Reichstag Yangını Hitler’i İktidara Taşımıştı

30 Ocak 1933’te başbakan olan Adolf Hitler oldukça huzursuzdu. Naziler seçimlerde büyük başarı kazanıp Reichstag’taki en güçlü parti olmuş ama tek başına iktidara gelememişti. Koalisyon hükümetinin başına geçmek onun için yetersizdi. Belki gelecek seçimlerde tek başına iktidara gelebilirdi. Oysa 5 Mart’ta yapılacak genel seçimlere yalnızca bir ay kalmıştı ve komünistler hâlâ çok güçlüydü. Hitler ise Nasyonel Sosyalist çoğunluğu sağlamak, kendi konumunu güvenceye almak ve komünist muhalefeti tamamen ortadan kaldırmak istiyordu. Üstelik Almanya bir sosyalist devrim tehlikesini atlatmış sayılmazdı. Rejim için büyük tehlike olan Ernst Thälmann’ın komünist partisi, her ne pahasına olursa olsun ezilmeliydi. Hitler, “işçi sınıfının gücünü kırmak, onu başsız bırakmak ve partisini yıkmak gerek” diyordu.

Bundan sonra Hitler, komünizm canavarını yenen Aziz George rolünde ortaya çıkacak; Naziler, yalnızca Alman burjuvazisine değil, bütün dünya burjuvazisine, komünizme karşı girişilen kutsal savaşta yetkili ve kaçınılmaz önderler olarak kendilerini kabul ettireceklerdir.

Hitler’in başbakan olduğunun ertesi günü, 31 Ocak 1933’te Goebbels güncesine şunları yazıyordu:

Führer ile olan konuşmamızda sosyalistlere karşı açılacak mücadelenin ana hatlarını çizdik. Şimdilik doğrudan doğruya karşı tedbirler almaktan kaçınacağız. Devrim girişimi bundan önce alevlenmelidir. Uygun bir anda darbemizi indireceğiz.

Nazilerin gittikçe artan kışkırtmalarına rağmen, seçim kampanyası sırasında ne komünistlerin ne de sosyalistlerin herhangi bir girişimi görülmedi. Ama bu durum Hitler’in, yaşlı kurt Hindenburg’u kandırıp 4 Şubat 1933’de Alman Halkını Koruma Kararnamesi’ni çıkarmayı başarmasını engellememişti. Bu kararname bakanlar kuruluna hükümet karşıtı tüm gösterileri yasaklama ya da rakip adayları tutuklama olanağı sağlıyordu. Kararnameden yararlanan Hitler sosyal demokratların toplantılarını ya yasaklıyor ya da gönderdiği SA kabadayıları aracılığıyla dağıtı­yordu. Belli başlı sosyalist gazeteler de kapatılmıştı. Katolik Merkez Partisi bile Nazilerin bu teröründen kendini kurtaramadı. Katolik sendikaların lideri Stegerwald, bir toplantıda söze başlayacağı sırada Kahverengi Gömlekliler tarafından dövüldü; Brüning de başka bir toplantıda, birçok yandaşı SA kıtaları tarafından dö­vüldüğü için polise başvurmak zorunda kaldı.

Bütün bu teröre ve kışkırtmaya rağmen, Hitler, Goebbels ve Göring’in bekledikleri devrim bir türlü alevlenemedi. Cumhurbaşkanı Hindenburg da Hitler’in “komünist tehdit” söylemine katılıyor; ancak demokratik teamüllerin korunmasında ısrar ediyordu. Mademki bu işi kışkırtmayla yaptıramıyorlardı, Hindenburg’u da ikna edecek bir gerekçeyi kendileri yaratamaz mıydılar acaba?

Reichstag Alevlere Teslim

27 Şubat akşamı saat 21:15’te Berlin’deki itfaiye müdürlüğüne bir yangın ihbarı geldi: Weimar Cumhuriyeti’nin meclis binası Reichstag yanmaktaydı. İtfaiye ihbardan 10 dakika sonra Reichstag’a vardığında alevler tüm binayı çoktan sarmıştı. Tam 5 dakika sonra büyük bir patlama duyuldu ve toplantı salonu da alevlere teslim oldu. Yangın saat 11 sularında söndürüldüğünde Reichstag artık kullanılmaz haldeydi.

