Türk Dil Devrimi ve Türk Dil Kurumu’nun Kuruluşu

Atatürk Devrimi’nin tek amacı, çağdaş anlamda bir yaşam biçimini getirmek değil, düşünce alanında da akla ve bilime dayalı değerleri kökleştirebilmekti. İşte düşünceyle sıkı bağı nedeniyle dil, çağdaş değerleri yerleştirmenin ve kökleştirmenin de en önemli aracı olarak görülmüştür. Ulusun kültürel kalkınmasından yana olan Atatürk için bu kalkınma, ancak herkesin anlayabildiği, kendi öz güzelliğini kanıtlamış, arı bir dille sağlanabilirdi.

Bir ulusun ana dili olarak iki dilinin ve edebiyatının olması Atatürk’ün “halkçılık” ve “ulusçuluk” ilkeleriyle bağdaşmıyordu. Türk dilini kesin olarak sadeleştirmek, dilimizdeki yabancı kelimeleri ve kuralları kaldırarak, tek bir edebiyat ve konuşma dili yaratmak gerekiyordu. Tanzimat döneminden beri aydınlarımızın üzerinde durduğu dil sorunumuz hâlâ çözülmemişti.

Atatürk’ün Dil Devrimi‘ni gerçekleştirme isteği, O’nun “halkçılık” ve “ulusçuluk” ilkelerinin önemli bir etkeni olarak, halk ile aydını birbirinden ayıran yapay dili ortadan kaldırmayı gerektirmiştir. Atatürk, dili ulusal kurumların başında saymış, ulus bağımsızlığının, siyasal bağımsızlıktan sonra, ancak dil bağımsızlığıyla sağlanabileceğini savunmuştur.

Dil sorunumuzun çözümü, büyük ölçüde yazımıza bağlıydı. Yeni alfabeye kavuşulduğu takdirde halk kolay okuma-yazma öğrenecekti. İşte 1923 yılında başlayan alfabe tartışmaları hız kazandı. Atatürk’ün dil konusuna yakın ilgi göstermesiyle 1926’da, devlet örgütü içinde “Dil Heyeti” adıyla bir kurul oluşturuldu ve bütçeden ödenek ayrıldı.

1 Kasım 1928’de, Latin alfabesinin kabul edilmesinden sonra çalışmalarını hızlandıran Dil Heyeti, Elifba Raporu, Gramer, Halk Dershanelerine Mahsus Türk Alfabesi, Yeni Türk Alfabesi, İmlâ ve Tasnif Şekilleri adlı yapıtları yayınlar. Toplumda Dil Encümeni adıyla da tanınan Dil Heyeti, yeni harflerin kabulü sonrasında, “İmlâ Lûgati”nin hazırlanması çalışmalarını da hızlandırdı. 29 Ekim 1928’de, “İmlâ Lügati” fasiküller halinde yayınlandı.

1 Eylül 1929’da, Arapça ve Farsça dersleri okul programından kaldırıldı. Dil Heyeti 1931 yılı ortasında ödeneğinin kesilmesi üzerine, dağılmak zorunda kaldı. Bununla birlikte, Prof. Dr. Sadri Maksudi Arsal’ın “Türk Dili İçin” adlı kitabının yanı sıra, dille ilgili birçok kitap yayınlandı.

12 Nisan 1932’de, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’nin kurulmasından hemen sonra, Tarih Kurultayı yapılır. Bu Kurultay’da, tarih araştırmalarının dil araştırmalarıyla desteklenmesi gereği kabul edilir. Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti kurucu üyelerinden Afet İnan, Atatürk’ün, dil işleri için Tarih Kurumu’na benzer bir kurumun kurulmasını, Türk dilinin ilmi bir tetkike tabi tutulmasını istediğini belirtmiştir.

