Pearl Harbor: Komplo mu İhmal mi?

7 Aralık 1941 Pazar sabahı Akagi, Kaga, Soryu, Hiryu, Zuikaku ve Şokaku uçak gemilerinden havalanan ilki 183, ikincisi ise 170 bombardıman, pike bombardıman ve torpido uçağından oluşan filolar iki dalga halinde Pearl Harbor’da bulunan ABD Pasifik Filosuna ve Oahu Adasında Deniz ve Kara Kuvvetlerine ait diğer tesis ve hava alanlarına müthiş bir baskın yaptılar. Pearl Harbor saldırısı sonunda, Pasifik Filosu’nun belkemiğini teşkil eden sekiz zırhlı saff-ı harp gemisinden Arizona, Oklahoma, California ve West Virginia demirli oldukları yerde batmışlar; Maryland, Tennessee, Pennsylvania ve Nevada da ciddi şekilde hasar görmüşlerdi. Baskının ardında, Amerikalılar açısından sevindirici sayılabilecek sadece iki husus vardı: Japon pilotlar donanmanın yakıt gereksinimini karşılayan devasa petrol tanklarına saldırmamışlar ve baskın sırasında görevli olarak liman dışında bulunan Enterprise, Lexington ve Saratoga adlı uçak gemileri sağ salim kurtulmuşlardı. ABD yeni deniz taktiklerini bu gemiler etrafında geliştirecekti.

Japonlar Yamamoto’nun planı uyarınca Çin Hindi’ni, Burma’yı, Malaya’yı, Singapur’u, Filipinler’i, Sumatra, Borneo, Java ve Bali Adalarını, Yeni Gine’yi, Mariana, Caroline, Marshall ve Solomon takımadalarını işgal ederken, ya da etmeye çalışırken, Amerikalılar da bu büyük ulusal felaketin nasıl meydana geldiğini anlama çabasındaydılar. ABD ne yapmıştı? Böyle bir tehdidi görmemiş, kulağı üstüne yatıp, hiç hazırlıksız mı yakalanmıştı? Yoksa böyle bir olayın meydana geleceğine ilişkin işaretleri, bir an önce savaşa girebilmek için görmezden mi gelmişti? Durumu bir ölçüde netleştirebilmek ümidi ile 1930’lu yıllarda ABD’nde siyasi ve askeri gücü kullananların beklenti ve hazırlıkları nedir, irdeleyelim.

Daha önceleri Bahriye Bakanlığı görevini de yürütmüş olan Başkan Franklin D. Roosevelt, 1932 seçimlerini kazanıp Beyaz Saraya yerleşince, ABD’nin Çin’le ilgili geleneksel “açık kapı” politikasını devraldı ve savunucusu oldu. Oysaki bu yıllar Japonların bir taraftan Çin’i sömürgeleştirmek, dolayısı ile bu “açık kapı”yı kendilerinden başka herkese kapatmak, bir taraftan da gerekirse kılıç da şakırdatarak, “Büyük Doğu Asya Ortak Refah Bölgesi”ni yaratmak istedikleri bir dönemdi. 1922 Washington Deniz Antlaşması ve 1931 Londra Deniz Konferansının Japonlar üzerindeki menfi etkileri de hesaba katılırsa, çıkar çatışması kaçınılmaz gözüküyordu. Roosevelt de Japonları bu saldırgan politikalarından vazgeçirmek için gereksinim duydukları kritik ham maddelere, bu arada özellikle petrol ve türevlerine ambargolar koyuyor, ABD’nin ağırlığını el verdiğince hissettirmeye çalışıyordu.

