II. Dünya Savaşı’nın Yazgısı Dunkirk’te Değişebilirdi

Eylül 1939’da Polonya ordusunun çökmesinden sonra II. Dünya Savaşı dokuz aylık bir duraklama dönemine girdi, İngiliz ve Fransızların harekete geçmeye niyetleri yoktu. Ve aslında beklemek işlerine geliyordu; çünkü ablukaya aldıkları Almanların elindeki doğal kaynaklar çok sınırlıydı. Stalin’in yeni kader arkadaşı olarak benimsediği  Adolf Hitler’e yolladığı buğday, petrol ve diğer kaynaklar olmasa Almanya’nın savaş makinesi çarklarını çok zor döndürürdü. Hitler ise Stalin için aynı duyguları beslemiyordu; ama onun üzerine yürümeden önce Batı Cephesi’ni çözmesi şarttı…

Kış beklemekle geçti. 1940 Nisan’ında ilk hamle Almanlardan geldi. Danimarka’yı bir günde işgal edip Norveç’e çıktılar. 10 Mayıs günü Batı Cephesi’nde esas muharebe başladı. Almanlar, Hollanda ve Belçika’da yıldırım savaşına başladılar. İngiliz ve Fransız orduları, Almanları Belçika’da karşılamaya koştular. Beklentileri, tıpkı I. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi Almanların Belçika’ya saldırması ve ardından Atlantik kıyısını sağ cenahlarına alarak Paris’e yönelmesiydi. Ama Hitler burada büyük bir tuzak kurmuş, Belçika’ya giren Alman orduları Atlantik kıyılarına yönelmek yerine güneye dönmüştü. Alman zırhlı birliklerinin büyük bölümü, geçilmesi zor olduğundan Müttefikler’in boş bıraktıkları dağlık Ardenler bölgesinden ilerliyordu. Müttefik sol kanadı torbaya girdiğinin farkına varmadan ilerlerken, Guderian’ın zırhlı tümenleri cepheyi yararak Manş kıyısına ulaştı. Böylece Fransız ordusunun en iyi birlikleri ile İngiliz kara ordusunun neredeyse tamamını lojistiğini kesecek biçimde arkadan kuşattı. Müttefik ordular Dunkirk (Dunkerque) limanı yakınlarında, otuz kilometre eninde bir alanda sıkışıp kaldı.

Almanların öncü birlikleri ufukta Dunkirk’in çatılarını görebiliyorlardı. Tüm harekat sadece iki hafta kadar sürmüş ve Almanlar tarihte eşine az rastlanır cinsten, kesin sonuçlu bir zafer kazanmışlardı. Hollanda iki günlük göstermelik bir direnişten sonra teslim olmuş, Belçika ezilmiş, iki büyük Müttefik ordu kuşatılmış, Fransa’nın yenilgisi garantilenmişti. İngilizler de Dunkirk’te kuşatılan ordularını yitirirlerse yenisini kurmaları uzun yıllar alacaktı; çünkü ağır silahların hemen hepsi bir yana, yetişmiş subay ve astsubay kadrolarının da çoğu buradaydı. Hitler, iki haftada Batı Cephesi’nde topyekun zafer kazanmıştı…

23 Mayıs günü Guderian’ın tankları Dunkirk’e 16 kilometre mesafede “Aa” kanalı önüne gelmişlerdi. O anda hiçbir ciddi savunma tedbiri yoktu ve tanklar bir, bilemediniz iki gün içerisinde Dunkirk’e girebilirlerdi. Ancak zafere bu kadar yaklaşmışken beklenmedik bir gelişme oldu. Batı Cephesi’nin komutanı Gerd von Rundstedt’in karargâhından gelen ve Führer’in imzasını taşıyan bir emirle, tanklara Lens-Bethune-Aire-Saint Omer-Gravelines hattını geçmemeleri bildiriliyordu. Askerler bu emrin nasıl ve neden verildiğini bir türlü anlayamadılar.

Dur Emrini Kim Verdi?