Dr. Hansfstaengl, Reichstag’ın yandığı haberini telefonla ulaştırdığında Hitler, Goebbels’in Berlin’deki evinde akşam yemeği yiyordu. İşte sonunda beklediği olmuştu ve zaman kaybetmeye hiç gelmezdi. Goebbels ile birlikte Reichstag’e giderek orada Göring ile buluştular. Vardıklarında Göring çoktan yapılması gerekeni yapmış, Berlin Gestapo şefi Rudolf Diels’i çağırmıştı. Göring ona yangının komünistlerin işi olduğunu ve hiç vakit kaybetmeden yapılması gerekeni yapmasını söylüyordu!

Hitler de çoktan Reichstag yangını faillerini bulmuştu! Toplanan kalabalığa bu yangının komünistlerin işi olduğunu haykırıyor ve gerekenin yapılacağını söylüyordu:

Artık acıma yok. Kim yolumuza çıkarsa, kafasını keseceğiz. Alman halkı artık merhamet göstermeye tahammül göstermez. Her komünist eylemci nerde görülürse vurulacak. Komünist milletvekilleri daha bu gece asılmalı. Bu ülkede komünizmle ilgili ne varsa, dümdüz edilecektir. Reichstag Yangını içinde olan sosyal demokratlara da artık acıma yok.

Sonra bir İngiliz gazetecisine dönerek ek­liyordu: “Siz, Almanya tarihinde yüce ve yeni bir döne­min tanığısınız. Bu yangın onun başlangıcıdır.” Göring “Bu, komünistlerin yeni hükümete karşı işledikleri bir cinayettir!” diye haykırıyor, Goebbels “İşte komünist devrim başlıyor! Bir dakika bile bekleyemeyiz. Acımak yok. Her komünist bulunduğu yerde öldürülecek” di­yordu.

Ertesi gün incelemelere başlayan polis, Hollanda’dan daha yeni gelen 24 yaşındaki işsiz bir duvarcı ustası olan Marinus van der Lubbe’yi Reichstag yangını nedeniyle tutukladı. Söylenenlere bakılacak olursa kendisinin bir komünist olduğunu ve kapitalizmden intikam almak için Reichstag’ı tek başına kundakladığını itiraf etmişti. Üstelik cebinden Alman Komünist Partisi’nin (DKP) kartı çık­mıştı! Öyleyse yangında diğer komünistlerin de parmağı ve desteği olmalıydı.

Reichstag Yangını Davası

Reichstag YangınıReichstag yangını davası kısa zamanda, Alman Komünist Partisi’nin davası durumuna getirildi. Göring’in yangını çıkarmakla suçladığı, Alman Komünist Partisi’nin parlamento lideri Ernst Torgler polise teslim oldu. Ama Naziler bununla da yetinmeyip dava alanını daha da genişlettiler. Birkaç gün sonra polis, Berlin’de üç Bulgar komünisti daha yakaladı: İleride Bulgaristan Başbakanı olacak olan Bulgar komünist partisinin yöneticisi Georgi Dimitrov, Blagoy Popov ve Vasil Tanev.

Hitlerci yönetim ve Alman sanayicileri, Dimitrov ve arkadaşlarının üzerine yıkılmaya çalışılan bu komploya büyük umutlar bağladılar. Bu dava Nazizmin kesin zaferiyle sonuçlanmalıydı. Dimitrov’un deyişiyle, davanın amacı açıktı: “Dava, faşist Alman hükümetinin dünya komünizmine karşı başarı ile savaştığını ve kapitalist Avrupa’yı komünist tehlikeden tam zamanında kurtardığını kanıtlayacak”tı.

