Türk Aleminin En Büyük Düşmanı Komünistliktir

Tarih boyunca toplumların büyük önderlerine ya da örnek aldığı kişilere söylemedikleri deyişler, sözler yüklenmiştir. Bazen öylesine uydurulmuş olsa da çoğu zaman bu sözler toplumları kendi ideolojilerine çekmek isteyenler, toplumları yanlış yönlendirmek isteyenler tarafından uydurulagelmiştir. Tarih bunun sayısız örneğiyle doludur. Söz konusu Türkiye olduğunda birçok siyasal sloganın sonradan uydurulup Atatürk’e mal edilmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Tıpkı Cemal Kutay’ın çıkardığı Millet dergisinin, Atatürk’e ait olduğunu iddia ederek fitilini ateşlediği “Şurası unutulmamalıdır ki, Türk aleminin en büyük düşmanı komünistliktir. Her görüldüğü yerde ezilmelidir” elyazısı gibi…

Cemal Kutay yönetiminde 31 Ocak 1946 tarihinde haftalık siyasi dergi olarak yayın yaşamına başlayan Millet dergisinin yayın politikası incelendiğinde üç ana eksenin yön verdiği söylenebilir:

  • Cumhuriyet Halk Partisi’ni eleştirip, Demokrat Parti’yi desteklemek,
  • Komünizm tehlikesine karşı uyarıcı yayınlar yapmak,
  • Halkı dini konularda yönlendirmek.

Gerçi derginin ilk başlarda belirgin bir komünizm ya da Sovyetler Birliği düşmanlığı yoktu. Hatta “Amerikan Ermenileri Beş Vilayetimizi İstiyor” gibi ABD karşıtı manşetleri de vardı. Fakat ne zaman ki II. Dünya Savaşı sırasında izlediği dış siyasetin bedeliyle Türkiye’nin politik havası değişince Millet dergisinin yayın politikasına keskin bir komünizm düşmanlığı damgasını vurdu. İki Gürcü profesör 21 Aralık 1945 tarihli basında çıkan yazılarında, Giresun, Gümüşhane ve Bayburt’a kadar olan bölgenin Gürcistan’a iade edilmesi gerektiğini yazıyordu. Gerçekte bu Türkiye’ye yapılmış resmi bir talep değildi ama Sovyet yönetiminin onayı olmadan böyle bir yazı yazılamayacağı düşünülecek olursa düşmanca bir tutumdu.

Türkiye’nin politik havası bir anda değişmişti. Millet dergisi de 8 Mayıs 1947 tarihli sayısında 1928 yılındaki komünist tevkifatı sürerken Atatürk’ün bir sofra sohbeti sırasında şunları dediğini ileri sürüyordu:

Bu memleketteki komünistler yalnız bizim tevkif ve hapsettiklerimizden ibaret değildir. Bunları bıraksak belki aralarında hatalarını anlayarak ıslahı nefs edenler olur. Bu işlerle bizzat yakından meşgul olacağım.

Derginin bir sonraki 15 Mayıs 1947 tarihli 67. sayısının kapağındaki bir fotoğraf ise günümüze kadar süren kandırmacanın başlangıcıydı. Derginin kapağında bir tarih kitabının son sayfasının fotoğrafı bulunmaktaydı. Fotoğraftaki son sözcüğünün altında ise Atatürk’e ait olduğu iddia edilen o meşhur sözler:

Şurası unutulmamalıdır ki, Türk aleminin en büyük düşmanı komünistliktir. Her görüldüğü yerde ezilmelidir.

Aynı sözler derginin ileriki sayılarında da birçok kez yayınlandı ama etkisi sınırlı oldu. Gerçek oyun bundan çok daha sonra, 31.12.1964 tarihli Toprak dergisinde yayınlanan bir yazı ile başladı.

Atatürk’ün Komünizme Karşı Tarihi Emirleri!

