Sokullu’nun Çılgın Kanal Projeleri!
16. yüzyılda Sokullu Mehmet Paşa’nın Don-Volga Kanalı ve Süveyş Kanalı projeleri, dünya çapındaydı. Birincisini 16 yıl süren çalışmalar sonrası Sovyetler Birliği 1952’de, ikincisini 10 yıllık çalışmadan sonra Fransızlar 1869’da hayata geçirdi. Karadeniz-Marmara Kanalı ise yerel bir projeydi. Bugün çoğu insanın “çılgın proje” olarak adlandırdığı İstanbul’un batısında açılması düşünülen Kanal İstanbul projesi tarihimizdeki kanal projelerinin şu an için sonuncusu. Çoğu insana çılgınca gelen bu projeler, halen daha gücünün doruğundaki Osmanlı İmparatorluğu’nun Boşnak asıllı Başveziri Sokullu Mehmet Paşa için ise gayet sıradan işlerdi. Ne var ki Osmanlı kanal projelerinin hiçbirini gerçekleştirmek ve Sokullu’ya ne de Osmanlı’ya nasip olmayacaktı.
Sokullu Mehmet Paşa’nın kanal projelerinden birincisi Karadeniz’i Hazar Denizi’ne bağlayacak Don-Volga Kanalı’ydı. Bu ekonomik ve stratejik açıdan büyük bir karardı. Don- Volga Kanalı’nın asıl amacı Rusların güneye doğru inmesini engelleyecek bir set oluşturabilmekti. Karadeniz’in kuzeyinde Müthiş (Korkunç) İvan yönetiminde Rusya, Don-Volga havzasında yayılmış, 1552’de Kazanı, 1556’da da Ejderhan’ı (Astrahan/Hacı Tarhan) işgal etmişti. Doğu Avrupa ile Türkistan arasında doğal bir geçit olan Ejderhan’ın Rusların eline geçmesi, Türkistan’dan İstanbul’a gelen yolun kesilmesi demekti. Harezm, Semerkant ve Buhara Hanlıkları, Ejderhan’ın geri alınmasını ve hacılarla tüccarların güvenliğinin sağlanmasını Osmanlılardan talep ediyordu. Don ve Volga Irmaklarını birleştirecek bir kanal, Kazan ve Ejderhan’ın geri alınmasını sağlayacak ve Orta Asya ile bağlantıyı kolaylaştıracak ve İpek Yolu’nu yeniden canlandıracaktı. Ayrıca Osmanlı ordusunun İran seferlerinde en büyük sorunu olan ordunun iaşesi, savaş malzemesinin ikmali gemilerle kolaylaşacak, Orta Asya’daki Sünni hanlıklarla irtibata geçilerek İran kıskaca alınabilecekti.
Fikir, Sokullu’dan önce 1563’te Kanuni Sultan Süleyman döneminde Semiz Ali Paşa’nın sadareti zamanında doğmuş, ancak Malta seferi nedeniyle ertelenmişti. Sokullu 1568’de faaliyete geçti. Anadolu Defterdarı Çerkez Kasım Bey’i Kefe Sancakbeyliğine tayin ederek ön çalışmayı yapmaya memur etti. Kasım Bey, Karadeniz’e dökülen Don ile Hazar Denizi’ne dökülen Volga Irmaklarının birbirine en fazla yaklaştıkları yerde keşif yaptı, mesafenin altı deniz mili olduğunu hesapladı. Araştırmayı yaparken eski tarihi kayıtlardan yararlanmayı ihmal etmemişti. Çünkü geldiği nokta, Eski Yunanlılarca Don ve Volga Irmaklarının iki ayrı denize dökülmeden önce, üzerinden geçtiği en sığ topraklar olarak nitelendiriliyordu. Kazan ile Ejderhan’ı Ruslardan alacak ordunun ve kanalı kazacak işçilerin tedarikine başlandı. Kırım Hanı Devlet Giray’a da orduya katılması bildirildi.