Türk Dili Tetkik Cemiyeti Kuruluyor

11 Temmuz’da 1. Türk Tarih Kurultayı sonrasında tarih üzerinde çalışmayı sürdüren Atatürk, “Dil işlerini düşünecek zaman gelmiştir” sözleriyle, Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin kurulma çalışmalarını başlatmış, o gece kurumun çalışma esaslarını kendisi hazırlamış ve başkanla genel yazmanı seçmiştir. Başkanı Samih Rifat, Genel Yazmanı Ruşen Eşref, üyeleri ise, Celâl Sahir ve Yakup Kadri’den oluşan Türk Dili Tetkik Cemiyeti 1932’de kurulmuştur. Cemiyetin amacı tüzükte şöyle belirtilmiştir: “Cemiyetin amacı, Türk dilini tetkik ve elde edilen neticeleri neşir ve tamim etmektir.”

Cemiyetin kuruluşundan sonra, 1. Türk Dil Kurultayı 26 Eylül-6 Ekim 1932’de toplanmış ve Kurumun ana tüzüğü kabul edilmiştir. Buna göre, Kurumun adı; Türk Dili Tetkik Cemiyeti‘dir. Atatürk “kurucu başkan”, Milli Eğitim Bakanı da “onursal başkan” olmuştur. Kurultayda, Kurumun amacı şöyle belirtilmiştir: “Türk dilinin öz güzelliğini meydana çıkarmak, onu dünya dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek…”

1. Kurultay’dan sonra, Kurumun başlıca yayını, Osmanlıcadan Türkçeye Söz Karşılıkları Tarama Dergisi’dir. İkinci Kurultay, 18-23 Ağustos 1934’de yapıldı. Kurultay kararıyla kurumun adı Türk Dili Araştırma Kurumu’na çevrildi. 1935 yılında Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu ve Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzu yayımlanmıştır.

Atatürk, dilimizin özleştirilmesi işine el atınca, dilin oluşumu gibi, genel dil bilim sorunlarıyla da ilgilenmeye başladı. Güneş Dil Teorisi adlı bir kuram ortaya koydu.*

III. Türk Dili Kurultayı Atatürk’ün huzurunda ve Kültür Bakanı Saffet Arıkan’ın başkanlığında, 24-31 Ağustos 1936’da toplandı. Yurttaki Türkologların yanı sıra, yurt dışından da bilim adamları katıldı. Kurultayda kabul edilen ana tüzükle, Türk Dili Araştırma Kurumu’nun adı, Türk Dil Kurumu‘na çevrildi.

Atatürk 1937 yılında arada bir kurum merkezine gelerek terim çalışmalarına katılmış ya da çalışanları Çankaya Köşkü’ne davet ederek, alınan sonuçlar hakkında bilgi edinmiş, böylece 1937-1938 öğretim yılına yeni terimlerle yazılmış kitaplarla girilebilmiştir.

Atatürk bu olaydan duyduğu kıvancı, 1937 yılında, TBMM’yi açış konuşmasında şu sözlerle anlatmıştır: “Dil Kurumu en güzel ve feyizli bir iş olarak, türlü ilimlere ait terimleri tespit etmiş ve bu suretle dilimiz yabancı dillerin tesirinden kurtulma yolunda esaslı adımını atmıştır.”

Demokrat Parti Türk Dil Devrimi’ne Cephe Alıyor

3. Türk Dil KurultayıAncak Atatürk’ün ölümü, devrim düşmanlarını, harekete geçirmiş, Dil Devrimi’ne saldırılar başlamıştır. Kurum bu yıkıcı saldırılara rağmen çalışmalarını sürdürmüş, bir yandan bilimsel yayınlar yaparken, bir yandan da özleştirme çalışmalarına devam etmiştir. Kurum; inceleme ve araştırma, genel dilbilim, dilbilgisi, diyalektoloji, sözlük derleme, terim gibi türleri ve diğerlerini içeren 36 yapıt yayınlamıştır. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun Türkçeleştirilmesi, Divani Lûgat-it Türk’ün çevirisi ve Söz Derleme Dergisi bunlar arasındadır.

