İstanbul’un Fethi ve Fatih’in Topları

İstanbul’un Fethi bahis konusu olduğunda ilk gelen konulardan biri de İstanbul’un kuşatmasında kullanılan toplardır. Fatih Sultan Mehmet geldiğinde İstanbul’un surları modern tekniklerle yenilenmemişti ama 22 kilometre uzunluğundaki sur, 4.5 metre kalınlığı ile halen aşılması zor bir engeldi. Fatih Sultan Mehmet‘ten önce İstanbul tarih boyunca toplam 29 kere kuşatılmış ama hiçbiri başarılı olamamıştı. Stratejik konumu, önemli bir dinî merkez olması İstanbul’u tarih boyunca birçok devletin ele geçirmek istediği bir kent durumuna getirmişti. Osmanlı İmparatorluğu da İstanbul’u ilk kez 1395 yılında Yıldırım Beyazid döneminde kuşatmış ama daha sonraki denemeler gibi Fatih dönemine kadar hiçbiri başarı kazanamamıştı. Ne var ki tarih boyunca birçok kez aşılmaya çalışılan İstanbul’un surları, takvimler 1453’ü gösterirken Fatih’in azmine ve toplarına bu sefer direnemeyecekti.

14. yüzyılda tarih sahnesine çıkan toplar, Osmanlı tarafından ilk olarak 1389 yılında, I. Kosova Savaşı’nda kullanılır. Daha sonra 1399 yılında Yıldırım Bayezid’in İstanbul’u kuşatması esnasında kullanmıştır. Ancak kale surlarını yıkabilecek güçte toplar ancak 1439 yılındaki Belgrad Kuşatması sırasında tarih sahnesine çıkar. Kısa zamanda bu silahın önemini kavrayan Osmanlı, II Murat döneminde Kapıkulu Ocakları içerisinde Topçu ve Top Arabacı Ocakları’nı kurar.

O dönem için, bu çok önemli bir gelişmedir. Ateşli silahların, özellikle topların Osmanlı tarafından benimsenerek kullanılması, onlara Akkoyunlular, Memlukler, Safeviler gibi devletler karşısında büyük bir üstünlük kazandırır.

Edirne’de İstanbul’un fethi için hazırlıklar yapılırken, en çok önem verilen konulardan biri, İstanbul’un surlarını yıkacak topların dökülmesiydi. II. Mehmet, yüzyıllar boyu birçok kuşatmaya dayanmış olan İstanbul surlarını yıkmak için, topun ne kadar önemli olduğunu kavramıştı. Kendisi silah teknolojisine ve mekanik mühendisliğine meraklı olduğu gibi bu konuda dersler almış, daha şehzadeliği sırasında top dökümüyle ilgili çalışmalar yapmaya başlamıştı.

Top Dökümcüsü Urban Usta

Fetih için Mimar Muslihiddin, Saruca Paşa gibi Osmanlı mühendisleri Edirne’de top dökmeye başlamışlardı. Bunların yanı sıra, “Cenevizli Donar Usta” diye anılan bir top dökümcüsü de vardı. Bu sırada Bizans’tan kovulan Macar asıllı Urban isimli bir top ustası da Osmanlı hizmetine girdi. Urban Bizans için de çok fazla top dökmüştü. Ama Rumelihisarı’nın inşası sürerken Bizans İmparatoru’ndan maaşına zam yapılmasını istemiş ama kabul edilmemişti. Bu nedenle, hem intikam almak hem de bol para kazanmak amacıyla, nitelikli insanların her zaman yer bulabildikleri Osmanlı devletinin hizmetine girmişti.

Urban, II. Mehmet’e, İstanbul’un hatta Babil’in surlarını yerle bir edebilecek toplar yapabileceğini, sanatından emin olduğunu, ancak ne kadar uzağa atabileceğini bilmediğini söylemişti.

Bunun üzerine padişah hesapları kendisinin yapacağını söyleyerek, Urban’ı bir an önce dediği gibi bir top dökmesi için görevlendirdi.

Urban tarafından yapılan ilk büyük top, Rumelihisarı’na kondu ve Boğaz’dan izinsiz geçmeye çalışan bir Venedik yelkenlisi batırıldı. Diğer topların da yerleştirilmesiyle Boğaz’da geçiş kontrol altına alındı, İstanbul’un ana ikmal yolu böylece kesilmiş oldu.

Rumelihisarı’ndaki toplar denize paralel olarak dümdüz fırlatılabilmeleri için tam su kenarına yerleştirilmişti. Fakat ortada yine de bir sorun vardı. Gemileri topla batırmak düşünüldüğü kadar kolay değildi. Geleneksel olarak topların mesafesini uzatmanın tek yolu, havaya doğru eğimli atışlar yapmaktı. Fakat havaya doğru ateş edildiğinde sadece top mermisi düştüğü anda gemiyi vurma şansı vardır. Dönemin bir görgü tanığının anlattıkları, Türklerin bu sorunun üstesinden nasıl geldiklerinin ipuçlarını verir: “Denizin üzerinde dümdüz giden dev gibi yuvarlak toplar atıyorlar ve sanki onları yüzdürüyorlardı.”