Bu emir II. Dünya Savaşı’nda Alman Yüksek Komutanlığı’nın yaptığı büyük hataların ilkidir. Bu emri Rundstedt’in mi yoksa Hitler’in mi verdiği tartışma konusu olmuştur. Emri kimin ve neden verdi­ği yalnız Alman değil tüm dünya tarihçileri arasında şiddetli tartışmalara yol aç­mıştır. Tankları büyük bir Alman zaferi olacağı kesinlikle anlaşılan bir harekatın eşiğinde durduran emir nasıl verildi? Neden verildi? Kim verdi? Tartışmanın ana noktaları bunlardır. Alman generalleri, özellikle Rundstedt ve Halder bu büyük askeri ve siyasi sorumluluğu Hitler’in üzerine atmışlardır. Churchill ise anılarının ikinci cildinde bu olaydan Hitler kadar Rundstedt’i de sorumlu tutarak tartışmanın alevlenmesine neden olmuştur. Rundstedt’in sonradan öne sürmesine rağmen bu emirden Hitler kadar sorumlu olduğu bilinmektedir.

Hitler 24 Mayıs sabahı General’in A grubunu ziyaret için Charleville’e gelmişti. Hitler’e burada yeni piyade kuvvetleri gelinceye dek panzer birliklerinin bekletilmesini Rundstedt önerdi. Hitler sonradan Somme’un güneyinde Fransız topraklarında girişilecek harekat için zırhlı kuvvetlerin saklanmalarını daha uygun bularak bu öneriyi kabul etti. Rundstedt’in kendi karargahında tutulan kayıtlara rağmen, savaştan sonra verdiği ifadelerde tüm suçu Hitler’e yüklemekten çekinmemiştir. Kanadalı Haberalma Subayı Binbaşı Milton Shulman “Batı’da Bozgun – Defeat in the West” adlı kitabında General Rundstedt’in kendisine bu konuda söylediklerini açıklar:

Eğer bana kalsaydı İngilizler Dunkirk’ten bu kadar kolay kaçamazlardı. Ama Hitler’in doğrudan doğruya verdiği emirler elimi kolumu bağlamıştı. İngilizler kıyıda gemilere binerlerken, ben limanın arkasında elimi kavuşturmuş onlara bakıyordum. Tanklarımın ve piyadelerimin harekete geçmesi yasaklanmış olduğu için kentin dışında oturmuş İngilizlerin nasıl kaçtıklarını seyrediyordum. Bu inanılmaz hata Hitler’in kendisini general saymasından ileri gelmişti.

Hitler, 24 Mayıs tarihinde Batı Cephesi karargâhını ziyaret etmiş ve bu emri kesin olarak onaylamıştır. Ayrıca II Dünya Savaşı’nın yazgısını etkileyebilecek bu kadar önemli bir emrin onun haberi olmadan verilemeyeceğini düşünmek için yeterli neden vardır.

Bu dur emri, o günlerde bunun sonuçlarını değerlendirebilecek durumda olan bazı yüksek rütbeli komutanlar tarafından protesto edildi; ama üç gün boyunca ilerlemekten men edildiler. 27 Mayıs günü bu emir kaldırıldı, ama bu kez zırhlı birliklerin çoğu Fransızların son direnişlerini kırmak için güneye gönderilmişti. Piyadeler yine de ilerlediler. Ama aradan geçen üç gün içerisinde İngilizler bir savunma hattı oluşturmuşlar, Almanların ilerlemesini yavaşlatacak bir direnişe geçmişlerdi. Almanlar on gün sonra Dunkirk’e girdikleri zaman, İngiliz ordusu mucizesini yaratıp çekip gitmiş olacaktı…

Müttefik orduları Belçika’da yığılıp Ardenlerden gelen tanklar denize yaklaşırken, iki İngiliz yaklaşan tehlikeyi görmüştü. Bunlardan birisi, kısaca BEF (British Expeditionary Force) adı verilen İngiliz seferi kuvvetini Fransa’nın en büyük üçüncü limanı olan Dunkirk’e doğru çekmeyi düşünmekte olan komutan Lord Gort idi. Savaşın sisi içerisinde durum henüz çok belirginleşmemiş olmakla birlikte, tehlikeyi sezmiş ve kuvvetlerini kurtarmak için hazırlanmaya başlamıştı. İkinci kişi ise Manş Denizi’ndeki deniz birliklerinin komutanı olan Amiral Bertram Ramsay idi. BEF’ın zor durumda kalması üzerine, 20 Mayıs’tan itibaren günde 2 bin kişinin tahliyesi için bir plan yapılmış ve daha sonra 22 Mayıs’tan itibaren 15 bin kadar geri hizmet personelinin taşınması düşünülmüştü. Daha çok sayıda personelin tahliyesi ise pek mümkün görünmüyordu.