Atatürk, 5 Ağustos 1929 tarihinde trenle Eskişehir’e uğramış, kendisini bekleyen kalabalığa ve o tarihte merkezi Eskişehir’de bulunan Temyiz Mahkemesi üyelerine hitaben bir konuşma yapmıştı. Atatürk’ün yaptığı bu konuşma, dönemin resmi yayın organı olarak nitelendirebileceğimiz Hakimiyet-i Milliye gazetesinde de yayınlanmıştı (Konuşmanın tam metnini Atatürk’ün Söylev Demeçleri II. Cilt “Eskişehir Halkı İle Bir Konuşma” başlığı altında bulabilirsiniz).

Komünizmle Mücadele Derneği’nin kurucularından olan AP’li senatör Dr. Fethi Tevetoğlu, Atatürk’ün Eskişehir halkına yaptığı adı konuşmanın altına Millet dergisinin adı geçen sayılarında yer alan iki yazıyı da eklemiş, sanki Atatürk’ün Eskişehir’de söyledikleriymiş gibi Toprak dergisinde yayınlamıştı. Kısacası Atatürk’ün Eskişehir’deki nutku bilinçli olarak tahrif edilmiş, bambaşka bir biçime bürünmüştü.

Yıllar geçince konu tam anlamıyla “Delinin biri kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış” atasözündeki hale büründü. Yalan yıllar içinde öylesine dallanıp budaklandı ki, sözün çıkış noktası olarak Millet dergisindeki fotoğrafın yerini Tevetoğlu’nun tahrif edilmiş Eskişehir nutku alıverdi. Atatürk’ün Eskişehir halkına yaptığı konuşmaya sonradan eklenen sözlerle ta 1947’de başlayıp 1964’te hortlayan bir uydurmaca Atatürk’ün komünizme karşı tarihi emirleri haline geldi.

Dikkat ederseniz, bugün Atatürk’ün söylediğini iddia ettikleri sözleri gerçekmiş gibi yayınlayan birçok site ya da eserde kaynak olarak Millet dergisi gösterilmez, “Faruk Şükrü Yersel, Eskişehir Gazetesi, 1926” yazar.

Yalan dallanıp budaklanınca düzeltilmesi gerekenler de elbette çok oluyor. Birincisi, Atatürk’ün Eskişehir’de bir konuşma yaptığı yazdığımız gibi tamamen gerçektir. Ama Atatürk’e mal edilen sloganı içermediğini hem Hakimiyet-i Milliye gazetesinden hem de Cumhuriyet gazetesinden öğrenmek hiç de zor değil. Merak eden bir insanın Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri’ne bakarak gerçeğe rahatlıkla ulaşabileceği düşünüldüğünde bu uydurmacanın halen daha sürmesi bir hayli düşündürücüdür.

İkincisi, verilen 1926 tarihi de yalanın boyutunu ortaya koymaktadır. Çünkü toplamda 22 kez Eskişehir’e uğramış olsa da Atatürk 1926 yılında Eskişehir’e hiç uğramamıştır. Resmi kaynaklar da konuşmanın 1929 yılında olduğunu onaylamaktadır. 1926 yılında medyum tutarak Atatürk’ün 1929’da ne söyleyeceğini biliyorlarsa orası ayrı!

Üçüncü ve son olarak Eskişehir’de Atatürk’e tanıtılan gazeteci Faruk Şükrü Yersel, Sakarya gazetesinin başyazarıdır. Dediğimiz gibi yalan yıllar içinde öyle bir hal almış ki, Atatürk konuşmayı Eskişehir’de yaptı diye başyazarın gazetesinin adı bile Sakarya’dan Eskişehir’e dönüşüvermiş!

Atatürk’ün Eskişehir’de Fethi Tevetoğlu’nun ilave ettiği sözleri söylemediğini, Fethi Tevetoğlu’nun Atatürk’ün konuşmasını kendi ideolojisine göre nasıl tahrif ettiğini anlattıktan sonra gelelim diğer konuya. Çünkü bazılarınız “Tamam Atatürk bu sözleri Eskişehir’de söylememiş ama aynı sözler Millet dergisinin kapağında, üstelik Atatürk’ün elyazısıyla var” diyebilir.