Türklerin kullandıkları bu taktik, benzeri II. Dünya Savaşı sırasında İngilizler tarafından Nazi barajlarını yıkmak için de kullanılacak olan gülleleri su üzerinde sektirme taktiğiydi. Gülleleri su üzerinde sektirmenin taktik avantajı, daha uzak mesafelerde bulunan gemileri vurma şansını artırmasıydı. Üstelik bu sayede gemiler, batırmanın en kolay olduğu su hattı hizasından vurulmuş oluyordu. Günümüzden yaklaşık 500 yıl evvel bir güllenin sekmesi için gereken balistik hesaplamaları kusursuz biçimde yapabilmek gerçekten takdire şayandır. Çünkü hız ya da eğim gereğinden az ya da fazla olursa başarısızlık kesindir.

Bu başarıdan sonra II. Mehmet, Urban’dan, o zamana kadar görülmemiş bir top yapmasını istedi. Urban kuşkusuz iyi bir top döküm ustasıydı ama iyi bir topçu değil. Top döküm ustasının topun isabetli atışı ya da güllelerin imali gibi işlerle ilgilenmesi veya bu konuları bilgi sahibi olması zorunlu değildir. Nitekim ünlü Osmanlı tarihçisi Hammer da Urban’ın balistik bilgisinin zayıflığından ve atıştaki acemiliğinden bahseder. Onun bu eksiklikleri, bizzat Fatih Sultan Mehmet ve Osmanlı mühendisleri tarafından giderildi.

Yapımı üç ay süren top için Edirne’de bir deneme gerçekleştirildi. Denemeden önce, halkın gürültüden korkmaması ve hamilelerin çocuklarını düşürmemesi için, tellallarla durum duyuruldu.

Muazzam Şahi Topu

Urban Usta’nın yaptığı bu ikinci topun namlu uzunluğu 8 metre, namlu çevresindeki bronzun kalınlığı 20 cm, fırlattığı güllelerin ağırlığı ise yaklaşık 12 kantar (yaklaşık 678 kg) idi. Bu gülleler, Karadeniz sahillerinden getirilen kara bir taştan ve mermerden yapılmıştı. Top bir gülleyi yaklaşık bir mil uzağa fırlatabiliyordu. Sesi ise kilometrelerce uzaktan duyulmuş, güllenin düştüğü yerde iki metrelik bir çukur açılmıştı. Top muazzamdı. Ancak bu kadar büyük ve hantal bir topu götürmek hiç de kolay değildi.

Şahi topu

Şahi (Vasiliki) adı verilen bu top için, 60 manda tarafından çekilen özel bir araba yapıldı. O kadar ağırdı ki yapımcısı Macar Urban bu topu kalıplara hiçbir öküz arabasının taşıyamayacağını hesaplayarak iki parça halinde döktürmüştü. Topun önünden giden 200 kişi yolları düzeltirken, arkadan gelen 50 kişi de top geçerken bozulan yolu tamir ediyordu. İki yandaki 200’er kişi de topun kaymaması için uğraşıyordu. Büyük toplar Edirne’den İstanbul önlerine ancak iki ayda getirilebildi.

İstanbul’un kuşatılması için 50’den fazla top üretildi ve bu büyük toplar da Şahi olarak anılmaya başlandı. Bu topların neredeyse tamamına yakını bakır ve kalayın karışımıyla elde edilen tunçtan dökülmüştü. Çünkü tunç pahalı ama dayanıklıydı. Oysa aynı dönem bakır ve kalay pahalı olduğundan Avrupa’da toplar, maliyeti daha düşük olan demirden yapılıyordu. “Ya ben İstanbul’u alacağım, ya İstanbul beni” diyen Fatih topların yapımında hiçbir masraftan kaçınmamıştı.

İstanbul’un tarih boyunca aşılamayan surları karşısında Fatih Sultan Mehmet’in en büyük yardımcısı bu toplar olacaktı. Topçu bataryaları dikkatlice konumlandırılmıştı ve kuşatma sırasında gerek duyuldukça yerleri de değiştirilecekti. Kritovulos‘a göre Osmanlı topları Edirnekapı, Tekfur Sarayı, Bayrampaşa deresi, Topkapı ve Eğrikapı arasındaki surlar önünde üç tabya olarak konuşlanmıştı. Diğer bir kısım kaynaklara göre toplar her birinde dört büyük topun bulunduğu on dört batarya olarak yerleştirilmişti.

Bizans’ın elinde de toplar vardı. Ancak bunlar Osmanlı toplarına göre daha kısa menzilli idi ve atış sırasındaki sarsıntı surlara zarar veriyordu. Bu yüzden Bizans’ın top kullanımı sınırlı oldu.

