Hitler Neden Kaybetti?
Haziran 1940 itibarıyla Hitler, tarihte diğer hiçbir liderin ulaşamadığı kadar büyük bir alanı Avrupa’da ele geçirmişti. Polonya, Slovakya, Norveç, Danimarka, Benelüks devletleri ve Fransa doğrudan Nazi idaresi altındaydı. Bohemya ve Avusturya, Reich’ın eyaletleri olmuşlarken; İtalya, Macaristan ve Romanya askeri müttefiklerdi. Hitler, aynı zamanda devrimci Blitzkrieg’ın etkililiğini kanıtladı ve 1914’te Alman Başkomutanlığının elinden kaçmış olan insanın aklını başından alacak kadar muhteşem bir zafere ulaşmak için eski Schlieffen Planı’nda değişikler yaptı.
Ne ki, beş yıl zarfında Üçüncü Reich yıkıldı ve Alman askeri üstünlüğü yok edildi. 1941 sonrasındaki dönem, ulusun kaynaklarının gerçekçi ve doğru olmayan siyasalar uğrunda yanlış bir biçimde kullanılmasına klasik bir örnektir. Bu bölüm, özellikle Hitler’in stratejik ve askeri hataları üzerine ve bir yanda Almanya ile öbür yanda iki Müttefik güç arasındaki devasa endüstriyel eşitsizlik üzerine yoğunlaşacaktır.
Savaş tasarıları Polonya ve Fransa’ya karşı görkemli bir biçimde başarılı olmuş olsa bile, Hitler Britanya, Sovyetler Birliği ve Birleşik Devletlere karşı yürütülen çarpışmayı çok kötü bir biçimde ve yanlış yönetti.
Britanya’yı asla tam bir düşman olarak görmemişti; gerçekte, Sırlar Kitabında Britanya’dan “Almanya’nın doğal dostu” olarak bahsetmişti. Sonuç olarak, her zaman için uzlaşmaya hazırdı, hatta “dünyayı bölme temeli üzerinde” olsa bile. İlk başlardaki stratejisi, Britanya’yı tarafsızlığa geri dönmeye zorlamak üzerine kuruluydu ve 1940’ta Almanya’nın tüm askeri kapasitesini Britanya’yı işgal etmek üzere seferber etmeyerek ağır bir hata etti.
Britanya’nın ayakta kalması, Hitler’in Reich’ının nihai çöküşüne doğru ilk adımdı. Tek başına Almanya’yı yenebilecek askeri ve sanayi kapasiteye sahip değildi. Britanya’nın asıl güçlü olduğu alan kara kuvvetlerinden ziyade deniz kuvvetleri olduğu için yanlış türde bir güçtü. Ne ki, aynen Napolyon Savaşları boyunca olduğu gibi, bu durum Britanya’ya uzun süreli bir direnme kapasitesi sağaldı. Churchill’in kesin rolü savaşı Batı’da sürekli kılmak veçatışmayı çevresel bölgelere, özellikle Kuzey Afrika’ya ve Atlantik’e doğru genişletmekti.
Hitler bu stratejiyi yakalamaya dair kimi çabalarda bulundu ki, bunlara Cebelitarık’a karşı bir saldırı ile Franco’nun İspanya’sını işgal etmeye dönük başarısız bir girişim de dahildi. Fakat Amiral Reader’ın Britanya’nın İmparatorluk ile bağlarının koparılmasına ilişkin ve Malta, Süveyş ve Kuzey Afrika’ya harici sefer düzenlenmesine dair önerisine çok az ilgi gösterdi. Ayrıca, Reader’ın Almanya’nın tüm kaynaklarının Batı’daki çarpışma için harekete geçirilmesi için Doğuya ilişkin daha ileri düzeydeki projelerin ertelenmesine dair tavsiyesini de dikkate almadı. Britanya’nın savaştaki rolünün etkisi, Almanya’nın Kuzey Afrika’daki ve 1942’den sonra İtalya’daki üstlenmeleri Rusya’daki Wehrmacht’ın taarruzunu zayıflattıkça giderek daha da ciddileşti. Aynı zamanda, Britanya Müttefiklerin 1944’te Normandiya Çıkarması için bir üs işlevini yerine getirmesi gibi, Birleşik Devletler’in Almanya’ya karşı düzenlediğibombardıman için de bir basamak işlevi gördü.