Sokullu’ya Niyet, Sovyetler’e Kısmet: Don-Volga Kanalı
Ama Kırım Hanı kanala karşıydı. Ejderhan geri alınsa bile elde tutulamayacağını, boşuna kan dökülüp masraf yapılacağını, kanalın işe yaramayacağını, Rusların bu kanalı kullanarak Karadeniz sahillerini vurabileceğini öne sürerek padişahı caydırmaya çalıştı. Kırım Hanı’nın muhalefeti, kanal gerçekleşir ve Osmanlı egemenliği Kazan ve Ejderhan’a yayılırsa, kendi hanlığının sıradan bir vilayete dönüşeceği endişesinden kaynaklanıyordu. Bütün muhalefete rağmen Sokullu, Ejderhan ve Kazan Seferi için, 3 bin yeniçeri, 20 bin sipahi, Kırım Hanının Tatar askerleri ve Nogaylardan oluşan 70 bin kişilik bir kuvveti görevlendirdi. Seferin üssü olan Azak’ta mühimmat yığıldı. Kefe’de nehir gemileri inşa edildi. İstanbul’dan büyük kuşatma topları, kanal kazmak için aletler gönderildi. Bölge halkından altı bin ücretli işçi sağlandı.
Kasım Paşa, Ağustos 1569’da Don Irmağı kenarında kazıya başlanacak Perevolok mevkiine geldi. İki hafta sonra da, bir taraftan kanal kazılırken diğer taraftan Ejderhan’ı ele geçirmek üzere topları taşıyan küçük gemileri kızaklar ve tekerlekler üzerinde Volga’ya nakletmek istedi. Bunu başaramayınca topları geri gönderdi, orduyla karadan Ejderhan önüne geldi. Toplarından yoksun Kasım Paşa, kaleyi ciddi manada kuşatmayı başaramadı. Kış yaklaşıyordu. Burada kışlayıp baharda kaleyi almayı düşündü. Ne var ki Kırım Hanı, sürekli şikayet ediyor, askerleri dolduruşa getiriyordu. Asker de ayaklanmakta gecikmedi. Kasım Paşa’ya “Padişahı kandırdın, bütün Türk ahalisi bir araya gelse bu kanal yüz yılda yapılacak iş değildir” diyerek isyan bayrağını açtılar. Kasım Paşa Ejderhan’ı terk ederek Azak’a geri çekilmek zorunda kaldı. Kırım Hanı’nın gönderdiği Tatar kılavuzların yanlış yönlendirmeleri sonucu bir ay süren bu geri çekilmede Osmanlı ordusunun neredeyse yarısı çöllerde ve bataklıklarda yaşamını yitirdi. Kanalın hafriyatı için bırakılan işçi taburları da üç ayda kanalın ancak üçte birini kazabilmişlerdi. Ejderhan’dan ricat eden orduyla beraber, işçiler de geri döndü. Kasım Paşa Azak’ta kışlayıp baharda sefere devam etmek niyetindeydi. Ne var ki Aralık 1569’da Azak’taki depolarda çıkan büyük bir yangın, ordunun bütün yığınağını kül etti. Bu yangını yeniçerilerin çıkardığı iddia edilir. Sonuçta, soğuk steplerde zahmetli seferlere çıkmak istemiyorlardı. II. Selim, başarısızlığın suçunu Sokullu’ya yükleyerek onu vezirlerin huzurunda “seferin bütün masrafları ve zayiatı hesap edilip sana ödetilmek lâzımdır” diye azarladı.
Aslında bütün hazırlık yapılmıştı. Ordu bir düşman saldırısına da uğramamıştı. Ama sefere geç başlanmış, kanalın kazılması için gerçeğe uygun tahminler yapılamamıştı. Yani fikir parlak ama uygulama zayıftı.
Başlamadan Rafa Kalkan Proje: Süveyş Kanalı
Sokullu Mehmet Paşa’nın dünya çapındaki kanal projelerinin ikincisi olan, Akdeniz’i Kızıldeniz’e ve buradan da Hint Denizi’ne bağlayacak Süveyş Kanalı girişimi, tıpkı Don-Volga Kanalı gibi siyasi ve iktisadi sebeplerden doğdu.