7 Nisan 1453 günü şafakla beraber bütün toplar ateşlenmeye başladı. Fatih’in toplarının ateşi, İstanbul’da korku ve endişe yarattı.

Ancak o dönemki topların gülleleri patlayarak parçalanmadığı için, tesir gücü sınırlıydı. Ordusuyla İstanbul’a girmek için sabırsızlanan Fatih surlarda neden ancak küçük delikler açılabildiğini Urban’a sordu. Macar top ustası sürekli aynı yere atılan güllelerin kalenin o duvarını yıkamayacağını, topların duvarda bir üçgen oluşturacak biçimde ateşlenmesi gerektiğini ve bu işlem sona erdikten sonra daha büyük çaplı gülleler ile üçgenin tam ortasına ateş edilmesi gerektiğini söyledi.

Ertesi gün topçular bu yolda buyruk aldılar. İlk denemenin yapıldığı Aya Romanos Kapısı’nın surları üzerindeki kuleler ve burçlarla beraber anında çöktü.

Fakat topları devamlı olarak ateşleme olanağı yoktu. Açılan gediklerin, Bizanslılar tarafından hemen kapatılması üzerine Fatih, topların daha sık ateşlenmelerini emretti. Top soğumadan yapılan ikinci bir atış sırasında toplardan biri parçalandı ve etrafındaki askerlerden birkaçı öldü. Atıştan sonra ısınan topun soğutulması gerekiyordu. Bunun için atıştan sonra topun namlusunun içerisine zeytinyağı dökülmeye ve namlu yağlı keçelerle sarılmaya başlandı.

Topların birden soğuması da tehlikeliydi çünkü çatlayabilirdi. Bu yüzden soğuyan topa barut konulduktan sonra tokmaklarla sıkıştırılıyor, daha sonra da güllesi konularak ateşleniyordu. Bu işlemler uzun sürdüğü için, bir top günde ancak 6-7 atış yapabiliyordu.

Sultan Mehmet Mehmet büyük toplarla ilk olarak Kaligaria (Eğri Kapı) surlarını dövmeye başladı. Ancak bu bölgedeki tahribat sınırlı olunca, San Romano Kapısı’nın karşısına geçti. Burası daha sonra bu toplardan ve gördüğü tahribattan dolayı “Topkapı” diye anılacaktır.

Urban’ın döktüğü büyük top ise İstanbul kuşatmasının 10. gününde parçalandı. Topu döken Urban da bu olay sırasında öldü. (Kimi kaynaklar Urban’ın topunun ve dolayısı ile kendisinin fethin sonuna kadar görevini yaptığını, Urban’a yaptığı hizmetlerden dolayı tımar verildiği yazar) Topun parçaları kullanılarak yeniden yapılmak istendiyse de Urban hayatta olmadığı için bu başarılamadı.

Havan Topunun İcadı

Haliç’te demirli bulunan Bizans donanmasına karşı da top kullanılması düşünülmüştü. Ancak Galata surları buna engeldi. Yüksekten, görüş alanı olmadan atış yapabilecek yeni bir topa ihtiyaç vardı.

Bu topun belirli bir hesaba göre konuşlandırılması ve atışını üst bir açı grubu ile yapması gerekiyordu.

Fatih Sultan Mehmet böyle bir topun krokisini ve balistik hesaplamalarını çizdi. Topçularına bunu izah etti ve böyle bir top yapmalarını istedi. Kısa bir süre sonra hazırlanan bu top tarihin ilk “havan topu” idi. Haliç’te bulunan gemileri gören bir yerde bulunan bir topçunun işaretleriyle top atışı başladı ve gemilerin bir kısmı da böyle batırıldı. Böylece Fatih Sultan Mehmet’in icat ettiği havan topu tarihte ilk defa İstanbul’un Fethi sırasında Türkler tarafından kullanıldı.

Top ateşi özellikle Topkapı’daki surlarda büyük tahribat yaptı. Ancak bu surlar da tamamen yıkılmadılar. 29 Mayıs 1453 günü, Osmanlı askerleri toplar tarafından tahrip edilmiş Topkapı surlarını aşarak İstanbul’a girdiler.

Fairfax Dovney, “Fatih tarafından Bizans’ın ele geçirilmesi, topçunun gücüyle sağlanan ilk ve en önemli olaydır” derken, J. F. C. Fuller ise, Fatih’i “tarihteki ilk büyük gerçek topçu” diye adlandırır. İstanbul’un fethi askeri teknoloji açısından da bir dönüm noktasıydı. Bu fetihle en güçlü surların bile artık toplarla yıkılabileceği kanıtlanmıştı.

Fatih döneminde dökülen Şahi toplardan günümüze ancak bir tanesi ulaşabilmiştir. 1868 yılında Sultan Abdülaziz tarafından İngiltere Kraliçesi Victoria’ya armağan edilen 1464 tarihinde Ali Usta tarafından dökülen bu top, halen İngiltere’nin Portsmouth kenti yakınlarındaki Fort Nelson Müzesi’nde sergileniyor.

4 Yorum

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.