Türkiye’de Fotoğrafçılığın Tarihi

Batı’da, bulunuşundan 100 yıl önce fotoğrafı düşleyen bilimkurgu türünde yazılar yayımlanırken, Osmanlı İmparatorluğu’nda yayınlanan “Zeyd-i müslimin insan vesair ziruh olan hayvan suretlerinin alaküllahal tasviri şer’an haram olur” fetvasıyla fotoğrafın haram olduğu ilan ediliyordu. Portresini devlet dairelerinin duvarlarına astıran ilk Osmanlı padişahı olan II. Mahmut bu nedenle tepki çekmişti. Bu fetva halk için oldukça bağlayıcı olsa da, doğal olarak saray ve paşa konaklarında geçerli değildi. Osmanlılar fotoğrafın bulunuşunu ilk kez, 28 Ekim 1839 tarihli Takvim-i Vekayi’nin 186. sayısında okumuşlardır. 13 Ağustos 1841 tarihli Ceride-i Havadis’te şu haber yayımlanmıştı: “Bir mahallin resm-i mücessemini almak için Avrupa’da Daguerre dedikleri zat bir alât icad edüp Daguerre’in basması manasında Dagcıyolip tesmiye etmiş ve mukaddema kitabı dahi İstanbul’a gelmiş ve tercüme edilmiş olmakla bilenlerin malûmudur.”

Bu, Daguerre’in Fransız hükümetinin isteği üzerine fotoğraf yöntemini açıkladığı kitapçıktır. Ceride-i Havadis’in 17 Temmuz 1842 tarihli sayısındaki haberse şöyleydi:

Beyoğlu’nda Mösyö Dager’in şakirdanından Mösyö Kompa icrayı sanat eylemektedir. Ressamlar bir adamı resmedecekleri vakit anı birkaç günler kemal-i sabr ü sükûnla karşılarına oturtup defa be defa nazar ederek haylü zahmetlü resmederler. Lakin bu alâtla resmolunacak olduğu vakitte güneşte altı saniyede ve güneşsiz havada yarım dakikada ol alât vasıtasıyla resmedüp bitirirler.

Beyoğlu’nda fotoğraf çektiği söylenen Mösyö Kompa’nın, Daguerre’in buluşunu pazarlamak için çeşitli ülkelere yolladığı adamlarından biri olduğu anlaşılıyor. 8 Haziran 1845 tarihli Ceride-i Havadis’te bu sefer, “Mösyö Naya adlı bir Fransız’ın Beyoğlu’nda açtığı fotoğrafhanede güneşe dahi muhtaç olmayarak karşısındaki adamın suretini birkaç saniyede çıkardığı ve fotoğrafın cesametine göre 60 kuruştan 100 kuruşa kadar para aldığı” duyurulmaktadır.

Carlo Naya’dan Abdullah Biraderlere

Her ne kadar Fransız olduğu yazsa da İtalyan asıllı olan Carlo Naya ve kardeşi Giovanni’nin Beyoğlu’nda Rusya Büyükelçiliği’nin karşısında açtığı stüdyo, Osmanlı İmparatorluğu’nda açılan ilk ticari fotoğrafhaneydi. Osmanlı’nın bu ilk stüdyosu 1857’ye kadar açık kalmıştır. Bir Osmanlı tebaasının açtığı ise ilk yerli stüdyo ise 1850 yılında Basile Kargopoulo tarafından Pera’da açıldı. Kargopoulo, başarılı çalışmaları nedeniyle de Sultan Abdülmecid’den “Ressam-ı Hazreti Şehriyari-Padişah Hazretleri’nin Fotoğrafçısı” unvanını da aldı.

