Motosikletin Tarihi: Motor Aşkı Nasıl Başladı?

Tarihte motosikletin izine düştüğümüzde, kendimizi 130 yıldan da eski zamanlarda buluruz. Öyle ya, Daimler ilk benzinli motosikleti yapmıştır ama benzinden önce kullanılan başka enerji kaynakları da vardır, buhar gibi… İlk motosikletler ya da “motorlu bisikletler”, dönemin bisikletlerinin yapılarını temel alarak ve bunlara kömürle çalışan bir buhar motorunun eklenmesiyle oluşturulur…

İlk motosikletlerin -kabaca- dönemin bisikletlerine bir buhar makinesi eklenerek oluşturulduğunu söyledik. Aslında, tarihe, biraz motosikletlerin lehinde bir esneklikle bakıldığında, ilk bisikletlerin ortalarda görülmesiyle bunlara motor eklenmesi arasında, tahmin edilebileceğinden daha kısa süreler bulunduğu görülür.

Bisikletlere, her ne kadar Leonardo da Vinci’nin 1490 tarihli çizimlerinde rastlansa da, -bu çizimlerin da Vinci’ye ait olduğu da tartışmalıdır- bisikletlerin vücut bulması için, bunun üzerinden 300 yıl geçmesi beklenmiştir. Fransız zanaatkar de Sivrac’ın, “Célériféré” olarak adlandırılan tasarımı, sadece iki tekerleğin bir direkle birleştirilmesinden ibarettir. Alman Baron Karl von Drais’in ‘koşma makinesi’ olarak anılan ve “Draisienne” olarak adlandırılan tasarımı ise, bir ulaşım aracından çok, üst sınıftan gençler için bir eğlence aracı olmuştur. Böyle olsa da Draisienne, pek çok kişi tarafından ‘bisikletin atası’ olarak gösterilir.

Elbette ki, tarihin kayda düşen kısmından söz ediyoruz. Metal akşamıyla, zincir ve pedal sistemleriyle, yani bugünkü anlamıyla bir bisikletin yapılabilmesi o zamanlar için, bazı teknik kısıtlamalar sebebiyle pek mümkün olamasa da, Célériféré benzeri bir tasarımın, ondan çok daha önce yapılmış olması kuvvetle muhtemeldir.

Böyle düşününce, aklı biraz havada bir kişinin de, o dönemlerde çok popüler olan buhar makinesini, bu koşma makinelerine entegre etmeyi düşünmüş olması gerekir. Zira Londra’daki Bilim Müzesi’nde bulunan ve 1818 yılına ait olduğu söylenen bir çizim, arka kısmına, üzerinde oturan insanın boyuna yaklaşan ve üzerinden buram buram duman tüten bir buhar makinesinin entegre edildiği bir Draisienne’ı gösterir. Böylesi bir tasarım, elbette ki ticari bir değer kazanmaz…

“Çılgın mucitlerin garip örnekleri” arasında boğulmaktansa, zamanı biraz ileri saralım ve ayağı daha fazla yere basan, öncü tasarımlara gelelim…

Bisikletin tarihinde çok önemli bir yere sahip olan Fransız Pierre Michaux ile oğlu Ernest Michaux’nun 1850’li yıllarda geliştirdiği ünlü “Velocipede”ini (velespit) temel alarak, 1860’lı yılların ikinci yarısında, Almanya ve Amerika’da yapılan buharlı velespitlerde, buhar makinesi önceki denemelere oranla oldukça küçülmüştür.  Eğer buharla çalışan ve iki tekerlekli bir taşıtı motosiklet kabul edecek olursak, 1868 yapımı Michaux-Perreaux buhar bisikletini dünyanın ilk motosikleti kabul etmek gerekecektir.   Bu motosikleti 1869 yılında ABD’li Sylvester Howard Roper tarafından yapılan ve yine buhar gücüyle çalışan motosiklet izleyecektir. Ancak uzun vadede motosikletler, Daimler’in tasarımı üzerine gelişecektir. Gottlieb Daimler (1834-1900) ismi aslında otomobil tarihiyle bütünleşmiştir. Aslında, ilk benzinli motosiklet de, motorlarını test etmek için düzenledikleri deneylerin bir ürünüdür…

