Hitler Neden Kaybetti?
Haziran 1940 itibarıyla Hitler, tarihte diğer hiçbir liderin ulaşamadığı kadar büyük bir alanı Avrupa’da ele geçirmişti. Polonya, Slovakya, Norveç, Danimarka, Benelüks devletleri ve Fransa doğrudan Nazi idaresi altındaydı. Bohemya ve Avusturya, Reich’ın eyaletleri olmuşlarken; İtalya, Macaristan ve Romanya askeri müttefiklerdi. Hitler, aynı zamanda devrimci Blitzkrieg’ın etkililiğini kanıtladı ve 1914’te Alman Başkomutanlığının elinden kaçmış olan insanın aklını başından alacak kadar muhteşem bir zafere ulaşmak için eski Schlieffen Planı’nda değişikler yaptı.
Ne ki, beş yıl zarfında Üçüncü Reich yıkıldı ve Alman askeri üstünlüğü yok edildi. 1941 sonrasındaki dönem, ulusun kaynaklarının gerçekçi ve doğru olmayan siyasalar uğrunda yanlış bir biçimde kullanılmasına klasik bir örnektir. Bu bölüm, özellikle Hitler’in stratejik ve askeri hataları üzerine ve bir yanda Almanya ile öbür yanda iki Müttefik güç arasındaki devasa endüstriyel eşitsizlik üzerine yoğunlaşacaktır.
Savaş tasarıları Polonya ve Fransa’ya karşı görkemli bir biçimde başarılı olmuş olsa bile, Hitler Britanya, Sovyetler Birliği ve Birleşik Devletlere karşı yürütülen çarpışmayı çok kötü bir biçimde ve yanlış yönetti.
Britanya’yı asla tam bir düşman olarak görmemişti; gerçekte, Sırlar Kitabında Britanya’dan “Almanya’nın doğal dostu” olarak bahsetmişti. Sonuç olarak, her zaman için uzlaşmaya hazırdı, hatta “dünyayı bölme temeli üzerinde” olsa bile. İlk başlardaki stratejisi, Britanya’yı tarafsızlığa geri dönmeye zorlamak üzerine kuruluydu ve 1940’ta Almanya’nın tüm askeri kapasitesini Britanya’yı işgal etmek üzere seferber etmeyerek ağır bir hata etti.
Britanya’nın ayakta kalması, Hitler’in Reich’ının nihai çöküşüne doğru ilk adımdı. Tek başına Almanya’yı yenebilecek askeri ve sanayi kapasiteye sahip değildi. Britanya’nın asıl güçlü olduğu alan kara kuvvetlerinden ziyade deniz kuvvetleri olduğu için yanlış türde bir güçtü. Ne ki, aynen Napolyon Savaşları boyunca olduğu gibi, bu durum Britanya’ya uzun süreli bir direnme kapasitesi sağaldı. Churchill’in kesin rolü savaşı Batı’da sürekli kılmak veçatışmayı çevresel bölgelere, özellikle Kuzey Afrika’ya ve Atlantik’e doğru genişletmekti.
Hitler bu stratejiyi yakalamaya dair kimi çabalarda bulundu ki, bunlara Cebelitarık’a karşı bir saldırı ile Franco’nun İspanya’sını işgal etmeye dönük başarısız bir girişim de dahildi. Fakat Amiral Reader’ın Britanya’nın İmparatorluk ile bağlarının koparılmasına ilişkin ve Malta, Süveyş ve Kuzey Afrika’ya harici sefer düzenlenmesine dair önerisine çok az ilgi gösterdi. Ayrıca, Reader’ın Almanya’nın tüm kaynaklarının Batı’daki çarpışma için harekete geçirilmesi için Doğuya ilişkin daha ileri düzeydeki projelerin ertelenmesine dair tavsiyesini de dikkate almadı. Britanya’nın savaştaki rolünün etkisi, Almanya’nın Kuzey Afrika’daki ve 1942’den sonra İtalya’daki üstlenmeleri Rusya’daki Wehrmacht’ın taarruzunu zayıflattıkça giderek daha da ciddileşti. Aynı zamanda, Britanya Müttefiklerin 1944’te Normandiya Çıkarması için bir üs işlevini yerine getirmesi gibi, Birleşik Devletler’in Almanya’ya karşı düzenlediğibombardıman için de bir basamak işlevi gördü.