Alman kimyager Rabach’ın 1856’da Beyazıt’ta açtığı stüdyoda çalışan çıraklardan biri minyatür ressamı Viçen Abdullah’dı. Abdullah Biraderler (Viçen, Hovsep, Kevork) 1858’de Rabach’ın stüdyosunu satın almış, 1867’de bunu Nikolai Andreomonos’a satıp yeni bir stüdyo (Abdullah Freres) açmışlardır. Kahire’de de stüdyo açan Abdullah Biraderler ünlenerek saray fotoğrafçılığına kadar yükselmiş, çeşitli nişanlar ve Avrupa’daki önemli sergilerde madalyalar almışlardır. Fotoğraf çektiren ilk Osmanlı padişahı olan Sultan Abdülmecid’in fotoğrafını da onlar çekmiş, Basile Kargopoulo gibi Padişah Hazretlerinin Ressamı unvanını almışlardır. Zamanla saray çevresinin yanı sıra seçkinler ve özellikle azınlıklar da fotoğrafa ilgi göstermişler, böylece stüdyoların sayısı giderek çoğalmıştır.  Abdullah Biraderler’in yanında fotoğraf sanatını öğrenen Aşil Samancı’nın açtığı “Apollon Fotoğrafhanesi” ile Bogos Tarkulyan’ın kurduğu “Febüs Fotoğrafhanesi” bunlara örnek olarak gösterilebilir. II. Meşrutiyet’ten sonra eski şöhretini yitiren Abdullah Biraderler’in aksine Aşil Samancı zamanla saraya kadar yükselmeyi başarmış, hatta saraydaki şehzadelere fotoğraf sanatını öğretmesi için görevlendirilmiştir.

1839’dan sonra Doğu’ya giden turist sayısındaki büyük artışta fotoğrafın payı olmuştur. Marko Polo’nun anıları ve Binbir Gece Masalları ile fantezileri beslenen Batı insanı, Doğu’nun gizemli yaşamını her zaman merak etmişti; artık fotoğraflar gerçek görüntüler getiriyor ve hevesleri körüklüyordu.

1860’larda turizmin geliştiği yerlerde, başka ürünlerin yanında fotoğraflar da satılmaya başlamıştı. Matbaa teknikleri gelişip de posta kartı dönemi başlamadan önce tüm Batı ülkelerine dağılan bu fotoğraflar çok değerli belgelerdir. İngiliz Roger Fenton, 1853’te başlayan Kırım Savaşı’nı belgelemek için, atlı arabaya kurduğu karanlık odasıyla Şubat 1853’te Kırım’a gitmiş ve tarihe geçen fotoğraflar çekmiştir. Ancak tekniğin geriliği nedeniyle bu ilk savaş fotoğrafları genellikle önceden düzenlenmiş sahnelerden oluşur. Fenton hastalanıp ülkesine dönünce Kırım’daki görevi, Osmanlı Darphanesinin başoymacısı James Robertson üstlenmiştir.

AAbdullah Biraderlerbdullah Biraderler, Aşil Samancı, 1867’de Beyrut’a yerleşen Felix Bonfils ve 1878’de ona katılan oğlu Adrien Bonfils, aynı yıllarda İstanbul’da İsveçli Guillaumc Berggren, 1857’de açtığı stüdyosu 1914’e kadar çalışan Pascal Sebah ve 1884’te ortaklık kurduğu Policarpe Joaillier, 1850’lerde açtığı stüdyosunu 1867’de kapatan James Robertson ve ortağı Felico Beato, gene 1850’lerde çalışmaya başlayan Basile Kargopoulo ve Abdullah Biraderler’in Beyazıt’taki stüdyosunu alan Andromenos dönemin en ünlü fotoğrafçılarıdır. Görüleceği üzere fotoğrafın İslamiyet’te günah olduğu düşüncesinden dolayı, ilk fotoğraf stüdyolarının tamamı Ermeni ve Rum azınlıklar tarafından kurulmuştur. Bu stüdyoların bazıları sahip değiştirerek 1900’lere, hatta Cumhuriyet sonrasına, 1950’lere kadar varlığını sürdürmüştür.