1939 yılında Tarama Dergisi, Cep Kılavuzu ve Söz Derleme Dergisi hazırlanmış, ayrıca, Türk Dil Kurumu’nun ve yazarların da çalışmalarıyla yazı dili oldukça özleşmiştir. Altı bine yakın bilim terimi Türkçeleştirilmiştir.

4. Kurultay, 10 Ağustos 1942’de Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün koruyuculuğunda Ankara’da toplanmıştır. Devlet ve hükümet dil davasını desteklediğini her fırsatta göstermiştir. Cumhurbaşkanı İnönü, Kurultayın bütün hazırlıklarını adım adım izlemiş, yalnız genel toplantılarda değil, alt kurulların çalışmalarında da hazır bulunmuştur. Dil davasının enine boyuna tartışıldığı bu Kurultay sonrasında, dilimizin özleşmesi yolunda verimli çalışmalar yapılmış, bilimsel çalışmalar sonucunda birçok yapıt yayınlanmıştır. Türkçe Sözlük 1944’de tamamlanmıştır.

26 Kasım 1945’de toplanan 5. Kurultay’da, terim sorunu üzerinde durulmuş, dilin özleştirilmesi çabaları eskisi gibi sürdürülmüştür. Ancak Dil Devrimi’ne karşı olanların birtakım eylemleri bu dönemde başlamıştır. Dil Devrimi karşıtı gerici grupların birtakım eylemlerinin yanı sıra, 1950 sonrası hükümet değişikliği de, Türk Dil Kurumu’nun yönetim yapısını etkilemiştir.

1950’de, Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte, Türk Dil Kurumu’na devlet bütçesinden yapılan yardım kesilmiştir. Bu dönemde, Dil Kurumu’na ve dil davasına yazılı ve sözlü saldırılar başlamıştır. Örneğin, Milli Eğitim Bakanı 1951’de, TBMM’de, Türk Dil Kurumu’nu kötüleyici sözler söylemiştir. 1945’de Türkçeleştirilen Teşkilat-ı Esasiye’nin dili eski haline getirilir. Eski sözcüklerin yeniden kullanılması için ise, Fuad Köprülü ve Halide Edip gibi yazarlar yasa önerisi vermişlerdir. Bu yasanın Meclis’te görüşülmesi sırasında, Hamdullah Suphi Tanrıöver Türkçeyi yeren bir konuşma yapmıştır.

Türk Dil Kurumu bütün saldırılara karşın devrimci çalışmalarını sürdürdü. Ancak bazı kamu kurumlarında ve basında, Dil Devrimi’ne karşı bir cephe oluşmuştu. Bu dönemde, dil davasını en çok savunan yazar Nurullah Ataç’tı. Atatürk’ün sağlığında başlatılan halk ağzından söz derleme işi, 1952-1959 yılları arasında da devam etti. İşte bu çalışmalar dilde özleşmeye duyulan ihtiyacın halk arasında nasıl yayıldığını gösteriyordu.

27 Mayıs 1960 sabahı yönetime el koyan Türk Silahlı Kuvvetleri, Milli Birlik Komitesi aracılığıyla Dil Devrimi’nin yürümesine yardımcı olmuştur. Türkçenin devlet desteğine kavuşmasıyla, radyo yayınlarının dili özleşmiş, Türk Dil Kurumu da çalışmalarını hızla sürdürmüştür. 24 Kasım 1960 tarihinde Başbakanlığa başvuran Kurum, “dilimizi, her gün biraz daha baskı altına almakta olan yabancı sözcüklerin salgınından kurtarmak için hükümetçe gerekli tedbirin alınması, dilimize sokulmak istenen yabancı sözcüklerin Türkçe karşılıklarının kullanılması” gerektiğini belirtmiştir. Bunun üzerine hükümet, bakanlıklara bir genelge göndererek, yazışmalarda Türkçeye özen gösterilmesi ve yabancı sözcüklerin kullanılmamasını istemiştir.

