Çiçek Aşısını Avrupa’ya Türkler Öğretmişti

1689 yılında Kingston Dükü’nün büyük kızı olarak Londra’da doğan Lady Mary Wortley Montagu, 1712’de Edward Wortley Montagu ile evlendikten sonra Mayıs 1717’de İstanbul’a geldi. Eşi İngiltere’nin Osmanlı Büyükelçisi olmuştu. Lady Montagu oldukça kültürlü ve bir o kadar da öğrenmeye meraklıydı. Türkler gibi giyiniyor, Türk insanları ile dostluk kuruyor ve onların adetlerini öğrenmeye çalışıyordu. Temmuz 1718’e kadar 15 ay Türkiye’de kalan Lady Mary bu sürede gördüklerini mektuplar yazarak İngiltere’deki dostları ile paylaşıyordu.

Çaresi bilinmediği için o yıllarda tüm Avrupa gibi İngiltere’de de bir zamanlar ortalığı kasıp kavuran veba gibi çiçek hastalığı yüzünden ölenlerin sayısı oldukça fazlaydı. Hatta Amerika kıtasındaki Kızılderili nüfusun çoğu göçmenler tarafından hem bilinçli  (çiçek mikrobu enfekte edilmiş battaniyeleri vererek) hem bilinçsiz getirilen çiçek mikrobu sonucu ölmüştü. Lady Montagu da erkek kardeşini 1713 yılında çiçek hastalığından kaybetmişti. Kendisi de 1715’te çiçek hastalığına yakalanmış, ölümden dönmüş ama hastalık yüzünde iz bırakmıştı. Doğal olarak, Türk insanının çocuklarını çiçek hastalığından korumak için yaptıkları bir uygulama hayli dikkatini çekmiş ve onu etkilemişti. 1 Nisan 1717 tarihinde İngiltere’de Miss Sarah Chiswell’e yazdığında mektubunda Türklerin uyguladığı yöntemden şöyle bahsediyordu:

Bizde çok yaygın ve öldürücü olan çiçek hastalığı burada, aşı dedikleri bir usulle tamamen zararsız hale getirilmiştir. Her sonbaharda, Eylül ayında aşı operasyonu bazı yaşlı kadınlarca yapılır. Halk arasında hastalığı yeni başlamış kimseler araştırılır. Yaşlı kadın en iyi çiçek cerahatı ile dolu bir fındık kabuğunu hazırlar… Aşı yapılmasını istediğiniz yeri büyük bir iğne ile acı vermeden çizer ve iğnesinin alabileceği kadar zehiri bulduğu damarın içine zerk eder ve içi boş bir kabuğu yaranın üstüne kapatarak bağlar. Bu biçimde dört beş damarı açarak aynı operasyonu yapar… Günün geri kalan zamanında aşılanan çocuklar ve gençler birlikte oynarlar ve 8. güne kadar sağlıkları mükemmeldir. Ondan sonra ateş başlar ve iki günü, çok ender üç günü yatakta geçirirler. Yüzlerinde nadiren 20 veya 30 adeti geçen sivilce ve kabarcıklar oluşur fakat bunlar iz bırakmazlar. Sekiz gün sonra (16. gün) aşıdan önceki gibi sıhhatli hallerine kavuşurlar. Her yıl binlerce kişi bu operasyonu geçirir. Herhangi bir kimsenin bundan öldüğüne dair bir örnek yoktur. Operasyonun güvenli olduğundan o kadar eminim ki küçük oğlumu da aşılatmak niyetindeyim. Bu faydalı buluşu İngiltere’de yaymak için büyük gayret sarf edecek kadar vatanseverim.

Lady Montagu’nün tarif ettiği çiçek aşısı sadece onun bu operasyonu öğrendiği yer olan İstanbul veya Edirne’ye özgü bir olay olmayıp bütün Osmanlı İmparatorluğu içinde yayılmış sosyal bir uygulama halini almıştı. Ne var ki çiçek aşısını İngiltere’ye yayacak kadar vatansever olduğunu yazan Lady Mary İngiltere’de hiç beklemediği kadar büyük bir tepki görecekti. Çoğu İngiliz doktorun ve muhafazakarın gözünde yabancı bir buluşu İngiltere’ye sokan bir büyücü; Kilise’nin gözünde ise Tanrıya saygısız, dine karşı gelen bir insan ve çocuklarının hayatını hiç düşünmeden tehlikeye atan bir anneydi.