II. Abdülhamid’in gemilerin, fabrikaların, resmi yapıların, köprü, cami ve mescitlerin, askeri birliklerin ve yabancı konuk ya da kurulların fotoğraflarından hazırlattığı albümler değerli belgelerdir. Tahta çıkışının 25. yılı nedeniyle padişahın 1901’de affedeceklerini seçmek için düzenlettiği mahkumların tek ya da gruplar halindeki fotoğraflarından oluşan albümler de ilgi çekicidir. Hatta rivayete göre Harbiye’ye alınacak öğrencileri de fotoğraflarına bakarak seçerdi. “Fotoğraf yüzlerce sayfalık rapordan daha çok şey anlatır” diyen II. Abdülhamid’den kalan 800 dolayındaki albüm bugün İstanbul Üniversitesi Kitaplığı’ndadır.

Türklerin Osmanlı döneminde çalıştırdığı ilk stüdyolar, geleneklerin ve din adamlarının baskısı nedeniyle çoğunlukla İstanbul’un dışında açılmıştır: Hanya’da Salih Bey ve 1905’te Girit’te “Kandiye Fotoğrafhanesi”ni kuran Rahmizade Bahaeddin Bediz. 1910’da İstanbul’a gelen ve “Tesettür, günah korkusu ile mücadele etmek istediğim içindir ki atölyemi İstanbul tarafında kurdum. İlk altı, yedi yıl çok sıkıntı çektim. Haftada üç dört poz ancak yapabiliyordum” diyen Bediz, Babıali’de Foto Resne‘yi kurarak İstanbul’un ilk Türk fotoğrafçısı olmuştur. Sonraları Sirkeci’de stüdyo açan Foto Resne 20 kişi çalıştıran büyük bir kuruluşa dönüşmüştü. Bir süre Bahaeddin Bediz’in yanında çalışan ve 1915’te kendi stüdyosunu kuran Arif Hikmet Koyunoğlu, Cumhuriyet’in ilk yıllarında etkinlik göstermiş bir mimardır.

Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde, Cumhuriyet’i yaratacak kadroların yetişme sürecinde sinemanın toplum yaşamına girmesinden fotoğraf da yararlanmıştır. Basın fotoğrafçılarının öncülerinden sayılan Velid Ebuzziya, Çanakkale Savaşları’nın yapıldığı bölgeyi, İngilizlerin Şehzadebaşı Karakolu baskınını, Mudanya ve Lozan Antlaşmalarının imza törenlerini görüntülemiştir. Çanakkale’nin fotoğraflarını çekmekle görevlendirilenlerden biri de Burhan Felek’tir. Kurtuluş Savaşı’nı belgeleyen fotoğrafçılar arasında Başkomutanlık fotoğraf subayı Esat Nedim Tengizman ve Etem Tem anılabilir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında özellikle Atatürk’ün fotoğraflarını çeken ilklerden biri de Cemal Işıksel’dir.

Cumhuriyet Yıllarında Türk Fotoğrafçılığın Gelişimi

Hayat dergisiOsmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış süreci, savaşlar ve arkasından Kurtuluş Savaşı, Türkiye’deki fotoğraf çalışmalarını aksatmış ve Batı’daki gelişmeler izlenememiştir. Bu alanda ancak 1930’larda yeniden bir canlanma başlamıştır. Genç Türkiye Cumhuriyeti, tanıtım için yayınlara, dolayısıyla da fotoğrafa gereksinim duymuştur. Bu amaçla görevlendirilenlerden Avusturyalı Othmar Pferschy Türkiye’de uzun yıllar çalışmış ve unutulmaz izler bırakmıştır. Çektiği binlerce fotoğraf arasında seçilenler “Fotoğraflarla Türkiye” adı altında Almanya’da bir kitap olarak basılmıştır. Yine bu dönemde ülkenin her yanına fotoğrafçılar yollanmış; halk dinsel kurallar nedeniyle önceleri fotoğrafçılardan çekinmişse de daha sonra yasal işlemlerin zorunluluğuyla kameranın karşısına oturmuştur. Bunlar, stüdyoların Anadolu’ya yayıldığı yıllardır. Her alanda yapılan atılımlarla birlikte, fotoğraf ve baskı tekniklerindeki gelişme, basında fotoğrafın daha çok kullanılmasına ve giderek iletişimde ana öğelerden biri durumuna gelmesine yol açmıştır.

