Muhammed Ali

Adalet için kavga veren, ringlerin tartışmasız gelmiş geçmiş en renkli boksörüydü Muhammed Ali. 1942 yılının 17 Ocak’ında Kentucky Louisville’de doğduğunda, ismi Cassius Marcius Clay’di. İrlanda ve Afro-Amerikan asıllı bir aileden geliyordu.

Louisville Home Show adı altında yılda bir kurulan bir pazar yerinde, daha yeni aldığı bisikleti çalınınca Cassius orada görevli polis memuruna gidip “hırsızı bulursa çok kötü pataklayacağını” söyler. Polis memuru Joe Martin ile karşılaşması, genç Cassius’un yaşamının geri kalanına yön verecek olan müthiş bir rastlantıdır. Martin gençlere boks öğretmektedir ve bu öfke dolu çocuğun da iyi bir öğrenci olabileceğine inanır.

Haklıdır. Sadece altı hafta sonra henüz 12 yaşında olan Cassius Clay, her biri üç dakika süren üç rauntluk maçını hakem kararıyla kazanmayı başarır. Sonra hiç durmaz; arka arkaya oynadığı 108 amatör mücadeleden 6 Kentucky Altın Eldiven şampiyonluğu, 2 Ulusal Altın Eldiven orta sıklet şampiyonluğu ve AAU ulusal hafif sıklet unvanı çıkarır.

Clay cesaretinin ve birkaç yıllık boks tecrübesinin ödülünü, daha 18 yaşında iken Roma’da 1960 Olimpiyatları’nda kazandığı altın madalya ile boynuna takar. Amerika artık onu tanımaya başlamıştır; boks yeteneği ve ‘şair’ yanıyla:

Hedefim en büyük kılmak Amerika’yı
Bu yolda Rus’u yendim ve sonra da Polonyalıyı
Ve ABD adına Altın Madalya’yı kazandım
İtalyanlar dedi ki: “Sen geçmiş zamanın Cassius’undan da büyüksün”
Adını seviyoruz ve seviyoruz oyununu
Eğer istersen, Roma yap yurdunu
Dedim ki onlara, dostluğunuzu takdir ediyorum
Ancak benim vatanım hâlâ Amerika’dır
Çünkü Louisville’lilerin gözleri yoldadır.

Boks seyircisi için “amatör şairliği” dışında da şaşırtıcı bir kimlikti Muhammed Ali; 1.91’lik boyundan beklenmeyecek derecede hızlı hareket ediyor, ellerini ve ayaklarını çok seri kullanıyordu. Yumruğu acı bir güce sahipti ve sağ elini sürekli geliştiriyordu. Farklı bir stili vardı; gardını almak yerine kollarını düşük tutarak yüzüne gelen yumruklardan vücut hareketleriyle kurtuluyordu.

Boks otoriteleri Clay’in stiline şüpheyle yaklaşıyor hatta bunu çılgınlık olarak adlandırıyorlardı. Roma’da kazandığı Olimpiyat Altın Madalyası bile onu “çılgın” yaftasından kurtaramamıştı. Otoriteleri memnun edememişti belki; ama dinamik yapısı, her konuda espri yapması ve kendisine olan güvenini her fırsatta dile getirmesi, boksun o günlerdeki durağan atmosferini değiştiriyordu.

Kameralar onu seviyordu. Çünkü konuşmasıyla, anlattıklarıyla medya için zengin bir malzemeydi. “En büyük benim” diyordu ve bunu birkaç kez tekrarlamaktan da kaçınmıyordu. Rakiplerini hangi rauntta nakavt edeceğini bile kafiyeli bir şekilde söylüyordu: “They all fail, in the round I call / Benim söylediğim raunt gelecek ve hepsi o zaman düşecek.”

Clay’in varlığı, boksun kaybetmekte olduğu seyirciyi geri getiriyordu.

