Pearl Harbor Baskını

7 Aralık 1941, Amerikalıların yüreklerini sonsuza dek acıyla dolduracak bir tarihtir. Başkan Franklin D. Roosevelt bunu “şerefsizlik tarihinde yaşayacak bir gün” olarak nitelemiştir. Bu tarihte, Japon uçakları bir anda göklerin maviliğinde belirip Amerikalıların Pearl Harbor’daki donanmasını bombalamıştı.

Büyük bir uçak gemisi filosundan havalanan 400 uçak Hawaii’nin Oahu adasına hiç beklenmedik bir şekilde ölüm yağdırmıştı.

Peki, Pearl Harbor baskını neden yapılmıştı?

1937 yılında Japonya’nın Çin’i işgal etmeye başlamasıyla ABD’nin Çin’deki çıkarlarına büyük zarar vermiş, ABD’nin tepki göstermesi ise fazla gecikmemişti. Özellikle, Japon işgaline karşı savaşan Çinlilerin komutanı olan Çan Kay Şek’e verilen destek Japonları son derece sinirlendirmiş, iki ülke arasındaki soğuk rüzgarlar sertleşmeye başlamıştı.

II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle durum daha da kötüleşti. Batılı ülkelerin II. Dünya Savaşı nedeniyle birbirleriyle uğraşmasından yararlanan Japonya Asya’daki emperyalist yayılmasına hız verince ABD ile olan çıkar çatışmaları daha da büyüdü. Tokyo ve Washington arasındaki ilişkilerin gerginleşmesine yol açan nedenlerin başında, Japonların Çin kıtasında doğrudan doğruya ye da kukla hükümetler aracılığıyla egemen olmak istemeleri geliyordu.

Fakat ABD’nin tepki göstermesinde en büyük gelişme, Japonya’nın 27 Eylül 1940’da Almanya ve İtalya ile Üçlü Pakt’a imza atmasıydı. Bu, doğrudan doğruya ABD’ye yönelik bir tehditti. Çünkü Fransa’nın düşmesinin ardından Avrupa’da Hitler’e karşı koyan tek güç İngiltere kalmış ve ABD İngiltere’yi destekleme kararı almıştı.

1941 Nisan’ında ABD’liler ortamı yumuşatmak için Japonlarla diplomatik görüşme yapmaya çalıştıysa da,  Japonlar bu yeni politikayı ABD’nin zafiyet göstergesi olarak yorumladı; ABD’nin Çin’e ve İngiltere’ye yaptığı yardımlara bir an önce son vermesini istedi. ABD’nin tepkisi ise çok daha sertti: Panama Kanalı’nı Japon gemilerine kapattı, ülkesindeki tüm Japon alacak ve mallarını dondurdu, Japonya ile yapılacak ticareti sıkı bir denetim altına aldı. Japonya’ya hurda metal ve petrol ihracatı da yasaklanmıştı. Birkaç gün sonra İngiltere, Kanada ve sürgündeki Hollanda hükümeti de Roosevelt yönetiminin Japonya’ya karşı alınan bu tedbirlere katıldıklarını açıkladılar. Böylece Japonya’nın Sumatra, Borneo ve Birmanya’da bulunan petrol kuyularından ve rafinerilerinden yararlanma olanağı ortadan kalkıyordu. Oysa Japonya petrol ithalatının neredeyse %80’ini ABD’den gerçekleştiriyordu.

Başkan Roosevelt ve Cordell Hull, petrole ambargo koymakla ellerine büyük bir fırsat geçirmişlerdi. Zira iki yıl içinde Japonya’nın sıvı yakıt stoklarının tükeneceği biliniyordu. Tokyo ve Washington arasındaki sürtüşmenin giderek artacağını tahmin etmek bir falcılık olmayacağına göre petrolün Japon generallerinin başına büyük dertler açacağı kuşkusuzdu. Üstelik bu ambargo, Borneo. Sumatra ve Birmanya’daki Burma-Oil’i de içine aldığına göre iş oldukça ciddiydi. Japon askeri danışmanları bu nedenle, bir uzlaşmaya varılmasını eğer bu mümkün olmazsa işi zamana bırakmaya ve böylece avantajlı duruma geçmeğe çalışan Amerika’ya bir an önce müdahale edilmesini önerdiler. Amerika bir çatışma çıkarmadan, yani tam anlamıyla Japonya ile ilişkilerini koparmadan bu durumu uzatırsa, savaşmadan Japonya’yı ambargo yoluyla dize getirebilirdi.

