Ulusal Egemenlik Nedir?

Egemenlik üstün devlet gücüdür, bir diğer deyimle devlet gücünün her alanda üstün bir biçimde belirmesidir. Egemenlik, devlet kudretinin bir vasfı, bir niteliği olarak bugünkü kullanış  biçimi ile ilk çağlardan başlayarak bilinmemekte idi. Ancak uzun yüzyıllar boyunca devlet ile krallık aynı kişilikte belirdiğinden, kral kendinden üstün başka hiçbir güç tanımamakta, egemenlik kralın, imparatorun ya da sultanın bir vasfı olmakta idi.  Bu gücün kaynağı çoğu zaman Tanrı idi ve mutlaktı. Krala mutlak egemenlik tanıyan bu anlayış, J. J. Rousseau’nun da etkisi ile Fransız Devrimi ile yerini ulusal egemenlik (milli egemenlik) görüşüne bırakmıştır. Fransız Devrimi ile egemenliğin kaynağı gökten yere indirilmiş, ilahi ve metafizik olmaktan çıkarak akla ve insana dayanan bir temele oturmuştur. Mutlak iktidarın, gücün kraldan ulusa geçişi ile ulusal egemenlik kavramı ortaya çıkmıştır.

Peki ulusal egemenlik nedir? Ulusal egemenlik iç görünüş olarak ulusun kendini yönetmesi, kendini yönetecek kurulu kendisinin seçebilmesi anlamına gelmektedir.  Dış görünüş olarak da ulusal egemenlik, ulusun özgür ve bağımsız yaşamasını, dışa karşı ulusun bütünlüğünü ve birlikteliğini belirtir. Aynı zamanda dışa karşı bağımsızlığını ya da dış ilişkilerde diğer ülkelerle karşılıklılık temeline dayanan eşitliğini simgeler.

Mustafa Kemal, Amasya Genelgesi’nde “ulusun kurtuluşunu yine ulusun azmi ve kararı sağlayacaktır” demektedir. Genelgede yer alan bu maddede yer alan “ulusun azmi ve kararı” aslında gelecekte ulusal egemenliğe dayalı yeni bir devletin kurulacağına işarettir.

Mustafa Kemal, padişahın kişi egemenliğine dayalı yönetim modelinin, Mondros ile sona erdiğini görmektedir.

O nedenle genelgede, “İstanbul Hükümeti üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir” diyen Mustafa Kemal, ulusal egemenliği çözüm olarak görmektedir. Kurtuluş Savaşı da bu yeni düzeni gerçekleştirmek için bir fırsattır.

Amasya Genelgesi’nde bu konuda ilk işaretini verir. Erzurum Kongresi’nde alınan, “Kuvvay-ı Milliye’yi etkin, milli iradeyi hakim kılmak esastır” kararı da bu süreçte önemli bir adımdır.

“Milli iradeyi hakim kılmak” derken aslında Osmanlı yönetiminin de sona erdireleceğini ifade etmek istemektedir.

Kişi iradesine dayalı yönetimler yerine ulusun iradesine dayalı bir yönetim anlayışını hedeflendiği bu karar ile netleştirilmektedir.

Mustafa Kemal’in, “Ulusal egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, mahvolur. Ulusların esareti üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmağa mahkûmdurlar ” sözü de ulusal egemenliğin gücünü göstermektedir.

Ulusal İradeye Verilen Önem

Mustafa Kemal, Amasya Genelgesi’nde alınan Sivas Kongresi’nin toplanması kararından sonra, kongreye katılacak delegelerin seçimle belirlenmesini istemesi de onun ulusal iradeye verdiği önemi göstermektedir.

23 Nisan 1920’de Ankara’da açtığı TBMM, Mustafa Kemal’in ulusal egemenlik anlayışının taçlanmasıdır.

“Büyük Millet Meclisi Türk milletinin asırlar süren aramalarının özeti ve onun bizzat kendisini idare etmek şuurunun canlı bir timsalidir” sözleri ile Mustafa Kemal, TBMM’ye  yüklediği anlamı göstermektedir.