Coğrafi keşifler döneminde Ümit Burnu’nun keşfedilmesiyle Portekizliler bu yolu takip ederek Hindistan’a ulaşmış, Habeş ve Yemen kıyılarından Sumatra’ya kadar sahillere ve bölgedeki gemilere saldırmaya başlamışlardı. Portekizlilerle mücadele etmek zorunda kalan Sumatra ve Malaka hükümdarı Sultan Alâeddin 1567 yılında bir elçisini İstanbul’a göndererek asker, top ve savaş malzemesi istemişti. Portekizliler ayrıca hac için Mekke’ye yola çıkan Müslümanların gemilerine de saldırıyor ve Güney Asya’daki Müslümanlar halife sıfatını da taşıyan Osmanlı Padişahına başvuruyorlardı. Süveyş kaptanı Kurdoğlu Hızır Bey komutasındaki bir Osmanlı donanmasının buraya donanma yollanması düşünülmüş, ama Yemen’de Zeydi İmamı Topal Mutahhar’ın başlattığı isyan nedeniyle bu donanmayı göndermek bir türlü mümkün olmamıştı.
Sokullu Mehmet Paşa hem Hint Denizi üzerinden yapılan hac ve ticareti hem de Yemen, Hicaz ve Habeş vilayetlerini korumak için kuvvetli bir donanmaya gereksinim olduğunu görmüştü. Süveyş tersanesindeki donanma Portekizlilerle başa çıkacak yetenekte değildi. Akdeniz’deki donanmayı Kızıldeniz’e geçirmek, bunun için de Akdeniz’le Kızıldeniz arasında bir kanal açmak gerekiyordu.
17 Ocak 1568’de Mısır Beylerbeyine gönderilen fermanda Süveyş’te bir kanal açılıp açılamayacağı, açılabilirse bunun masrafının ne kadar olacağı, ne kadar gemi, işçi, malzeme vs. gerekeceğinin rapor edilmesi emrediliyordu. II. Selim bu fermanda “İnşallah kanal açıldığında o diyara sefer yapılıp hac yolunun emniyeti sağlanır, Hindistan diyarı Portekiz küffarından kurtarılır” diyerek hem niyetini hem de Süveyş Kanalı’nın amacını açıkça ortaya koymuştu.
Süveyş Kanalı, bütün Avrupa ekonomisini etkileyecek büyük bir projeydi. Gelen rapor da olumluydu. Kanalın neden tamamlanamadığı meçhuldür. Büyük olasılıkla, Sokullu Mehmet Paşa Don-Volga Kanalı projesinde prestij kaybına uğrayınca, Saray içinde Sokullu aleyhine gelişen muhalefet ve Padişahın 1570’te Kıbrıs seferine ikna edilmesiyle Süveyş Kanalı projesinden de vazgeçilmişti.
Sokullu’nun niyet edip gerçekleştiremediği kanalı açmak Fransızlara nasip olacaktı. Tam 10 yıl boyunca yaklaşık 2.5 milyon Mısırlı işçinin çalıştığı ve 125 bininin inşaat çalışmaları sırasında yaşamını yitirdiği Süveyş Kanalı 17 Kasım 1869’da gemi trafiğine açıldı. Ne var ki Fransızlar da kanalın getirilerden yararlanmaya fırsat bulamayacaktı. Britanya Başbakanı Başbakan Benjamin Disraeli’nin ustaca bir politik manevrayla The Compagnie Universelle du Canal Maritime de Suez, yani Süveyş Kanal Şirketi’nin hisselerini satın aldı. Çünkü Süveyş Kanalı Britanya’nın sömürgelerine ulaşan yolun tam ortasındaydı, kısacası Fransızlara bırakılamayacak kadar stratejik önemdeydi.