Oysa Leipzig Yüksek Mahkemesi’nde yapılan duruşmaların sonucu, Naziler için tam fiyasko oldu. Georgi Dimitrov, yapılan tüm işkencelere ve baskılara karşı koyup yöneltilen iddiaları reddetmişti.  Yöneltilen ithamların hepsini ve faşist dünya görüşünü kamuoyu önünde çürüttü. Marinus van der Lubbe de suçlanan diğer hiç kimseyi tanıyamayınca mahkemenin yapacağı fazla bir şey yoktu.

16 Aralık 1933’te Dimitrov mahkemede ünlü savunmasını okudu. Savunmada ithamın özü, yani Reichstag’ın kundaklamasının, Alman Komünist Partisi’nin ve dünya komünist hareketinin işi olduğu iddiası kökünden çürütüldü. Weimar Cumhuriyeti’nin en yüksek mahkemesi olan Leipzig’deki Reichsgericht, üç ay süren duruşmalar sonunda 23 Aralık 1933’te kararını açıkladı: Yüksek mahkeme üç Bulgar’ı suçsuz bulmuş ama Sovyetler Birliği’ne sınırdışı edilmelerine karar vermişti. Beraat kararına rağmen Naziler, Dimitrov ve arkadaşlarını iki ay daha cezaevinde tuttular. Bütün dünyada “Dimitrov ve arkadaşlarına özgürlük verin!” sloganı altında başlayan protesto gösterileri sonucu Şubat 1934’te Nazi yönetimi Dimitrov ve arkadaşlarını serbest bırakmak zorunda kaldı. Torgler ise İkinci Dünya Savaşı sırasında ölünceye kadar, Nazi toplama kampında kalacaktı.

Reicstag yangınının ilk kurbanı, davanın asıl sanığı olan van der Lubbe oldu. Duruşmalar için mahkemeye getirildiğinde ayakta duracak hali yoktu. Kendisini savunmak için konuşamıyordu bile… Kendisine yöneltilen sorulara evet ya da hayır diye kısa yanıtlar verip hemen susuyordu. Tutuklu kaldığı süre boyunca çok büyük işkenceler gördüğü belliydi. Sorgulamalar sırasında 12 Şubat’ta Alman komünistlerinden kendisine bir mektup yolladığını, mektupta illegal bir iş için Almanya’ya çağrıldığını ve 18 Şubat’ta Reichstag’ı yakmak için Berlin’e geldiğini itiraf etmesi de belki bu nedenleydi. Ama bu itiraf ona ölüm cezası olarak döndü. 10 Ocak 1934’te hüküm, Leipzig Hapishanesi’nin bahçesinde kafası giyotinle kesilerek gerçekleştirildi.

Hitler belki mahkemeden istediğini elde edememişti ama Reichstag yangını Nazilerin iktidara gelişi ile sonuçlanan süreci başlatmıştı.

Yangının hemen ertesi günü Hitler, Cumhurbaşkanı Hindenburg’a “halkın ve devletin korunmasını” öngören Reichstag Yangını Kararnamesi’ni imzalattı. Böylece Anayasa’nın kişi ve toplumun hak ve özgürlüklerini güvence altına alan yedi bölümü toptan ortadan kaldırılmış oluyordu. Hitler bu kararnameyle yalnızca siyasal düşmanlarını resmen susturmakla ve onları dilediğinde tutuklama hakkını elde etmekle kalmıyor, halkta bir hafta sonra yapılacak seçimlerde Nasyonal Sosyalizme oy vermedikleri takdirde, sosyalistlerin iktidarı ele alacakları korkusunu yaratıyordu. İnsan avı başlamıştı. Kararnamenin imzalanmasını izleyen günlerde önce DKP’nin 181 milletvekili, ardından sayıları binleri geçen üyeleri tutuklandı. Sosyal Demokrat Partisi ve Almanya Komünist Partisi’nin seçim propagandası yapması 14 gün süreyle yasaklandı. Komünist ve sosyalist yayın organları kapatıldı. Tüm muhalefetin susturulduğu ülkede artık yalnızca NSDAP’ın seçim propagandası yapma hakkı vardı.

Sonuçta Hitler’in yakındaki seçimlerden çok daha güçlü çıkacağı artık belliydi…

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.