Dünkirk tahliyesi

Ne var ki, durum yeni fedakarlıkları gerekli kılacak ve 27 Mayıs ile 4 Haziran tarihleri arasındaki dokuz günde, Dunkirk’ten, Almanların burunlarının dibinden tam 338 bin 226 kişi kurtarılacaktı. İngiliz Amirallik Dairesi çılgın bir tempo ile çalışacak ve birkaç gün içerisinde irili ufaklı yüzlerce tekneyi seferber edecekti. Yine aynı günlerde Fransız donanması da alarma geçecek ve bu çekilişe destek vermeyi başaracaktı…

Alman zırhlı birliklerinin durdurulduğunu öğrenen Luftwaffe, yani Hava Kuvvetleri Komutanı Reich Mareşali Goering derhal devreye girmiş ve İngilizlerin çekilmesine izin vermemek için kendi uçaklarının yeterli olacağını garanti etmişti. Hitler de bu zafer günlerinde eski arkadaşını kırmayarak ona İngiliz çekilmesini önlemede başrolü vermişti.

Böylece tanklarını dar alanda yıpratmayacak, son saldırı için güneye gönderebilecekti.

Alman ordularının başkomutanı olan eski onbaşı, zırhlı birlikleri çekişinin nedenini açıklarken, bu bölgeyi I. Dünya Savaşı’nın siper muharebelerinden hatırladığını, tankların Flandr’ın çamurlarına saplanıp kalmasını istemediğini ileri sürecekti. Ayrıca tankların son saldırı için bakıma ihtiyacı olduğunu ekleyecekti… Alman komutanlar savaştan sonra bunların hepsinin boş bahaneler olduğunu, araç bakımlarının aralıksız şekilde yapıldığını ve tankların Dunkirk’e girmesinde hiçbir zorluk olmayacağını açıkça ifade etmişlerdir.

İşi Luftwaffe’ye bırakma kararının da çok yerinde olmadığı ortaya çıkacaktı. Çünkü İngilizler kanalın hemen karşısındaki hava üslerinden gönderdikleri avcı uçakları ile belli ölçüde bir koruma sağlayabilecek durumdaydılar…

İngilizler ise Almanlardan çok daha zor sorunlarla karşı karşıya bulunuyorlardı. Öncelikle, tahliyenin ana yükünü çekecek olan destroyerleri dünyanın dört bucağına dağılmıştı. Dünyanın en büyük donanması, bütün denizlerdeki zor görevleri yerine getirmekte büyük zorluk çekiyordu. 20 Mayıs’ta İngiltere Başbakanı “ihtiyari bir tedbir olarak” Deniz Kuvvetleri’ne gönderdiği bir yazıda İngiltere’nin elinde bulunan tüm gemileri bir araya toplanmasını ve her an Fransa kıyıları ve limanlarına çıkarma yapacak biçimde hazır tutmasını bildirmişti.

Dunkirk (Dunkerque) Tahliyesi Başlıyor

Dunkirk'te Müttefiklerin terk ettiği araçlarAmirallik çok sayıda sivil geminin desteğini alarak buna çare bulacaktı.  Savaş kabinesinin bu kararından sonra Amiral Ramsay kolları sıvadı. Birkaç gün içerisinde yük ve yolcu gemileri, yatlar, hastane gemileri, römorkörler, gezinti ve balıkçı tekneleri, hatta irice sandallardan oluşan 848 tekne toplandı. Daha sonra, Fransızların gönderdikleriyle birlikte, teknelerin sayısı binin çok üzerine çıktı. Bu arada Atlantik’te güvenliği sağ­layan 39 muhrip de bu iş için görevlendirildi. Hava saldırılarına karşı mayın tarama gemileri ve hücumbotlar büyük filonun içinde görev alacaklardı. İngiliz Hava Kuvvetleri de dokuz günde 177 uçak yitirmelerine rağmen, 240 Alman uçağı düşürerek koruma görevini kısmen de olsa başardılar.

Kod adı “Dinamo Operasyonu” olan plan 20 Mayıs’ta hazırlanmaya başlamış ve 26 Mayıs saat 18.57’de yürürlüğe girmişti. Dunkirk tahliyesi 27 Mayıs günü başladı ve Alman uçaklarının aralıksız saldırıları altında  ilk gün 7 bin 669 asker taşındı. Müttefik birliklerinin çoğu, yollarda aç ve susuz bir şekilde plajlara doğru çekiliyor, artçılar ise ilerleyen Almanları durdurmaya çalışıyorlardı. Ertesi gün kurtarılanların sayısı 17 bin 804’e çıktı.