Karadeniz’i Marmara’ya Birleştiren Kanal
Karadeniz’in Marmara’yla birleştirilmesi fikri ilk defa Kanuni döneminde söz konusu oldu. Ancak bu kanal, İstanbul Boğazı’na paralel olmayacaktı; Karadeniz’e dökülen Sakarya Irmağı’nı, Sapanca Gölü üzerinden iki kanal yardımıyla Marmara’ya bağlayacaktı. Bu kanaldan beklenen, gemi inşası için kerestenin, yakacak odunun ve bölgenin zahiresinin İstanbul piyasasına su yoluyla kolayca nakledilebilmesiydi.
O dönem Osmanlı Devleti’nin başlıca iki kereste kaynağı vardı. Donanmadaki gemi direklerinin keresteleri Eflak ve Boğdan’dan, tekne ve güverte keresteleri de Eskişehir, Bolu ve İzmit’ten sağlanırdı. İstanbul’un yakıt ve inşaatı için gereken kereste ve odun ise İzmit’ten geliyordu. Bu kerestelerin karayoluyla nakli oldukça masraflı olduğundan kereste fiyatları oldukça yüksek oluyordu.
Kısacası kanalın amacı İstanbul’un ve donanmanın bitmek bilmez gereksinimlerinin kolayca karşılanabilmesiydi. Kanalın sorumluluğu bir kez daha Sokullu’ya verildi. Bu işle görevlendirilen Mimar Sinan ile Mühendis Nikola Girez İzmit Körfezi’nden Sapanca Gölü’ne kadar olan mesafenin bir kısmını kazdırdılar ama devamı gelmedi.
İkinci proje 1591’de ortaya atıldı. İzmit ve Sapanca kadılarına III. Murat tarafından yazılan hükümlerde “Sakarya Irmağı’nı Sapanca Gölü’ne ve bu gölü de İzmit Körfezi’ne akıtmak murad-ı hümayunum olmuştur” deniliyor, keşfin yapılması için İstanbul’dan mimar ve mühendisler gönderildiği bildiriliyordu. Bu projeye inanan Veziriazam Koca Sinan Paşa, kanal yerine bizzat gitmiş, yanındaki teknik ekiple yaptığı ölçümleri padişaha sunmuştu. Kanalın kazılması için 30 bin işçi tedariki kararlaştırılmış ve hafriyatın nezareti de Sokullu Mehmet Paşa’nın oğlu Hasan Paşa verilmişti. Ama III. Murat, Koca Sinan Paşa aleyhtarı vezirlerin telkinleri sonucu bir süre sonra fikrinden vazgeçti. Onlara göre Sinan Paşa yalnızca kendi geleceğini güvenceye almak için böyle bir projeyi kabul ettirmeye çalışıyordu. Sonuçta III. Murat, “Halkın zorluk ve sıkıntı çekmesi doğru değildir. En önemli iş donanma kurmaktır. Bu zamana kadar İstanbul’a odun nasıl geldiyse yine öyle tedarik olunur” diyerek projeyi durdurdu.
Bu girişimi Kâtip Çelebi Cihannüma’da anlatır. Ona göre teknik heyet kanalın kimsenin çiftliğine zarar vermeden yapılabileceğini belirtmişti. Kâtip Çelebi, projenin yarım kalma nedenini açıkça yazar: “Kanala külli faydaları sebebiyle kast olunmuştu; lâkin rüşvet sebebi ile tamamlanması müyesser olmadı.”
Karadeniz-Marmara kanalı bu tarihten sonra neredeyse her elli yılda bir gündeme geldi. IV. Mehmet döneminde 1654 yılında Hindioğlu adında bir mühendise keşif yaptırıldı ama kanalın bölgedeki köy ve çiftliklere zarar vereceği bahanesiyle yarım kaldı. I. Mahmut İstanbul’a bol ve ucuz zahire ve odun getirmek için yalnız İzmit Körfezi ile Sapanca Gölü’nün birleştirilmesini öngören bir kanal girişiminde bulundu, olmadı. Proje 1759’da III. Mustafa’nın emriyle yeniden ele alındı, ciddi keşif yapıldı, güzergâh tespit edildi, kazılara da başlandı. Ama kazılan araziden su çıkmaya başlayıp kış da gelince faaliyet yine durduruldu.
