II. Abdülhamid’e Düzenlenen Yıldız Suikastı

Cehennem makinesi, ayarlandığı üzere, bir dakika kırk iki saniye sonra harekete geçti. Müthiş bir gürültüyle, 80 kilo patlayıcı madde ve 20 kilo demir parçası çevreye yayıldı. Patlamanın gürültüsü İstanbul’un neredeyse her yerinden işitildi. Üsküdar’dan, Kadıköy’den, Beyoğlu’ndan, Maçka’dan, Şişli’den… Yıldız Camisi de denen Hamidiye Camisi’ndeki kalabalık, önce ne yapacağını bilemedi. Kargaşa arasında bir el silah sesi duyuldu. Az sonra da herkes “çil yavrusu gibi” dağıldı. Ne ilginç üniformaları içindeki askerler ve kumandanları kaldı ne de göğüsleri nişanlarla dolu sivil paşalar…

II. Abdülhamid soğukkanlı görünüyordu. Birkaç saniye olduğu yerde durup kaçınanlara bakındıktan sonra arabasına binip dizgini eline aldı; beygirleri kamçılayıp son hızla Yıldız Sarayı’na doğru ilerledi.

Olay yeri parçalanmış insan vücutları, at leşleri ve yaralılarla doluydu. Kopmuş başlar, kollar, bacaklar… Caminin duvarına, yeşil parmaklıklarına yapışmış insan ve hayvan etleri… Yerlerde can çekişen insanlar, atlar… Yardım bekleyen yaralılar… Ölülerin, yaralıların elbiseleri kanlar içinde… Yoğun bir barut kokusu yayılıyor… Parçalanmış arabaların kalıntıları çevreye savrulmuş… Az ileride, patlayıcıların açtığı bir çukur… Caminin bütün camları kırılmış, panjurları kopmuş…

Az sonra üç beş adam göründü; ortalığı şöyle bir gözden geçirip açılan çukurun başında durdular. Bunlar, ünlü hafiye Sakallı Mehmed’le adamlarıydı. Birkaç dakika sonra da uzaklaştılar. Can çekişenlerin hırıltılarından, yaralıların iniltilerinden başka ses duyulmaz oldu.

II. Abdülhamid, kendisinden önceki Osmanlı padişahları gibi Cuma namazım camide kılardı. Bunun için büyük bir tören düzenlenir ve törene “Cuma selamlığı”, “selamlık resmi”, “selamlık resm-i âlisi” gibi adlar verilirdi. Kuruntulu padişah, Yıldız dolayındaki camilere bile gitmek istemediğinden, 1885-86’da sarayının çok yakınına Hamidiye Camisi’ni yaptırtmış ve Cuma selamlıkları burada düzenlenir olmuştu.

O gün de (21 Temmuz 1905) saltanat arabasıyla camiye gelen II. Abdülhamid, namazdan sonra bahçeye indi. Her zamanki gibi, iki yanında selama duranlar arasından geçerek arabasına binecek, arabayı kendisi kullanarak sarayına dönecekti. Ancak, ya Şeyhülislam Cemaleddin Efendi yolu üzerine çıkarak bir şeyler anlatmaya başladı, ya da Abdülhamid onu görünce konuşmak gereğini duydu. Böylece, her zamankinden birkaç dakika daha gecikti. Patlama, işte tam o sırada oldu.

Soğukkanlılığını yitirmeyen padişah, her Cuma olduğu gibi, yine Çit Köşkü’nde elçileri kabul etti. O gün ve ertesi sabah, geçmiş olsuna gelenlerle ilgilendi. Avrupa devletleri krallarından kutlama telgrafları geliyordu. Mabeyn Başkatibi Tahsin Paşa’ya göre, o gün Abdülhamid’i en çok düşündüren konu, bomba patladıktan sonra çıkan kargaşa sırasında, Arap taburu erlerinden birinin şaşkınlıkla havaya bir el silah atmış olmasıydı.

