Kim Jong İl’in Ardından: Kuzey Kore Nasıl Bir Ülkedir?

Kuzey Korelilerin “Saygıdeğer Yoldaş” dedikleri Devlet Başkanı Kim Jong İl geçtiğimiz günlerde öldü. Türk basını bu vesileyle Kuzey Kore lideri ve rejimi hakkında çoğu ABD ve Güney Kore kaynaklı olan bilgiler yayımladı. Bunların içinde gerçek olanı Kuzey Korelilerin ulusal kahramanları Kim İl Sung ve onun bir yadigârı gibi gördükleri oğlu Kim Jong İl’e tapınırcasına saygı duydukları ve Kuzey Kore’nin dünyaya kapalı bir rejime sahip olduğudur. Batıda oluşan ve Türkiye’de de yaygın olan liberal kültürün penceresinden bakıldığında her iki durum da Kuzey Kore’nin bir kabahati, geriliği veya kusuru olarak görülebilir. Fakat bu ülke yönetiminin ve halkının tutumu bundan ibaret değildir. Üstelik sözü edilen tutumun nedenleri üzerinde de durmak gerekir.

2000 yılından beri değişik vesilelerle ve çağrılı olarak üç kez gittiğim ve toplam 40 gün kaldığım Kuzey Kore’de bize “Hakkımızda yazılanlara değil gördüklerinize inanın. İşte bizim ülkemiz, ne görüyorsanız onu anlatırsınız” deniyordu.

Bu ülke hakkında gerçekçi bilgilere ulaşabilmek için mihmandarların gezdirdikleri müzeler, çocuk sarayları, dünyanın en geniş ağızlı barajı, çocuk parkları, gösteri merkezleri, okullar, hatta Güney Kore sınırındaki gözetleme kulesinden başka bir işçi ve birkaç köylünün evine, birkaç taşra okuluna, kolektif çiftlik olan köylerine, Başkent Piyongyang’da bir lokantaya, alışveriş merkezine gittim.

Milli Kütüphane’de Güney Kore hakkında yayımlanmış ve tamamına yakını elçilik tarafından gönderilmiş yüzlerce kitabın yanında Kuzey Kore ile ilgili olarak Kim İl Sung’un makalelerini içeren 1970’lerde Türkçe’ye çevrilmiş yalnızca dört kitap bulunuyor.  Dolayısıyla Kuzey Kore’yi gezerek, sokaktaki halkla görüşüp konuşarak edinilecek bilgiye şiddetle ihtiyaç vardı.

İlk çağdan beri kendi ülkelerinde devletler, federasyonlar kuran Koreliler, 19. Yüzyıl’da Batılıların göz diktikleri bir ülke olmuş, çeşitli halk ayaklanmalarına rağmen Japonların sömürgesi olmuş, 1910’da Japonya’ya ilhak edilmişti. Kore’nin bütün zenginlik kaynakları yağmalanmış, Koreliler Japonya’ya götürülerek çalıştırılmış, kadınları ise Japon askerlerinin seks ihtiyacı için kullanılmıştı.

Kim İl Sung ve Kuzey Kore’nin Kuruluşu

1912’de Piyongyang yakınlarında yoksul bir köylünün oğlu olarak doğan Kim İl Sung, uzun süre istilacılara karşı gerilla savaşının başında bulundu. Kore emekçilerini Kore İşçi Partisi’nde örgütledi. İkinci Dünya Savaşı sonunda Japonların yenilgisiyle başkente Mustafa Kemal Paşa’nın İzmir’in kurtarılmasından sonra Ankara’ya dönüşünde olduğu gibi bir kahraman olarak döndü. Ülkede kuracağı sosyalist bir yönetimin başına geçti. İkinci Dünya Savaşı’nın galiplerinden Amerika Birleşik Devletleri, kuracakları dünya hâkimiyeti için Uzakdoğu’da üs gibi kullanacakları ülkelere ihtiyaç duyduğundan Çin gibi Kore’ye de müdahale etti. Güney’de ayrı bir devlet yarattı. Kim İl Sung, ülkeyi birleştirebilmek için askeri güç kullandı. Bizim Kore Savaşı, Kuzey Korelilerin Anavatan İçin Savaş dedikleri üç yıllık boğuşma sonunda 1953’te yapılan ateşkesle Kore fiilen ikiye bölündü, fakat bugüne kadar barış imzalanamadı. Kuzey’de ise hiçbir yabancı asker yok. Kuzeyliler, barış koşulu olarak yarımadadan bütün yabancı askerlerin çekilmesini istiyorlar. Güney Kore ve ABD, buna yanaşmıyor. 23 milyonluk bu ülke bir milyon yüz bin kişilik nüfusuna oranla dünyanın en kalabalık ordusunu besliyor. Halkına da sivil savunma eğitimi veriyor. Askeri harcamalarından ve kapitalist dünyanın uyguladığı ambargodan ötürü iktisadi bakımdan zor yıllar yaşıyor. Buna rağmen anavatanı birleştirmek Kuzey Koreliler için vazgeçilmez bir yüce ülkü.