Daimler Reitwagen: Dünyanın Modern Anlamda İlk Motosikleti

Daimler önceleri, Etienne Lenoir’in iki zamanlı içten yanmalı motorunu geliştirerek, sonradan yapılan tüm otomobil motorlarının dayandığı ilkeleri barındıran ilk dört zamanlı içten yanmalı motoru geliştiren Nikolaus Otto’nun Deutz’da kurduğu gaz motoru fabrikasında teknik yöneticilik yapmaktadır. Daimler, araştırma asistanlarından Wilhelm Maybach ile taşıt araçlarını yürütmede çok etkin olabilecek içten yanmalı motorun gücünü kavrar ve çalışmalarını bu doğrultuda yoğunlaştırır. Bu konuda Otto ile görüşleri çakışınca, işten ayrılarak kendi atölyelerini kurarlar.

Daimler ve Maybach, atölyelerinde dört zamanlı Otto motorunu temel alarak benzinle çalışan, hafif ve yüksek hızlı bir motor üzerinde yoğunlaşır. Daimler’in, Otto’nun yanında çalışırken yaptığı benzinli motorlar, dakikada 130 devir yapmaktaydı. Oysa geliştirdikleri yeni motor, dakikada tam 900 devir yapabilmekteydi.

Daimler ve Maybach, geliştirdikleri bu yeni motoru, çocuk bisikletlerindekine benzer şekilde, küçük denge tekerlekleri olan tahta bir bisiklete monte ederek ilk deneylerini yaparlar. Böylece, amaç farklı da olsa, 1885 yılında modern anlamda dünyanın ilk motosikleti sayılan “Daimler Reitwagen”  ortaya çıkar.  Buharla çalışan öncüllerinin aksine içten yanmalı bir motora sahip olan bu ilk motosikletin hava soğutmalı motorunun hacmi 264 cc’dir ve azami olarak 11 km/saat hıza ulaşabilmektedir.   İşte bu yüzden Daimler, çoğu kişi tarafından “motosikletin babası” olarak anılır. Gottlieb Daimler’in 17 yaşındaki oğlu Paul ise modern motosikleti kullanan ilk kişi olarak tarihteki yerini alır.

İlk modern motosiklet üretilmiştir; ancak bugün bildiğimiz anlamından oldukça uzaktadır. Her şeyden önce bu motosiklet ahşaptan yapılmıştır. İyi-kötü bir motor üretilmiştir; ancak onun, bildiğimiz motosikletlere yaklaşabilmesi için, daha ince ve hafif metal konstrüksiyonların, yükü taşıyabilecek kadar kuvvetli ve ince yapıda zincir ve dişli sistemlerinin, daha konforlu ve güvenli bir sürüşü olanaklı kılan şişme lastiklerin ekonomik bir şekilde üretilebilmesi gerekmektedir, Nitekim üretilir de… 1888 yılında John Boyd Dunlop’ın ilk “pnömatik lastiği” bulmasıyla yoldan kaynaklanan ve sürücüyü rahatsız eden sarsıntıların büyük bölümü ortadan kalkar.  Ve bu sayede, yüzyılın sonuna doğru motosikletler, ticari bir ürün haline gelerek yaygınlaşır…

1894’te Hildebrand ve Wolfmüller’in Almanya’da aldıkları patent, motosikletlerin ticari bir ürün haline gelmesindeki ilk adımdır. Dünyanın ilk seri üretim motosikleti olan Hildebrand ve Wolfmüller, 1.489 cc su soğutmalı motoru ile 45 km/saat hıza erişebilmektedir. Bir sonraki yıl, Fransız şirket De Dion Bouton, motosikletlerin kitlesel üretimi ve yaygınlaşmasında büyük payı olan bir motor üretir. Bu küçük, hafif, yüksek devirli ve dört zamanlı motor, birçokları tarafından tüm motosiklet motorlarının anası olarak gösterilir. Bu motor, bundan sonra geliştirilecek ve büyük ticari başarılar kazanacak olan ABD’deki Indian ve Harley-Davidson da aralarında olmak üzere, çoğu motosiklet üreticisi tarafından taklit edilir. Bu iki şirket, kelebeğin ve tutuşma zamanının erken ya da geç olmasının ayarlanabilmesini denetim altına alınmasına olanak veren gidonlardaki döner kumanda sapının kullanılmasına öncülük etti.

