Benito Mussolini Nasıl Öldü?

Eşi Rachele’i Garda Gölü kıyılarında ve Gargnano dolaylarındaki Salo’daki konağında bırakan Benito Mussolini, 17 Nisan 1945 günü, Milano’ya gitmek üzere yola çıkmıştı. Aslında Otto Skorzeny tarafından 1942 yılında Grandsasso’dan kurtarıldığından beri Benito Mussolini, durumun tüm kötülüğüne karşın gene de umut doluydu. Çünkü kurtarılışından sonra Adolf Hitler‘le buluştuğunda Führer ona, üzerinde çalışılmakta olan gizli silahların savaşın gidişini değiştireceği konusunda güvence vermişti Ama o zamandan beri Müttefikler Normandiya’ya çıkmışlar ve doğudan başlayan Kızıl Ordu saldırısı da bir sel gibi önüne geleni yıkarak ilerlemeye başlamıştı. İtalya’daysa İngiliz, Fransız ve ABD kuvvetleri Appenin’leri aşmış ve Kesserling’in geri çekilişini bir bozguna dönüştürüvermişlerdi. Üstelik Mussolini için de tıpkı diğer pek çokları gibi artık her şeyin bittiğini ve sonun geldiğini kabul etme zamanı geçmekteydi. Fiziksel olarak Mussolini, Duce’nin, yani kendi kendisinin gölgesinden baka bir şey değildi artık…

Mussolini, 17 Nisanda Milano’ya doğru yola çıkarken, oradaki Neo-Faşist hükümet kurumlarının yerli yerinde durduğunu düşlüyordu. Oysa bu kuruluşlar artık yalnızca kuramsal olarak yerlerindeydiler. Üstelik denetimi elinde tutan Ulusal Kurtuluş Komitesi’nin yayınladığı kesin bir de emir vardı: “Faşist liderler yargılamasız öldürülebilirler.”

İşin kesin gerçeğini araştırmak ve kabul etmek gerekirse, Mussolini’nin bu dönemde artık ne yaparsa yapsın yazgısının noktalanacağı yeri denetimi altına alamayacağının bilincine hem de kesinlikle varmış olduğu saptanabilir. Bir mektubunda şöyle yazıyordu:

Son yaklaşıyor. Artık oturmuş, benim hiç bir katkımın olamayacağı ve bir daha sahneye çıkamayacağım bir acı oyunun perdesinin inmesini bekliyorum… Bir hata yaptım ve bunu ödeyeceğim. Kuşkusuz ki yaşamım hala bu bedeli ödeyebilecek değerdeyse…

Ayın 21’inde Bologna ve 23’ünde de Parma’nın düştüğü haberleri Milano’ya ulaşınca, Mussolini’nin yanındaki faşistler, Almanlardan liderlerini İspanya’ya kaçıracak bir uçak istediler. Mussolini’nin bu girişimden haberi yoktu. Ama Almanlar isteği geri çevirmekten çekinmediler.

Ayın 24’ünün sabahında Mussolini, büyük dostu Adolf Hitler’den son mesajını aldı. Mesajda Kızıl Ordu’nun Berlin’e girdiği yazılıydı. Aynı gün bir endüstrici olan Gian Riccardo Cella, Duce ile görüşmek istediğini bildirdi. Görüşme sırasında ona, kendisinin Ulusal Kurtuluş Komitesi üyesi olduğunu açıklayarak, Milano’yu iç savaşın dehşetinden kurtarmak istediklerini bildirdi. Faşizmin ezilmişliği kesinken neden Mussolini de yönetimi devretmiyordu? Mussolini sakinliğini bozmadan bunun ilginç bir öneri olduğunu söyledi. Ancak karşılığında kendisi, yakınları ve yanındakilerle Milano’daki tüm faşistler için güvence istiyordu. Cella bunları Komite’ye iletti. Komite, ertesi gün saat 17:00’de, Milano Kardinali Schuster’in konutunda bir toplantı önerdi.