Roosevelt Savaş Gerekçesi Arıyordu

Avrupa’da patlayan savaş ve Almanların arka arkaya kazandığı zaferler Roosevelt’i paniğe itti. ABD Başkanı bu savaşı demokrasinin hayat memat mücadelesi olarak yorumluyor ve ABD’nin bir an önce Büyük Britanya’nın safında yer almasının gerektiğini düşünüyordu. Ama 1940 bir seçim yılıydı ve seçmenlerinin önemli bir cüzü, yaklaşık yüzyıl önce İngilizlerin acımasızlığı nedeni ile vatanlarının düştüğü kötü durumdan ABD’ye göç ederek kurtulmaya çalışan, ama İngiliz düşmanlığını bir bayrak gibi taşıyan Katolik İrlandalılardan oluşmaktaydı. Bu da yetmezmiş gibi, özellikle orta batıdaki eyaletlerdeki seçmenlerin çoğunluğunu da, anavatanlarına yakınlık duyan Alman kökenli Amerikan vatandaşları oluşturuyordu. Bu koşullar çerçevesinde Roosevelt bir yandan tarafsızlık ve ABD’yi savaş dışında tutmak üstüne seçim konuşmaları yaparken, beri taraftan batılı demokrasi geleneğini savunmak üzere, seçmenlerini ürkütmeden ve oy kaybetmeden savaşa girebilmek için iyi bir gerekçe arıyor ve Britanya’ya savaş malzemesi ve kredi sağlamak için elindeki tüm olanakları seferber ediyordu. Bu durumda Roosevelt’e seçmenlerinin itiraz edemeyeceği kadar güçlü ve kesin bir savaş nedeni gerekti.

Diğer taraftan ABD Silahlı Kuvvetleri de Pasifik’teki Japon tehdidine karşı hazır olabilmek için manevralar ve savaş oyunları düzenliyor; istihbarat toplamaya çalışıyorlardı. 1932 ve 1937 yıllarında ABD Deniz Kuvvetlerinin düzenlediği manevra ve savaş oyunlarında, Pasifikte seyretmekte olan bir filonun uçak gemilerinden kalkan uçakların, rahatlıkla Pearl Harbor’daki üs ve tesisleri bombalarıyla imha ederek gemilerine geri dönme olanağına sahip olduğu saptanmıştı. Hatta 1937 yılında alınan sonuçlardan sonra, o dönemdeki Pasifik Filosu komutanı Pearl Harbor’un hava baskınlarına karşı yeterli bir savunma sistemine sahip olmaması nedeni ile Filonun California, San Diego üssüne çekilmesini önermişti. Bu öneri siyasi otorite tarafından, Japonların bu harekâtı bir zaafın itirafı olarak algılayacakları nedeni ile reddedildi.

Bu stratejik çalışmalar yanı sıra gerek Kara, gerekse Deniz Kuvvetleri istihbarat servisleri Japon haberleşme ağını yakından izliyor, Japonların kullandıkları çeşitli şifreleri çözmeye çalışıyorlardı. Amerikalı istihbarat uzmanları bu konuda hatırı sayılır bir ilerleme de sağlamışlardı. Japon Hariciyesinin ve Deniz Kuvvetlerinin kullandığı kodlar, geliştirilen bir şifre makinesi sayesinde çözümlenmişti. Japon Deniz Kuvvetleri, Amerikalıların JN-25 kod adını verdikleri bir kod ile haberleşiyorlardı.

Amerikalılar Japon Haberleşmesini İzleyebiliyorlardı

Saldırı öncesi Pearl Harbor limanıJapon Dışişleri Bakanlığı ise iki ayrı kod kullanmaktaydı. Amerikalı uzmanlar Bakanlığın elçilikleri ile haberleşmekte kullandıkları koda “Purple” (Mor), konsoloslukları ile haberleşirken kullandıkları koda da “Red” (Kızıl) kod adını vermişlerdi. Bu kaynaklardan alınan bilgilere “Magic” (Sihir) kod adı verilmişti. Bu kodların şifre anahtarları düzenli aralıklarla, normal koşullarda genellikle ayda bir, diplomatik gerginliğin arttığı dönemlerde ise biraz daha sık değiştiriliyordu. Her anahtar değişikliği yapılışında yeni anahtarın çözümlenmesi biraz zaman almakla birlikte, biraz gecikmeli de olsa, Amerikalılar Japon haberleşmesini izleyebiliyorlardı.