ABD’nin verdiği Hull notası Japonlar tarafından ültimatom olarak değerlendirilince tüm diplomatik görüşmeler sona erdi. Artık köprüler atılmıştı…

6 Eylül 1941 günü durumu yeniden görüşmek üzere, imparatorluk konseyi toplandı. Alınan kararlar şunlardı:

  • Bir savaş olasılığını göz önünde bulunduran Japonya bu konudaki hazırlıklarını Ekim sonuna kadar bitirecektir.
  • Bu hazırlıklara ek olarak, tüm diplomatik yollardan, Amerika ve İngiltere ile Tokyo ‘da varılan anlaşmanın çerçevesinde bir uyuşma sağlamaya çalışılacaktır.
  • Eğer Ekim başında önerdiğimiz çareler çerçevesinde bir çözüm bulunmazsa Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Hollanda karşısında derhal savaş kararı alınacaktır.

Japonya, Pearl Harbor Saldırısının Planlarına Başlıyor

Japonların Pasifik’te Amerikalıları ağır bir yenilgiye uğratma planı, 1941 yılının Kasım ayı ortalarında uygulamaya konulmuştu. Hull notasının ardından Japon Amiral Isoroku Yamamato ABD ile bir savaşın ufukta olduğunu anladığından harekat planı hazırlıklarına başlamıştı. Plan, beklenmedik ve ani bir saldırı üzerine geliştirilmiş ve temel hedefi ABD’nin Pasifik donanmasını yok etmeye yönelikti. Eğer ABD’nin Pasifik donanması yok edilirse ABD’nin toparlanabilmesi en az bir yıl sürecekti ve bu süre Japonya’ya çok rahat hareket etme alanı sağlayacaktı.

Kısa sürecek bir savaş sırasında Japonların birçok konuda Amerikalıları alt edebilecekleri şüphe getirmez bir gerçektir. Ama ya baskın unsuru yeterli gelmediğinde başlayacak uzun sürecek bir savaşta? Bunun yanıtını Prens Konoye ile konuşan Amiral Isoroku Yamamato’nun sözlerinde bulabiliriz:

Eğer bana savaşın gerekli olduğunu söylerseniz, tüm gücümle Amerika Birleşik Devletleri’nin üzerine saldırır ve 6 ay boyunca sizi zaferden zafere koşturacağımı garanti ederim. Ama sizi uyarıyorum, eğer bu çatışma iki ya da üç yıla uzarsa kesin zaferimiz konusunda kuşkuluyum.

Saldırı stratejisine göre Pearl Harbor’daki hedefler öncelik derecesine göre sıralamışlardı: Uçak gemileri, ana muharebe gemileri, yakıt gemileri ve Wheeler, Hickarn ve Bellows Field ana üslerinde bulunan uçaklar. Saldırı tarihi ise birçok farklı unsur göz önüne alınarak belirlenmişti. Japon istihbaratı Amerikan donanmasının Pearl Harbor’a hafta sonları geldiğini ama askerlerin tam kadro burada olmadıklarını bildirmişti. Bu unsur taarruzun baskın etkisini gerçekleştirmesi için en önemli noktaydı. Bu nedenle Pazar gününün seçilmesi çok doğaldı.  Aralık ayının ortalarından itibaren doruğa çıkacak muson yağmurları, Malaya ve Filipinler’e çıkarma ve Pearl Harbor’a da taarruz sırasında denizde yakıt ikmali yapmayı zorlaştıracaktı. 7 Aralık Pazar günü Hawaii’de ay ışığı olmayacaktı. Bunun anlamı, Pearl Harbor’a saldıracak uçakları taşıyan uçak gemilerinin fark edilmeden hedefe varması ve baskının büyük bir gizlilik içinde gelişebileceği demekti.

