Lusitania’nın Batırılması: Komplo mu Facia mı?

RMS Lusitania adını hiç duydunuz mu? Duymadınız mı? Belki yalnızca 18 dakika içinde okyanusun derinliğine gömülmesinden, belki Titanik’teki gibi tutkulu aşklar yaşanmamasından, belki Bismarck gibi savaş tarihinin sembollerinden sayılmamasından dolayı duymamışsınızdır. Oysa adı hepsinden az duyulan bu gemi tarihin akışını oldukça değiştirmiştir. Çünkü RMS Lusitania, Amerika Birleşik Devletleri’nin küresel hegomanyanın bayraktarlığını üzerinde güneş batmayan imparatorluk olan İngiltere’den devralacağının ilanı, ABD emperyalizmin küresel yayılışının ayak sesleridir.

Evet, belki Lusitania’nın 1258 yolcusunun ve 701 mürettebatının bile, 1 Mayıs 1915 günü New York’tan Atlantik Okyanusu’na açıldıkları bu son yolculuklarında tarihin akışını değiştireceklerinden haberleri yoktu. 1. Dünya Savaşı’nın en buhranlı günlerinde hedefleri İngiltere’nin Liverpool limanı idi. Üstelik Almanya’nın denizaltı savaşı ile İngiltere’yi kuşatmaya çalıştığı, İngiltere’ye yardım götürdüğünden kuşkulandığı tüm gemileri batırdığı, deniz yolu ile İngiltere’ye ulaşmanın adeta intihardan farksız olduğu bir ortamda gayet cesurca bir yolculuktu bu.

İngiliz Cunard Lines şirketinin gururu olarak 7 Haziran 1907’de denize indirilen Lusitania 240 m. uzunluğu, 30 bin 396 ton ağırlığı, 552 birinci sınıf, 460 ikinci sınıf, 1,186 sınıf olmak üzere toplamda 2,198 yolcu kapasitesi ile aynı zamanda devasa bir gemiydi de.  Hem son derece lüks hem de son derece modern bir gemiydi. Toplamda dört büyük uskura, her bir uskura güç veren 17.000 PS gücünde buhar türbinleri ile 28 knot gibi azami hıza sahipti ki bu hız onu zamanının en hızlı gemilerinden birisi yapmaya yetiyordu. Çağına göre son derece modern sayılabilecek olanaklara sahipti. Örneğin yanaştığı limanların şehir hattı telefonlarına anında bağlanabilmek gibi o zaman için ender rastlanabilecek özellikler gibi.

RMS Lusitania 1 Mayıs 1915 tarihinde son kez denize açıldığında, New York yolcu rıhtımı her zamankinden daha kalabalıktı. Gazeteciler, fotoğrafçılar, meraklılar rıhtımı doldurmuştu. Bu olağanüstü merakın nedeni, Almanya Büyükelçiliği’nin  22 Nisan tarihinde Amerikan gazetelerine verdiği ilandı. İlanda Avrupa’da sürmekte olan savaşa dikkat çekilmekte Almanya’nın İngiltere ve müttefikleriyle savaş halinde olduğu anımsatılarak özellikle İngiltere bandıralı gemilere binilmemesi istenmektedir: “Yolcular Dikkat -Avrupa savaş bölgesine girecek İngiliz ve Amerikan yolcu gemileri saldırıya uğrayabilir”.

Gazeteciler “iki kere iki” düşüncesiyle Almanların ne demek istediklerini anlaşmışlardı Cunard Hatlarının en görkemli gemisi denizleri devriye gezen Alman denizaltılarının kurbanı olabilirdi. Hareket saatinden önce söylenti o derece yayılmıştı ki, Lusitania ile gidecek yolculara, yola çıkmaktan vazgeçmeleri için imzasız telgraflar yağmaya başlamıştı. Ancak yolcular, rıhtımdaki heyecanı paylaşmıyorlardı. Ne kadar olsa Lusitania’nın deniz altında olsun, deniz üstünde olsun, her gemiden daha hızlı gidecek kudrette olduğu herkesin bildiği bir şeydi. Üstelik bir yüzen lüks otel olan Lusitania’nın Alman denizaltılarına hedef olabileceğine yolculardan kimse inanmıyordu. Hem de, gemi, tarafsız Amerikan yolcularıyla doluydu ve Kayzer ABD’nin iyi niyetlerini yok etmek istemeyecekti her halde.