Almanlar Bize İhanet Ettiler

Ertesi gün kararlaştırılan saatte toplantı başladı. Kardinalin başkanlık yaptığı toplantıda; Mussolini, Mareşal Graziani, faşist bakanlardan Barracu ve Zerbino, Milano Valisi, General Cardona, Marazza ve Arpesani adlı avukatlar ve bir mühendis olan Lombardi hazır bulundular. Mussolini faşistlere ne gibi bir güvence verilebileceğini sorduğunda: “savaş tutsakları için kabul edilen genel güvenceler” karşılığını aldı. Mussolini bu kez karşımdakilerin kimin adına konuştuklarını sordu ve “Ulusal Kurtuluş Komitesi ve Müttefikler adına” yanıtını aldı.

Öneriye göre Mussolini geceyi Kardinalin evinde geçirecek ve savaş tutsağı niteliğine büründükten sonra Müttefiklerin gelmesine dek gizlenecekti. Mareşal Graziani bu noktada sertçe söze karışıp, “Bu dostumuz Almanların arkasından çalışmak olur. Böyle bir davranış ne dostluğa ne de dostluğun onuruna sığar” dedi.

Buna karşılık General Cardona, alaylı bir sesle şunları söyledi: “Almanlar hakkındaki bu sözleriniz oldukça hatalı. Çünkü onlar daha çok önceden bizim arkamızdan çalışmaya başladılar bile.” Bu sırada Kardinal Schuster de Almanların bir süreden beri İtalyan direnişçileriyle görüşmeler yaptıklarını doğruladı. Mussolini bunu duyar duymaz öfke ve nefretle yerinden fırlayarak haykırmaya başladı: “Bizi her zaman köpek yerine koydular. Sonunda da arkamızdan vurarak ihanet ediyorlar işte…”

Sonra, biraz sakinleşmiş olarak Komite üyelerine döndü ve şunları söyledi:

Koşullarınızı tümüyle kabul ediyorum. Ancak her şeyden önce gidip Almanları görmek isterdim. Onların suratlarına ihanetlerini, kalleşliklerini ve ne aşağılık yaratıklar olduklarını haykıracağım. Onlar ki yıllardan beri bizi ihanetle suçladılar.  Sonra buraya döner ve ne imzalamamı isterseniz onu imzalarım.

Mussolini ve yanındakiler Kardinalin evini terk ettiklerinde saatler akşamın tam 19:15’ini gösteriyordu.

Benito Mussolini geri dönmedi. Almanlarla karşılaştığında dediğini yaparak onları ağza alınmayacak sözlerle aşağıladı durdu gerçi ama daha sonra Milano polis şefi, kendisini Kardinalin evine dönmemesi gerektiğine inandırdı. Çünkü Komite’nin verdiği onur sözünde duracağına inanmıyordu. Olsa olsa Mussolini’yi halk mahkemesine verirlerdi. Bunun ne anlama geldiğini de faşistlerin tümü çok iyi biliyorlardı.

25 Nisan 1945 akşamı saat 20:00 sularında Mussolini açık Alfa Romeo marka otomobilinin içinde Milano’yu terk etti. Ardından da içlerini panik içindeki faşistlerin doldurdukları bir otomobil konvoyu geliyordu. Konvoya, on otomobil ve iki zırhlı kamyondan oluşan bir Alman birliği eşlik etmekteydi. Konvoydaki özel otomobillerden birindeyse, Mussolini’nin metresi Clara Petacci vardı. En arkadan gelen kamyonların içindeyse, irili ufaklı 56 bavula doldurulmuş olarak devlet belgeleri ve Cumhuriyet’in “hazinesi” vardı. Konvoy Como’ya ulaştığında, gökyüzünden ilk mermilerin izleri görüldü ve ilk patlamalar duyuldu. Milano’da faşistlerle partizanlar arasındaki çatışma başlamıştı.