Tabii zirveye çıkmak için sadece espri yetmiyordu ve 18 yaşındaki Clay de bunun farkındaydı.

Art arda kazandığı maçlarla profesyonel boksta dikkat çeken bir isim konumuna geldi. Sırada Sonny Liston vardı; dünya şampiyonu… Liston dönemin Mike Tyson’ıydı bir anlamda. Silahlı soygun suçundan cezaevinde yatarken boksu öğrenmiş ve ardından ağır sıklette baş edilemez bir yumruk olmuştu.

Cassius Clay her zaman olduğu gibi, maçtan önce kendisini övmeye ve rakibiyle dalga geçmeye başladı. Maçtan önce Liston’a, “Bu akşam burada biri ölecek, korkuyor musun” diye sesleniyordu. Liston’un “ölümcül” bakışlarını mizah malzemesi yapan Clay rakibini 8. rauntta yeneceğini iddia ediyordu. Dev maç öncesi ona inananların sayısı çok azdı.

25 Şubat 1964’te, Clay ringde dişe diş bir mücadeleye girişti. 5. rauntta bir ara geçici körlük de yaşasa sonraki rauntta Liston’a çok sayıda ve yıkıcı yumruklar attı. Liston 7. raunt zili çaldığında köşesinden kalkmadı; ringe, bu hırslı çaylağın karşısına dönmek istemiyordu.

Muhammed Ali Müslüman Olduğunu Açıklıyor

Boks dünyası şoktaydı: Cassius Clay yeni ağırsiklet dünya boks şampiyonuydu. Tabii Clay asıl şoku bu zaferin sadece iki gün sonrasında yaşattı: Dinini ve adını değiştiriyordu. O artık bir Müslümandı ve adı da Muhammed Ali’ydi.

Clay dinini değiştiriyor ve o dönemlerde herkesin belirli bir mesafede durduğu İslam Ulusu’na katılıyordu. Kardeşi Rudolph zaten daha önce İslam Ulusu’na katılmış ve adını Rahaman’a çevirmişti.

Mart’ın 6’sında grubun lideri Elijah Muhammed radyodan bir açıklama yaptı: Cassius Clay ismi kutsal bir anlamdan yoksundu ve şampiyonun ismi bundan sonra “Muhammed Ali” olacaktı.

Halk şaşkındı; çoğunluk, bir şampiyonun “nefret dini” olarak bilinen bir din için iman etmemesi gerektiğini düşünüyordu.

Hele de Ali sık sık Malcolm X ile birlikte görünmeye başlayınca kuşkular ve olumsuz görüşler iyice arttı.

“Bu iyi çocuk neden bu kadar düşmüştü?” Ne dini tercihini kabullendiler ne de yeni adını; dövüşlerinde herkes karşısındaydı.

İslam’ı seçmesinin sonuçları yakın ilişkilerine de yansıdı; bir model olan Sonji Roi’yle olan evliliği, kadının, Ali’nin İslam Ulusu’na olan aşırı sadakatini kabullenememesinden dolayı sona erdi.

Ali ise seçiminden ve üstlendiği rolden memnundu:

En büyüğüm, en iyiyim dediğimde beni televizyona çıkarıyorlar ve siyah çocuklar, ‘Bak bizim bir şampiyonumuz var, bak neler de yapabiliyor’ diyorlar ve bu hoşuma gidiyor.

Sadece bir dini tercih değildi onun yaptığı; Muhammed Ali olarak, insan hakları mücadelesi veren siyahların sözcülüğüne de soyunmuştu. Ancak halkı olduğu kadar meslektaşlarını da huzursuz etmişti. Geçmişin en önemli isimlerinden Joe Louis, Müslüman boksörün ırkçı bir derneğin üyesi olduğunu ve kendisi ya da Rocky Marciano gibi efsanevi isimlerle kıyaslanabilecek yeteneklere sahip olmadığını söylüyordu.

