Zimmermann Telgrafı

Amerika Birleşik Devletleri’nin Almanya’ya savaş ilanını duyurup, Birinci Dünya Savaşı’na katıldığı 6 Nisan 1917’den yalnızca birkaç hafta öncesine değin, Başkan Woodrow Wilson, savaşan taraflara zafersiz bir barış önerisinde bulunmuş ve bunu görüşme yolu ile başaracağını bu arada da Amerika’yı savaşın dışında tarafsız bir ülke olarak tutacağını umuyordu. Gerçekten de o güne değin ABD hükümeti, Monroe Doktrini ilkelerine sadık kalmış, İngilizlerin tüm kışkırtmalarına karşın Lusitania’nın batırılması bile ABD’nin Birinci Dünya Savaşı’na katılmasını sağlayamamıştı. 6 Nisan 1917’de Kasım 1916 seçimlerinin afişlerinden bazıları hala duvarlardaydı ve Amerikalılar, Başkan’ın yeniden kazanmasını sağlayan Demokrat Parti sloganlarını okuyabiliyorlardı: “Bizi Savaşın Dışında Tuttu”, “Doğuda Savaş, Batıda Barış”, “Tanrı Wilson’dan Razı Olsun.” Derken ansızın kökeninde Amerika ile ilgisi olmayan bir takım askeri, diplomatik ve politik değişiklikler oldu ve tarihe Zimmermann Telgrafı olarak geçecek olayın ardından ABD zorunlu olarak kendini Birinci Dünya Savaşı’nın içinde buldu.

ABD’nin 1. Dünya Savaşı’na katılma nedenleri maddeler halinde şöyle özetlenebilir:

  • Almanların sınırsız denizaltı savaşı stratejisinin ABD ekonomisi üzerindeki zararları,
  • İngilizlerle olan kültürel bağ,
  • İngilizlerin Almanya aleyhine durmaksızın yürüttükleri başarılı propaganda,
  • Monarşi ile yönetilen mihver devletlerin baskıcı yönetimler olarak görülmesi ve ABD kamuoyunun demokratik yönetimlere destek, verilmesi konusundaki baskısı,
  • Zimmermann telgrafı.

19 Ocak 1917’de Alman hükümeti 1 Şubat’ta sınırsız denizaltı savaşına yeniden başlama kararını Büyükelçi Johnn von Bernstoff’a düşünceli bir biçimde bildirdi. Bernstoff, Amerikan hükümetine Almanya’nın bu yeni kararını 31 Ocak 1917’de bildirdi. Alman hükümeti Lusitania’nın batırılmasından sonra uyguladıkları yeni denizaltı savaşı stratejisinin işe yaramadığını görmüştü. Yalnızca İngilizlere ait ticaret gemilerini batırmak İtilaf Devletleri ile yapılan ticareti felce uğratmayı başaramamıştı. Artık Müttefik suları içinde, Amerikan gemileri de dahil olmak üzere bütün gemileri batırmak, bütün giriş yollarını keserek İngiliz ekonomik yaşamını boğmak istiyorlardı. Oysa Bernstoff İngilizlerin yanı sıra Amerikalıları zora düşürecek tam bir denizaltı kuşatmasına gerek olmadığını düşünüyordu. Bu yeni strateji ABD’nin de savaşa katılmasına neden olabilirdi. Düşüncelerini telle bildirdi fakat Alman yetkililer bunu dikkate almadılar.