1948 yılında çok sayıda fotomuhabir kadrosuyla yayın yaşamına başlayan Yeni İstanbul gazetesi basın fotoğrafçılığın öncülerinden biridir. Yine 1948 yılında Sedat Simavi tarafından kurulan Hürriyet gazetesi, gazete fotoğrafçılığına önem veren ikinci büyük gazete olarak yayın yaşamına atıldığında, yazıların yerini büyük oranda fotoğraflar almaya başlamıştır. Olayları izleyip fotoğraflarla haber olarak verme ilkesi bütün gazeteleri etkileyen bir tutum olarak Türk basınında hızla yayılmıştır. 1956’da ünlü Amerikan Life dergisini örnek alarak yayına başlayan Hayat dergisi, arkasından gelen “Artist”, “Haftanın Sesi” gibi başka dergi ve gazeteler fotoğrafa geniş yer vererek basın fotoğrafçılığı kadrolarının yetişmesinde öncü rol oynamıştır.  Ancak teknolojik gelişmenin görsel işitsel basını etkinleştirmesinin sonucu olarak yazılı basında fotoğrafın önemi azalmaktadır. Türk basınının ilk foto muhabirleri arasında, mütareke yıllarında mesleğe başlayan Ferit İbrahim, Namık Görgüç, Cemal Göral, Hilmi Şahenk, Ali Ersan, Faik ve Selahattin Giz sayılabilir. Hüseyin Ezer, Müeddep Erkmen ve Rüçhan Ünver ikinci kuşak basın fotoğrafçılardandır. Onları İsmet Gümüşdere, Özdemir Gürsoy, Mustafa Türkyılmaz, Ozan Sağdıç, Hüseyin Kırcalı ve 1973’te Paris’te dünyaca ünlü Sipa Press adlı ajansı kuran Gökşin Sipahioğlu izlemiştir.

Seyit Ali Ak ve Engin Özendes gibi araştırmacılara göre Cumhuriyet döneminin ilk fotoğraf sergisi 1929’da İzmir’de açılmıştır. 1932’de Halkevlerinin açılması ile başlayan kültür ve sanat çalışmaları her dalda amatör ve profesyonel kadroların yetişmesini sağlamıştır. Aynı yıl Ankara Gazi Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü’nde (GÜ Gazi Eğitim Fak.) Şinasi Barutçu fotoğrafçılık dersleri vermeye başlamış ve 1933’te Ankara Halkevi ilk fotoğraf yarışmasını düzenlemiştir. Fotoğrafçılığın yaygınlaşması için çaba gösterenler arasında, özellikle Atatürk fotoğraflarıyla anımsanan Süleyman Süreyya Bükey de, yayımcısı olduğu Foto Magazin’de aynı yıl şunları yazmaktadır;

Sırf fenni bir dergiyi bizde yaşatmak imkân haricindedir. Gençlik okumuyor değil okuyor. Lâkin fotoğraf ilmi bizde henüz mühim adımlar atamadı. Kimse inkâr edemez ki fotoğrafın sevgili yurdumuzda tedrici surette yayılması bir terakki eseridir ve nüfusa nispeten meraklıları henüz azdır.

1873 Viyana Sergisi

Türkiye’nin İlk Fotoğraf Derneği Kuruluyor

1932’de düzenli fotoğraf derslerini başlatan, 1945’te ilk fotoğraf dergisini çıkaran, 1950’de Ankara’da Türkiye’nin ilk fotoğraf derneği olan TAFK’ı (Türkiye Amatör Fotoğraf Klübü) kuran, 1955’te ilk renkli sergiyi açan ve 1958 de FIAP (Uluslararası Fotoğraf Sanatı Federasyonu) ile ilk ilişkiyi kuran Şinasi Barutçu’nun, fotoğrafçılığın sanat olarak algılanmasında ve fotoğraf sanatının Türkiye’deki gelişiminde büyük emeği geçmiştir.