26 Kasım’da altı uçak gemisi, iki savaş gemisi, üç kruvazör, dokuz destroyer, sekiz tanker ve üç denizaltıdan oluşan filo yola çıktı. Beşi mini denizaltı taşıyan 25 denizaltılık bir öncü kuvveti 19 Kasım’da yola çıkmıştı. Filo kendisine yol olarak 42. paralelin kuzeyinde bir rota seçmişti. Pasifik’in bu bölgelerindeki yoğun sis nedeniyle kötü bazı karşılaşmalardan sakınabilirdi.

Japonya’daki Amerikan ajanları, Japon donanmasının büyük gemileri, birer birer bağlı bulundukları limanlardan ayrılıp kayıplara karıştıklarında durumu ABD’ye bildirmişlerdi. Gemiler, Kuzey Japonya’nın buzlu sularında uzanan bir dizi adanın arasında Tankan Körfezi’nde toplanmaktaydılar.

Pearl Harbor Limanı

Filonun önünde, aşılacak koskoca Pasifik Okyanusu vardı ve görevin başarılması için filonun varlığının bile bilinmemesi gerekiyordu. Bu yüzden telsiz konuşmaları yasaklandı, denize çöp dökülmedi, az duman çıkaran yakıtlar kullanıldı ve karartma yasağına kesinlikle uyuldu. Japonya sularında kalan diğer gemiler, Birleşik Devletler ajanlarının tüm filonun bölgede olmadığını anlamamaları için birbirleriyle haberleşmelerini arttırdılar.

1 Aralık’ta Tokyo’dan esrarengiz bir mesaj yayımlandı: “Niitaka Dağı’na tırmanın.” Bunun ne anlama geldiğini yalnızca vurucu filonun komutanı Tümamiral Chuichi Nagumo biliyordu. İmparatorluk Konseyi savaş kararı almıştı. Pearl Harbor baskını yapılacaktı. Yine de komutana verilen emir kesindi. 6 Aralık gününe kadar filo görülecek olursa, sürpriz unsurunu kaybetmiş olacağı için geri dönecekti. 7 Aralık günü görüldüğü takdirde, baskını yapıp yapmama kararı komutana bırakılıyordu. Baskın günü ve saati olarak 7 Aralık pazar, saat 08.00 seçilmişti. 1941 Aralık ayında Pasifik’teki güç dengesi şöyleydi:

ABD Japonya
Zırhlı Gemi 9 10
Uçak Gemisi 3 10
Ağır Kruvazör 13 18
Hafif Kruvazör 11 18
Destroyer 80 113
Denizaltı 56 63

Washington savaş ilanına karşı hazırlıklıydı. Amerikalılar, Tokyo ile Washington’daki Japon Büyükelçiliği arasındaki haberleşme şifresini çözmüşlerdi. Japon elçisi tarafından kendilerine verilecek notayı da ele geçirmiş bulunuyorlardı. Bir savaş ilânı olan bu nota, Amerika’yı İkinci Dünya Savaşı’na sokacaktı. Hawaii’ ye saldırdıkları anda notayı da vermek, o garip Japon şeref duygusunu tatmin etmiş olacaktı. Ancak notayı verme emrini, Tokyo’dan zamanında alamamışlardı.

Böylece, 7 Aralık sabahı Hawaii Adalarındaki Amerikalılar, Japonlar için bir hedef oluşturduklarını bilmiyorlardı. Savaş ilan edildiği takdirde Hawaii’nin sivil Japonlarının sabotajlara başlayacağından korkuluyordu. Ama Pearl Harbor’un ilk ateş hattında olması diye bir şey akla bile gelmezdi.