ABD-Almanya İlişkilerinin Kesilmesi

Bu arada Bernstoff, Amerikan hükümeti ve halkı ile hatta kendi hükümeti ile ilişkilerini basına yansıyan küçük bir suç ile daha kötü duruma soktu. Genellikle hoşça vakit geçirdiği bir hanımla birlikte Adirondacks’de bir tatilde, kolları iki hanımı birden sarmış mayolu bir resim çektirdi. Hiçbirisi eşi değildi. Tam kişisel etkenliğini ağırbaşlılığıyla kabul ettirebileceği bir zamanda bu resim İngiliz Gizli Servisi’nin eline geçer, onlar da basına verir. Bernstoff hem Amerikan hem de Alman hükümetlerinin sözünü dinleyebileceği, itimat edebileceği usta bir diplomattı. Fakat Alman hükümetinin son kararı ve bu kişisel skandal ABD ile Almanya arasındaki diplomatik ilişkilerin kesilmesine ve pasaportunun geri alınmasına neden oldu.  Bernstoff Almanya’ya geri çağrılırken “Hiç şaşırmadım, hükümetim de şaşırmamış olmalı. Berlin’dekiler giriştikleri eylemin bu sonuçları doğuracağını bilmeliydiler. Birleşik Devletler için yapılacak başka bir şey kalmamıştı” diyordu. Sınırsız denizaltı savaşının yeniden başlayacağı kendisine bildirilen ABD, 3 Şubat 1917’de Almanya ile tüm diplomatik ilişkilerini kesti. Ama halen daha savaşa girmeyi düşünmüyordu.

İlişkilerin resmen kesilmesinden sonra ABD’yi Birinci Dünya Savaşı’nın savaşın içine iten iki olay birlikte birbirini izledi. Sınırsız denizaltı savaşının yeniden başlanması üstünden iki hafta geçmesine rağmen hiçbir olay olmadı. Amerikalıların kuramsal bağımsızlık hakkı olarak inanmaktan hoşlandıkları şeylere karşı hiçbir bozucu eylem gelişmedi. Birleşik Devletler limanlarından ayrılan Amerikan gemilerinin Ocak ayında 1.019.396 tondan Şubat’ta 847.786 tona düşmesinden başka gemiciliği felce uğratacak bir şey olmamıştı.

18.000 tonluk İngiliz gemisi Laconia’nın New York limanından ayrıldığı hayati günde savaş bölgesindeki limanlara yüklenmiş ve yüklenmekte olan çeşitli ülkelere ait altmışaltı gemi limanda demirliydi. Wilson 26 Şubat’da Kongre’de şöyle diyordu “Aslında Alman komutanların kaçınacaklarını az da olsa umduğum ters bir davranışları olmadı” diye konuşuyordu. Bununla birlikte tam o anda Laconia’nın Almanlar tarafından batırıldığı bilgisi Washington’da ulaştı. Başkan’ın konuşması sona ermeden Kongre binasında uğultular yükselmeye başlamıştı. Ertesi gün ABD basını 25 Şubat 1917’de Laconia’nın batırıldığını tüm ülkeye duyuruyordu. Batırılan gemide altısı mürettebat olmak üzere on iki kişi yaşamını yitirmişti. Ölen altı sivilin ikisi ise ABD yurttaşı olan kadınlardı. Kadınların ölümü hiç de hoş olmamıştı… Gece vakti torpillenmişlerdi. Yarı delinmiş bir kurtarma sandalı karanlıklar içinde bocalarken yavaş yavaş batıyordu. Bayan Mary Hoy ve kızı Elizabeth, uzun gece boyunca buz gibi sular içinde umutsuz bir yaşam savaşı vermiş ama kurtulamamışlardı.  Bu olay, emri veren Alman hükümetinin açık bir meydan okuması olarak yorumlandı. Ayrıca Hoy ailesinin ölmesi, ABD’nin 1. Dünya Savaşı’na katılmasını savunanların kamuoyu desteğini fazlasıyla artırdı.

Zimmermann Telgrafı İngilizlerin Eline Geçiyor

ABD demokrasi anlayışı“ABD Birinci Dünya Savaşı’na neden girdi?” sorusunun asıl yanıtı olan Zimmermann Telgrafı olayı tam da bu olayın hemen ardından gerçekleşti.

Almanya, denizaltı savaşlarını yeniden başlatırken en fazla çekindiği konu ABD’yi dünya savaşının içine çekmekti. Olur da ABD 1. Dünya Savaşı’nın taraflarından birisi durumuna gelirse gözünün eski kıtadan yani Avrupa’dan uzak tutulması gerekiyordu. Bu nedenle Amerikan tehdidinin nasıl önüne geçebiliriz diye düşünmeye başladılar.

