmeden, arkasında binlerce ölü ve hasta bırakmıştı. Napolyon, 10 Ağustos’a kadar Vitebsk’te kaldı. Sonra yine doğuya yöneldi. 16 Ağustos’ta Smolensk’in kubbelerini gördüler.

Napolyon umutlandı. Derhal kentin altı metre yüksekliğindeki surlarına hücum emri verdi. Sonuç, başarısızlıktı. Ama Ruslar ertesi gün kenti terk edip gittiler. Napolyon yumruğunu yine boşa sallamıştı. Üstelik kent çıra gibi yanmaktaydı ve düşmana hiçbir şey bırakılmamıştı…

1941 yazında, 1812’nin Smolensk’ini hatırlayan Ruslar, burada Almanlara karşı büyük bir direniş gösterecekler, yenilecekler, yüz binlerce esir verecekler; ama Panzer birliklerinin doğuya ilerleyişini geciktirip ordularının yeniden örgütlenmesi için zaman kazanacaklardı. Rus toprakları genişti…

Borodino’nun Topları

Napolyon, Smolensk’den sonra geri dönüp seferi ertesi yıllara bırakabilirdi. Ama Moskova’ya doğru ilerlemeyi tercih etti.

7 Eylül günü Moskova’ya 120 kilometre mesafedeki Borodino’da toplar gürlemeye başladı. Ruslar saflarını sıklaştırmışlardı. Birlikleri dağılmıyor ve karşı saldırıları çok çetin oluyordu. Napolyon artık eski Napolyon değildi. Ağrı çekiyordu. Çatışmaya müdahale edip parlak çözümler üretemiyordu.

İki taraf da tükeninceye kadar boğazlaştı. Gece muharebe alanını örtünce, yaklaşık 40 bin kişi kaybetmiş olan Fransızlar, ertesi günün korkusuyla, binlerce yaralının iniltisini dinliyorlardı. Ama ertesi sabah Ruslar tekrar çekilmişlerdi. Böylece Napolyon, zaferi sahiplenme olanağı buldu.

14 Eylül günü, artık sadece 100 bin kişilik Büyük Ordu Kremlin’in kubbelerini görünce, kara görmüş denizciler gibi bağırdı. Napolyon bir yetkilinin gelip kentin anahtarını teslim etmesini bekliyordu. Kimse gelmedi; süvariler kente girdiler. Ortalıkta, zindanlardan çıkarılmış bir avuç sefilden başkası yoktu!

Ertesi gece, kundaklanmış olan tüm kent yanmaya başladı. Napolyon canını zor kurtardı. Çekilen Rus ordusu, uzaktan uzağa, Moskova’nın bulutlara yansıyan kızıllığını seyrediyordu.

Napolyon, Kremlin’e yerleşip Çar’a umutsuzca mesaj üzerine mesaj gönderiyor ama hiçbir yanıt alamıyordu. Büyük Ordu son umutları olan atlarını kesip yerken, Napolyon tam bir ay boşuna bekledi. Sonra aralarında Kremlin’in çanının da bulunduğu ganimetlerini yüklenip dönüş yoluna koyuldular.

Yaşlı Rus komutan Kutuzov istediğini elde etmiş, Büyük Ordu sadece tek bir büyük muharebeden sonra Rusya’nın mesafeleri ve iklimine boyun eğerek yok olmaya başlamıştı.

Napolyon’un dönüşe geçtiği Ekim ortasında ilk kar yağmıştı bile.

Aralık 1941’de, Almanlar Moskova tramvayının son durağına geldikten sonra geri çekilirken onları Hitler kurtardı. Ricat ederlerse panik olacağını düşünüp onları tahkim edilmiş mevzilerde savunmaya çekti. Ama on binlercesi soğuktan can verdi. Alman su-bayları sığındıkları deliklerde Caulaincourt’un hatıralarını okuyorlardı. Hitler, en iyi generalleri olan Guderian ve Hoeppner’i, çekilerek hareketli savaş yapmak istedikleri için görevden aldı. Önlerinde kalan üç yılda yine bazı başarılar kazanacaklardı;ama artık önlenemez şekilde felaketlerine doğru yaklaşıyorlardı…

Geriye dönüp Napolyon’un kaderine bakarsak, onun 24 Ekim’de, Malo-Yaroslavetz’de önünü kesen Rusları püskürttüğünü görürüz. Ama bu da onun son düzenli muharebesi oldu. O günden itibaren, geri çekilme karmakarışık bir hal aldı.

Ordunun mevcudu artık 65 bine inmişti. 7 Kasım’da kar her yeri kapladı, 14 Kasım’da ordu Smolensk’e girmeye başladı; ama ilk gelen askerler 24 saatte tüm depoları yağmalayınca açlık ve umutsuzluk son safhaya vardı. Yıkıntı içindeki kent terk edilirken, Büyük Ordu’nun kalıntıları sadece 36 bin kişiye inmişti. Bu sırada Kutuzov kafileyi izliyor, Wittgenstein kuzeyden tehdit ediyor ve Chichagov komutasında üçüncü bir Rus ordusu da Fransızların önünü kesmek için, Beresina Nehri’nde bekliyordu.