Lady Mary İngiliz elçiliğinin doktoru olan Charles Maitland’dan yöntemi öğrenmesini istemiş İstanbul’da iken oğlu Edward’ı aynı yöntemle aşılatmıştı. Şimdi bu nedenle onun yaşamını hiç düşünmeden tehlikeye atmakla suçlanıyordu. Doktorlar ona ve getirdiği yönteme güvenmiyorlardı.

Çiçek Aşısı Tanrıya Karşı Gelmektir

1721 yılı Nisan ayında İngiltere’de çiçek hastalığı yeniden yayıldığında Lady Montagu hiç düşünmeden bu sefer henüz dört yaşında olan kızını hükümet tarafından gözlemci olarak gönderilen dört doktorun gözetimi altında aşılattı. Bu İngiltere’de yapılan ilk çiçek aşısıydı. Sonuç yine başarılıydı ama doktorlar operasyona o kadar kuşkuyla yaklaşıyorlardı ki, başarısız olmasına istekli bir hava içindeymiş gibiydiler. Yine aynı yılın Ağustos ayında bu sefer yedi mahkuma çiçek aşısı yapıldı. Mahkumlar idama mahkum edilmişti ve onlara çiçek aşısı olmaları karşılığında yaşam hakkı tanınmıştı. Bu aşılar da başarılı olunca Wales Prensesi Caroline iki kızını Nisan 1722’de aynı yöntemle aşılattı.

Tüm bu olumlu sonuçlara rağmen yine de eleştirilerin hedefindeydi. Muhalefet hem kiliseden hem de tıp adamlarından geliyordu. Temmuz 1722 tarihinde, Edmund Massey adında bir rahip aleyhte vaaz vererek aşının Tanrının iradesine karşı gelme olduğunu beyan etti. Kiliseye göre çiçek hastalığı günahkarlara Tanrı’nın verdiği bir ceza, aşı yaptırmak ise Tanrının cezalandırmasına karşı gelmekti. Her ne kadar Ortaçağ karanlığından kurtulmuş olsa da, Kilise’nin dinsel telkinlerle insanlar üzerindeki etkisi hâlâ sürüyordu. Bilim henüz gericiliği yenmiş sayılmazdı. Örneğin aşıyı günah sayan Hristiyanlar tarafından 1800’lerde, başta İngiltere ve ABD olmak üzere pek çok Batılı ülkede “Aşı Karşıtları Ligi” (Anti-Vaccination League) kurulacaktı.

Doktorlardan da destek alan Kilise aşının Tanrının buyruğuna karşı gelmek olduğu konusunda öylesine yoğun bir propaganda yapıyordu ki, Lady Montagu’nun kızkardeşi bile aşının günah olduğu düşüncesiyle iki çocuğuna aşı yaptırmamış, fakat iki yıl sonra bu çocuklardan biri çiçek hastalığına yakalanıp ölmüştü. Dahası, aşıdan ilk kez bahsettiği mektubu gönderdiği arkadaşı Sarah Chiswell de Kilise’nin propagandalarından etkilenerek aşı olmayacak ve 1726’da çiçek hastalığından ölecekti.

Lady Mary sonunda dayanamayıp kalemi eline alarak halk önünde aşıyı savunmak üzere “Bir Türkiye Seyyahı Tarafından Çiçek Aşısının Açık Bir Tarifi’” başlıklı bir yazı yayınladı. Burada şöyle diyordu:

Doktorların hilekârlıkları ve cahillikleri ile zarar verdikleri ve aldattıkları halk kitlesine olan şefkatimden dolayı, İstanbul’da tatbik edilen, hiçbir kötü etkisi görülmeyen ve daima başarıyla sonuçlanan çiçek aşısının en doğru bir şekilde tarifini vermeye karar verdim…

Ondan sonra da doğru aşı metodunu tarif ederek bunu İngiliz doktorlarının tatbik ettikleri delice ve tehlike dolu usulleri ile mukayese ediyor ve alaycı bir şekilde şunu ilave ediyordu: “Böyle birkaç kurbandan sonra umut edilir ki bilim aleyhine yapılan bu dehşet verici girişimler tamamen yenilgiye uğratılabilir…

Ünlü Fransız düşünür Voltaire de aşının icadı hakkında yorumlarını yazmaktan geri kalmamıştır. Voltaire 1727 yılında Lady Montagu ile tanışmış ve onun çiçek hastalığı ile ilgili deneyimlerini o zaman öğrenmişti. Fransa’ya dönünce yaptığı bazı olumlu çalışmalara rağmen çiçek aşısının genel tatbikatı ancak 1750 yıllarında başladı. Voltaire, 1734 yılında yayınlanan Felsefi Yazılar adlı eserinde çiçek aşısından şöyle bahsediyordu:

I. George’un hükümdarlığı başlangıcında İngiltere’nin en saygın kadınlarından olan Lady Mary Wortley Montagu, İstanbul’da sefir bulunan kocası ile birlikte iken o çok kuvvetli aklıselimini kullanarak Türkiye’de doğan çocuğuna çiçek aşısı yaptırmaya karar verdi. Yanındaki rahibinin bu tatbikatın Hıristiyanlığa aykırı olduğunu, bunun ancak dinsizler için geçerli olabileceğini ihtar etmesine rağmen Lady’nin oğlu aşıdan rahatsızlık çekmeden iyileşti… Lady Montagu Londra’ya dönünce geçirdiği deneyimi şimdi İngiltere Kraliçesi olan Wales prensesine anlattı… Prenses kendi çocuklarına da aşı yaptırdı. Bütün İngiltere onu takip etti. O zamandan beri en az on bin çocuk hayatta olmalarını ve bütün kızlar da güzelliklerini Lady Mary Montagu’ye borçludurlar.

İngiltere’de ve Türkiye’de, sağlıkları çok bozuk olup da zaten ölecek olanların dışında, aşılanan büyük kitle içinde hiçbir ölüm vakası olmadı; hiç bir yara izi de görülmedi. Paris’te 1723 yılında ölen yirmi bin insan şimdi yaşıyor olabilirdi. Eğer doktorlarımız ve papazlarımız müsaade ederlerse, belki on yıl sonra bu aşıyı uygulayabiliriz.

İngilizler yıllar sonra onun değerini anladı. 1747’de Wentworth Kalesi’ne onun adına dikilen ilk anıtın kitabesinde şunlar yazıyordu: “Lady Mary Wortley Montagu’nun anısına saygıyla… O, 1720 yılında çiçek hastalığının aşısını Türkiye’den İngiltere’ye getirdi.” 1789’da Staffordshire’da Lichfield Katedrali’ne onun adına ikinci anıt dikildi.

Lady_Mary_Wortley_Montague_Günümüzde çiçek aşısını bulan kişi olarak tarihe adını yazdıran Dr. Edward Jenner 1798 yılınca çiçek aşısını bulduğu zaman aslında Türklerin uyguladığı yöntem ile kendisinin uyguladığı yöntem arasında büyük bir fark yoktu. Aslında iki yöntem arasındaki fark, zayıflatılmış (attenuated) çiçek mikrobunun hangi bünyeden alınmış olmasında idi. Türk metodunda mikrop bizzat insandan, Jenner metodunda ise inekten geliyordu. Her ikisinde de, mikrop alındığı bünye hastalığı hafif geçirmekteydi. İnsandan alınan virüs (smallpox/çiçek) ile inekten alınan virüs (cowpox) arasında yakın za­manlarda yapılan karşılaştırmalı bir araştırma gösteriyor ki bugün kulla­nılan standart aşı virüsü “cowpox”dan daha çok çiçek virüsüne (Türk usulünde kullanılan virüse) benzemektedir. Kabul etmeliyiz ki, bugünkü virüsün atası doğrudan doğruya gerçek çiçek (smallpox) virüsüdür. Buna karşın ne yazık ki Türkiye’de çiçek aşısının mucidinin hiç olmazsa bir meçhul anıtı bile dikilmemiştir. Oysa Jenner, “cowpox vaccination” metodu ile çiçek hastalığının tedavisinin mucidi olarak ilan edildi ve bu nedenle İngilizler onun heykelini diktiler.

Böyle büyük bir tatbikatın Türkiye’de uygulanması için muhakkak ki Osmanlı sarayındaki başhekimin onayı, şeyhülislâmın fetvası ve sonra da padişahın bir fermanı gerekiyordu. Tarih bize 17. yüzyılda İstanbul’da büyük bir çiçek salgınının olduğunu gösteriyor ki bu felâket neticesi duyulan gereksinime yanıt olarak çiçek aşısı bulunmuş olması da çok olasıdır. Diyebiliriz ki, Osmanlı Devleti’nde ilk çiçek aşısı Lale Devri padişahlarından III. Ahmet’in döneminde başlamış, 1839 yılında tahta geçen Sultan Abdülmecit döneminde ise zorunlu olmuştur. Avrupa ve Amerika’da insanlara Kilise tarafından aşı olmanın günah olduğunun telkin edildiği bu dönemde, Osmanlı İmparatorluğu dünyada ilk zorunlu aşı uygulamasını başlatıyordu. Çiçek hastalığı en son 1977 yılında Somali’de görüldü ve bu tarihten sonra aşı uygulamasından vazgeçildi.

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.