Meksika’nın o dönemlerde arası ABD ile fazla değildi. ABD ile yaptıkları tüm savaşlarda yenilmişler, topraklarının büyük çoğunluğunu ABD’ye kaptırmışlardı. Son birkaç yıl içinde Amerikalılar Meksika’ya çok dert olmuşlardı. 1916’da General Pershing komutasında bir ceza hareketine girişimleri de bunlar arasındadır. Almanya Dışişleri Bakanı Arthur Zimmermann Meksika’yı kendi saflarında savaşa dahil edebileceklerini düşünerek şifreli bir telgraf gönderdi.

Yirminci veya herhangi bir başka yüzyılda uluslararası budalalıklar tarihinde bu ünlü telgrafın bir eşine ender rastlanır. Bu Meksika hükümetine bir Alman birleşme önerisiydi (Japon hükümetini de kapsaması olanağı vardır.) Almanlar, düşmanlıkların durulduğunun bir gerçek olduğu bu zamanda Meksika’nın Birleşik Devletlere saldırmasını öneriyor ve karşılığında 1846-48 Meksika savaşında kaybettikleri, Teksas, Yeni Meksika ve Arizona bölgelerini onlara iade etmeyi söz veriyordu.

Anlaşma önerisi Meksika’ya Berlin’deki Amerikan Büyükelçiliği üzerinden telgrafla gönderilmişti. Almanya’nın doğrudan telgraf göndermesinin olanağı yoktu. İngilizler daha savaşın başında Almanya’nın okyanus aşırı iletişimini kesmişti. Almanya ile iletişimin kesilmesi nedeniyle ABD Başkanı Wilson, barışçı amaçlarla kullanması koşuluyla Almanya Büyükelçisi Bersntoff’a ABD Dışişleri Bakanlığı’nın özel hattını tahsis etmişti. Büyükelçi Bernstoff bu anlaşmayı yalnız barışçı amaçlarda kullanacağına söz vermişti fakat Zimmermann çektiği bu telgraf ile verilen sözü tutmamıştı.

Zimmerman’ın başvurduğu yöntem fazlasıyla cesurca, bir o kadar da budalacaydı. Çünkü ABD’yi tehdit eden bir anlaşma önerisi ABD Büyükelçiliği’nden, ABD’nin özel telsiz hattı kullanılarak ABD’ye gönderiliyordu. Zimmermann’ın güvendiği, belgelerin şifreli olarak gönderilmesi, ABD’nin şifreleri bilmemesi ve daha da önemlisi 1. Dünya Savaşı kendisini fazla ilgilendirmediği için ABD’nin bu belgeleri okumaya ya da çözmeye çalışmak gibi bir çabasının olmamasıydı. Gerçekten de Zimmermann’ın gönderdiği bu telgrafın içeriğinden Washington’u haberi yoktu. Fakat Zimmermann’ın hesaba katmadığı durum, İngilizlerin tüm yazışmaları gizlice izliyor olmasıydı.

Telgraf Washington’daki Almanya Büyükelçiliği’ne yani o sırada halen görevde olan Bernstoff’a, Meksika’daki Almanya Büyükelçisi Heinrich von Eckardt’a iletilmesi için 11 Ocak 1917’de gönderildi. Ne var ki telgraf daha hedefine ulaşmadan çoktan Britanya Deniz Kuvvetleri Haberalma Örgütü’nün eline geçti. Zimmermann ikinci hatayı burada yapmıştı. Çünkü telgraf ABD Büyükelçiliği tarafından gönderiliyor olsa da, hattın izlediği yol doğrudan Almanya-ABD değildi. Mesaj önce Danimarka’nın Kopenhag kentine, oradan da okyanus aşırı sinyalin güçlendirilmesi için ABD’ye ulaşmadan önce İngiltere’nin Porthcurno kasabasındaki bir telsiz istasyonundan geçiyordu. İngilizler bu hat üzerinden geçen bütün trafiği izliyordu.

