Tarih Nedir?

Tarih nedir?” sorusuna yanıt ararken, genel kabul görmüş tek bir tarih tanımı olmadığını belirtmek gerekir. Çünkü tarihin çalışma alanı sınır tanımadan genişlemekte ama bu bilimin tanımı ve işlevi konusunda tarihçiler arasında bir görüş birliğine varılamamaktadır. Bu yüzden, Batı dillerinde kökenini İbranice “araştırılmış haber” anlamına gelen “istoria” sözcüğünden alan tarihin günümüze kadar birçok tarihçi tarafından farklı ve hatta bazen birbirine fazla benzemeyen tanımı yapılmıştır.

Tarihin babası kabul edilen Heredot tarihin tanımını şöyle yapmaktadır: “İnsanların yaptıklarının zamanla sönüp gitmemesi, Hellenler ve Barbarların neden birbirlerine karşı savaşlar yaptıklarını bildirmek için yazmaktır.

Ünlü İngiliz tarihçi E. H. Carr, tarihin tanımını “Tarih doğrulanmış olgular kümesidir” olarak yaparken, Durant “tarih nedir” sorusuna, “geçmişte yaşanmış olaylar veya bunlar hakkındaki belgelerin verileridir” yanıtını vermektedir.

Zeki Velidi Togan’a göre ise tarih, “ insanlığın eylem ve fikirlerinin gelişimini takip eden, fertler ve topluluklar tarafından gerçekleşen eylemler ve ortaya atılan fikirleri ve bunların sonucunda gerçekleşen olayları inceleyen” bilim dalıdır.

Ünlü tarihçilerden Ariel ve Will Durant’ın tanımına göre tarih “geçmişte meydana gelen olaylar hakkındaki belgelerin verileri”dir.

İbni Haldun, “Var olan şeylerin aslını derin araştırma, gerçeğini anlama, kaynakları ile nedensel açıklamalarını verme, olayların nasıl ve niçin meydana geldiklerinin derin bilgisidir” der tarih için.

Tarihin Genel Tanımı

Görüleceği üzere tarihin tanımı hakkında birçok farklı yorum olsa da “geçmiş” kavramının tarihin vazgeçilmez unsuru olduğu açıktır. Ortak bir tanım yapılması gerekirse tarih; insan topluluklarının geçmişte ya da geçmişin bir döneminde meydana getirdikleri olayların sebep ve sonuçlarını, toplulukların birbirleriyle olan ilişkilerini yer-zaman ve fail göstererek belgeli ve nesnel olarak inceleyen bilim dalıdır.

Tanımdan da anlaşılacağı üzere “tarih bilimi neleri inceler” sorusunun yanıtı oldukça geniş bir ölçekte yanıtlanabilir. Ölçeği daraltırsak, tarih bilimi insan topluluklarının yaşayış biçimi, kültür ve uygarlık alanındaki gelişmeler, birbirleri arasında yaptıkları savaş ve barışlar, toplumların sosyo-kültürel, ekonomik yapıları gibi yine de geniş sayılabilecek bir alanı incelediğini söyleyebiliriz. Ve Atatürk’ün “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir, yazan yapana sadık olmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtan bir hal alır” özdeyişiyle ifade edildiği gibi, bu incelemeler yer-zaman gibi temel bilgileri vererek, neden-sonuç ilişkisi içinde ve tamamen nesnel yazılmadığı sürece bilimsel anlamda tarih niteliği kazanmazlar.

Tarihçinin, tarihsel olayları incelemesine yardımcı olan tarihin kaynaklarını iki maddede gruplandırabilmek mümkündür:

  • Yazılı Kaynaklar: Tablet, kitabe, parşömen ve kağıt gibi üzerinde yazı olan her türlü nesne tarihsel olayların anlaşılmasına yardımcı olan temel kanıtlardır.
  • Yazısız Kaynaklar: Özellikle yazının icat edilmediği tarih öncesi dönemler için heykel, resim, çanak-çömlek gibi bulgular en önemli tarih kaynaklarıdır. Yine aynı biçimde sözlü olarak kuşaktan kuşağa geçen destan, masal ya da efsaneler de toplumsal yapıyı çözümlemeye yarayacak önemli ipuçlarını vermesi açısından en önemli yazısız kaynaklar arasındadır.