Önemli yolcular da gemiye binince arta kalan kuşkular kayboldu. Bu önemliler arasında milyarder Alfred Vanderbilt, tiyatro prodüktörü Charles Frohman, şarap tüccarı ve şampanya kralı George Kessler, aktris Rita Jovilet, ve ABD’nin tanınmış yayımcı ve yazarlarından biri olan Elbert Hubbard bulunmaktaydı.

Lusitania’nın Cephane Taşıdığını Yolcular Bilmiyor!

Eğer yolcular ambarlarda, savaş malzemesi sayılabilecek bir yük olduğunu bilselerdi belki de biraz daha gerçekçi bir tavır takınırlardı. Lusitania’nın ambarlarında 4.200 kasa silah mermisi bulunmaktaydı. Bu, aslında tek bir çarpışmasında bile milyonlarca mermi sarf edilen bir savaşta önemli bir miktar sayılmazdı kuşkusuz. Fakat askeri gereksinimlerini karşılamalarına fazlasıyla engel olan bir abluka altında kalan Almanlar, kuralların en hafifinden de olsa çiğnenmesine göz yumacak ruh durumunda değillerdi. Kaçak eşya taşıyan bütün gemiler, İngiltere ve İrlanda yakınlarında ele geçirildikleri anda Alman Deniz Kuvvetleri tarafından meşru hedef olarak kabul edilmekteydiler. Üstelik Lusitania New York’tan yola çıktığı gün, sanki gözdağı vermek istercesine Amerikan bandıralı Gulflight tankeri Almanlar tarafından torpillenerek batırılmıştı.

6 Mayıs akşamı saat 19.50’de Lusitania’nın kaptan kamarasında, yolcu gemisinin kaptanı Turner, İrlanda’nın güney kıyısı yakınlarında denizaltı faaliyeti olduğuna dair İngiliz Deniz Komutanlığından ilk mesajını almıştı. Kırk dakika sonra radyo ile verilen bir alarm mesajında; o civarda bulunan bütün gemilere burunlardan kaçınmalarını, bütün limanlardan tam yolla geçmelerini, ve ortadan bir rota izleyerek tam hızla ilerlemelerini bildirmişti. Aynı alarm mesajı bütün gece boyunca yinelenip durdu. Bütün gemilerde güvenlik önlemleri kontrol edildi, cankurtaran sandalları dışarıya doğru sarkıtıldı ve bazı su almaz bölmeler kapatıldı. 7 Mayıs günü öğle saati yeni geçmişti. İrlanda sahili görünüyordu. Çevrede bir tek devriye gemisi olmadığı gibi görünürde de hiç bir gemi yoktu. Bu boşluktan kuşkulanmıştı Lusitania’nın kaptanı Thomas Turner. Eğer bilseydi ki, son hafta içerisinde şimdi bulunduğu bölgede 23 ticaret gemisi torpillenerek batırılmıştı, kuşkusuz korkusu daha da artardı. Saat 13.40’da Kaptan Turner yoğun sis altında ilerlerken dürbünüyle kıyıda iyi tanıdığı bir noktayı görmüş ve sevinmişti: İrlanda’nın Kinsale Burnu’nu. Bu sırada SM  U-20 sınıfı denizaltısının periskopuyla ufku gözleyen Teğmen Walther Schweiger  da Kaptan Turner gibi sevindi. Çünkü o da Lusitania’yı görmüştü!

İlk torpil saat 14.09’da fırlatıldı. Lusitania’nın sancak tarafındaki nöbetçisi gelen torpili ilk gören oldu. Kaptan Turner nöbetçinin ihtarını duydu ve bir an suyun üstünde gelen bir cismin arkasında bıraktığı köpüğü gördü. İlk torpidonun ardından kaçma manevrası yapmak isteyen Lusitania kaptanı Thomas Turner farkında olmadan gemiyi torpidolar için çok daha kolay bir hedef haline getirdi ve Alman denizaltısından atılan ikinci torpidonun isabetiyle Lusitania  batmaya başladı.

Saat 14.10’da Schwieger seyir defterine şunları yazıyordu: “… torpil gemiye hemen kaptan kamarasının gerisinde sancak tarafından isabet etti. Çok büyük bir patlama oldu. Bunun peşinden patlamadan ileri gelen bir bulut yükseldi … ”

Yolcular farkında değildi ama batmakta olan dev gemiden inmek için gerçekten acele etmeliydiler. Kıyı 10 mil ötedeydi. Nasıl olsa ulaşırlardı oraya… Bu aldatıcı güvenlik sancağa doğru yatmaya başlayınca genel paniğe döndü. Cankurtaran sandalları güverte dışına sarkıtıldı, ancak makinalar işlemediği halde bile Lusinatia sandalların denize indirilebilmesi için aşırı bir hızla yol alıyordu. Sandalların indirilmemesi emrine boyun eğildi, ancak bir tanesi artık suya değmişti ve bunun şiddetiyle parçalanan sandaldaki yolcular denize fırlatılmıştı. Sancak tarafı o kadar yatmıştı ki, iskele tarafındaki sandallar bile yine batmakta olan geminin içine düşerek sancak tarafına kayarak parçalanmışlardı.