Napolyon Rusya seferinden dönüşünde

Beresina Felaketi

Beresina’nın geçilmesi, felaket içinde bir destandı. Fransızların kurduğu köprüler bazen Rus ateşi, bazen de kalabalıktan defalarca yıkıldı. İstihkamcılar her seferinde buzlu sulara girip tamir ettiler. Komutanları dahil, hepsi ya orada buzlara sıkışarak ya da kısa bir süre sonra soğuktan ve hastalıktan öldüler.

Beresina’yı geçerek Polonya’ya yaklaşan ordu şimdi 15 binin altına inmişti. Daha da azalacaklardı. Erat yok olmuş, sadece subaylardan oluşan paçavralar içinde bir tabur, İmparator’u koruyordu. Ertesi bahar buzlar çözülünce Beresina’da on binden fazla ceset bulundu. 3 Aralık günü yayınlanan 29 No’lu Fransız Ordu Bülteni’nde ise Avrupa halklarına şu müjde veriliyordu: “Majestelerinin sağlığı hiçbir zaman daha iyi olmamıştı.”

5 Aralık’ta Napolyon ordusunu terk ederek Daru ve Caulencourt ile Paris’e doğru kaçarken her olasılığa karşı, “Reyneval” takma adını kullanıyordu; İmparator artık bir maceraperestti.

Rusya Seferinden Geri Dönebilenler

Napolyon’un “Büyük Ordusu”ndan Fransa’ya dönebilenler, birkaç bin subay ve çavuş ile çoğu muhafız alaylarından birkaç bin kişiydi.

İlginçtir ki, 350 bin kişi Moskova yolunda, yaklaşık 100 bin kişi de dönerken hayatını kaybetmişti. Yani Rusya Seferi daha başından felakete mahkumdu. Avrupa’nın diğer ülkelerinden toplanan Saksonlar, Polonyalılar, Hanoverliler, Bavyeralılar, Napolililer ve daha birçok yerden gelen askerlerden hayatta kalanlar da dağılıp gittiler.

Hitler de Rusya’ya karşı büyük seferini açınca, tüm Avrupa’dan asker toplayıp steplere götürmüştü. Bir İtalyan ordusunun yanı sıra Macaristan ile Romanya’dan gelen ordular, resmi müttefiklerinden gelen askerleri oluşturuyordu.

Sözde gönüllülerden teşkil edilen İspanyol Mavi Tümeni ile gerçek gönüllülerden kurulan Hollanda, Belçika, Fransız ve Danimarka faşistlerinin yer aldığı birlikler, “komünizme karşı kutsal Avrupa seferi”ne katıldılar. Bunların da büyük bölümü geri dönmedi.

Napolyon ve Hitler’in Ortak Hataları

  •  Eksik İstihbarat: Her ikisi de Rusya’da ne ile karşılaşacaklarını tam olarak bilmiyorlardı. Geçmiş zaferleriyle gözleri kamaşmış olarak kendi yıldızlarının parlaklığına inanıyorlar; bu güvenle, önlerine çıkacak sorunları bir şekilde halledeceklerini düşünüyorlardı.
  • Uyarıları Göz Ardı Etmek: İkisinin de çok yetenekli mareşalleri ve kurmay heyetleri vardı; ama bunlardan beklenen sadece uygulamacı olmalarıydı.
  • Güçleri Dağıtmak: Napolyon, 1808 yılından itibaren İspanya’da büyük bir çıkmaza saplanmıştı. “Guerilla” adı ilk kez burada kondu. 1812’de Napolyon İspanya’da 220 bin asker bırakmak zorunda kalmıştı ve bunlar İngiliz desteğiyle Fransızları her gün daha da sıkıştırıyorlardı. Aynı şekilde, 1941 Haziran’ında yaklaşık 50 Alman tümeni ya Norveç’te hiç gelmeyecek bir çıkarma bekliyor ya Kuzey Afrika’da savaşıyor ya da Balkanlar’da gerilla kovalıyordu. Fransa’da ve işgal ettikleri diğer Avrupa ülkelerindeki garnizonlar ise bu rakamın dışındaydı.
  • Halkları Yabancılaştırma: Napolyon şayet Polonyalılara ve Baltık uluslarına kesin olarak bağımsızlık verseydi; onlardan büyük destek alabilirdi. Benzer şekilde Ruslar, Beyaz Ruslar, Baltık halkları ve Ukraynalıların çoğu Almanları Stalin’in sonsuz zulmüne karşı “kurtarıcı” olarak karşılamaya hazırdılar. Ama SS’ler gelince, Hitler’in daha büyük bir şeytan olduğunu anlayıp hemen direnişe geçtiler.

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.