Ali yanıtını yine ringde verdi. Önce intikam arzusuyla yanıp tutuşan Sonny Liston’ı aldı karşısına. 25 Mayıs 1965’teki maçta Liston birinci raundun sonunu bile göremedi; gördüğü tek şey sonraları boks dünyasında “hayalet vuruşu – fantom vuruşu” diye ünlenen yıkıcı bir yumruktu.

Boksörlerin maç öncesi düzenledikleri basın toplantılarında birbirlerini kızdırmaları, karşılıklı meydan okumaları olağan karşılanır. Ne var ki, 1967’de Ernie Terrell maç öncesi büyük bir hata yaparak, Ali’yi aşağılamak için ona Müslüman olmadan önceki adıyla hitap etmişti. Muhammed Ali yanıtını yine ringte verdi. Terrell’a attığı her yumruktan sonra, “What is my name – Benim adım ne?” diye bağırıyordu.

Hızlıydı, yetenekli ve zekiydi. Kendisine yakıştırılan ve herkesin belleğine yıllarca kazınan slogan Ali’nin boksör kimliğini çok iyi açıklıyordu: Kelebek gibi uçar, arı gibi sokarım – float like a butterfly sting like a bee”

Muhammed Ali ve Vietnam Savaşı

Muhammed Ali nakavt ettiği Sonny Liston’un başında60’ların sonuna doğru Amerikan ordusu onu Vietnam’da saflarında görmek istiyordu. Vietnam’daki savaş her geçen gün daha da kötüye gidiyordu; ordu sürekli olarak birliklerini tazelemek zorundaydı. Daha önce askerlik sınavına iki kez giren ancak her ikisinde de gerekli notu tutturamayan Ali’yi -standart not ortalamasını düşürerek-cepheye çağırdılar. Ancak Muhammed Ali orduya katılmayı reddetti; bu onun savaşı değildi.

Lousville’de insanlara hala köpek muamelesi yapılıp “pis zenci” diye çağrılırken ve en temel haklarından bile yoksun bırakılmışken, bir üniforma giyip 10.000 mil ötedeki bir ülkede kurşun sıkıp bomba atmamı nasıl bekleyebilirler? Hayır! Beyaz köle efendilerin beyaz olmayan başka bir ulusa baskı yapmalarında, onları öldürmelerinde, evlerini ateşe vermelerinde yardım etmeyeceğim!

“Benim Vietkonglularla alıp veremediğim bir şey yok” diyordu ve aslında dediğinden fazlasını da ima ediyordu.

Savaşın, ülkesinde siyah insanların savaştığı baskıyla aynı mantığa sahip olduğunu düşünüyordu, Amerikalılarsa onun bir “hain” olduğunu. Halk onun “ağzı kalabalık, hilekar bir siyah ırkçı” olduğunu söylerken, spor yazarları da Ali’nin “Hem Amerika hem de boks dünyası adına bir utanç” olduğunu yazıyordu.

Vietnam Savaşı’na katılmayı reddettiği gün, New York Atletizm Komisyonu, Ali’nin yaşamındaki en önemli iki şeyi elinden aldı: Lisansını ve unvanını. Diğer eyalet komisyonları da New York’u izlediler. Orduya karşı işlediği iddia edilen suçtan da yargılandı; 10.000 dolar para cezasının yanında 5 yıl hapis cezası verildi. Ancak önce suçlu bulunmasına rağmen uygulama, karar Yüksek Mahkeme tarafından değerlendirilene kadar durduruldu.

Ali için ringlerden ve medyadan uzak, sessiz bir dönem başlıyordu.