Hitler’in Kariyerindeki En Büyük Hata
Rusya’nın işgali (1941), kuşkusuz Hitler’in kariyerinin en büyük hatasıydı. Bu işgalin başlatılmasına ilişkin karar da, söz konusu ülkenin çetin coğrafyasını ve iklimini vurgulayan Genelkurmay’ın tavsiyelerine karşın alınmıştı. Ne ki, öyle görünüyor ki Hitler, eş zamanlı olarak Ari ırkına vaat edilmiş Lebensraum’unu verecek ve Avrupa Yahudiliği ile uluslararası Bolşevizm’in kökünü kurutacak olan nihai tasarılarına ödünsüz bir biçimde kendisini adamıştı. Stratejik meşrulaştırması daha mantıklıydı ama daha az sorgulanabilir değildi. Örneğin, Rusya işgal edilince Britanya’nıntecrit edileceğini ve “Rusya mahvedildiği zaman, Britanya’nın son umudu suya düşecektir” diye düşündü. Fakat bu, onun 1939’daki “Rusya ile sadece batıda rahata çıktıktan sonra karşı karşıya gelebiliriz” şeklindeki görüşü ile direkt olarak uyuşmuyordu. Rusya’yı erken bir zamanda işgal etme girişimi Nazi-Sovyet Saldırmazlık Paktı’nın tüm avantajlarını ortadan kaldırdı ve 1930’lardaki diplomasisinin büyük bölümünün kaçınmaya çalışmış olduğu Almanya’nın iki cephede birden büyük güçler ile savaşa girmesi sorununu ortaya çıkardı.
“Barbarossa Harekatı’nın” etkisi, Almanya’yı kendisinden nüfus olarak üç kat, toprak olarak dokuz kat ve sanayi olarak çok daha büyük olan bir güç ile savaşa sokmak oldu. Rusya’da Wehrmacht tarafından önemli askeri başarısızlıkların deneyimlenmesi hiç de şaşırtıcı değildir. Akabinde, bunlara Britanya’nın baskısı eklendi ve Akdeniz ile Kuzey Afrika gibi çevresel bölgelerde açtığı cephelerin bu baskıya katkısı oldu.
Hitler en büyük ihmalkârlığını, 1941’de savaş ilan ettiği Birleşik Devletler’e karşı gösterdi. Etnik ve ırksal karışıklığının Amerika’yı yozlaşmış bir güç haline getirdiğine inanıyordu. Aynı zamanda Birleşik Devletler’in savaş yeteneğinin olası bir çatışmada Japonya’nın her halükârda kazanacağı Pasifik ile sınırlı olduğunu sandı.
Hitler başka büyük bir hata daha yaptı. Ocak 1942’de Roosevelt, Churchill’e Almanya’nın mağlup edilmesine öncelik vereceğine dair güvence verdi ki, Hitler’in düşüncesi Amerika’nın Japonya üzerinde yoğunlaşacağıydı. Batılı Müttefikler, aynı zamanda stratejilerinde işbirliği yapma ve komutanın Birleşmiş Genelkurmay Başkanları Komitesi’ne bırakılması konularında uzlaştılar. Gerçekten de, tek bir güç olarak savaştılar ve Hitler, Mussolini ve Tojo arasında asla var olamayan bir birlik derecesine ulaştılar. Birleşik Devletler’in girmesi savaşı batıda yeniden hareketlendirdi ve 1943’te İtalya’nın işgali de dahil olmak üzere daha doğrudan bir güney stratejisini mümkün kıldı. Almanya 1943 ve 1944 boyunca, aynı zamanda bombardıman akınına maruz kaldı ve bu hava akınları Roosevelt’indeyişiyle, Hitler’in “Avrupa kalesinin” çatısız bir kale olduğunu gösterdi.
Bu arada, Hitler, Birleşik Devletler’e direkt olarak saldıramıyordu ve bu da Amerikan sanayi üretimi asla hava akınları ile kesintiye uğratılamayacak demekti. Anglo-Amerikan savaş çabası doruğuna, Batı Cephesi’nde Fransa’da 1944’te ulaştı.
Savaş Deneyimi Olmayan Hitler, Komutanlarına Harekat Alanı Bırakmıyor
Hitler çok büyük stratejik hatalar yaptı. Bu, kaba genellemenin kuşattığı ve mızmız ayrıntıları takıntı haline getirmiş, fakat akıldan ziyade sezgiler tarafından rehberlik edilen bir zihniyetin marifetiydi. 1939 ve 1940’taki ilk başarısından sonra Hitler aşırı derecede kendisine güvenir oldu ve Jöld’ün ifadesiyle “ulusun ve savaşın lideri olarak kendi yanılmazlığına dair neredeyse mistik bir inanç” ortaya koydu.