Doğal olarak Almanya’nın gönderdiği bu telgraf İngiltere’nin eline geçmiş, Britanya Deniz Kuvvetleri’nin kripto analiz birimi Room 40’da çalışan kod çözücüler harıl harıl mesajın içeriğini çözmek için uğraşmaya başlamışlardı. Normal koşullarda belki şifrenin kırılması çok fazla zaman alabilirdi ama ellerinde Alman İmparatorluğu’nun halen daha farkına varamadığı bir koz vardı.

1. Dünya Savaşı’ndan önce büyükelçi olan Wilhelm Wassmuss, savaşın başlamasıyla birlikte Berlin hükümeti tarafından çok iyi Arapça ve Farsça bildiği için İngiltere karşıtı eylemlerde bulunması için İran’a gönderilmişti. Ne var ki faaliyetleri uzun sürmedi ve bir baskın sırasında İngilizler tarafından yakalandı. Hapishanede iken bir şekilde İngilizlerin ellerinden kaçmayı başardı. Ama kaçarken bütün eşyalarını da ardında bırakmıştı. Bütün eşyaları toplanıp İngiltere’ye yollandı ve tozlu depolara kaldırıldı.

Önsezileri oldukça güçlü olan İngiltere’nin savaş dönemi Deniz İstihbaratı Müdürü Amiral Sir Reginald Hall, bu Alman istihbaratçının öyküsünü duyduğunda eşyalarının kendisine getirilmesini istedi. Eşyaların arasında mutlaka işlerine yarayacak bir şeyler olmalıydı. Nitekim eşyalar kendisine getirilince yanılmadığını anladı: Wilhelm Wassmuss’un kaçarken arkasında bıraktığı eşyalardan biri de Almanların savaş sırasında kullandıkları diplomatik şifre kitabıydı. Walmuss, Alman Genelkurmayına bu şifre kitabını ardında bıraktığını söylemeyi unutacak ve bu ihmal 1. Dünya Savaşı’nın bütün yazgısını değiştirecekti.

Telgrafın İngilizlerin eline geçmesinden yalnızca bir gün sonra Room 40’taki şifre kırıcı Nigel de Grey, telgrafın içeriğinin büyük kısmını çözdüğünde oldukça şaşırmıştı. Yazılanlar açıkça Almanya’nın ABD’ye karşı nasıl düşmanca bir tutum içinde olduğunu gösteriyordu. Zimmermann telgrafının tam metni şöyleydi:

1 Şubat 2016’da sınırsız denizaltı savaşını yeniden başlatmaya niyetliyiz. Buna karşın ABD’yi tarafsız tutabilmek için uğraşacağız. Eğer bunu başaramazsak, Meksika’ya şu koşullar altında bir ittifak antlaşması önereceğiz: Birlikte savaşmak, birlikte barış yapmak, cömert finansal yardımlar ve Meksika’nın kaybettiği Arizona, Teksas ve New Meksico’nun yeniden fethedilmesinin tarafımızca anlayışla karşılanması. Yerleşim ayrıntıları size bırakılmıştır. ABD’nin savaşa dahil olmasının kesinleşmesi durumunda yukarıda yazılanları çok gizli olarak Meksika Başkanı’na bildirin. Başkan da kendi inisiyatifi ile Japonya ile anlaşma yapmak için görüşmelere başlasın ve aynı zamanda bizimle Japonya arasında aracılık yapsın. Bizim denizaltılarımızın yapacağı amansız saldırıların İngiltere’yi birkaç ay içinde barış yapmaya zorlayacağı konusunda Başkanın dikkatini çekin. İmza: Zimmermann