Olay sırasında 26 kişi ölmüş, 5S kişi yaralanmış, 20 at telef olmuş, 17 araba parçalanmıştı…

Ve hemen, olayı soruşturmakla görevli bir kurul oluşturdu. Yıldız’da çalışmaya başlayan bu komisyonda Başsavcı Necmeddin Molla Bey, Necib Melhame Paşa ve cinayet (ağır ceza) mahkemeleri reislerinden birkaçı yer alıyordu.

Yıldız Suikasti Nasıl Planlanmıştı?

Komisyon, çalışmaya başlar başlamaz, hafiyelerin de yardımıyla, II. Abdülhamid’e düzenlenen suikastın ilk ipucunu ele geçirdi: Yıldız-Beşiktaş arasında bulunan, o tarihe kadar eşi benzeri görülmemiş bir araba tekerleği lastiği. Araştırmalar sürdürülerek bu arabanın parçalarına ulaşıldı. Parçalardan birindeki “Nesel Dofer” yazısıyla “11123” sayısı, olayın aydınlatılmasına büyük katkıda bulundu. Komisyonun hazırlayıp bastırarak Abdülhamid’e sunduğu ve basına dağıttığı, gazetelerde tefrika edilmesi sağlanan raporun başlığı oldukça uzundur: “Temmuzun sekizinci Cuma günü selamlık resm-i âlisinde icra kılınan işti’al-i cinai hakkında bâ irade-i seniyye-i hazret-i bilafetpenahi teşekkül eden komisyon-ı mahsus tarafından icra kılınan tahkikatın fezlekesidir…” 75 sayfalık, ayrıntılı planlar eklenmiş bu raporda, uluslararası boyutları da bulunan suikast girişimi ayrıntılarıyla anlatılmaktadır.

Suikast hazırlıkları yapmak üzere 1904 Ekim’inde İstanbul’a üç komitacı gelir: Bakü Ermenilerinden ve “Troşak Cemiyeti” üyelerinden Hıristofor Mikaelyan kod adlı Simoil Kayın, Rus Ermenilerinden “Safo” kod adlı Konstantin Kabulyan, Simoil Kayın’ın kızı olarak tanıtılan Robina Kayın.

Beyoğlu’ndaki Moraviç Apartmanı’nı kiralayan ve burada üç ay yaşayan bu komitacılara, Belçikalı anarşistlerden Edward Joris de katılır. Orada planlarını, hazırlıklarını tamamlarlar; kendilerine yardımcı olacak kimseleri bulurlar. Joris kuşku çekmemek için, Singer fabrikalarında memur olarak çalışır; ötekiler Avrupa’ya gidip iki ay sonra dönerler.

Joris’in çabalarıyla “Tedarik ve İcraat Komitesi” adı altında İstanbul’da oluşturulan terör örgütünde Arnavutköylü Viram Sabuh Kendiryan, “Kirkor Varşam” kod adını kullanan arabacı Jorj Petri Varşamof, “Şarl Yuvanoviç Aşot” kod adlı Karabet veledi Ohannes, “Tereza Yuvanoviç Torkom” kod adlı Ardaş veledi Haçik Kaptanyan, Tiflisli Madam Ancuva, “Köse Aristidi”, “Karlo Alfons Vugan” gibi kod adları kullanan Silviyo Riçi, arabacı Mıgırdıç veledi Serkis, seyis Yarvant Frankolyan Serkldoryan (Cercle d’Orient) kulübünde hademe Bitlisli Manok vb. kişiler yer almaktadır.

1880’li yıllardan başlayarak kendini tamamen Yıldız Sarayı’na hapseden ve çok ender olarak saraydan dışarı çıkan II. Abdülhamit, suikastçilere fazla yer ve zaman seçeneği bırakmamaktadır. Yılda iki kez bayram namazı için Beşiktaş’taki Sinan Paşa Cami’ne, yılda bir kez Ramazan ayı içerisinde Topkapı Sarayı’na Hırka-i Şerif’e gitmektedir. Bu günler dışında yalnızca Cuma namazları için Hamidiye Cami’ne gitmektedir. Dolayısıyla suikast için tek seçenek, padişahın Cuma namazı için Yıldız Sarayı’ndan çıkmasını beklemektir.

cuma_selamligiSuikastin zamanı belli olmuştur ama suikastin hangi silahlarla gerçekleştirileceği konusu belli değildir. Önce el bombası seçeneği üzerinde durulur. Beykoz’da el bombalarıyla yapılan denemeler oldukça başarılı olunca, selamlık töreni sırasında Sultan Abdülhamit’in üzerine el bombası atılmasına karar verilir.