Askeri operasyonları idare edişi de benzer kusurları sergiledi. “Reich’ın yazgısı bana bağlıdır” anlayışına inanmış olarak, Aralık 1941’de Wehrmacht’ın tüm kontrolünü üstlenerek komutanlarına hiçbir serbest hareket alanı bırakmadı. Hiçbir askeri komuta deneyimi olmadığından dolayı, cephedeki generallerin karşılaştıkları sorunları gerçekten hiç anlamadı ve izni olamadan, acil durum önlemlerini almalarına müsaade etmeyerek, inisiyatif kullanmalarını da engelledi.
Hitler’in bir askeri lider olarak zayıflığına ilişkin çeşitli örnekler verilebilir. İlki 1940 ve 1941’de Britanya’ya karşı düzenlenen harekatı tümden yanlış bir biçimde yönlendirmesiydi. Goering, Britanya hava savunmasının dört gün içinde yıkılacağını ve dört hafta içinde şartların işgal için ideal hale geleceğini vaat etti. Ne ki, ani ve ezici bir akın halini alabilecek olan RAF’ın ayakta kalması sonucu ile Luftwaffe hava üslerinin yıkılmasından, şehirlerin ve sanayi hedeflerinin bombalanmasına dönüştü. Sayısal olarak düşmanı karşısında geri kalmasına rağmen büyük oranda pilotlarının daha iyi eğitiminden, Spitfire ve Hurricane gibi İngiliz avcı uçaklarının daha iyi manevra yapabilme kabiliyetleri ve radarın bir uyarı sistemi olarak en başından beri kullanılmasından dolayı, RAF yavaş yavaş üstünlüğü ele geçirdi. Hitler, Luftwaffe’yi maksimum kapasitede etkili olarak kullanamıyordu, çünkü esasen bu birim bağımsız bir komuta birimi olarak savaşmaktan ziyade bir Blitzkrieg operasyonunda kara kuvvetlerine destek olmak için tasarlanmıştı. Aynı zamanda, hatalarından ders alma ve dikkatini Luftwaffe’nin yeniden tasarlanmasına ve İngiltere’nin bilimsel öncülüğüne son vermeye yoğunlaştırma hususlarında başarısız oldu. Bunun yerine, hava savaşının alışılmadık sahnesine olan ilgisini kaybetti ve daha önce denenmiş olan kara taktiklerine geri döndü.
Fakat Rusya seferi, Hitler’in askeri idaresinin olumsuz yönlerini gösterdi. “Barbarossa Operasyonu”nun 1941’in sonundan önce sonuçlandırılacağına katıksız bir biçimde ikna olmuştu, çünkü “biz sadece kapıyı tekmeledik ve tüm çürük yapı bundan sonra çökecektir” diyordu. Sonuç olarak, 1941 yazında Balkanlar’daki karışıklıkla uğraşmanın gerekmesi tarafından neden olunan harekata başlamandaki gecikmeye rağmen, Alman askerleri kışlık üniformalarına bile sahip değillerdi.
Hitler aynı zamanda ulaşılması gereken en önemli hedefler hakkında bile fikrini değiştirmişti. Aslında o Leningrad’ın önemini vurgularken Brauchitsch, Halder, Book, Guderian ve Hoth’un hepsi de Moskova üzerine toptan bir saldırıyı savundular. Ardından, dikkatini Ukrayna’ya kaydırdı ve Halder’e göre tutarsızlığı yüzünden 1941’de Rusya’yı savaş dışına atma fırsatını kaçırdı. Sovyet yönetimi, Moskova’nın mahvının ertelemesi ile doğan soluklanma boşluğundan, güç toplamak ve bir karşı taarruza geçmek için tamamıyla faydalandı. Stalingrad savaşında Hitler, Paulus’un düzenli bir geri çekilmeye girişmesine izin vermedi ve bunun sonucunda, Zhukov Altıncı Ordu’yu kuşatabildi ve Ocak 1943’te teslim olmaya zorlayabildi.