Kuzey Kore, savaştan sonra modern bir anlayışla yeniden kurulmuş. Dünyanın en geniş caddeleri, alanları, görkemli yapıları, anıtlarından bir kısmı bu ülkede bulunuyor. Bütün Kore halkı yeniden eğitimden geçmiş. Tamamen parasız olan 11 yıllık zorunlu eğitimde daha beşikten başlayarak çocuklar, ülkelerinin yeniden birleşeceği hayaliyle ve sosyalizmi koruma ülküsüyle yetiştiriliyorlar. Çocuk Sarayları denen kültür merkezlerinde onların müzik, resim, jimnastik ve gösteri sanatlarında yeteneklerini geliştirici eğitimler yapıyorlar. Küçücük çocukların ve gençlerin bu konulardaki marifetleri görenleri hayrete düşürüyor. Eğitime verilen önem ülkedeki kütüphanelerin büyüklüğünden de hemen anlaşılabiliyor. Örneğin tam altı bin odası bulunan Grand Study House Halk Kütüphanesi’ndeki kitap sayısı 30 milyon gibi devasa bir boyutta.

Kuzey Kore kadın-erkek eşitliğinde dünyaya örnek olabilecek, kadınların cinsiyet ayrımına uğramadığı ülkelerden birisi. Hepsi eğitimli olan ve hayatın her alanında çalışan Kore kadınlarının parlamentonun yüzde 20’sini, öğretmenlerin yüzde 57’sini, doktorların yüzde 60’ını ve işçilerin yüzde 46’sını oluşturuyorlar,  giyimleri modern fakat sade. Doğu uluslarına özgü mazbut tutum kadın-erkek ilişkilerinde de görülüyor. Ülkenin her yanına yayılmış üniversite ve yüksek okullarında kızlar erkeklerle öğrenim görüyor fakat ülkede kol kola gezen yok. Evlilik yaşının kızlarda ortalama  26-28, erkeklerde 30-33 olduğu ülkede evlilikte bir soyadı değişikliği yaşanmıyor. Boşanma oranı ise son derece az.

Haftada altı gün çalışıldığı Kuzey Kore’de insanlar başarı ve eğitim durumlarına ve insanlara faydalı olmalarına göre ücret alıyorlar. Bu yüzden ülkede en yüksek maaş profesörlere ve doktorlara ödeniyor.  Emeklilik yaşının kadınlarda 55, erkeklerde 60 olduğu ülkede devlet emeklilere çalışırken aldığı maaşın %60’ını ödüyor. Doğal olarak özel mülkiyet kavramının olmadığı ülkede evler de devlet tarafından inşa edilip halkın kullanımına sunuluyor. Yeni evlilere verilen ilk evleri ortalama 55-60 metrekare büyüklüğünde. Çiftler çocukları olduğunda daha büyük bir ev talep edebiliyorlar. Kuzey Kore halkı bu evler için Türk parasıyla ayda yaklaşık 15 TL gibi son derece düşük bir kullanım bedeli ödüyor.

Ülkede tamamen devlet denetiminde olan iki adet kanal bulunuyor ve 17-23 saatleri arasında bant yayını yapıyor. Kanallardan birisi haber ve film,  diğer kanal ise kültürel konular üzerine yayın yapmakta. Kültürel emperyalizmin ve karşı propagandanın önüne geçmek için ülkede internet değil, bir nevi intranet sistemi bulunuyor. Yani erişimine izin verilen siteler devlet tarafından belirleniyor.

Kim İl Sung’un Cenaze Töreninde  Dökülen Gözyaşları

Kim Jong İl'in ölümünün ardından halkBütün halk, bağımsızlıklarını ve özgürlüklerini borçlu olduklarını söyledikleri Kim İl Sung’a adeta tapıyorlar. Oğlu için de benzer bir anlayış içindeler. Batının tanrısı paradır. Doğulular bu zenginliğe sahip olamadıkları için liderler ve ideolojiler çevresinde toplanıyorlar. Türkiye’de bu durum Atatürk kültü olarak kendini gösteriyor. Benzetme hata payını taşımakla birlikte Kuzey Kore rejimi, 1940’lı yılların “Milli Şef” dönemini yaşıyor gibi. Şu farkla ki lidere saygı kültü, bütün halkın her hücresinden fışkırmaktadır. Kim Jong İl’in ölümü karşısında yerlere yatarak döktükleri gözyaşları bunun ifadesidir.

Korelilerle Türklerin kökenlerinin Moğolistan coğrafyası olması, iki halkı uzaktan akraba kılıyor. Türkçe ve Korece’de ortak sözcükler var. İki halkın da Asya kökenli olması iki ülke ve halk arasında bazı ortak kültürel değerler oluşturuyor. Kore halkı geleneklerini sosyalizm içinde devam ettiriyorlar. Çin alfabesinden uyarlanmış bir yazıları var. Okullarında Latin harfleriyle de okuma ve yazma öğrettikleri halde ülkede Latin harfleriyle yazılmış tek bir işyeri levhası yok. Beş bin yıldır vatan edindikleri Kore’yi nerdeyse dünyanın merkezi, kendi liderlerini de dünyanın en büyük insanı sayıyorlar. Bu duyguları, 1930’lu yıllarda ortaya atılan Türk Tarih Tezine, Güneş Dil Teorisi’ne benziyor. Türkiye ile Kore, bir zamanlar aynı düşmanla savaşmış fakat coğrafi uzaklık nedeniyle silah arkadaşlığı yapamamış iki ülke. Türkiye’nin de sürüklendiği Kore Savaşı ise bugün Batılı patronların Afganistan’a, Irak’a, Libya’ya müdahalesinden farksız ve belleklerden silinmesi kolay olmayan bir yara.

1 Yorum

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.