Como’daki son gecesinde Mussolini eşine son mektubunu yazdı: “Burada yaşantımın son durağında ve kitabımın son sayfasındayım…” Mektubun bundan sonraki bölümlerinde yanındaki faşistlerle birlikte Valtelline’ya gideceğini yazıyordu. Eşi ve çocuklarına İsviçre’ye sığınmalarını öğütlüyor ya da Müttefiklere teslim olmalarını öneriyordu. “Size, istemeyerek verdiğim tüm acı ve zarar için özür dilerim. Fakat bil ki, yaşamım boyunca gerçekten sevdiğim tek kadın sen oldun.” Gecenin ileri bir saatinde Rachele ile telefonla da görüşen Duce şöyle haykırıyordu: “Burada kimse kalmadı, yapayalnızım… Rachele, sen yeni bir yaşama başla, bense yazgımı izlemek zorundayım.”

Ertesi sabah kaçan faşistlerin bıraktıkları boşlukla daha da azalmış olarak yola çıktıklarında Mussolini artık nereye gittiğini bilmiyordu bile. Almanların yani eski dostlarının tutsağı olmuş gibiydi. Gece indiğinde, sadık metresi Clara ona gene yetişti ve onunla birlikte gitmek için ne mümkünse yapacağım söyledi. Ertesi gün yola çıktıklarında Mussolini bir kez daha şaşkınlığa ve yıkıntıya uğradı. Son dayanak olarak gördüğü ve kendisine en çok bağlı sandığı faşistlerin büyük bir bölümü ortadan yok olarak kendi yazgılarını çizmeye gitmişlerdi.

Sürekli olarak kuzeye, İsviçre sınırına doğru yol alıyorlardı. İsviçre hükümetinin, hem de kaç kez Mussolini’yi sınırlarından içeri alamayacağını açıklamış olmasına karşın o, son bir umutla vatandaşlık alabileceğini ya da hiç olmazsa bir uçakla İspanya’ya kaçabileceğini umut ediyordu.

27 Nisan günü büyük bir şans eseri olarak büyük bir Alman askeri konvoyuna rastladılar ve onun içinde gizlenerek ilerlemeye karar verdiler. Gün batmak üzereydi. Dongo kasabasına yaklaştıkları bir sırada yolun çeşitli engellerle kesilmiş olduğu görüldü. Yolu kesenler 52. Garibaldi Partizan Tugayı’ndan militanlardı. Başkanları, takma adı Petro olan Pier Luigi Bellini delle Stelle ile kendisine Bili denilmesinden hoşlanan Urbano Lazzaro’ydu. Konvoy durdu. Partizanlar, kamyonları aramak istediklerini söylediler ve Almanlar bunu kabul etti. İlk iki kamyonda bir şey bulamadılar. Ama üçüncünün örtüsünü araladıklarında tuhaf bir durumla karşılaştılar. Kamyonun en dibinde oturan ve başında Alman miğferi bulunan biri arkaya, sürücü bölümüne doğru kaykılmış yatıyor gibiydi. Partizanlar kuşkuyla bakarlarken Alman askerlerinden biri yavaşça fısıldadı: “sarhoş.”

Mussolini’nin Kaçışı Son Buluyor

Ortelli ve Peralli adlı partizanlar tam kamyonun perdesini çekip çıkacaklardı ki, battaniyenin altındaki sarhoş denilen adamın ayağından en iyi deriden pabuçlar olduğunu ve üstelik içerinin karanlığına karşın gene de kapkara güneş gözlükleri taktığını fark ettiler. Aşağı inmesini buyurduklarında hiç karşı çıkmadı; geldi ve kamyondan atlayıverdi. Bir partizan gözlüklerini çekip aldı ve ortalığı bir şaşkınlık çığlığı kapladı: Mussolini’ydi bu…

Belediye binasına sokulan Duce soru yağmuruna tutuldu. Savaş ve hükümeti hakkında sorulanları, bir yandan kahvesini yudumlarken öte yandan da rahatlıkla yanıtlıyor ve korkmadığını göstermek istiyordu. Gece gümrük barakalarından birine alındı. Kendisi için hazırlanan kamp yatağına uzandı ama fazla uyuyamadı. Saat gecenin 23:00’ünü gösterirken uyumuştu ve uyandırıldığında saat henüz 01:00’i bile bulmamıştı. Direniş liderleri, Komünist partizanların Mussolini’yi öldürmelerinden korkuyorlardı. Amerikalılar yetişinceye dek onun güvenliğini korumak için yola çıkmaları gerekti. Saat sabahın 01:35’inde Pedro’nun yönetimindeki bir otomobille yola çıktılar Dongo’dan çıktıklarında arkadan yetişen bir otomobil tarafından durduruldular. Clara Petacci, bir kez daha Benito Mussolini’ye yetişti…

Ve çift artık bir daha ayrılmayacaktı.