İngilizlerin eline şimdi çok büyük bir koz geçmişti. Fakat ortada İngilizler açısından büyük bir sorun da bulunuyordu. Telgraf yasadışı biçimde ele geçirilmişti ve telgrafın duyurulması İngiliz istihbaratının ABD’nin tüm diplomatik görüşmelerini izinsizce dinlediğini gerçeğinin ortaya çıkması demekti. Bu skandal ABD ile İngiltere arasındaki ilişkiler açısından hiç de iyi sonuçlar doğuracak bir olay olmazdı. Ayrıca telgrafın güvenirliği konusuna da gölge düşürürdü. Hall yaklaşık 3 hafta telgrafın varlığından kimseye haber vermedi. Bu süre içinde telgrafı ilk gören Grey ve kriptoloji uzmanı William Montgomery telgrafın tüm içeriğini çözmeyi başarmışlardı.

5 Şubat 1917’de Hall, Dışişleri Bakanlığı’nı telgrafın varlığı konusunda bilgilendirdi. Ama telgrafı nasıl ele geçirdikleri konusunu nasıl açıklayacaklarını halen kararlaştıramadıklarından telgrafın duyurulmaması gerektiğini de ekledi. Sonunda Amiral Sir Reginald Hal, telgrafın bir kopyasının Mexico City merkez postanesinden ele geçirildiği yalanını uydurmaya karar verdi.

İngilizler biliyordu ki, Washington’daki Almanya Büyükelçiliği kendilerine gönderilen telgrafı Meksika’ya ticari hatlar üzerinden iletecekti. Pekala İngiliz istihbaratı da postanede çalışan bir memuru rüşvetle satın alarak Almanya’ya ait tüm telgrafların bir kopyasını kendilerine iletmesini sağlıyor olabilirdi!  Sonunda telgrafın nasıl ele geçirildiğini anlatmanın bir yolu bulunduğuna göre artık telgrafın varlığından ABD haberdar edilebilirdi.

19 Şubat’ta Hall telgrafı ABD’nin İngiltere Büyükelçiliği Sekreteri Edward Bell’e gösterdi. 20 Şubat tarihinde ise ABD Büyükelçisi Walter Hines Page büyük bir öfke ve şaşkınlık içinde bir kopyası kendisine iletilen telgrafı okuyordu. 23 Şubat’ta İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour, Page’i çağırarak kuşkularının tamamen ortadan kalkması için şifreli telgrafın bir örneğini de kendisine iletti. ABD Büyükelçisi telgrafın nasıl ele geçirildiğini, şifrenin nasıl çözüldüğünü anlatan bir raporu da ekleyerek Washington’a gönderdi.

ABD’nin Birinci Dünya Savaşı’na Girişi

ABD'nin 1. Dünya Savaşı sırasısındaki propaganda afişlerinden biriTelgraf metni Başkan Wilson tarafından 28 Şubat’ta ABD medyasına verildiğinde ok artık yaydan çıkmıştı. Laconia faciası Almanların uluslararası yasalara ve insan haklarına saygı göstermediklerini kanıtlamıştı. Zimmermann telgrafı onların yalnız yasal ve ahlak düşkünlüğünü değil, ulusun varlığını tehlikeye düşürmek isteyen, toprak bütünlüğüne göz dikmiş bir Birleşik Devletler düşmanı olduğunu gösteriyordu.

Herkesin gözü Zimmermann’a çevrilmiş ve telgrafı yalanlamasını bekliyordu. 1918’de “Açık Diplomasi”nin yazarı olarak Başkan Wilson, Albay House ile yaptığı gizli bir görüşmede House’ın kulağına (daha sonra House’ın anılarında yayınlanmıştı) her şeye rağmen bir insanın iki konuda, bir kadının namusu ve devlet sırlarını koruma konusunda yalan söylemesi gerektiğini söylüyordu. Zimmermann’dan da aynı davranış, yani böyle bir telgrafı yalanlaması bekleniyordu. Ne var ki Zimmermann büyük bir sakinlikte telgrafı kendisinin çektiğini doğruladı ve ardından görevinden istifa etti.

