İsmet İnönü Nasıl Cumhurbaşkanı Seçildi?

10 Kasım 1938 sabahı yaşama gözlerini yuman Mustafa Kemal Atatürk, Dolmabahçe Sarayı’ndaki hasta yatağında 5 Eylül 1938 günü kendi el yazısıyla düzenleyip Beyoğlu VI. Noteri’ne teslim ettiği vasiyetname dışında siyasal içerikli bir başka vasiyet bırakmamıştı. Söz konusu yazılı vasiyetinde ise Türkiye İş Bankası’ndaki payının yıllık gelirlerinin bazı kişilere ödenecek aylıklar dışında, Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu arasında paylaşılmasını ve kız kardeşi Makbule Atadan’ın oturduğu Çankaya’daki evin ölümüne kadar ona bırakılmasını belirtmekle yetinmişti.

Atatürk’ün siyasal içerikli bir vasiyetname düzenlememiş olması da çok doğaldı. Çünkü saltanat sistemine son verip ulusal egemenliğe dayalı bir Cumhuriyet kurulmasını sağladığına göre, kendisinden sonra yerine geçecek devlet başkanını belirlemesi ya da vasiyet etmesi, savunduğu düşüncelere aykırı davranmak ve kendisi ile çelişkiye düşmek olacaktı. Her ne kadar o dönemde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri olan Hasan Rıza Soyak, 1973’te yayımlanan anılarında, Atatürk’ün bilinen bu vasiyetnamesini yazdıktan sonra, kendisine, Cumhurbaşkanı seçilecekler arasında ilk akla gelecek olan İsmet İnönü‘nün, kamuoyunun sempatisini kazanamadığını, bu nedenle Mareşal Fevzi Çakmak‘ın seçilmesi için yasal bir yolun bulunmasının çok iyi olacağını söylediğini aktarıyorsa da, o günlerin öteki tanıklarının anlatımları ve olayların gelişmesi Soyak’ı doğrulamamaktadır.

Şöyle ki, Soyak, bu konuyu dönemin Başbakanı Celal Bayar’a aktardığında, o, böylesi bir öneriyi doğrudan doğruya Atatürk’ten duymak istediğini belirtmiştir. Bu, Bayar’ın, Soyak’ın anlatımına fazla güvenmediğinin bir kanıtıdır. Nitekim Başbakan, Atatürk’ün böyle bir eğilimi olup olmadığını saptamaya çalışmış, ancak bunu doğrulayacak herhangi bir şey saptayamamıştır. İsmet İnönü ise bu sözlü vasiyet olayının tümüyle Şükrü Kaya, Tevfik Rüştü Aras ve H. R. Soyak‘ın bir “düzen”i olduğunu öne sürmektedir:

Bir vasiyet koparmak veya uydurmak için çok çırpındılar… Atatürk’ten koparamadılar. Sözlü olarak uydurmaya çalışan Rıza teşebbüs etti. Celal Bayar kabul etmedi.

Öte yandan, sonraki yıllarda Kılıç Ali’yi ziyaret eden İsmet Bozdağ, orada, üzerinde “Atatürk’ün Vasiyeti” yazılı bir zarf gördüğünü söylüyorsa da şimdiye değin Atatürk’ün başka bir vasiyeti ortaya çıkarılamamıştır. Söz konusu zarfın içinde de 5 Eylül tarihli vasiyet metninin bir kopyasının bulunduğu düşünülebilir. Bayar da sonunda Atatürk’ün siyasal bir vasiyeti olmadığı kanısına varmıştır. Nitekim Atatürk’ün yakınlarından olan ve İnönü ile arasının iyi olmadığı bilinen İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, 17 Ekim 1938’de düzenlediği basın toplantısında, Atatürk’ün siyasal bir vasiyetinin olmadığını vurgulamış ve “Cumhurbaşkanı kim olacak?” sorusuna, “TBMM kimi seçerse o olacak” yanıtını vermiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin İkinci Cumhurbaşkanı Kim Olacak?

Aslında Atatürk’ün hastalığı ağırlaştığında yerine kimin Cumhurbaşkanı olacağı, yalnız basının ve Türk kamuoyunun değil, Türkiye’deki diplomatik çevrelerin de üzerinde durdukları en önemli soru haline gelmişti. Şükrü Kaya bu nedenle bir basın toplantısı yapmak gereğini duymuş ve gazetecilere “yazılmamak koşulu” ile Atatürk’ün adım adım ölüme yaklaştığını söylemişti. Ondan iki gün sonra, 19 Ekim’de de İngiltere Büyükelçisi hükümetine gönderdiği raporda, Atatürk’ün yakında öleceğinin beklenildiğini, bu yüzden Türk hükümetinin şimdiden gereken önlemleri almaya başladığını bildirmişti.