29 Mayıs’ta ise plajlara yığılmış on binlerce asker, bombalardan korunarak teknelere ulaşmaya çalışıyorlardı. Ağır silahlarını bırakan İngiliz Seferi Kuvvetleri korkunç bir hızla İngiltere’ye doğru kaçıyorlardı. Fransızlar Almanlara karşı 29 Mayıs günü çetin savaşlar verirlerken o gün tahliye edilenlerin sayısı 47 bin 310’a ulaşarak tüm beklentileri aştı.

30 ve 31 Mayıs ile 1 Haziran günlerinde sırasıyla 53 bin 823, 68 bin 14 ve 64 bin 14 asker İngiltere’ye taşındı. 2-4 Haziran arasındaki her gün başına tahliye edilenlerin sayışı ise 26 binin altına düşmedi. Bu sırada ağır bombardıman etkisini göstermiş, 6 İngiliz, 3 Fransız destroyeri batmış, 19’u ağır yaralanmış, toplam gemi kayıpları ise 200’ü aşmıştı. Ertesi gün Almanlar Müttefiklerin terk ettiği 50 bin aracın arasından geçip Dunkirk’e girdiler…

İngilizler büyük kayıplar pahasına Dunkirk tahliyesi ile 98 bin 671’i Fransız olan 338 bin 226 askeri İngiltere’ye taşıyabilmişlerdi. Bu, bütün beklentilerin ve umutların ötesindeydi. İngilizler Dinamo Operasyonu’yla Bel­çika, Hollanda, Fransız ve İngiliz ordularının uğradığı yenilgiyi biraz olsun telefi etmişlerdi.  Ne var ki, Fransa bir hafta sonra teslim olacaktı. Almanların 200 güçlü tümenine karşı İngilizler aynı ayarda on tümen bile çıkaracak durumda değillerdi. Dunkirk mucizesine rağmen 40 bini esir düşen 68 bin askerin yanı sıra, hemen hemen tüm ağır teçhizatlarını yitirmişlerdi.

Hitler’in düşmanlarından elde ettiği ganimetlerin sayısı oldukça kabarıktı. Yalnızca İngiliz ordusunun bin 200 topunu, bin 250 uçaksavarını ve tank topunu, 11 bin makineli tüfeğini ve 75 bin motorlu aracını ele geçirmişti. Müttefiklerin arkalarında bıraktıkları binlerce araca bir de Almanlarınki eklenince, sokaklarda adım atacak yer kalmamıştı. Dunkirk’in alınmasından sonra Dr. Goebbels’in Propaganda Bakanlığına büyük işler düştü. Müttefiklerin her şeyi bırakarak kaçışı birçok Alman propaganda filmine konu oldu.

Hitler, Haziran ayı boyunca İngilizlerin aklın yoluna uymalarını, yani teslim olmalarını bekledi. Bunun olmadığını görünce bir yandan hava akınları ile yıpratmaya, diğer yandan da “Deniz Arslanı” kod adı verilen İngiltere’yi istila planı ile gözlerini korkutmaya çalıştı. Belçika, Fransa ve Hollanda limanlarında gemi toplamaya, çıkarma tatbikatları yapmaya başladı. Ama bunun için önce hava, sonra da deniz hakimiyetini sağlaması gerekiyordu. İngiliz pilotları “Britanya Muharebesi” adı verilen hava savaşında Almanlara bu fırsatı vermeyeceklerini gösterdiler. Dunkirk tahliyesinde kurtardıkları kadrolar ile savaşı sürdürmeyi başarabildiler. Bunları yitirmeleri halinde ateşkes isteme olasılıkları ciddi şekilde gündeme gelebilirdi…

Barışa yanaşmayacaklarını anladıktan sonra Hitler, İngiltere’yi dize getirmek için denizaltı savaşını da yoğunlaştırdı. Balkanlarda ve Afrika’da İtalyanlara yardıma gitti ve savaşın sonunda V roketleri ile pes ettirmeye çalıştı. Ama bir daha eline Dunkirk gibi bir fırsat geçmedi. Rusya seferi Almanya’nın kaynaklarını tüketirken, Amerikan yardımı İngiltere’nin ayakta kalmasını kolaylaştırdı. O da Napolyon gibi, İngilizlerle Rusların arasında kalıp ezildi.

3 Yorum

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.