Amerikalılar bu şifre çözme makinelerinden yedi adet üretmişler, bunların ikisini Kara, ikisini de Deniz Kuvvetlerinin emrine vermişlerdi. Bu makineler Washington’da kullanılmaktaydı. Geri kalan üç cihaz ise, Britanya Başbakanı Churchill’in talebi ve İngilizlerden Alman kodunu çözen bir “Enigma” cihazı koparabilmek ümidi ile İngiltere’ye, Bletchley Park’taki istihbarat üssüne gönderilmişti. ABD’nin Pasifikteki iki büyük üssünde, yani Filipinler’de üslenmiş olan Asya Filosu ve Hawaii Adalarında üslenmiş bulunan Pasifik Filosu komutanlıkları ile bu bölgelerin savunmasından sorumlu kara birliklerinin karargahlarında bu kod çözücü cihazlar yoktu. Başka bir deyişle, olası bir Japon saldırısında ilk çatışmayı yaşayacak bu bölgeler, korunmaları ve baskın şeklinde gelişecek bir saldırıya hazırlıklı olabilmek üzere gerekli ve çok yaşamsal önemi haiz istihbarat için Washington’dan gelecek bilgilere muhtaçtılar.

Pearl Harbor baskınından önceki birkaç hafta içinde Washington’da zapta geçirilen ve çözümlenen bazı yaşamsal istihbarat bilgilerinin Manila ve Pearl Harbor’daki karargahlara ulaştırılmamış olması, ya da eksik gedik iletilmesi, altmış yıldır yalnız tarihçileri değil, politikacılardan askerlere, savaşta oğullarını yitirmiş ailelerden eski muharip derneklerine dek herkesi meşgul ediyor. Bazı kesimler, gerekli istihbarat akışının gerçekleştirilmemiş olması yanı sıra, Pasifik Filosu Komutanı Amiral Husband E. Kimmel ile Hawaii’deki ordu birliklerinin komutanı Tümgeneral Walter Short’un askeri mahkemeye çıkarak kendilerini aklama gayretlerini, savaş koşullarının nezaketi gerekçesi ile engellemeye çalışan Roosevelt ile kritik ve önemli mevkilerde bulunan bazı asker ve sivil görevlilerin Pearl Harbor baskınından haberdar oldukları suçlamasında bulunuyor. Bazıları da, hiç bir Başkanın Pasifik Filosunun ana savaş birimlerinin tümünün savaş dışı kalması yanı sıra, 2403 Amerikalı askerin ölümüne, 1178 Amerikalının da yaralanmasına neden olan böyle bir faciaya bilerek göz yumamayacağını savunuyor.

Pearl Harbor Soruşturmalarından Sonuç Çıkmadı

Japon pilotlarBeyaz Saray, Deniz ve Kara Kuvvetlerinin konuyla ilgili olarak savaş içinde ve sonrasında yürüttükleri sekiz soruşturmanın hiç biri kritikler tarafından yeteri kadar doyurucu bulunmadı. Kimmel ve Short’un adlarını temizleyebilmek için askeri mahkemeye sevkedilmeleri istemi uzun zaman çeşitli gerekçelerle oyalandı. Nihayet Cumhuriyetçi Partinin zorlaması ile Pearl Harbor faciasının sorumlusunu bulmak üzere kurulan Kongre Ortak Komisyonu da Kimmel ve Short’u aklamakla birlikte, ulusal güvenlik gerekçesi ile istediği bütün tanıkları dinleyemedi ve bütün belgeleri inceleyemedi.

Burada tartışmalara neden olan mesaj trafiği içinde en önemli gözüken üçünü naklederek, kimin sorumlu olduğu kararını size bırakmakta yarar görüyorum:

Japon Dışişleri Bakanlığı 19 Kasım 1941’de “Kızıl” kodunu kullanarak yabancı ülkelerdeki bütün temsilciliklerine gönderdiği bir şifrede, yakın gelecekte bir savaşa girilebileceğini belirtiyordu. Bu savaşta düşmanın kim olacağının Tokyo Radyosu’nun günlük hava raporları içine yerleştirilecek bir şifreyle belirleneceğini, bu şifre alınır alınmaz ilgili bütün önemli evrak ve kayıtların imha edilmesi gerektiğini bildirdi. Hava raporunda “HİGAŞİ NO KAZE AME” yani “rüzgar doğudan, yağmurlu” şifresi ABD ile, “NİŞİ NO KAZE HARE” yani “rüzgar batıdan, hava açık” şifresi Britanya ile, “KİTA NO KAZE KUMORİ” yani “rüzgar kuzeyden, bulutlu” şifresi de SSCB ile savaş anlamına gelecekti. Bu mesaj kısa zamanda çözümlenmiş ve ilgili bütün istihbarat birimlerine geçilmişti. 27 Kasımda, Japonların mevcut sorunlara diyalogla çözüm aranmasını öneren son teklifleri Roosevelt tarafından reddedilmiş ve Japonların işgal ettikleri toprakları hemen terk etmemeleri durumunda petrol ambargosunun devam edeceği kendilerine bildirilmişti.