İngilizler ise kazandıkları başarı ile bir yandan gurur duyuyor, bir yandan da kahkahalarla gülüyordu. Çünkü Almanlar da İngilizlerin telgrafın ele geçirilmesi konusundaki yalanlarına inanmış, Meksika Büyükelçisi Heinrich von Eckardt’ı soru yağmuruna tutuyorlardı. Eckhardt’ın şifresi çözülmüş telgraftan kaç suret yaptığını, kimin bunlarla uğraştığını soruyorlardı. Tabii Hall’ün çözdüğü şifre ile bunları sorduklarından, Eckhardt’ın suçu Washington’daki Bernstorff üstüne atmaya çalışmasını Almanların halen daha göndermeyi sürdürdükleri telgrafları ele geçirip okuyan Hall eğlendirici buluyordu.

Hiçbir zaman savaşa dahil olmak istemeyen Başkan Wilson’ın eli kolu artık bağlanmıştıWilson şimdi savaşa girmeseydi, Theodore Roosevlet Lodge’a “Diri diri derisini yüzerim” diye yazmıştı. Gazeteler telgrafı “Prusyalıların İstila Planı” başlıklarıyla vermişlerdi bu saydam ve açıktı. Bugüne dek Amerika’nın tarafsız kalmasını savunan orta batı gazeteleri tarafsızlığın sonu geldiğini doğruluyorlardı. Chicago Tribune gazetesi “Gecikmeksizin Almanya’nın bizi düşman olarak gördüğünü” artık anlamaları için okuyucularını uyarıyordu. Ülkenin bu çatışmada etkin bir yer almadan kalabileceğine artık umut kalmadığını ekliyordu. Cleveland’daki Plain Dealer gazetesi “şimdi savaşmayı reddetmenin ne bir erdem ne de bir ağırbaşlılık” olamayacağını yazıyordu. Kısacası “Zimmermann havaya bir ok atmış ve tarafsızlığı ölü bir ördek gibi yere indirmişti.” Amerikan kamuoyu artık savaşa girmek istiyordu.

Gerisi beklenmedik biçimde gelişti. 1917 Mart’ındaki ilk Rus devrimi çarı tahttan feragate zorlamış ve cumhuriyetin ilanını sağlamıştı. Böylece müttefikler safındaki sıkıcı bir baskı rejimi ortadan kalkmış ve müttefikleri kolayca salt bir istibdadı temsil eden mihver devletlerine karşı savaşan demokrasi savunucuları durumuna getirmişti.

O sıralarda Alman denizaltılar dört Amerikan gemisini daha batırmışlardı. Ticaret gemilerini silahlandırma konusunda Mart ortalarında alınan başkanlık kararı silahlı bir tarafsızlık meydana getiriyordu. Bunun Alman tutumuna fark edilir bir etkisi olmadı. Başkan Kongreyi özel bir oturuma çağırdı. Wilson Washington’daki Capitol binasında toplanan her iki meclis önünde 2 Nisan 1917 akşamı, kalabalığın arasında ışıkların parıldadığı bir anda vermeye hazır oldukları şeyi yurttaşlardan istedi. Birçok senatör Başkanın konuşmasını yaptığı salona küçük Amerikan bayrakları getirmişlerdi, konuşma süresince alkışlıyorlar ve sözlerini onaylarcasına bayrakları sallıyorlardı. Kongre 6 Nisan’da Almanya’ya savaş ilanını onaylarken ABD 1. Dünya Savaşı’na katılmış oluyordu.

Wasmuss’un kaybettiği şifre kitabı ve Zimmermann’ın budalaca yaptığı bir eylem ABD’nin 1. Dünya Savaşı’na katılmasına neden olmuş ve savaşın yazgısını Almanya aleyhine değiştirmişti. İngilizler ise benzer bir başarıyı II. Dünya Savaşı’nda Almanların Enigma şifrelemesini kırdıklarını gizleyerek başaracak ve yine tüm gizli yazışmaları ele geçirecekti.

1 Yorum

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.