Yolcular sağa sola koşuyordu. Can yeleklerini acemi ellerle, titreyen vücutlarına yerleştirmeye çabalıyorlardı. Bir ikisi denize atladı. Sular sancak tarafından gemiye girmeye başlayınca, başkaları da onları izledi. Kalan sandallardan birkaçı sağlam olarak denize inebildiyse de, birçokları iplerine bağlı kalarak sallanıyordu.

Dev gemi pruvadan denize gömülürken ve gemide kalan yolcular ve mürettebat güverteye tırmanmaya çalışırken bir kaç saniye önce hala suların içinde olan pervaneler ve dümen su yüzüne çıkmıştı. Kısa bir süre batmakta olan gemi böylece kaldı, artık pruva kısmı 90 metre derinlikteki çamurlara saplanmak üzereydi. Sonra yavaşça kıç tarafı da sulara gömüldü.

Her şey inanılmaz bir hızla gelişmişti. Devasa transatlantik yalnızca 18 dakika içinde okyanusa gömülmüş, büyük kargaşa içindeki yolcular filikalara binmeye bile fırsat bulamamıştı.  Queenstown gemisi yaklaşık 4 saat sonra olay yerine ulaştığında ancak 761 kazazedeyi kurtarabildi. 124’ü ABD yurttaşı olmak üzere 1198 kişi soğuk sularda yaşamını yitirmişti.

Basın, Lusitania’nın Batışını Dramatikleştiriyor!

Lusitania gemisiÖlenlerden 124 kişinin ABD yurttaşı olması ABD’de büyük bir şok etkisi yaratır. O güne kadar Almanya aleyhtarı fazla yayına rastlanmayan Amerikan basınıi İngiliz basınıyla birlikte bir anda Almanların aslında ne kadar acımasız ve cani olduklarını keşfeder! “İnsanlık sınırı dışına çıkmış olan Almanların bu iğrenç barbarlığına göz yuman kişileri” çok sert bir dille eleştiren İngiliz Times gazetesi başyazısında şöyle yazıyordu: “Dünyaya ancak bir şekilde barış geri dönebilir; vahşi tehdidi ortadan kaldırmakla! Bütün Almanya boyunca ortadan kaldırılmalıdır bu vahşet tohumları. Eğer Berlin’in sırtı yere getirilmezse bütün akıtılan kanlar boşa gitmiştir.” Hem İngiliz hem Amerikan basınında estirilen Almanya aleyhtarı kampanya bugün dahi incelenmeye değer bir konudur. Tüm Almanya karşıtı kampanyaya ve üzerindeki baskılara karşın  Başkan Wilson  ABD’yi 1. Dünya Savaşı’na sokmayı düşünmemektedir. Almanya ile yapılan görüşmeler sonucunda Berlin’den ölenlerin aileleri için tazminat sözü alınır. Almanya ayrıca direnme göstermeyen ya da kaçmayan gemilerin bundan sonra uyarı yapılmadan batırılmayacağının da sözünü verir.

Propagandacılar İngiltere için kuvvetli bir müttefik kazanmasını başaramamışlarsa da, Lusitania’nın batırılmasıyla ortaya çıkan Alman aleyhtarı galeyanı azaltabilecek bazı gerçekleri gizlemekle yine de başarılı olmuşlardır. Lusitania’nın batırılması için açılan resmi araştırmadan sonra yayınlanan raporda dev yolcu gemisinin mermi taşıdığına hiç değinilmemiş ve ikinci patlamanın gemiye çarpan ikinci bir torpilden ileri geldiği açıklanmıştır. Lusitania batırıldığı zaman bu gemide tayfa olan Leislie Morton, 2, 3 ve 4 nolu bacaların arasına iki ayrı torpilin çarptığını gördüğünü açıklamıştır. Fakat, bundan başka bütün deliller U-20 denizaltısı seyir defterindeki yazılar dahil Lusitania’nın bir torpilin çarpması ve sonradan ambarlarında bulunan savaş yükünün patlamasıyla batmış olduğunu göstermektedir. Ve bu iki patlamadan dolayıdır ki, Lusitania yalnızca 18 dakika içerisinde sulara gömülmüştür.