Bu sırada, Milano’da çok önemli kararlar alınıyordu. Ulusal Kurtuluş Komitesi Duce’yi Amerikalılara teslim etmekten caymıştı. Çünkü biliyorlardı ki, Mussolini tantanalı bir törenle yargılanacak ve bu yargılamada onun kişiliği kadar, İtalyan tarihinin son 20 yılı da yargıç önüne çıkartılacaktır. Hiçbiri Mussolini’nin yabancılar tarafından yargılanıp öldürülmesinden yana değildi artık…

Bunun için biri seçildi; güvenilir bir insan olan Walter Audisio. Bir Komünist partizanıydı ve “Albay Valerio” adını kullanıyordu. Kendisine yetkilerinin genişliğini belgeleyen kağıtlar verilen Valerio bir otomobile atlayarak, bütün hızıyla Como yoluna düştü. Bu sırada, Mussolini’nin otomobilini kullanan Pedo, olayları yıllar sonra şöyle anlatır: “Bir gürültü duydum. Ne olduğunu anlayamadığım için de geceyi bir köylü ailesinin yanında geçirmeye karar verip Bolzanigo’ya yöneldik.”

De Maria ailesine ait bu köylü evinde, beyaz badanalı duvarlar, küçük bir masa ve bir iki iskemleyle iki kişilik bir yatağın kapladığı odada, Benito “Duce” Mussolini ve metresi son gecelerini geçirdiler. Ertesi sabah ve öğleden sonranın ilk saatleri de evde geçti. Saat 16:00 sularında kapı açıldı ve yağmurluk giymiş bir siville, haki üniformalı iki kişi içeri girdiler. Bu Albay Valerio’ydu. Mussolini’ye kendisini serbest bırakmaya geldiklerini söyledi. Mussolini’nin gözlerinde önce büyük bir zevk ve ardından da mutluluk parıltıları yanıp söndü ve “Sana bir imparatorluk bahşedeceğim” dedi.

Claretta aceleyle giyindi. Bu sırada Mussolini de kaputunu üzerine alıyordu. Bir Fiat 1100’e binerek hızla uzaklaştılar. Como Gölü’ne doğru gidiyorlardı. Valerio tarafından göreve getirilen sürücü şöyle anlatıyor:

Dikiz aynasından baktığımda arkada oturan çifti görüyordum. Birbirlerine o kadar yakın oturuyorlardı ki, kafaları bir birine değiyordu. Mussolini’nin rengi soluktu. Kadınsa sakin görünüyordu. İkisinde de bir korkunun belirtileri yoktu.

Mussolini'nin cesedi

Mussolini’nin Ölümü

Otomobil göl kıyısındaki birçok villadan biri olan Villa Belmonte’nin kapısı önünde durdu. Valerio arkaya dönerek Mussolini ve Clara’ya “dışarı” dedi. İkisini de bir kaç adım ötedeki bir duvarın dibine itti. Ardından da çok hızlı bir tonla da aldığı emri ve Mussolini’nin ölüm hükmünü açıkladı.  Mussolini duymamış gibiydi, sanki düşünceleri bambaşka bir yerdeydi. Ama Clara büyük bir direnç gösteriyordu. Mussolini’ye sarılmış bir ona bir Valerio’ya bakıyor ve sesinin çıkabildiğince: “Hayır bunu yapamazsınız” diye haykırıyordu. Görünüşü korkunç, sesi tiz ve gözlerinde vahşi parıltılar vardı. Valerio kuru ve sakin bir sesle, “Yana çekilin yoksa sizi de vururum” dedi. Oysa Clara söylenenleri sanki duymamış gibi Mussolini’ye iyice yapışmış öylece haykırıyordu.