Motosikletin Bir Yaşam Biçimine Dönüşmesi

Daimler Reitwagen20. yüzyılın başlarında, motosikletlerin yaygınlaşması için gereken ortam sağlanmıştır. Bunun yanında, saflar da keskinleşmiştir. Otomobil üreticileri kendi yollarında ilerlerken, motosiklet üreticileri de kendi yollarını belirler. Atlantik’in öte yanındaki ilk ticari üretimi, 1895’te, Massachusetts’te bulunan Metz firması, Orient-Aster adını verdiği modelle gerçekleştirir. Artık, motosiklet üretiminde önderliği ABD alacaktır. Excelsior, Indian, Pierce, Merkel, Schickel ve Thor gibi çeşitli firmalar ortaya çıkar. Bu firmalar arasında özellikle, 1903’te, William Harley ve arkadaşları Arthur ve Walter Davidson tarafından kurulan Harley-Davidson Motor Şirketi, bazı motor tutkunları tarafından efsaneleştirilir ve hâlâ geçerliliğini korumak üzere, en güçlü Amerikan ikonları arasındaki yerini alır…

Motosiklet kullanımı, 1910’lardan sonra epey yaygınlaşır. 1. ve 2. Dünya Savaşlarında motosikletler bir askeri araç olarak kullanılır. 1. Dünya Savaşı’na kadar yıllık 20.000 motosiklet üretimiyle en büyük motosiklet üreticisi unvanını elinde bulunduran Indian, 1920 yılında bu unvanını ürünleri 67 ülkede satılan Harley-Davidson’a bırakır. Savaştan sonra, motosikletler yaygınlaşmaya devam ederken, kullanım alanları çeşitlenir. Spor motosikletlerin yanında, zaman zaman yanma takılan sepetlerle çeşitli ticari işlerde ve kamu görevlerinde motosikletler çokça kullanılır. 1930’ların başında DKW, 1950’lerde BSA Group, 1955’ten 1970’e kadar NSU dünyanın en büyük motor üreticileri unvanını sırayla taşır.

Motosiklet satışları en büyük patlamasını tüm dünyada devrim rüzgarlarının estiği 1960’lı yıllarda özellikle Honda’nın ABD’deki reklam kampanyası ile yaşar. 1962 yılında “Honda ile güzel insanlarla tanışırsınız” sloganıyla başlayan bu kampanya ile Honda; toplumda klişeleşmiş asi, isyancı, antisosyal motosikletçi imajını yıkarak motosikletin herkes için olduğunu iddia eder. Sonuç oldukça başarılıdır. 1955 yılında kurulan bu küçük Japon markası yalnızca üç yıl içinde ABD’de 90.000 motosiklet satar. Tüm ABD’deki motosiklet sayısı ise bu üç yıllık dönemde tam iki katına çıkar. 1965 yılında yaklaşık 645.000 olan ABD’deki motosiklet sayısı, Honda’nın başlattığı rüzgar ile 1975 yılında 5 milyonu aşacaktır.

Günümüzde motosiklet piyasası Harley Davidson, BMW ya da Ducati  gibi istisnalar haricinde büyük oranda Honda, Yamaha, Kawasaki, Suzuki gibi Japon firmaların egemenliği altındadır. Az gelişmiş ülkelerde ucuz ve düşük hacimli motora sahip motosiklet piyasasında ise en büyük oyuncu Hindistanlı firmalardır.

Bugün kimilerine göre “özgürlüğün simgesi”, kimilerine göre “bir yaşam biçimi”, kimilerine göre “ekmek teknesi”, kimilerine göre ise, karışık şehir trafiğinde, otomobillerin arasından sıyrılıp gitmeye yarayan pratik bir araç motosiklet… Artık -bazı bilinçli müdahaleleri saymazsak- eski modellere göre son derece sessiz, hafif ve hızlılar. Hatta bazıları, olması gerektiğinden de hızlı…

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.