Ayrıca, Almanlar seri üretim tekniklerinden düşmanları kadar iyi şekilde yararlanmadılar, çünkü yığınlar halinde daha sınırlı sayıda silah üretmek yerine belli başlı silahların üretilmesi taleplerine öncelik tanıdılar. Tek tek etkinliği sınırlı ama seri üretimi kolay silahlar yerine güçlü silahlar Almanları büyüledi; giderek daha da büyüyen tanklar ve silahlara döndüler. Alman Tiger tankları II. Dünya Savaşı’nın belki de en iyi tankıydı. Ama hem yüksek maliyetli hem de tamiri son derece zordu. Dönemin koşullarına göre son derece karmaşık yapısı nedeniyle sık sık arıza yapıyordu. Bir Tiger tankını üretmek için 30.000 saat işgücü gerekirken, Rusların T-34 ya da Amerikalıların Sherman tankını üretmek için gereken işgücü bunun neredeyse onda biri kadardı. Fakat en önemli kusuru, yakıt sıkıntısı çeken Almanya’da Tiger tanklarının oluk oluk yakıt içmesiydi. Nitekim Ardenler Saldırısı’nda pek çok Tiger tankı, yetersiz yakıt nedeniyle tek bir mermi bile atamadan savaş dışı kalmıştı.
Hitler’in silah üretimi için kaynakların tahsis edilmesine ve daha sonra silahların kullanımına müdahalesi de kötü sonuçlar doğurdu. Örneğin, Me262’nin savaş uçağı olarak kullanılmamasını emrederek (oysa bu şekilde kullanıldığında çok etkili bir uçaktı) Almanların jet motorlu uçakları konusundaki liderliğini çöpe attı. Roketler de diğer bir tartışmalı Alman askeri politikasıydı. V2 roketleri beş dakikada 200 mil (322 km.) yol alabilmesine rağmen, o zamanlar var olan teknoloji bu roketlerin hedefi vurmasını sağlayacak kadar gelişmemişti. Sonuçta ne istenilen psikolojik etkiyi yaratabilecek ne de düşmanın stratejik tesislerine zarar verebilecek bir programa çok büyük maddi kaynak ayrılmıştı.
Stalingrad Savaşın Dönüm Noktası Oluyor
Stalingrad şüphesiz savaşın dönüm noktası oldu. 1943 itibarıyla Hitler, giderek daha fazla savunmadaydı ki, bu onun nahoş ve zor bulduğu bir roldü. Tüm cephelerde düzenli bir geri çekilme yerine Hitler, Schramm’ın “dalga kırma doktrini” olarak adlandırdığı usulü geliştirdi ve bu şekilde, düşmanın birliklerin gerisine geçmesinden ve onları izole etmesinden sonra bile konumlar korunacaktı. Ayrıca cephedeki komutanlar tarafından sık sık kaygılar dile getirilse de, “Atlantik Duvarı” gibi yetersiz savunmalara aşırı derecede güvendi.
1945 itibarıyla Alman birlikleri tüm Avrupa geneline dağılmış durumdaydılar ve bu, Reich’ın Sovyet, Amerikan ve İngiliz birliklerinin işgaline karşı savunmada olduğu anlamına geliyordu. Bu tuhaf siyasanın nedeni Hitler’in asla galibiyet umudunu yitirmemiş olmasıdır ki, onun beklentisi ilk uygun fırsatta savunmadan saldırıya geçmekti; böylece ne pahasına olursa olsun onun getirdiği konumlar korunacaktı. Kendi durumunu 1761’deki Büyük Friedrich’inkine benzetiyordu ve karşısındaki İttifak’ın dağılmasını takip edeceğini hissettiği kurtuluş anının gelmesi için bekledi. 1944’te generallerine şunları söyledi: “Tarihteki tüm koalisyonlar er ya da geç dağıldılar. Tek şey doğru an için beklemektir.” Zaman içinde düşmanlarını bir oyalama savaşı ile yıpratmayı umdu. Sovyetler Birliği ve Batılı Müttefikler aralarındaki farklılıkların Üçüncü Reich’ın çökertilmesinin önünde bir engel olmasına izin vermezlerken, yıpratma taktiği savunmadakilere işgalcilerden daha fazla zarar verdi.
İkinci Dünya Savaşı her şeyden önce bir mekanize savaştı. 1939 ve 1940’ta en iyi savaş makinesini kontrol etmesine rağmen, Hitler 1941 itibarıyla, tarihin en büyük iki sanayi gücü ile karşı karşıya geldiği için üstünlüğü kaybetti.