Atatürk son nefesini verirken, Malatyalı İsmet İnönü iktidarda değildi. Meclis’te ve Meclis dışında olabildiğince arka planda kalmaya çalışarak, evine kapanmış bir insandı. O günlerde Pembe Köşk, bir inziva köşesi gibi görünüyordu. Pembe Köşk’ün münzevisi; bir parlamento üyesi ve bir eski başbakan için günlük hayatın gerekli kıldığı görünüşler dışında, çevresinden kendini çekmiş gibiydi. İsmet İnönü’nün Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci cumhurbaşkanı olması çok zor görünüyordu. Ama tarih çok farklı biçimde tecelli edecekti.

“Atatürk’ten sonraki iktidar savaşımı” olarak da nitelenen bu dönemde Atatürk’ten sonraki Cumhurbaşkanı adayları olarak beş kişi üzerinde durulmuştu:

  • İsmet İnönü
  • Fevzi Çakmak
  • Fethi Okyar
  • Abdülhalik Renda
  • Celal Bayar.

Oysa gerçekte 2 aday, İnönü ve Okyar ile 2 “çevre” söz konusu idi. Çünkü Atatürk’ün ve İnönü’nün çevresindekilerin seçim savaşımına girdiklerini gören Bayar, “Kendim hiçbir şey olmayacağım!” diye adaylıktan çekilmiştir. Atatürk’ün çevresinden olan Soyak, Ş. Kaya, T. R. Aras, Salih Bozok, Ali Çetinkaya için ise temel amaç, İnönü’nün aday olmasını önlemekti. Ona karşı TBMM içinden güçlü bir aday çıkaramayacaklarını bildikleri için de çeşitli yollar, yöntemler denemeye koyulmuşlardı.

Perde Arkasında Cumhurbaşkanlığı Savaşları

Dışişleri Bakanı olan Tevfik Rüştü Aras, İnönü’yü Ankara’dan uzaklaştırabilmek için ona ABD Büyükelçiliği’ni önermişti. Ancak İnönü bunu şiddetle reddetmişti. Anılarında bunu, “Kıyameti kopardım, ürktü, sindi” diye anlatmaktadır. Şükrü Kaya ise, İnönü’yü ve yandaşlarını Meclis dışında bırakabilmek için, seçimlerin yenilenmesine çalışmıştı. Fakat Atatürk’ün hastalığı ve TBMM’nin geleneksel 1 Kasım açılışı için Ankara’ya gelemeyişi bu düşüncesini gerçekleştirmesine olanak bırakmamıştı.

O günlerde İstanbul’a gelmiş olan Londra Büyükelçisi Fethi Okyar, görevi başına dönmeyi geciktirince kendisinin de Cumhurbaşkanlığına aday olduğu söylentileri yayılmıştı. Onun adaylığı İngiliz ve Fransız Dışişleri Bakanlıklarına da yansımıştı. İngiltere Büyükelçisi Londra’ya gönderdiği 10 Ekim 1938 günlü raporda, Okyar’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi olasılığından söz etmişti. Bununla birlikte yeterince popüler olmayan Okyar’ın ülkedeki siyasal çatışmaları önleyemeyeceğini de eklemişti. İnönü ise günlüğünde, “Fethi Okyar fitneye iltifat etmedi” demekle yetinmektedir.

O günlerde Cumhurbaşkanlığına aday olması için Fevzi Çakmak’a da öneride bulunulmuştu. Öneriyi yapan ise bizzat Genelkurmay’ı ziyaret eden Celal Bayar’dı. Gerçi kendisi milletvekili olmadığı için seçilmesine yasal olanak yoktu ama bir çözüm bulunabileceği düşünülüyordu. Ne var ki Genelkurmay Başkanı olan Çakmak yine ordunun başında kalmak istediğini belirterek öneriyi kabul etmemişti. Üstelik Bayar da ona kimin Cumhurbaşkanı olmasını uygun bulduğunu sorduğunda, Çakmak, hükümetin ve TBMM’nin emrinde olduğu yanıtını vermiştir. Böylece İnönü’nün seçilmesinden yana olan Bayar o dönemde çok önemli olan Çakmak’ın da desteğini sağlamıştır. İnönü, Çakmak’ın davranışını şöyle özetlemektedir: “Mareşal, ortalığı bir süre yokladıktan sonra istemez bir durum aldı. Çekilmenin başlangıcında korkmuş, bana sokulmamıştı. Sonra eskisinden daha çok sokuldu.”