Bazı çevrelerin muhalefetine rağmen, Kuruma devlet desteği sürmekteydi. 27 Mayıs Devrimi’nin önderi Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel de, dilimizin sadeleştirilmesi konusunda destek verdi.

Türk Dil Kurumu, on yıllık kendini savunma döneminden sonra, devrimci atılımlara hız verdi. Ankara ve İstanbul radyolarında, dil üzerine programlar yayımlanmaya başlandı. Kurum, daha geniş topluluklara seslenen dil kitapçıkları yayımladı.

Ancak, 1962 yılında kurulan Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü, “Türk Kültürü” adıyla çıkardığı derginin birçok sayılarında, Dil Kurumu’na sataşan yazılar yayımladı. Bu Enstitü, ayrıca, 1966-1968 arasında, Dil Kurumu’na ve özleştirme ülküsüne karşı gerici basında çıkan yazıları toplayarak, “Türk Dili İçin” adıyla 6 cilt olarak bastırmıştır. 1967 yılında ise, Milli Eğitim Bakanının değişmesiyle birlikte, yeni bakan Dil Kurumu’na karşı tavır alarak, dilde aşırılıktan sakınılmasını isteyen bir genelge yayımladı.

Türk Dil Kurumu, kurulduğu günden itibaren Atatürk’ün hedeflediği devrimci anlayışa uygun alarak faaliyet göstermişse de, zaman zaman hükümetlerin Dil Devrimi karşıtı davranışlarıyla karşılaşmıştır. Demokrat Parti’nin iktidar olduğu ve Atatürk kurumlarına cephe alındığı dönemde, Milli Eğitim Bakanının Kurum Başkanlığı ile ilişkisi kesildi. 1951’de yapılan bu tüzük değişikliği ile de Kurumun devletle olan bağı kesildi.

1964’te toplanan Olağanüstü Kurultay, amaç maddesindeki “devrimci anlayışı” pekiştirerek, Türk Dil Kurumu’nun “devrimci bir bilim derneği” olduğunu 1. maddeyle vurgulamıştır. 1973 ve 1979’da yapılan Olağanüstü Kurultaylarda da aynı esaslar benimsenmiştir.

12 Eylül Darbesi ve Türk Dil Kurumu’nun Kapatılması

1980 sonrasında da bilindiği gibi, 11 Ağustos 1983’te kabul edilen 2876 sayılı yasayla, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu ortadan kaldırılmıştır. Her iki Kurum da “Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu” bünyesinde birleştirilir. Kurumlar birer devlet dairesi olurken, Atatürk devrimleri de, 12 Eylül Darbesi‘nin ruhuna uygun olarak “Atatürk İlke ve İnkılapları”na dönüştü. 1950’lerden beri Atatürkçülüğe karşı olan grupların yarattığı Türk-İslam sentezciliği bütün çalışma alanlarına egemen oldu.

Atatürk’ün kurduğu dernek yapısındaki kurumların, resmi bir kuruma dönüştürülemeyeceği konusunda, TDK Yönetim Kurulu, yetkin hukukçular ve bilim adamları çaba göstermişler ve de, sonuç değişmemiştir. Türk Dil Kurumu Yönetim Kurulu, Danışma Meclisine bir mektup yazarak, “Atatürk’ün vasiyeti bozulmaz, hukukla oynamak olmaz” uyarısında bulunmuştur. Bunlara rağmen, hiçbir yargı kararı olmadan kurumlar kapatılmıştır.

Oysa Atatürk ölüm döşeğindeyken bile, “Arkadaşlara selâm söyleyin, sakın dil işlerini yavaşlatmasınlar” diyerek, Dil Devrimi’ne verdiği önemi, vasiyet olarak bir kez daha belirtmiştir.

(*) Güneş Dil Teorisi, yabancı kökenli bilinen bazı kelimelerin, Türkçeye dayandığı görüşünü esas almaktaydı.

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.