Sovyetler Birliği 1941’de “Barbarossa Operasyonu” tarafından şaşkına çevrilmişti, ama sonradan gelen kendini toparlama süreci Stalin’in 1929’dan beri uygulamakta olduğu iktisadi siyasaya çok şey borçluydu. Beş Yıllık Planlar, Rusya’nın iktisadi temelini dönüştürmüştü ve bir savaş durumu iktisadiyatına geçiş, olağanüstü bir hızla gerçekleştirildi. Silahlanma komiserlikleri tankların ve savaş uçaklarının seri üretimini, Avrupa Rusya’sından taşınan ve Luftwaffe’nin menzilinin ötesine, Urallara, Kazakistan’a, Batı Sibirya’ya ve Orta Asya’ya yeniden kurulan fabrikalarda sağladılar. 1942 sonrasında Kızıl Ordu’ya savaş gereçlerinin sağlanması Wehrmacht’ın giderek artan ihtimaller ile savaşması anlamına geliyordu. Bundan dolayı Tippelskirch şunu itiraf etti: “1943’ten sonra askeri operasyon bölgelerinin semalarındaki düşmanın mutlak kontrolünü sekteye uğratmak, artık mümkün değildi hiçbir şekilde.’’
Aynı şeyler kara donatımına da yapıldı; Kursk Savaşı’nda Sovyet tankları yadsınamaz biçimde bir sayısal üstünlüğe sahiptiler ve Guderian, Rus KV ve T-34 tanklarının Alman denklerinden performans bakımından üstün oldukları sonucunu çıkardı. Aynı zamanda, Sovyet sahra topları da daha gelişmişti ve buna Stalingrad’da ve daha sonra Berlin’de yıkıcı sonuçlar veren BM-13 (veya Katyusha) roketleri de dahildi. Neticede, Sovyetler Birliği silahlanma yarışında tartışmasız bir üstünlük elde etti ve 1942’de ki toptan üretim rakamları şöyleydi:
SSCB | ALMANYA | |
Tank | 24.700 | 9.300 |
Uçak | 25.400 | 14.700 |
Top | 127.000 | 12.000 |
Amerikan iktisadi yapısındaki tüm sektörlerin askeri durum üretimine dönüşümü tamamıyla farklı bir modeli izledi. Gerçekten de, Goering tamamıyla başarılabilip başarılamayacağı konusunda şüpheliydi, şunu belirtiyordu: “Amerikalılar uçak yapamazlar, sadece dondurma kutusu ve ustura ağzı üretebilirler.” Ne var ki, 1941 itibarıyla sürekli bir tüketim malları akımı üretmiş olan üretim bandı teknikleri, silah imalatı için yeniden donatılmışlardı. Bu dönüşüm Beş Yıllık Planlar ile değil de Roosevelt’in Borçlanma-Kiralama Sistemi siyasası ile başarıldı. Niyet edilen şey Amerikan silah sanayini, bütünlüğü Birleşik Devletler’in güvenliği için hayati öneme sahip olan tüm devletlere yardım sağlamak için desteklemekti. Kısa bir süre içinde silah üretimi tüm Eksen devletlerinkini geçti. 1940 ve 1945 arasında Amerikan fabrikaları ve projeleri 300.000 uçak, 86.000 tank ve 71.000 savaş gemisi imal etti. 1942 süreci boyunca Almanya’nın uçak üretimi Birleşik Devletler’inkinin sadece yüzde otuz biri kadardı ve bu da 1943 itibarıyla Müttefiklere hava gücü üstünlüğünü sağlayan bir etmendi. Toplam 1.421.000 tonluk petrol tankeri filolarının kaybedilmesine rağmen, Amerikan petrol tankeri filosunun tonajı 1942’de 4.620.000 iken 1945’te 12.875.000 tona ulaştı.
Bu arada Almanya’nın iktisadi bütünlüğü, giderek artan zorluklarla karşı karşıya kaldı. Alman ekonomisi 1936 Dört Yıllık Planı ile bir savaş durumu yapılanmasına dönüştürülmüş olsa da, yerel kaynakların maksimum kullanımından ziyade diğer ülkelerin yağmalanması üzerine kuruluydu. Alman halkının, Stalin’in Beş Yıllık Planları altında Rusların yaşadığı zorlukların hiçbirini yaşamamış olduğu doğrudur, ama bunun bedeli Alman iktisadi potansiyelinin çok geç olana kadar asla yoğun bir şekilde işletilmemesi oldu. Hitler’in Silahlanma Bakanı Speer, Nazi bürokrasisini, üç milyon erkeği askere almak için serbest hale getirmenin bir aracı olarak kadınların cephane fabrikalarında çalıştırma konusundaki isteksizliğini eleştirdi. Almanya’nın dış kaynaklara ve emeğe bağlılığı, 1943 sonrasındaki mağlubiyetinin aniliğinden kısmen sorumluydu. Doğu’da Lebensraum’unun galibiyetlerinden yoksun kalan Almanya, sınırlarını sürekli olarak geriye doğru iten iki sanayi devinin kaynakları ve silahlanması ile baş etmeyi artık umamazdı.