En ciddi teşebbüslerden birisi, 1813’te Bursa ve İzmit sancakları mutasarrıfı Ahmet Aziz Paşa’nın başlattığı çalışmadır. Paşa, Sakarya-Sapanca-İzmit Kanalı’nın iktisadi önemine dikkat çekerek II. Mahmut’u ikna etti. Mühendishane’den Ahmet ve Mehmet Efendiler ile Mimar Seyyid Mustafa Sakarya Irmağı’nın kaynağından Sapanca Gölü’ne kadar olan bölgedeki araziyi inceleyerek bir rapor sundu. Raporda bu bağlantının ekonomi açısından çok yararlı olacağı belirtiliyordu. Ancak Ahmet Aziz Paşa raporu gönderdikten yirmi gün sonra vefat etti. İş sahipsiz kaldı. 1845’te Abdülmecid, 1863’te Abdülaziz Sapanca Gölü’nün İzmit Körfezi’ne bağlanması için mühendisler görevlendirdi, raporlar hazırlandı ama yine sonuçlanmadı.
İstanbul Boğazı güzergahına alternatif olarak geliştirilen Karadeniz’in Marmara’yla birleştirilmesi fikri en son Sakarya Valiliği’nin Sakarya Üniversitesine bir fizibilite çalışması yaptırması ile gündeme geldi. Ne var ki bu sefer de 1999 yılındaki Marmara Depremi bu sefer projenin rafa kalkmasına neden oldu. Kısacası 500 yıllık bu Osmanlı kanal projesini yaşama geçirmek bir türlü mümkün olamadı. Oysa Kanal İstanbul projesinin yarsından daha az bir masrafla inşa edilebileceği fizibilite raporları ile ortaya konan bu proje, hem İstanbul Boğazı’nın yükünü hafifletecek hem de bölge insanının gelirinin artmasını sağlayacak. Bakalım 500 yıllık bu düşü gerçekleştirmek kime kısmet olacak!
Recep Tayyip Erdoğan yapıyor bu kanal, yol işlerini çok şükür. Zamanında çok zorlu hayat vardı. İnşallah daha iyi olacağız. Allah atalarımızdan razı olsun. Amin.
Katılıyorum. Amin.
Sadrazam rahmetli Sokollu Mehmet Paşa’yı rahmet ve minnet ile anıyorum. Cennet mekanında nurlar içinde yatmasını diliyorum.
Karadeniz ile Marmara Denizi’ni birleştirme projesi günün ihtiyaçlarına göre düşünülmüştür. O devrin ihtiyacı, donanma için kereste getirilmesiydi. Şimdi yapılan proje ile ise İzmit Körfezi bataklık haline gelmektedir. Osman Gazi Köprüsü’nün ayakları İzmit Körfezi’nin çok yakın bir gelecekte balçık dolu bataklık olmasını sebep olacaktır.
Eski proje, Kanal İstanbul gibi değildir. Kanal İstanbul ile Yunanistan’ın Trakya’yı işgal hevesi ortaya çıkacaktır. Kanal üstüne yapılacak köprüleri savunacak askeri birlikler ve araç-gereç için harcanacak para Kanal İstanbul’un maliyetini aşacaktır; Anadolu’dan gerektiğinde lojistik askeri yardım gelmesini zorlaştıracaktır. Eğer Sokollu Mehmet Paşa’nın projesi uygulanırsa, Kanal daha güvenli bölgede olacak ve iki tarafı tamamen Anadolu’da olacaktır. Ayrıca İzmit Körfezi’nin temizlenmesine, Marmara Denizi’nin temizlenmesine yararı olacaktır.
Bu nedenlerle şu andaki projeyle Kanal İstanbul yapılmamalı. İlle de Kanal isteniyorsa, Sokollu Mehmet Paşa’nın projesi yapılmalı.
Mutlu ve uzun Yaşayınız.
Muammer Sokollu.