Başka utangaçlık getirebilecek sorular karşılıksız kalmıştır. Örneğin İrlanda civarında denizaltı faaliyetine rastlandığı an neden Lusitania’nın rotası değiştirilmedi? En azından neden bir refakat gemisi yoktu yanında? Devriye gemileri neden iş işten geçinceye ve ancak ölmeyenleri toplamakta yardımcı olabilecekleri bir zamana kadar Queenstown limanından çıkmak için beklediler?

Bugün birçok tarihçi, Lusitania’nın batışının ABD’yi 1. Dünya Savaşı’na sokmak için düzenlenmiş bir komplo olduğunu, Lusitania’nın kasıtlı olarak Alman denizaltılarının yoğun olarak bulunduğu bir rotayı izlediğini düşünüyor. Kaptan William Turner’in seyir halindeki geminin hızını düşürerek Alman denizaltıları için çok kolay bir hedef haline getirmesi ya da 2. torpilden sonra çok büyük bir patlamanın meydana gelmesi gibi diğer etkenlerde tüm bu komplo teorilerini destekliyor. Bugün artık biliyoruz ki, Lusitania gibi devasa bir geminin yalnızca 18 dakika içinde sulara gömülmesine Alman torpidoları değil, Lusitania’nın ambarlarındaki cephane ve savaş malzemesinin 2. torpidodan sonra patlaması neden olmuştur.

LAlmanya'nın uyarısıusitania’nın batırılması Almanlar açısından belki aptalca bir hamleydi. Çünkü işlerine yaramak bir yana zararlarına olmuştu.  Ancak, ölenler kuşkusuz ki İngiliz Deniz Kuvvetleri Komutanlığının ihmalinin ve merhametsiz savaşçıların kurbanları olmuşlardır.

Evet, Lusitania ABD’yi doğrudan Birinci Dünya Savaşı’na sokmayı başaramadı. Üstelik 10 Mayıs tarihinde Philadelphia’da yaptığı konuşma, Başkan Wilson’un ABD’yi 1. Dünya Savaşı’na o tarihte sokmak gibi bir düşüncesi olmadığını göstermektedir. ABD’nin savaşa girmesine, 1917 yılında Alman Dışişleri Sekreteri Arthur Zimmermann’ın Meksika hükümetine gönderdiği telgrafın İngiliz ajanları tarafından ele geçirilmesi neden olacaktır.

Amerika dövüşmekten nefret ettiği için değil, ancak barışın dünya üzerinde iyileştirici bir tesir yaptığı, barışın insanlığı yükselttiği ve savaşın bunu yapamadığı için dünyaya barışa bağlı bir ulus örneği vermelidir. Dövüşmeğe tenezzül etmeyecek kadar mağrur bir adam olabilir. Keza başkalarına karşı kuvvet kullanarak haklı olduğunu kanıtlamaya muhtaç olmayacak kadar hakkından emin olan bir ulus da bulunabilir.

Lusitania’nın enkazı bugün Güney İrlanda’nın 18 km açığında Old Head of Kinsale fenerinin yakınında yaklaşık 90 metre derinlikte yatmaktadır. Enkazı, 1935 yılında kurtarma gemisi Ophir bulmuş ve Jim Gerret adındaki bir dalgıç, batışından sonra Lusitania’ya ulaşan ilk insan olmuştur.

Lusitania’nın batışı bir komplo muydu yoksa bir facia mıydı tartışmaları belki de hiçbir zaman tam olarak aydınlanmayacak ve insanların kafasını kurcalamaya devam edecek. Fakat tarih boyu ABD komploları düşünüldüğünde (ABD’nin Vietnam Savaşı’na girmek için düzenlediği Tonkin Körfezi komplosu gibi) pek de uzak bir olasılık gibi görünmemektedir.

Yazıyı ünlü Zeitgeist filminden bir sahne ile sonlandıralım ve kararı sizlere bırakalım:

İngiltere Dışişleri Sekreteri Sir Edward Grey: “Eğer Almanlar, içinde Amerikalıların bulunduğu bir gemiyi batırırsa Amerikalılar ne yapar?”

Woodrow Wilson’un Başdanışmanı Albay Edward House: “İnanıyorum ki bu kıvılcım Birleşik Devletler’i sarsacak ve tek başına bizi savaşa sürüklemeye yetecektir.”

1 Yorum

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.