Fevzi Çakmak’ın öneriyi kabul etmemesinin ana nedeni, orduya tam anlamı ile egemen olamamasıydı. Atatürk’ten sonra kimin cumhurbaşkanı olacağı tartışmalarının tüm şiddetiyle sürdüğü o günlerde I. Ordu Müfettişi Orgeneral Fahrettin Altay, I. Ordu’da kolordu ve tümen komutanları ile bir toplantı yapmış ve toplantıdan İnönü’nün desteklenmesi kararı çıkmıştı. Genelkurmay II. Başkanı Asım Gündüz’ün alınan kararı Fevzi Çakmak’a bildirmesiyle, Çakmak için geri çekilmek dışında bir seçenek kalmamıştı. Kurtuluş Savaşı ve ardından ordu içinde başlayan klikleşmelerde Atatürk ve İnönü’nün yanında yer alan Orgeneral Altay’ın yapılacak seçimde İnönü’den yana ağırlığını koyması, Fevzi Çakmak ve Meclis Başkanı Abdülhalik Renda’nın İnönü’yle karşı karşıya gelmekten çekinmelerine neden olmuş ve Fahrettin Altay’ın seçimlere ağırlığını koyması dengeleri tümüyle değiştirmişti.

Cumhurbaşkanlığı adayları arasında anılan TBMM Başkanı Abdülhalik Renda‘ya gelince…  Şükrü Kaya, T. Rüştü Aras ve bazı arkadaşları onu asıl nedeninin bildirmeden İstanbul’a çağırmışlardı. Bu davet Atatürk’ün ilk komaya daldığı ve bu komadan kurtulduğu günlerdeydi. Haydarpaşa’dan karşıya geçilerek Perapalas Oteli’ne gidildi. Vekiller Renda’yı bir odaya aldılar. Tahmin edilebileceği gibi birtakım maksada giriş sözlerinden sonra Renda’ya, Atatürk’ten boşalacak yere kendisinin cumhurbaşkanlığının düşünüldüğü söylendi ve bu konuda fikirleri soruldu. Fakat bir devlet adamından ziyade çok iyi bir bürokrat olan ve hiç bir zaman bu çerçevenin dışına çıkamayan Abdülhalik Renda’nın yanıtı son derece keskin bir ret oldu. Öyle ki, onu bu mevki için hazırlamaya çalışanlar, bir kez daha ısrar etmek cesaretini bile bulamadılar. Renda Dolmabahçe’de kısa bir sıhhat temennisi ve saygılarının arzı ricasından sonra, aynı gün Ankara’ya döndü.

İnönü’ye gelince; Meclis’te çoğunluğun hararetli, kayıtsız şartsız bağlılığını belki de her zaman sağlayamamış olsa bile, herkesin mantığı kaçınılmaz ve en doğal zorunluluk halinde onun cumhurbaşkanlığı etrafında toplanıyordu. İnönü havanın bu gelişmelerini evinde ve elbette ki uyanık bir dikkatle izlemiştir.

Perde gerisinde bu girişimler sürdürülürken Atatürk’ün komadan çıkamayacağı kanısı da güçlenmişti. Bu durumda her olasılığa karşı TBMM’nin toplanmasını sağlayabilmek için, 9 Kasım da İstanbul’da bulunan milletvekillerine Ankara’ya dönmeleri çağrısı yapılmıştı. Gerçekten de Atatürk ertesi gün 10 Kasım sabahı son nefesini vermişti.

Atatürk’ten sonra bir iktidar boşluğunun doğmamasına çalışan Başbakan Celal Bayar, onun vefat ettiği kesinleşince, 10 Kasım akşamı saat 23.30’da Ankara’ya döndü. Onu istasyonda Cumhurbaşkanı Vekili ve Meclis Başkanı Abdülhalik Renda, Parti Genel Sekreteri ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile vekiller, mülki ve askeri erkan karşıladılar. Garın merasim salonunda neredeyse bütün yabancı ülkelerin elçileri ve ataşeleri kendisini bekliyorlardı. Karşılama ve teessür bildirileri sessiz fakat hazindi. Başvekil istasyondan doğru Büyük Millet Meclisi’ne geldi. Meclis Başkanı’nı ziyaretinin ardından geç vakitte Bakanlar Kurulu toplandı. Kabine durumu görüşüldü. Anayasa gereği Cumhurbaşkanlığı Vekilliğini üstlenmiş olan A. Renda, bir bildiriyle Anayasanın 34. maddesi uyarınca TBMM’yi 11 Kasım 1938 günü toplantıya çağırdı:

Ankara, 10 (Anadolu Ajansı)

Reisicumhur Atatürk’ün milleti mateme garkeyleyen (boğan) elim zıyaı dolayısıyla, Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nun 34’üncü maddesi mucibince yeni reisicumhur intihap edilmek üzere teşrinisaninin (Kasım’ın) 11’inci cuma günü saat 11’de Büyük Millet Meclisi’ni toplantıya, davet ederim.