17 Ağustos 1967’de, 17 yaşında Müslüman bir kız olan Belinda Boyd’la (Müslüman adıyla Khaliah Boyd) evlendi. Bu evlilikten dört çocuğu olacaktı Ali’nin: Maryum, Rasheeda, Jamillah ve Muhammed Jr. Tabii hayatını bokstan kazanan biri için, zor bir süreçti. Para kazanmak için lise ve üniversiteleri dolaşıp konuşmalar yaptı. “Aka Cassius Clay” isminde bir belgeselin yapımına katıldı, Broadway’de sahnelenen “Buck White” oyununda rol aldı ve “Computer” üzerinden eski dünya ağır siklet şampiyonu Rocky Marciano’yla dövüştü.

Onun ringlerden uzak olduğu dönemde, 1964’ün altın madalyalı boksörü “Smokin” Joe Frazier, Jimmy Ellis’i nakavt ederek şampiyonluk unvanını ele geçirdi. Muhammed Ali elinden zorla alınan bu unvanı yeniden kazanmaya kararlıydı; bir gün tekrar profesyonel arenada dövüşebileceğini umut ederek sürekli çalışıyordu. Beklediği gün, Üst Mahkeme’nin hakkında verilen kararı 1970’te bozmasıyla geldi.

Karşısına çıkan ilk rakip, kuvvetli bir beyaz boksör olan Jerry Quarry’ydi. İlk kez kendisinden daha genç bir rakiple karşılaşan Ali, atıl döneminin ardından çok zorlandı; ama yine de Quarrv’nin kaşını açarak onu safdışı etmeyi başardı. Ancak, eskisine göre daha ağır hareket ettiği, daha sert yumruklar atmasına rağmen rakiplerinden alışılmış çevikliğiyle kaçamadığı herkesin dikkatini çekmişti.

Eskisine göre önemli bir fark daha vardı: Artık bokstan çok daha iyi para kazanıyordu. Oscar Bonovena’yı da son rauntta üç kez yere yıkarak yendikten sonra sıra yaşamının en önemli maçlarından birine gelmişti: Yokluğunda tahta çıkan Frazier’ın karşısına çıkacak ve unvanını isteyecekti.

Yüzyılın Boks Maçı: Muhammed Ali-Joe Frazier’a Karşı

Muhammed Ali ve Joe Frazierİki şampiyon 1971’in 8 Mart’ında, Madison Square Garden’da karşı karşıya geldiğinde, herkes bu dövüşü “yüzyılın boks maçlarından biri” olarak değerlendiriyordu. Ali karşılaştığı en zor rakip karşısında kuvvetini gösterdi ancak üstünlük sağlayamadı. 15. ve son rauntta rakibini çok kısa süre için de olsa yere yıkmayı başaran Frazier unvanını korudu.

Ali için bütün mücadele yeniden başlamak zorundaydı. Hırs dolu bir kuvvetini yeniden kazanma döneminde karşısına çıkan isimleri teker teker devirdi: Ellis, Mathi, Blin, Lewis, Foster…

Bütün amacı Frazier’ın karşısına bir kez daha çıkmak ve intikamını, tabii aynı zamanda tacı almaktı ancak mümkün olmadı. Çünkü Frazier, Jamaika’da, Kingston’daki bir karşılaşmada genç bir boksör, George Foreman tarafından daha sadece maçın ikinci raundunda nakavt edildi. Ali de aynı dönemde çenesini kıran Ken Norton tarafından profesyonel boks yaşamının ikinci yenilgisiyle tanıştırılıyordu.

Ali önce Norton’dan sonra da Frazier’dan rövanş aldı ve tarihi rakibinin yeni bir dövüş talebine kulak asmadan doğrudan tacın yeni sahibine yöneldi. Şampiyon George Foreman o güne kadar oynadığı 40 maçın hiçbirini kaybetmemişti ve dövüşlerinin bir çoğunu daha ilk rauntlarda bitiriyordu.

30 Ekim 1974’te, “Rumble in the Jungle” diye adlandırılan maçta Ali, 6 yıl önce elinden alınan şampiyonluğu geri kazanmıştı.