Mustafa Kemal’in ulusal egemenliği kalıcı kılması ulusal bağımsızlık savaşının kazanılması ile olanaklı olacaktır.

Mustafa Kemal, bu mücadeleyi kazanmak için mücadele ederken; saltanatı ve hilafeti savunan kişiler ve cemiyetler de vardır.

Onlara göre; “Mustafa Kemal ve Kuvayı Milliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden kaçıyor. Bu eşkıyaları ve asileri en kısa zamanda bertaraf etmek hepimize farzdır. Siz bu zalimlerin cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız? Yunan ordusu halifenin ordusu sayılır, padişahımız efendimizin daveti üzerine gelmişlerdir, onlara saygılı olalım. Hiç de zararlı bir topluluk değildir. Asıl kafası koparılacak mahlûkat Ankara’dadır.”

Bu sözler Teali İslam Cemiyeti liderlerinden İskilipli Atıf Hoca’ya aittir.

11 Nisan 920 tarihli Damat Ferit’in Şeyhülislamı Dürrüzade’nin fetvasına ne demeli? Fetvada; Kurtuluş Savaşı’na katılan herkes halifeye isyan ile suçlanmış olup bağımsızlıktan yana olanlar din düşmanı olarak gösterilmiştir. Fetva sorar: “Asilerin katli din, yasa, töre vb. bakımından işlenmesinde, yapılmasında sakınca olmayan, yapılıp işlenmesine izin verilen bir eylem midir?”  Buna yine fetva yanıt verir: “İslam dinine göre yapılması gerekli olandır.”

Yani ulusal egemenlik için mücadele edenlerin katli vaciptir!

Şeyh Sait’e, Derviş Mehmet’e ne demeli?

Şeyh Sait İsyanı Nakşi-Kürt isyanı olarak bilinir. Din ve etnik yapı birlikte kullanılmıştır. Arka planında da İngiliz desteği vardır.

Derviş Mehmet’in Menemen isyanında ise, din kullanılarak cumhuriyete ve devrimlerine karşı çıkılmıştır.

Ulusal Bağımsızlık Savaşımızda Mustafa Kemal’e ve onun mücadelesine karşı çıkanlar, cumhuriyete ve devrimlerine karşı çıkanlar o günlerde başaramamışlardır.

Ancak; o günün Mustafa Kemal ve cumhuriyet karşıtlarının günümüz uzantıları ne yazık ki ulusal iradeyi kullanarak güç elde etmişlerdir.

Cumhuriyete ve devrimlere karşı isyan eden Nakşi tarikatı, 12 Eylül darbesi ile iktidara taşınmıştır.

Ve Özal ile başlayan bu süreç ne yazık ki devam etmektedir. Ve kendilerini de “milli iradenin temsilcisi” olarak görmektedirler.

Washington’un iradesi, Brüksel’in iradesi ne zamandan beri milli irade olmuştur? Ulusumuzun bugün her günkünden daha fazla ulusal egemenliğe ihtiyacı vardır.

Ulus devleti yok etmek isteyenler, küresel egemenlik için “eşbaşkan” olanlar “milli irade” söylemi ile halkımızı aldatmaktadırlar.

Biz sözü yine Mustafa Kemal’e bırakalım:

Hiç şüphe yok, devletimizin ebedi müddet yaşaması için, memleketimizin kuvvetlenmesi için, milletimizin refah ve mutluluğu için hayatımız, namusumuz, şerefimiz, geleceğimiz için ve bütün kutsal kavramlarımız ve nihayet her şeyimiz için mutlaka en kıskanç hislerimizle, bütün uyanıklığımızla ve bütün kuvvetimizle millî egemenliğimizi muhafaza ve müdafaa edeceğiz. ( Atatürk’ün S.D. I, S. 298)

1 Yorum

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.