Ne var ki suikastin düzenleneceği güzergahta yapılan ilk incelemeler el bombası planının suya düşmesine neden olur. Çünkü II. Abdülhamit’in geçtiği yol üzerine dökülen kumların, el bombalarının patlamasını engelleme olasılığı vardır. Kum üzerinde de kesinlikle patlayacak bir el bombasının yapımı için bir Ermeni usta ile anlaşılır ama parayı alan Ermeni usta yüklü miktarda parayı aldıktan sonra ortadan kaybolur.

Yeni plan bomba yüklü bir araçla suikasti gerçekleştirmektir.

Simoil Kayın (Mikaelyan), Robina Kayın ve Madam Sofi Liparis, iki kez Yıldız’a giderek yabancılara ayrılan bölümden -burası, Alman İmparatoru Wilhelm’in 1889’da İstanbul’u ziyareti sırasında kurulan Merasim Dairesi’nin taraçasıdır- selamlık törenini izlerler.  Abdülhamid, binek taşından arabaya bindikten bir dakika kırk saniye sonra caminin dış kapısı önüne ulaşmaktadır. Bundan şu sonuç çıkarılır: O dönemdeki teknikle, bir saatli bomba padişahın arabaya bindiği anda çalıştırılır ve bir dakika kırk saniye sonraya ayarlanırsa, Abdülhamid caminin kapısı önüne geldiği anda, yanındaki kişilerle birlikte havaya uçacaktır.

Bu incelemeden sonra Viyana’ya giden komitacılar, oradaki Nesel Dofer araba fabrikasına, çizdikleri tasarıma uygun bir fayton sipariş ederler. Araba, her kılığa girebilen ve değişik kod adları taşıyan Silviyo Riçi aracılığıyla, gümrük memurlarına rüşvet verilerek, parça parça gümrükten geçirilir.

İstanbul gümrüğünden alınan parçalar, Mıgırdıçyan’ın kardeşi Ohannes, yeğeni Hovsep ve seyis Yarvant’ın yardımlarıyla Şişli’deki bir ahıra götürülüp monte edilir. Olay sırasında ve daha sonra kullanılması tasarlanan 148 kilo tutarındaki “Milinit” adlı patlayıcı madde de değişik yerlerde depo edilir: Silviyo Riçi ile nişanlısı Mari Paskal’ın oturdukları evde, Avusturya Hastanesi’nde kapıcılık yapan Arakel’in Azapkapı’daki evinde, Beyoğlu’nda Serkldoryan (Cercle d’Orient} kulübünün ve Krocker Oteli’nin bodrum ve kovuklarında…

Soruşturma kuruluna itiraflarda bulunan Belçikalı anarşist Joris, baskı rejimlerine ve baskıcı hükümdarlara düşman olduğunu, kendisinden yardım istenince elinden geleni yaptığını; suikastın evinde düzenlenen toplantılarda planlandığını anlatır. Eşi de kendisine yardımcı olmaktadır.

Suikast komitesi hakkında bütün bilgilere sahip bulunan tutuklu sanıklardan Hacı Nişan Minayan ise, soruşturma kurulunca sıkıştırıldığında, itirafta bulunmamak için ayakyolundaki teneke ibrikle bilek damarlarını ve karnını keserek intihar eder.

 Şeyhülislam Cemaleddin EfendiAraba, 80 kilo patlayıcı madde ve 20 kilo demir parçası yerleştirildikten, patlamayı sağlayacak olan mekanizma (buna “machine infernale” / “cehennem makinesi” adı veriliyordu) monte edildikten sonra, ünlü tuluat sanatçısı Kel Hasan Efendi’den satın alınan doru renkli atlarla Hamidiye Cami’sinin dış kapısı karşısına götürülüp bırakılır. II. Abdülhamid caminin kapısında görüldüğü anda makineyi bir dakika kırk saniye sonra patlamak üzere ayarlayan Kristofor Mikaelyan kaçamaz ve patlama sırasında ölür.