Pearl Harbor Baskını: Uyarılar Dikkate Alınmazsa…

Japon komutan Chuichi Nagumo7 Aralık sabahı erken saatlerde Amerikan askeri personeli, Honolulu’nun cumartesi gecesi partilerinden ve danslarından yorgun dönüp yatmışlardı. Bu sırada, Japon öncü gücünün iki düzüne denizaltısı Pearl Harbor’u sarmaktaydı. Bunların görevi kaçmaya çalışan gemileri torpillemekti. Beş denizaltıdan çıkan ikişer kişilik mini denizaltılarda, ikişer torpil bulunuyordu. Bunlar da uçak saldırısı başladığı anda limana girip gemileri torpilleyeceklerdi.

Amerikalıları uyandırması gereken bir uyarı vardı. Saat 3.30’da Condor mayın temizleme gemisinin nöbetçi subayı Teğmen Mc Cloy, Pearl Harbour limanına doğru yaklaşan bir periskop görmüştü. Limanın hemen dışında devriye görevinde olan Condor, Ward destroyerine işaret vermiş, savaş alarmına geçilmişti. Ama denizaltı bir daha görülmeyince teğmenin yanıldığı düşünülerek bir saat sonra alarm kaldırılmıştı.

Sabah saat beşten az önce Condor devriye nöbetini bıraktı. Limanın ağzındaki denizaltı ağı, geminin girmesi için açıldı. Birkaç saat içinde limana girip çıkacak gemi olduğundan, ağ açık bırakıldı. Böylece Pearl Harbor’da yatan 96 savaş gemisine doğru zaten yol almakta olan mini denizaltıların yolu tümüyle açılmıştı. Ne Condor, ne de Ward denizaltıyı gördüklerini bildirmedikleri için ağı kapatmak için bir neden görülmemişti.

Pearl Harbor’un büyük bir bölümü uykudaydı ama 6.45’te savaşın ilk mermisi atılmıştı. Hâlâ devriye nöbetinde olan Ward, liman girişinde bir mini denizaltı görmüş ve ateşe başlamıştı. Sonra denizaltıya bindirmek istermiş gibi üzerine doğru yol aldı ve yanından geçerken bir su bombası attı. Denizaltı havaya uçtu. Daha sonra ikinci bir denizaltı daha görüldü. Atılan bombalarla bunun da batırıldığı sanıldı.

Ward denizaltılarla çatışmasını, ikisi de şifreli iki mesajla bildirdi. Fakat şifre çözmedeki gecikmeler yüzünden ilk mesaj, Pearl Harbor’daki Amerikan deniz üssünde görevli tek kişiye, ancak saat 7.15’te gelebildi. Yedek Yarbay Harold Kaminsky, üst rütbe subaylarından bir ikisini uyandırabilmek için yirmi dakika uğraştı. Pearl Harbor’daki savaş gemilerinde ise, yalnızca bayrak çekme işiyle uğraşılmaktaydı.

Saat yediden az önce gelen bir uyarı daha boşa çıktı. Oahu’daki kara kuvvetleri radar istasyonları kuzeyden gelen iki uçak saptamışlardı. Bunlar, hiç kuşkusuz diğer uçakların önünde uçan ve Amerikan gemilerinin konumunu bildirecek olan Japon keşif uçaklarıydı. Raporlar adanın haber merkezine iletildi. Ancak ne yazık ki saat yedide herkes kahvaltıda olurdu. Bu yüzden bu bir saatlik tehlike uyarısı da savsaklanmış oldu.

japonya_pearlharborRadarda görülen ilk iki uçağın ardından saatler biraz daha ilerleyince Oahu adasının kuzey ucundaki Opana radar istasyonu, saat 7.02’de büyük bir saldırının başlamak üzere olduğu fark etti. Radar istasyonunda çalışan Lockard ve Elliot görevlerini tamamlamışlar, üsse dönmeye hazırlanıyorlardı. Onları üsse götürecek olan kamyon henüz gelmediği için, Elliot radarı kapamamıştı. Birden gördüklerine inanamaz, çünkü ekranında çok sayıda uzak görünmektedir. 7.20’ye doğru Lockard ve Elliot durumu merkeze bildirirler: “132 milde çok sayıda uçak belirdi!” Ancak merkez, kahvaltı için kapanmış sayılırdı; görevde olan iki kişiden biri telefon memuru, diğeri de gidip kahvesini içmek için sabırsızlanan bir subaydı. Subaydan aldıkları yanıt Pearl Harbor baskınının unutulmaz sözcüklerindendir. Şöyle der nöbetçi Teğmen Tyler: “Bosverin!” Opana’daki radarcılar  da raporlarının önemsenmemesine kızarak radarlarını kapatıp kahvaltıya gider.