Tarih bilimini fen bilimlerinden ayıran en temel farklılık, geçmiş dönemleri incelemesi nedeniyle deney, gözlem ya da tekrar gibi yöntemleri kullanamamasıdır. Fakat bu demek değildir ki tarih biliminin gerçeğe ulaşmada kendine özgü yöntemleri yoktur. Bu yöntemlerden başlıcaları şunlardır:

  • Tarama
  • Sınıflandırma.
  • Çözümleme
  • Eleştiri
  • Sentez

Bilimsel, nesnel ve belgelere dayalı bir çalışmanın tarih incelemelerinin ön koşulu olduğu düşünülecek olursa, efsanelerden ve Tanrıların savaşlarından söz eden dönemlerde tarihten bir bilim dalı olarak söz etmenin zorluğu ortadadır.  Ondan önce de tarihi olayların oluşuyla ilgili listeler, kronolojik cetveller ya da yıllıklar bulunduğu halde tarihin mitolojiden koparak bir dilim dalı olarak kimlik kazanması Eski Yunan’da Herodot sayesinde gerçekleşmiştir. Heredot’un; Hekataios ya da Akusilas gibi Tanrılar arası savaşlar gibi efsaneler yerine, yakın zamanda gerçekleşmiş Med savaşları gibi araştırılıp doğrulanabilir tarihsel olaylardan söz etmesi tarihin bilimsel bir kimlik kazanmasının ilk adımıdır. Tarihi olayları tarafsız bir gözle değerlendirerek, araştırarak ve belgeleyerek yazmaya çalışması nedeniyle Herodot tarihin babası ya da tarih biliminin öncüsü olarak kabul edilmektedir. Herodot’un eserlerinde yine de görülebilecek mitolojik yaklaşımın sonkırıntıları ise Thukydies tarafından silinmiştir. Böylece tarih biliminin kesin temellerinin M.Ö beşinci yüzyılın sonlarında Eski Yunan’da atıldığını söyleyebiliriz.

Fakat tarih bilimi, tarihsel süreç içinde kesintisiz bir gelişme göstermemiştir. Örneğin birçok bilim gibi tarih bilimi de Ortaçağ’da karanlığa gömülmüştü. Bu dönemde geçmişe, geleneklere ve tarihteki örneklere yönelik sayısız göndermeler bulunmasına karşılık yapıtların çoğunluğunda eleştirisel tutarlıktan eser yoktu. Tarihçilerinin yapıtlarını didaktik kaygılar yönlendiriyordu. Tarih aslında seçilen bir kahramanın kişiliğinde ahlak ve din dersi vermek için bir bahaneden, yazarın kendi benimsediği ya da hizmetinde olduğu hükümdarların izlediği siyaseti haklı göstermeyi kanıtlama aracından başka bir şey değildi. Ortaçağ’da herhangi bir görüşü desteklemek için uydurulan tutanakların ve düzmece belge sayısının çok fazla olması bu nedenleydi.

Ortaçağ tarihçilerinin en büyük eksikliği olan eleştirisel yaklaşımın yaratıcısı ise hümanistler oldu. Buna verilebilecek en güzel örneklerden biri, İtalyan hümanist Lorenzo Valla’nın 1440’ta çok uzun yıllardır Papalık yetkilerinin kaynağı kabul edilen bir belgenin düzmece olduğunu kanıtlamasıdır. Yine de tarih ancak 19. yüzyılın sonlarında, yöntemlerini kesin bir biçimde belirlemesini mümkün kılan bir profesyonelleşme süreci sayesinde bilimsel bir nesnelliğe kavuşabildi. Günümüzde tarih bilimi, yardımcı bilimler sayesinde geçmişe oranla çok daha nesnel sonuçlara ulaşabilmektedir

2 Yorum

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.