İstihbarat İhmalleri

Bu koşullar altında savaş kaçınılmaz gibi görünüyordu. Nitekim Aralık ayının ilk günlerinde “doğu rüzgarı, yağmurlu” şifresi hem Kara, hem de Deniz Kuvvetlerinin istihbarat daireleri tarafından alındı. Hatta Batavia’daki ABD Konsolosluğu ile Bandung’da, Hollanda Doğu Hint Adaları Komutanlığında görevli bir ABD irtibat subayı da Washington’a ayrı ayrı mesajlar çekerek, hava durumu şifresini duyduklarını belirttiler. Ama Kongre Ortak Komitesinin oturumlarında Kara Kuvvetleri İstihbarat Dairesi Uzak Doğu Şubesi Müdürü Albay Rufus L. Bratton daha önceki ifadesini reddetti. Deniz Kuvvetleri İstihbaratında görevli olan Binbaşı Alwin D. Kramer ise böyle bir mesajın varlığından haberdar olmadığını beyan etti.

Mesajın varlığını iki kişi sonuna kadar savundu. Bunlardan biri Deniz Kuvvetlerinde şifrelerin çözümü ile uğraşan OP 20-G Şubesinin başında bulunan ve Kramer’in amiri olan Albay Laurance F. Safford, diğeri de şifre arşivinin sorumlusu ve bu mesajı arşivlediğini anımsayan Kıdemli Başçavuş Ralph T. Briggs’di. Safford baskı altına alınamadığı ve hiç bir yakınlığı olmamasına karşın inatla Kimmel’i savunduğu için önce işini, sonra da mesleğini yitirerek, emekliye sevk edildi. Başçavuş Briggs’in Kongre Komitesine ifade vermek istemesine karşın, yeni komutanı gerekli izni vermediğinden ifadesi alınamadı. 1960 yılında arşiv kayıt defteri kendisine gösterildiğinde, Briggs deftere 2 Aralık 1941 gününe ait olan sayfada, 05:00 ila 13:00 saatleri arasında arşivlenen bütün mesajların yok olduğuna ve meşhur “rüzgar” mesajının da bunlar arasında olduğuna dair bir kayıt düşerek imzaladı.

Arizona gemisiİkinci ilginç mesaj Tokyo’nun Washington’daki özel temsilcisi Amiral Nomura’ya “Mor” kodu ile gönderdiği mesajdır. 14 bölümden oluşan bu mesajın ilk 13 bölümü 6 Aralık 1941 günü alınmış ve OP 20-G’de Binbaşı Kramer tarafından akşama kadar deşifre edilmişti. Mesajın deşifre edilen bölümlerinde, Japon Hükumetinin ABD’nin verdiği yanıttan hiç mutlu olmadığı ve karşılıklı müzakereler yolu ile bir sonuç almaktan ümitlerini kestikleri anlaşılmaktaydı. Çözümler 6 Aralık akşamı Başkan Roosevelt’e sunulduğunda, Başkan o sırada yanında bulunan Harry Hopkins’e bunun savaş anlamına geldiğini dile getirmişti. Ne ilginçtir ki bu önemli mesajı iletmek için, herkesin diken üstünde oturduğu böyle bir gecede, ne Kara Kuvvetleri Komutanı General George C. Marshall’a, ne de Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Harold R. Stark’a ulaşılamadı.

Beklenen 14’ncü bölüm 7 Aralık 1941, Pazar sabahı alınmış ve Washington saati ile saat 09:00’a kadar deşifre edilmişti. Uzun lafın kısası, bu mesaj bir savaş ilanıydı ve Nomura’ya verilen talimat mesajın ABD Dışişleri Bakanlığına Washington saati ile tam 13:00’te iletilmesiydi. Mesajı Amiral Stark’a götüren Deniz Kuvvetleri İstihbarat Dairesi Başkanı Amiral Theodore S. Wilkinson, bu saatte Hawaii Adalarında güneşin doğmakta olduğunu hatırlatarak –yani bir baskın olasılığını ima ederek – Kimmel’i uyarmakta yarar olduğunu belirtti. Ama Stark, bunun için Kimmel’in uykusunu bölmeye gerek olmadığını dile getirdi.