Yazınızın çoğuna katılıyorum fakat Goring ve Hitler’in basiretsiz insanlar olmadığı kesindir. O zaman Almanya’sının en sevilen siyaset adamı Goring olup hırslı ve çok akıllı biridir ki, 1. Dünya Savaşı’nın kahraman pilotudur. Hitler ise İngilizlerin sömürgeci politikaların ve Yahudilerin Alman ekonomisindeki yerinin çok doğru olarak karşısındadır. Stalingrad’da duran ve geri çekilmesine izin vermediği için ordusunun beste birini orada kaybetmesi savaşın kaderini değiştirdi. Keşke daha büyük kuvvetle direk Moskova’ya gitseydi. Almanya’nın savaşta yaptıkları Rusların Almanlara yaptıklarıyla kıyaslanamaz.
Çok haklısın, Almanların savaşma kabiliyeti Ruslardan ve müttefiklerden çok daha üstündür. Yanlız Moskova simgeden ibaret bir şehirdir. İkmal yollarının uzaması, kışın çok sert olması yıldırım savaş taktiğini olanaksız kılmaktadır.
Bence Hitler kış döneminde savaşı kaybetti. Harekat kısa süreceği düşünüldüğünden askerlerin giysileri kış koşulları için tasarlanmamıştı. Bana göre Hitler Fransa’nın ardından savunmaya geçecek, gücünü toplayıp Wehrmacht ordusuyla Rusya’ya yıldırım harekatı düzenleyecekti. Rusya Almanya’nın eline geçtiğinde diğer iki ülke zaten kolay lokmaydı ve Almanya 2 Dünya Savaşı’nın lideri olacaktı.
Çok büyük hatalar. Eğer İtalya, Japonya ve Sovyetlerle güç birliği yapıp Britanya’yı işgal etseydi, savaşı Hitler kazanırdı.
Nazi Almanya’sının hırsına, mücadelesine ve yükselişine hayranım fakat neden savaşı kaybettiklerini ve bugün hala Amerikan emperyalizmine mağdur olduğumuzu anlayamıyorum. Gerçekten de çok büyük hatalar yapılmış. Her şeyden önce kibirlilik, kendini beğenmişlik ve karşı tarafı küçümseme gibi davranışlar; öteki yandan yanlış stratejiler bir anda 2 güçlü ülkeye savaş açmak gibi hareketler savaşın kaybedilmesine neden olmuş.
Savaşta uygulanan soykırımlardan hiç bahsetmiyorum bile. Rus sivilleri katletmektense onları kazanmaya çalışsaydı ve Stalin’in komünizm rejimine karşı savaşmaya ikna etseydi bunlar olmazdı. İngiltereyi bitirmeden Rusya’ya savaş açmak da ayrı bir delilik tabi. İngiltere kendisini çevreleyen deniz sayesinde, Rusya da iklim şartları sayesinde Alman istilasından kurtulmuş. Aynı 1. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi savaşın gidişatı değişmiş, Almanların kazanması beklenirken bir anda kaybetmişler.
Almanya Barbaros’sa dan zaferle ayrılmak üzereydi aslında. Alman birliklerinin Moskova’nın dış mahallelerine vardığı bilinen bir şey. Ama işte şu Stalingrad inadı yedi bitirdi Alman ordusunu ki, Alman ordu doktrini şehirlerde savaşmaya hiç uygun değil. Mekanize ve süvari birlikleri hızlı savaş (blitz) için oluşturuldu.
İngiltere meselesine gelince. Göring’in büyük suçu var bunda. Luftwaffe her ne kadar güçlü olsa da İngiltere’ye yapılan hava akınları çok buyuk zararlar verdi. Bunun sebebi tabi ki uçuş menzilleri o zaman göre en üst noktada olmasına rağmen, Luftwaffe eskort ve savaş uçaklarının bombardıman uçaklarına İngiltere’ye varınca en fazla 20 dakika eşlik edebilmesi.
Eğer Göring, mühendisleri dinleyip uzun menzilli ağır stratejik bombardıman uçaklarına evet deseydi, İngiltere dümdüz olmuştu.
Normandiya Çıkarması çok büyük olay değil. Sadece ABD öyle pohpohladı. 1 milyon abd askeri çıkarmaya katılmasına rağmen öyle süper bir zafer değildi.