Oysa saat 6’da Amiral Nagumo ilk dalganın saldırıya başlaması için emir vermişti. Gökyüzü hâlâ karanlıktır. Pilotların uçaklara binişi, denemelerde elde edilen derecelerin çok altında bir sürede tamamlanmıştı. Tüm pilotlar yıkanmış ve temiz çamaşırlarını giymişlerdi. “Haşhikami” adı verilen sıkı başlıklarını takmışlar ve uçuş pistinin üzerine kurulan küçük tapınakta son dualarını yaptıktan sonra uçaklarına binmişlerdi.

Nagumo’nun emrine uyan ilk filo saat 6’da havalandı. İlk filoda 49 klasik bombardıman uçağı, 51 avcı-bombardıman uçağı, 40 torpil uçağı ve 43 avcı uçağı bulunmaktaydı. 183 uçaktan oluşan ilk filo yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi Oahu’nun en kuzey noktasında bulunan radar ekranında belirmişlerdi. Ancak Teğmen Tyler, bunu Kaliforniya’dan gelmekte olan B17 “Uçan Kale” filosu sandığı için boşvermişti. Oysa bu ihbar değerlendirilse Pearl Harbor saldırıyı yarım saat kadar önce öğrenecek ve durum hiç de tarih kitaplarında yazıldığı gibi olmayacaktı.

Japon uçakları kıyıya yaklaşmıştı artık.

Pearl Harbor’da yatan Nevada gemisinde bayrak çekilirken bando Amerikan ulusal marşını çalmaya başlamıştı. Tam o anda gökyüzünde, kanatlarında parlak kırmızı birer daire bulunan bir uçak belirdi. Yarbay Mitsuo Fuchida komutasındaki ilk Japon saldırı filosu, genel saldırı anlamına gelen “To To To” ile Pearl Harbor’a saldırmaya başlamıştı. İlk uçak bir torpil fırlatıp Nevada’nın güvertesini sıyırarak geçip gitti. Uçağın arka makineli tüfekçisi, bandoya ateş ettiyse de ancak bayrağı parçalayabildi. Bando, marşı bitirdikten sonra kaçtı. Saat tam 7.55’ti.

Saat 08.00’de Washington’a, Atlantik ve Pasifik Filolarına ve denizdeki bütün ABD savaş gemilerine bir mesaj yayınlanıyordu: “Pearl Harbor’a hava baskını yapıldı… Bu manevra değildir.

Pearl Harbor’da yanan petrolden yükselen kara dumanlar, olayı gözlerden saklamaktaydı. Oklahoma savaş gemisi beş torpil yemiş, batmıştı. Arizona bir tek bombayla havaya uçmuştu. 1100 kişi ölmüştü. Diğer üç savaş gemisi ağır yara almışlarsa da, daha sonra onarılabilmişlerdir. West Virginia altı torpil yiyerek batmıştı. Bir torpil ve iki bomba yiyen Nevada alevler içinde liman ağzından dışarı çıkmaya çalışmış, ama karaya oturmuştu. Tennessee, Pennsylvania ve Maryland gemileri de hasar görmüşlerdi.

Hedef gemisi Utah batmıştı. Helena kruvazörü de. Helena o kadar kuvvetli patlamıştı ki, patlamanın şiddeti yanındaki mayın gemisi Oglala’yı da batırmıştı. Shaw, Cassin ve Downes havuzda batırılmışlardı. Raleigh isabet almış ama batmamış, Honolulu kruvazörü saf dışı kalmıştı.