Bir anda tekrar zirveye oturdu; hem profesyonel anlamda hem de halkın sevgisi açısından. Başkan Ford tarafından Beyaz Saray’a özel olarak davet bile edildi. Keyfini kaçıran, İslam Ulusu’nun lideri Elijah Muhammed’in 1975 yılında ölmesi öldü.

Bokstaki başarısı devam ediyordu. Ta ki 1977’ve kadar. Ancak kaybettiği yer boks ringi değil mahkeme salonuydu. Karısı Khaliah açtığı boşanma davasını kazandı ve on yıllık evliliği 19 Temmuz 1977’de sona erdi. Ali kısa süre sonra Veronica Porsche’la evlendi, hakkında bir kitap yazıldı ve otobiyografik bir film olan “En Büyük” çekildi.

Hızını ve gücünü gün geçtikçe yitirmesine rağmen dövüşü sürdüren Muhammed Ali, unvanını ilk kez ringde kaybettiğinde, tarih 15 Şubat 1978’di.

Ali çok vakit geçirmedi; hazırlandı, hırslandı ve sadece 6 ay sonra tacı geri alarak 3 kez ağır siklet boks şampiyonu olan tek boksör olma unvanını da ele geçirdi. Artık yorulmuştu. Ringlere çıkmamaya karar verdi ve Kriss Kristofferson’la “Özgürlük Yolu” adlı bir dizide rol aldı. Los Angeles’a taşındı. Bir diplomat olarak dünyanın birçok yerini dolaştı ancak içindeki ring özlemini daha fazla bastıramadı. Boks çevrelerinin ve annesi Odesa Clay’in bütün itirazlarına rağmen boksu -bir anlamda- yanında, kendi kampında öğrenen Larry Holmes’la 2 Ekim 1980’de bir kez daha ringe çıktı. Sağlığı hakkında şüphe duyanlar haksız değillerdi; Muhammed Ali hiçbir varlık gösteremiyordu.

Ancak Ali kaybetmeyi hazmedememişti; 11 Aralık 1981’de bir kez daha, bu sefer Trevor Berbick’in karşısına çıktı ama sonuç yine aynı oldu. Ertesi sabah Ali gecikmiş bir kararı açıkladı: Boksu bir daha dönmemek üzere bırakmıştı…

Muhammed Ali 1984’te Parkinson hastalığına yakalandığını öğrendi. Ringlerde fırtına gibi estiği günlerdeki görüntüsünün çok uzağında, birçok kişi tarafından üzüntüyle bakılan bir hale geldi. Ancak şampiyon, mücadele hırsını bu cephede de göstermekten geri kalmadı. Parkinson hastalarının üçte birinin Afrikalı, Asyalı ve İspanyol kökenliler olmasından yola çıkarak özellikle bu azınlık gruplarını hedefleyen bir araştırma yapılmasını sağladı.

Muhammed Ali daha sonraki yıllarda Parkinson’a karşı verdiği mücadeleyle dünyanın çeşitli ülkelerini dolaştı, devlet adamlarıyla bir araya geldi ve her geçen gün, bu hastalığa karşı mücadelenin sembolü haline geldi.

O sembolü 1996 yılında Olimpiyat stadını dolduran binlerce insan ayakta alkışladı. 54 yaşındaki boks efsanesi, bembeyaz bir spor kıyafet içinde Atlanta Olimpiyatları’nın başlangıcını sembolize eden meşaleyi yakıyordu. Profesyonel boks yaşamı boyunca yalnızca 5 maç kaybedip, 37’si nakavttan olmak üzere 56 maç kazanan Muhammed Ali, tüm zamanların gelmiş geçmiş en iyi boksörü unvanını hakkıyla kazanıyordu.

CNN Muhabiri: Amerika’da dehşete yol açan teröristlerle aynı dinin üyesi olmak size ne hissettiriyor?

Muhammed Ali: Siz Hitler’le aynı dine mensup olmaktan ne hissediyorsanız aynısını!

(11 Eylül saldırılarının ardından)

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.