İşte II. Abdülhamit’i bu suikastten yara almadan kurtulmasını sağlayan, suikastçilerin hiç hesaba katmadıkları beklenmedik o sohbettir. Patlamanın ardından büyük bir soğukkanlılık gösteren II. Abdülhamit önce yanındakileri sakinleştirir, ardından kollarını iki yana açıp “Korkmayınız, korkmayınız” diyerek Cuma selamlığını izlemeye gelen halkı. Sonra arabasına binip her Cuma olduğu gibi elçileri kabul etmeye başlar.

Soruşturma sonucunda, olayda parmağı olanlar birer birer ortaya çıkarılır ve tutuklanırken, Yervant, Jorj Petri, Varşamof, Madam Sofi, Mıgırdıç ve Mikaelyan’ın kızı Matmazel Robina Kayın yurt dışına kaçarlar. Geri kalanlar idam cezasına çarptırılır. Abdülhamid, her zamanki gibi, bu cezaları da yaşam boyu hapis cezasına çevirir.

Abdülhamid’in Mabeyn Başkâtibi Tahsin Paşa, “Abdülhamid ve Yıldız Hatıraları” başlığıyla yayımlanan anılarında, mahkemece olayın birinci derecede suçlularından olduğu kanısına varılarak idama mahkum edilen Belçikalı anarşist Joris’in sonunu şöyle anlatıyor:

Bir gece Brüksel’den Yıldız’a bir telgraf geldi. Bu telgrafta Joris’in affı dileniyordu. Telgraf rica ve tehdit ile karışık bir ifadeyle yazılmıştı. (…Joris) Hapishane hücresinden saraya getirildi, padişahla bilvasıta görüştü, Ermeni komitaları aleyhinde çalışmak ve bunların, durumları, hareketleri hakkında bilgi vermek üzere para karşılığında Sultan Hamid’in hizmetine girdi, beş yüz altın yolluk bağışlanarak Sirkeci’den trene bindirildi ve gitti. Sultan Hamid’i ortadan kaldırmak için görev kabul etmiş olan Joris, çok geçmeden Sultan Hamid’in hafiyeliğini alarak Avrupa’ya döndü ve hayli hizmet etti.

II. Abdülhamid’e Düzenlenen Suikastın Amacı Neydi?

Ermeni komitacılarının “Bomba Olayı” adı da verilen suikast girişimlerinin amacı, padişahın ölümü sonrasında çıkacak kargaşadan yararlanmaktı: Babıali’nin (hükümet) ilk anlarda şaşkınlığa düşeceğini, icraata girişemeyeceğini öngörüyorlardı.

Bu şaşkınlık süresi içerisinde elçilik, banka, kulüp, köprü, tünel vb. yerli ve yabancı kuruluşları, yapıları bombalayıp ülkede düzen ve güvenliği ortadan kaldıracaklardı. Bunun sonucunda Avrupa devletlerinin işe karışacağını ve azınlıkların isteklerinin Osmanlı Devleti’ne kabul ettirileceğini umuyorlardı. Gerçekten de, Osmanlının “millet sistemi” içerisinde yüzyıllar boyu kardeşçe yaşamış olan Türklerle Ermeniler arasında, Avrupa devletlerinin Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalama amacına dayanan kışkırtmaları sonucu, bir süreden beri düşmanlıklar baş göstermişti.

Gelinen aşamada Ermeniler, bütün bireyleriyle olayların içine çekilmek isteniyordu. Ancak olaylara öncülük edenler, “komitacı” denilen teröristlerdi. Bunların asıl amaçları, bir Ermeni krallığı kurulmasıydı. Birçok Avrupa ülkesinde bu komitacılara çeşitli yollardan yardımda bulunan -kimisi o ülkelerin hükümetleriyle bağlantılı-çevreler vardı.

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.