Baskın sonrası Pearl Harbor

Saat 7.15’te ikinci Japon saldırı filosu havalandı. 54 bombardıman, 36 avcı ve 80 pike uçağından oluşan bir filoydu bu. Shimazaki komutasındaki filo birincisinin yaptıklarını tamamladı. Ford adasında bulunan yapılara, Wheeler ve Hickam Field’deki hava üslerine ve Kanehoe’deki deniz uçakları merkezine saldırdılar. Oahu’da bulunan 231 uçaktan 65 uçağı tahrip ettiler.

Dalga dalga gelen bombardıman uçakları, Pearl Harbor ile çevresindeki hava üslerini altüst etti.  Toplamda, çoğu yerde olmak üzere Amerikan uçaklarından 188 adedi tahrip edilmiş ve 68 adedi ağır hasar görmüştü.  Saldırının ortasında Oahu’ya bir görevden dönen bir Amerikan B-17 filosu, kendisini karışıklığın içinde buldu, imkân olan her yere inmeye çalıştı.  Japonların kaybı ise, tahrip edilen 21 ve ağır hasar gören 70 uçaktı. Beş mini denizaltı ve bir denizaltı ile 100 insan kaybetmişlerdi. Baskın unsurunu çok iyi kullanabildikleri için kayıpları bu kadar azdı. Uyarılara aldırış etmeyen Amerikalıların kayıpları ise korkunçtu.

İki dalgadan oluşan saldırıda 68 sivil ve 2335 Amerikan denizcisi olmak üzere 2403 Amerikalı yaşamlarını yitirmiş, 1143 asker ve 35 sivil yaralanmıştı. Amerikalıların yarısı Arizona ile sulara gömülmüş bulunuyordu.

Eğer bir boks terimi kullanmak yerinde olursa, Amiral Yamamoto daha ilk rauntta Amerikan donanmasını “nakavt” edeceğini öne sürmüştü. Oysa yalnızca işin başında onu sersemletebilmişti. 2 zırhlısının safdışı olması ve 6 tanesinin yara alması onu vurucu gücünden yoksun bırakmamıştı. 3 uçak gemisi, 20 kruvazör ve 65 destroyer sapasağlam duruyordu

Japonların bu saldırılar sırasındaki en büyük hatası ise birçok tarihçiye göre yalnızca savaş gemilerine yoğunlaşıp adadaki yakıt tanklarına ya da tamir atölyelerine karşı bir saldırı da bulunmamasıydı. Oysa bu binalara yapılacak bir saldırı ABD’yi çok daha zor durumda bırakabilirdi. Çünkü ABD’nin Hawaii dışındaki en yakın lojistik destek sağlayabileceği yer binlerce kilometre uzaktaki ABD anakarasındaki topraklarındaydı. Eğer böyle bir imha gerçekleşmiş olsaydı, aylar boyu  düşman filosu limanda mahsur kalabilirdi.

Japonların bir diğer şanssızlığı ise saldırı günü hiçbir Amerikan uçak gemisinin Pearl Harbor’da olmamasıydı. Oysa saldırı stratejisine göre öncelikli hedef uçak gemileriydi. Pasifik donanmasındaki uçak gemilerinden biri Kaliforniya kıyısında idi, diğeri ise Midway’a bombardıman uçaklarını götürüyordu. Üçüncü uçak gemisi de avcı uçaklarını Wake Adası’na ulaştırmıştı.

9 Aralık’ta Enterprise uçak gemisinden Ford arasındaki yıkıntıları ve mahşeri gören Amiral William F. Halsey ‘in sözleri savaşın nasıl gelişeceğini özetler gibiydi: “Japonca cehennemde kullanılacak bir dil oluncaya kadar onlarla olan işimiz bitmeyecek.”

Pearl Harbor saldırısı askeri doktrinde büyük değişikliklere neden oldu. Bu saldırı sonrası uçak gemileri deniz savaşlarının ana unsuru haline geldi, muharebe gemileri büyük çapta gözden düştü.

Not: Pearl Harbor baskınını yıllar boyu komplo teorilerine konu eden ihmaller için Pearl Harbor: Komplo mu, İhmal mi yazısını okumanızı öneririz.

1 Yorum

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.