Reisicumhur Vekili ve Büyük Millet Meclisi Başkanı

M. A. RENDA

11 Kasım Cuma günü Meclis genel kurulundan önce yapılan CHP grubu toplantısında ortaya bir aday ismin sürüleceği düşünülmüştü. Fakat Celal Bayar şöyle konuştu: “Reylerinizi serbestçe vereceksiniz. Parti grubu toplantısı reisicumhur adayını seçmek içindir. Herkes, istediği adayı yazsın. En çok oy alan, umumi heyette aday gösterilecektir…”

Türkiye Cumhuriyeti'nin İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü

İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı Seçilmesi

İnönü’nün katılmadığı bu toplantıda, kullanılan 323 oydan 322’sinin İnönü’ye verildiği milletvekillerinden yalnızca Hikmet Bayur’un Celal Bayar’a oy verdiği anlaşılmıştı. İşte bu toplantıda bulunan yazar Asım Us’a göre hiç kimse kimseye, kime oy vermesi gerektiğini sormadı. Grup toplantısının ardından saat 11’de TBMM toplantısına geçilmişti. Buna 387 milletvekilinden 348’i katılmıştı. Kullanılan 348 oyun hep İnönü için verildiği görülmüştü.

Meclis Başkanı sonucu şöyle açıkladı:

Oyların sayım neticesini arz ediyorum. Seçime 348 arkadaş iştirak etmiştir. Malatya Mebusu ismet İnönü, 348 oyla ve müttefikan reisicumhur intihap edilmiştir.

Böylece İsmet İnönü, Atatürk’ten sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci cumhurbaşkanı seçilmişti. Gerçi İnönü Meclis hayatında, daha önce de cumhurbaşkanlığı için oy almıştı. Bu oy, tek oydu. Ve ilk Cumhurbaşkanı seçilirken, Mustafa Kemal tarafından ona verildi…

Kazım Özalp’in aktardığına göre, cumhurbaşkanı seçimi yapılırken hasta olduğu için Meclis’e gelemeyen ünlü romancı Hüseyin Rahmi Gürpınar, Şükrü Kaya’ya bir telgraf göndererek oyunun İnönü’ye verilmesinin sağlanmasını dilemişti. Oylama sürerken söz alıp bu telgrafı okuyan Şükrü Kaya, hem kendisi için hem de Gürpınar adına oy kullanmak istemiş, fakat başkan A. Renda, “Oylama tamamlanmıştır” diye buna olanak bulunmadığını söylemiştir.

İnönü günlük anılarında Cumhurbaşkanı seçilmesini şöyle değerlendirmişti.

Meclis çılgın bir halde 24 saat güç sabretti. Bütün memleket radyolar batında bekledi. Oybirliği ile beni Cumhurbaşkanı seçtiler. İktidarda olmayan, hatta iktidar mevkiine fikrini sekmedikleri, korktukları bilinen bir çekilmiş adamın getirilmesi, isteyerek ve serbest oy ile yapılmış gerçek bir seçim olarak tarihe geçecekti.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci cumhurbaşkanı seçildiğinde, İsmet İnönü Meclis’te yoktu. Pembe Köşk’ün münzevisi gene Pembe Köşkündeydi. Meclis Başkanı onu evinden almak ve Mec­lis’te yemine davet etmek için toplantıya 20 dakika ara verdi. İkinci celse 12.10’da açıldı ve İnönü milletvekillerinin şiddetli alkışları arasında kürsüye çıktı. Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun 38’inci maddesi gereğince yemin etti ve cumhurbaşkanı olarak ilk nutku­nu verdi. “Şartların Getirdiği Adam”, arkada kalan yollara se­rilen basamak taşlarına basarak, şartların hazırladığı zirveye ulaşmıştı. İsmet İnönü cumhurbaşkanı seçildiği zaman 53 yaşındaydı.

Yeni cumhurbaşkanı seçilince Celal Bayar kabinesi usulen istifasını verdi. İnönü yeni kabineyi kurmakla yine Celal Bayar’ı görevlendirdi. Yeni Celal Bayar kabinesinde önemli iki değişiklik dikkati çekiyordu. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın yerine Dr. Refik Saydam, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın yerine Şükrü Saraçoğlu getirilmişti. Bu değişiklikler İnönü’nün işaret ve tavsiyeleri ile yapılmıştı.

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.