En komik ise Mussolini. Yahu bu adam inanılmaz komik. Hitler’in başına herkesten daha çok bela oldu. Bir tümen İngiliz keşif grubu(12 bin kişi) 350 bin kişilik tam takım İtalyan ordusunu tüm Libya’dan sürdü neredeyse. Sonra bir Yunanistan macerası var ki sormayın. Yarım milyona yakın İtalyan 3-5 yunan vatandaşına yenildiler. E Hitler gene asker kaydırmak zorunda kaldı. Afrikan-korps ve Rommel zaten İtalyanların başarısızlıkları üzerine bölgeye gittiler.
Bence dönüm noktası, Leningrad’da bağlı tutulan kuzey ordular grubunun başarısızlığı. Mareşal Wilhelm von Leeb şehri bir türlü işgal edemedi. Leningrad işgal edilseydi, kuzey ordular grubunun ani ve sert manevrası karşısında Moskova’nın işgali kesindi. Bunu da ancak Mareşal Erich von Manstein yapabilirdi ve Stalin elleri havada teslim olurdu.
Ben Hitler’in ve onun büyük generallerinin hayranıyım. II. Dünya Savaşı’nın kaybedilmesinde Führer’in hatası yoktur.
Führer’in hatası yoktur? Hataları, yanlışları saymakla bitmez. Almanya’yı mahvetti, binlerce askeri ölüme götürdü… O bir siyasetçiydi, general değil! Adam akıllı işini yapsaydı, her bir halta burnunu sokmasaydı Almanya çok rahat kazanacaktı II. Dünya Savaşı’nı.
Üstteki yazıyı okursan, Almanların neden yenildiğini anlarsın.
1. Dünya Savaşı’ndan sonra galip ülkelerin mağlup ülkelerle yaptığı ağır antlaşmalar 2. Dünya Savaşı için zemin hazırlamıştı. Sömürgeci ülkelere büyük bir ders verme şansımızı kibirli, kendini bilmez, psikopat, hiçbir şeyden anlamayan Hitler yüzünden kaybettik. O pastanın büyük bölümünü yüzüne gözüne sıvadı maalesef!
Hitler Fransa ve Polonya sonrası tüm gücü ile İngiltere’ye yüklense ve yenseydi, İngiltere’nin tüm sömürge toprakları bedavadan onun olacaktı. Bunun yerine İngiltere’ye güçlenmesi için izin verdi ve tüm gücünü Rusya’ya harcadı. ABD işine gelince ise, ABD 1944’te savaşa dahil oldu ve işin kaymağını yedi. Halbuki Ruslar zaten Almanya’nın belini bükmüştü.
Arkadaşlar, yorumları okudum da inanılmaz kahve ağzıyla yorum yapan olmuş. Mesela yok üniformaları yazlıkmış, yok subayları ihanet etmiş vs. vs.
Arkadaşlar savaşlar silah, asker, işgücü en önemlisi hammadde ile kazanılır.
Hitler’in en büyük stratejisi yıldırım harekatlarıydı. Yalnız bu saldırı, İngiltere’nin ada devleti olması ve çıkartma yapmadan hızlıca işgal edilememesi yüzünden durmak zorunda kaldı. Fransa’yı aldatma (Belçika üzerinden saldıracak gibi yapıp 1. Dünya Savaşı’ndaki gibi ormanlar üzerinden yıldırım saldırısıyla Fransız, Belçika ve İngiliz askerlerini kuşatması) çok hızlı almış ve Fransa’nın iş gücü tehdidini sindirmiştir. Ne var ki İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri’ni yok edip işgal için hazırlanması gerekirken, 1000 uçak kaybedip ancak 500 küsur İngiliz uçağını düşürebilmişti. ABD İngiltere’ye doğrudan borç karşılığı silah-mühimmat yardımı yapıyordu. İngiltere Chruchill’in gayretleriyle kaleye dönüştürülmüş, hava kuvvetlerinin desteğiyle işgal olanaksıza yakın duruma gelmişti. Bu yüzden İngiltere işgali ertelendi rafa kaldırıldı.
Rusya’da ise hazır bekleyen onlarca maden yatağı vardı. Onları engelleyen ise hiç bir şey yoktu. Karadan yıldırım harekatıyla Asya ve Orta Asya madenlerini ele geçirecek ve elindeki madenlerle Avrupa’yı tamamen sindirecekti.