1960 sonrasında Türkiye ekonomisindeki ve turizmindeki gelişmelerle birlikte tanıtım ağırlıklı profesyonel fotoğraf çalışmaları hızlanmıştır. Bu alandaki ilklerden biri, 1972’de Brüksel’den başlayarak 40’tan çok ülkeye Türkiye’yi tanıtıcı sergi ve gösteriler götüren Sami Güner’dir. İzleyen birkaç kuşak ülkenin güzelliklerinin farkına ve fotoğrafın tadına, onun çalışmalarıyla varmıştır. Profesyonel fotoğrafçılar özellikle 1970 sonrasında sanat ağırlıklı çalışmalara da öncülük etmişlerdir. Bu kapsamda Şemsi Güner, Ozan Sağdıç, Ersin Alok, Gültekin Çizgen ve İsa Çelik’in adları sayılabilir. Ayrıca, başka alanlardan gelip fotoğraf çalışmalarına etkin biçimde katılanlar da vardır. Türk sinemasının başlangıç döneminin yönetmenlerinden Baha Gelenbevi, 1962’den sonra tümüyle fotoğraf üzerinde yoğunlaşmıştır. Gene 1962’de Adapazarı’nda Hüsnü Gürsel Grup 5 ile bir hareket başlatmıştır. İlk sergisini 1977’de açan Şakir Eczacıbaşı kendine özgü yorumu, yurt içindeki ve dışındaki sergileri, her yıl farklı bir konuda düzenlenen Eczacıbaşı Renkli Fotoğraf Yıllıkları ile etkin olmuştur. 1980’e doğru profesyonel çalışmaların yoğunlaşmasıyla sanatsal çalışmalarda amatörlerin öne çıkmaya başladığı görülür.

Günümüzde varlığını sürdüren en eski fotoğrafçılık derneği, 1959 yılında Nurettin Erkılıç’ın altı arkadaşı ile birlikte kurduğu “Erenköy Amatör Foto Klübü”nün 1962’de adını değiştirmesiyle yaşam bulan İFSAK‘tır (İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Demeği).  Nurettin Erkılıç 1959 tarihinde 6 arkadaşı ile birlikte “Erenköy Amatör Foto Klübü” nü kurmuştur. 1985 yılında kurulan FOTOGEN’in (Fotoğraf Sanatı Derneği) FIAP üyeliği 1991 yılında Bakanlar Kurulu’nca onaylanmış; Türkiye 1984 ve 1989’da FIAP bienallerine ev sahipliği yapmış, ayrıca başka ülkelerdeki bienallerde kişisel başarılar yanında ülke olarak önemli ödüller kazanılmıştır. 1976’da İFSAK başkanlığını üstlenen Mehmet Bayman fotoğrafçılığın kurumsallaşması konusundaki çabalarıyla; Seyit Ali Ak ve Engin Özendes de fotoğrafçılık tarihi araştırmalarıyla etkin olmuşlardır. Özendes’in 1987’de yayımlanan “Photography in the Ottoman Empire” (Osmanlı İmparatorluğu’nda Fotoğrafçılık) adlı yapıtı dünyada kendi alanındaki ilk ve tek kaynak olarak ilgi görmüştür. Keza Engin Özendes’in sahibi ve Yazıişleri Müdürü olduğu ve 1976-1981 yılları arasında yayınlanan Yeni Fotoğraf dergisi ve buna bağlı olarak çıkan “Fotoğraf Yayınları” kuramsal alanda Türkiye’de fotoğraf sanatının gelişimine büyük katkılar sağlamıştır.

1 Yorum

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.