Kara Kuvvetlerinde ise Albay Bratton bu önemli mesajı vermek için, ata binmeye gittiği söylenen General Marshall’ı kovalamaktaydı. Nihayet saat 11:25’te Marshall’ı yakaladı.

Marshall Pasifik bölgesindeki bütün ordu birliklerinin komutanlarına, Japonların saat 13:00 itibarı ile bir ultimatom vermeye hazırlandıklarına, saatin anlamını çözemediklerine, bütün şifre makinelerinin imha edilmesine ve hazırlıklı bulunulmasına ilişkin bir emir hazırladı. Kara Kuvvetlerinin Pasifik Havzasını kapsayan emniyetli bir haberleşme şebekesi bulunmaması nedeni ile Amiral Stark, Marshall’ı Bahriye çevrimini kullanmaya davet etti. Emrine “GİZLİ – ÇOK ACİL” damgasını vuran Marshall, Stark’ın teklifini reddetti.

Üçüncü mesaj grubu ise Tokyonun “Kızıl” kodu kullanarak Hawaii’deki konsolosu Kita’ya gönderdiği mesajlardır. 1941 Kasımında gönderilen bu mesajlarda Pearl Harbor’un bir grid sistemine göre bölünerek her önemli savaş gemisinin bu gridin neresinde yattığının işaretlenmesi yanı sıra, filoya mensup gemilerin limana giriş ve çıkışlarına, günlük rutinlerine, Oahu’da üslenmiş savaş uçakları ve hava alanları ile, buralardaki rutine ilişkin bilgiler istenmekte, adalarda Japon kökenli nüfusun sayısı ve bunların kaçının gerektiği takdirde Japon maksatlarına aktif olarak katkıda bulunabileceği sorgulanmaktadır. Tek başına bu mesajlar dahi, Japonların Pearl Harbor’a ve orada yatmakta olan filoya karşı özel ilgisini ortaya koymaya yetiyor.

İnsan bu denli önemli istihbaratın, Oahu Adasında şifre çözme olanaklarından mahrum olan komutanlara hemen iletileceğini düşünüyor. Ama kazın ayağı öyle değil. Washington’daki makamların 7 Aralık gününden önceki dört ay içinde ne Kimmel’e, ne de Short’a, ne bir “Kızıl” ya da “Mor” çözümü, ne de doyurucu bir istihbarat özeti göndermediği bilinmektedir. Bunun tek istisnası, 27 Kasımda Dışişleri Bakanı Cordell Hull’ın Başkan Roosevelt’in yanıtını Japon elçisi Nomura’ya iletmesinden sonra, Marshall ve Stark’ın emirleri altındaki komutanlara çektikleri uyarı mesajlarıdır. Marshall Filipinler’de MacArthur’a, Hawaii’de Gen. Short’a ve Panama Kanalındaki birliklerin komutanına çektiği mesajda Japonların ne şekilde davranacaklarının bilinmediğini, sıcak çatışmanın başlama olasılığının var olduğunu, ancak ABD politikası gereği olarak ilk saldırgan hareketin muhakkak Japonlardan gelmesinin beklenmesi gerektiğini bildirmekte ve özellikle Short’tan, sabotaja karşı yerli halkı huzursuz etmeyecek önlemler almasını istemekteydi. Stark’ın Filipinlerdeki Asya Filosu Komutanı Amiral Thomas C. Hart’a ve Hawaii’deki Pasifik Filosu Komutanı Amiral Husband E. Kimmel’e gönderdiği mesaj ise Japonların müzakerelere son verdiğini, yakın zamanda saldırganca bir girişimde bulunmalarının beklendiği ve bu girişimin Filipinlere, Thai veya Kra Yarımadalarına, ya da Borneo’ya yöneltilecek bir amfibik harekât şeklinde olacağını kaydediyor ve 46 sayılı savaş planının uygulanması öncesinde gerekli savunma önlemlerinin alınmasını emrediyordu.

Karar sizindir!

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.