Burada yapılabilecek iki şey vardı. Ya beklenip İngiltere ile barış imzalanacak ya da Rusları iç karışıklığa götürerek diktatörlüğü sarsılacaktı. Hitler bunlar için sabır göstermedi; aldığı görülmemiş başarılara dayanarak sürpriz bir saldırıyla Stalingrad’ı ele geçirip Rusların morallerini yıkarak kışa kadar bu işi bitirmeyi düşündü. Dikkat edersek Stalingrad’da eğer Almanlar durmasa Ruslar sanayisini Orta Asya’ya taşıyamayacak ve muhtemelen Almanya’ya teslim olmak zorunda kalacaktı.
Yukarıdaki makalede dikkat edilmesi gereken Rusların tank uçak ve top üretimi. ABD’yi de işin içine sokarsak yenilgi kaçınılmazdı. Bunun subayla vs. ile falan ilgisi yok. Hazırlık ve sabır eksikliği yüzünden kumar oynamakla ilgisi var. Rusya’yı alabilseydi ABD’ye denk olabilirdi. ABD olduğu sürece İngiltere’yi işgal etmek imkansızdı.
Sonuç: Ya barış yapacak ve bekleyecekti (ki bu bütün yenilmezlik söylemleri ve stratejisine ters düşerdi) ya da Rusya’ya saldırıp bütün maden ve işgücünü mele geçirerek İngiltere ve ABD ile Japonların desteğiyle savaşacaktı.
Şükredelim ki sabretmemiş de dünya bir manyaktan kurtulmuş…
Açık ve net olarak, kış şartları Hitler Almanya’sını çok etkiledi. Kış böyle bastırmasaydı, Stalin Hitler’in emir eri bile olamazdı .
1. Dünya Savaşı’ndan onbaşı olarak terhis olan Hitler, 2. Dünya Savaşı’nda mareşal ve genarellere komutanlık yapıyor. Onlara emir veriyor ve talimatlarının dışına çıkanları idamla cezalandırıyor. Bu yöntem çok yanlış, fikir alış-verişi hiç yok. İkinci büyük hatası savaşı, Berlin’den yönetiyor. Berlin nere, Moskova nere! Komutan askerinin başında olur. En önde M. Kemal ATATÜRK gibi.
Hitler, subaylarının ihaneti nedeniyle yenildiklerini söylemektedir ve bence haklıdır.
Onbaşı yaklaşımı komik olmuş gerçekten de! Tüm egemen güç ve ideolojilere, dahası Yahudi sermayesine karşı verilmiş bir savaşın merkezindeki onbaşıyı fazla küçümsemek üst baş yırtarcasına gülme ve gülmekten ölme nedeni olabilir.
Selam. Bana göre Hitler’in hataları; savaş hırsı, Yahudilere olan nefreti, düşmanlarına olan saygısızlığı, savaş acemiliği ve yetersizliğidir. Bunu anlamak için Türklerden ya da Osmanlıdan ne kadar çekindiğine bakmak yeterli. Türklerden yardım alarak ya da akıl danışarak bu savaşı kazanabilirdi ama Türkler hiçbir zaman soykırıma ve işkenceye razı gelmezdi. Benim düşüncem böyle.
Gündüz usta milliyetçilik de bir yere kadar. Adamların mekanize tugaylarının ve yıllık mühimmat, asker, tank, uçak üretiminin 1000’de 1’i bile değildi Türkiye’nin toplam üretimi!
Türkiye sadece bir bataklıktı ham maddesi o bataklığa girmeye değmezdi.(Üçüncü bir cephe açmaya ne gerek var?) Ayrıca Anadolu aşırı dağlık bir bölge ve Berlin’den çok uzakta. Karşılığında da ganimeti demir madenleri dışında koca bir sıfır olan bir yerdi. Zaten onca cepheyle uğraşırken Hitler neden Anadolu’ya girip de asker kaybetsin, ordusunun bir bölümünü de orda bölsün?
Osmanlı’nın çağın gerisinde kalmasından dolayı çok övündüğümüz Türklük 2. Dünya Savaşı’nda fasaryadan başka bir şey değildi.Bu yüzden de nötr kalarak güç bela kurtulduk.Bunlardan ders çıkarıp çağı yakalamak için başkaları 1 çalışırken bizim 2 çalışmamız lazım. Gel gör ki yanlış politikalar ve hükümetler yüzünden bugün hala kendimizi dev aynasında görüyoruz ama gerçekte kuzeyde Ruslar, güneyde Araplar, batıda Avrupa ve ABD, doğuda ise İran tarafından sıkışmış bir ülkeyiz.
Biraz gerçekçi olmadığımız sürece bir daha asla da bir başarı elde edemeyiz.