Peki Elyazısı Kime Ait?

aralov_ataturkAslında Millet dergisinin fitilini ateşlediği bu sahtekarlık neredeyse 50 yıl önce tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı. Sahtekarlığı ortaya çıkaran kişi ise ünlü gazeteci Çetin Altan’dan başkası değil. Altan 1965 yılında, o sözlerin bulunduğu Millet dergisi ile birlikte Ecvet Güresin’den aldığı Atatürk’ün İsmet İnönü’ye kendi el yazısı ile yazdığı bir mektubu İsveç Devlet Kriminoloji Enstitüsü’ne grafolojik olarak incelenmeleri için gönderir. Kısa bir süre sonra Enstitü uzmanlarından Gunnar Sandström başkanlığında yapılmış bir incelemenin raporu eline ulaşır. Rapor, elyazısının Atatürk’e ait olmadığını onaylamaktadır:

30 Ağustos 1965 tarihli yazınızda, 143 numaralı Türkçe ‘MİLLET’ gazetesinin 4 Kasım 1948 tarihli nüshasının, onuncu sayfasında bulunan aşağıdaki satırların incelenmesini istemişsiniz… K harfinin sağ aşağı kısmı (büyük ve küçük k), Z harfinin yazılış şekli ve T harfinin yazılışında benzemeyen taraflar mevcuttur. …Eğer bu mektup adı geçen satırların yazıldığı tarihte, Atatürk’ün el yazısına iyi bir örnek oluşturuyorsa, yaptığımız araştırmalar sonucunda adı geçen satırların O’nun tarafından yazılmadığı tespit edilmiştir. Araştırma, Büro Müdürü Gunnar Sandström tarafından yönetilmiştir. Evrakınız da bu mektupla iade edilmektedir.

Çetin Altan işin peşini bırakmaya niyetli değildir. Elyazısı madem Atatürk’e ait değil, o zaman kim taklit etmiştir? Araştırmasını derinleştirdiğinde, derginin o sayısının yayınlandığı tarihte Millet dergisinin binasında çalışan Murat Sertoğlu, Altan’ın kulağına bütün elyazılarını Münir Hayri Egeli’nin taklit ettiğini fısıldayıverir. Fail bulunmuştur! Egeli biraz sıkıştırılınca Atatürk’ün elyazısını kendisinin taklit ettiğini itiraf eder. Ama Atatürk’ün öyle bir yazısı olduğunu, yalnızca onu cama dayayarak kopyasını çıkardığını söyler. Altan orjinal belgenin yerini sorduğunda aldığı yanıt hayli şaşırtıcıdır: “Yerini söyleyemem. Söylersem, komünistler gidip imha ederler.

Yıllar sonra milletvekili olan Çetin Altan milletvekili olmasının avantajını kullanarak meclise soru önergesi verir ve orijinal belgenin bulunmasını ister…

Ve böyle bir belge tüm aramalara karşın bulunamaz!

50 yıl önce yalan olduğu kanıtlanmış olmasına karşın halen bu sözlere gerçekmiş gibi sarılanların olmasına şaşırmamak gerekir. Çünkü burası aklın az, dilin çok çalıştığı; araştırmanın yerini kulaktan dolma bilgilerin aldığı bir ülke olan Türkiye. Atatürk’ün komünist olmadığını ya da komünizme sıcak bakmadığını anlamak için ne Einstein düzeyinde zeka sahibi olmaya gerek var ne de O’nun ağzından sözler uydurmaya. Çünkü komünizmin Türk insanının toplumsal yapısına uygun düşmediğini belirten ve gerçek olan onlarca sözü zaten var.

Ama Atatürk’ün kendisine mal edilen sözlerdeki gibi azılı bir komünist düşmanı olmadığını anlamak için de fazla zeka gerekmiyor. Sovyet düşmanlığının yaygın olduğu bir dönemde bu sözü uyduranlar ya 1929 yılındaki Sovyet dostluğu havasından bihaberler, ya da Atatürk’ün Kurtuluş Savaşımızın en büyük müttefiklerinden olan Sovyetler Birliği ile ölünceye kadar sürdürdüğü dostane dış politikadan.

1 Yorum

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.