Valerio elindeki silahın tetiğini çekti. Ama silah ateş almadı. Bu sırada, diğer partizan ona kendi otomatik silahını verdi. Mussolini bu sırada kaputunun önünü açmış, “göğsümden vurun” diyordu. Sesi oldukça yüksek çıkmıştı.

Bu anda Clara Mussolini’nin solunda duruyor ve bu duruşuyla onun önünü kapatıyordu. Valerio tetiği çektiğinde ilk vurulan da Clara Petacci oldu. İlk kurşunda yere yığıldı. Sanki ateş açılmadan önce düşmüş gibiydi. Ne bağırmış ne de çırpınmıştı. Mussolini de hemen onun ardından yıkıldı. Fakat duvar düşüşünü engellemişti. Sanki kayarmışçasına yavaşça düştü. Sağ omzu duvara dayalı kaldığından, eğri büğrü bir şekilde çömelmiş oturuyormuş gibiydi… Mussolini’nin gırtlağı dakikalarca hırıldadı durdu. İzleyenler oldukça etkilenmişlerdi. Sanki derin derin soluyor gibiydi. Sonunda Valerio tabancasını çekip yaklaştı, tam kalbini nişanladı ve tetiği çekti. Benito Mussolini 28 Nisan 1945 günü ölmüştü…

Ertesi gün Mussolini ve metresinin cesetleri bir kamyonete yüklenerek Milano’ya doğru yola çıktı. Halka teşhir etmek sabah saat 9 sularında Loreto Meydanı’na bırakıldı. Loreto Meydanı özellikle seçilmişti. Çünkü çok değil yalnızca bir yıl önce, Nisan 1944’de 15 partizan Müttefiklere yardım ettikleri gerekçesiyle bu meydanda kurşuna dizilmiş ve cesetleri halka teşhir için meydanda bırakılmıştı. Şimdi Mussolini’de aynı yazgıyı paylaşmıştı ama daha sona gelinmemişti. Meydana toplanan kalabalık eline ne geçerse üzerlerine atıyor, kimisi cesetlerin üzerine işiyor, kimisi tükürüyor kimisi ise hıncını cesetleri tekmeleyerek alıyordu. Yerdeki ceset, onlara yıllarca acı çektiren İtalyan faşizminin ete kemiğe bürünmüş haliydi. Partizanlar daha sonra Mussolini, Petacci ve diğer faşistlerin cesetlerini meydandaki Standart Oil’e ait benzin istasyonunun tavanına ayaklarından asıldılar. Şimdi yerden bir buçuk metre yüksekte gerilmiş durumda baş aşağı sallanıyorlardı. Bu, özellikle Kuzey İtalya’da neredeyse Ortaçağ’dan beri sürdürülen bir uygulamaydı. Partizanların amacı ise öfkesi bir türlü geçmek bilmeyen kalabalığın cesetlere daha fazla zarar vermesini engellemekti. Gerçekten de halkın öfkesi dinmeye başlamıştı. Çevreyi saran kalabalıktan biri, bir süre sustuktan sonra, “bu adam mıydı ki, ölümle bedenine en yüce kahramanlığın niteliklerini tanıyıp ermişler mertebesine yükselterek dualarımızdan eksik etmediğimiz” diye mırıldandı.

Öğleden sonra saat 2’de meydana ulaşan Amerikalı yetkililer cesetlerin indirilmesini ve morga götürülmesini istedi. Yapılan otopsinin ardından Mussolini’nin cesedi kentin kuzeyindeki Musocco mezarlığına gömüldü.

Mussolini’nin ölümü sonrasında yaşananlar Adolf Hitler’i öylesine sarsacaktı ki, aynı akıbete uğramamak için verdiği emir doğrultusunda Hitler’in ölümünden sonra cesedi yakılacaktı.

4 Yorum

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.