Hitler’in Kariyerindeki En Büyük Hata
Rusya’nın işgali (1941), kuşkusuz Hitler’in kariyerinin en büyük hatasıydı. Bu işgalin başlatılmasına ilişkin karar da, söz konusu ülkenin çetin coğrafyasını ve iklimini vurgulayan Genelkurmay’ın tavsiyelerine karşın alınmıştı. Ne ki, öyle görünüyor ki Hitler, eş zamanlı olarak Ari ırkına vaat edilmiş Lebensraum’unu verecek ve Avrupa Yahudiliği ile uluslararası Bolşevizm’in kökünü kurutacak olan nihai tasarılarına ödünsüz bir biçimde kendisini adamıştı. Stratejik meşrulaştırması daha mantıklıydı ama daha az sorgulanabilir değildi. Örneğin, Rusya işgal edilince Britanya’nıntecrit edileceğini ve “Rusya mahvedildiği zaman, Britanya’nın son umudu suya düşecektir” diye düşündü. Fakat bu, onun 1939’daki “Rusya ile sadece batıda rahata çıktıktan sonra karşı karşıya gelebiliriz” şeklindeki görüşü ile direkt olarak uyuşmuyordu. Rusya’yı erken bir zamanda işgal etme girişimi Nazi-Sovyet Saldırmazlık Paktı’nın tüm avantajlarını ortadan kaldırdı ve 1930’lardaki diplomasisinin büyük bölümünün kaçınmaya çalışmış olduğu Almanya’nın iki cephede birden büyük güçler ile savaşa girmesi sorununu ortaya çıkardı.
“Barbarossa Harekatı’nın” etkisi, Almanya’yı kendisinden nüfus olarak üç kat, toprak olarak dokuz kat ve sanayi olarak çok daha büyük olan bir güç ile savaşa sokmak oldu. Rusya’da Wehrmacht tarafından önemli askeri başarısızlıkların deneyimlenmesi hiç de şaşırtıcı değildir. Akabinde, bunlara Britanya’nın baskısı eklendi ve Akdeniz ile Kuzey Afrika gibi çevresel bölgelerde açtığı cephelerin bu baskıya katkısı oldu.
Hitler en büyük ihmalkârlığını, 1941’de savaş ilan ettiği Birleşik Devletler’e karşı gösterdi. Etnik ve ırksal karışıklığının Amerika’yı yozlaşmış bir güç haline getirdiğine inanıyordu. Aynı zamanda Birleşik Devletler’in savaş yeteneğinin olası bir çatışmada Japonya’nın her halükârda kazanacağı Pasifik ile sınırlı olduğunu sandı.
Hitler başka büyük bir hata daha yaptı. Ocak 1942’de Roosevelt, Churchill’e Almanya’nın mağlup edilmesine öncelik vereceğine dair güvence verdi ki, Hitler’in düşüncesi Amerika’nın Japonya üzerinde yoğunlaşacağıydı. Batılı Müttefikler, aynı zamanda stratejilerinde işbirliği yapma ve komutanın Birleşmiş Genelkurmay Başkanları Komitesi’ne bırakılması konularında uzlaştılar. Gerçekten de, tek bir güç olarak savaştılar ve Hitler, Mussolini ve Tojo arasında asla var olamayan bir birlik derecesine ulaştılar. Birleşik Devletler’in girmesi savaşı batıda yeniden hareketlendirdi ve 1943’te İtalya’nın işgali de dahil olmak üzere daha doğrudan bir güney stratejisini mümkün kıldı. Almanya 1943 ve 1944 boyunca, aynı zamanda bombardıman akınına maruz kaldı ve bu hava akınları Roosevelt’indeyişiyle, Hitler’in “Avrupa kalesinin” çatısız bir kale olduğunu gösterdi.
Bu arada, Hitler, Birleşik Devletler’e direkt olarak saldıramıyordu ve bu da Amerikan sanayi üretimi asla hava akınları ile kesintiye uğratılamayacak demekti. Anglo-Amerikan savaş çabası doruğuna, Batı Cephesi’nde Fransa’da 1944’te ulaştı.
Savaş Deneyimi Olmayan Hitler, Komutanlarına Harekat Alanı Bırakmıyor
Hitler çok büyük stratejik hatalar yaptı. Bu, kaba genellemenin kuşattığı ve mızmız ayrıntıları takıntı haline getirmiş, fakat akıldan ziyade sezgiler tarafından rehberlik edilen bir zihniyetin marifetiydi. 1939 ve 1940’taki ilk başarısından sonra Hitler aşırı derecede kendisine güvenir oldu ve Jöld’ün ifadesiyle “ulusun ve savaşın lideri olarak kendi yanılmazlığına dair neredeyse mistik bir inanç” ortaya koydu.
Askeri operasyonları idare edişi de benzer kusurları sergiledi. “Reich’ın yazgısı bana bağlıdır” anlayışına inanmış olarak, Aralık 1941’de Wehrmacht’ın tüm kontrolünü üstlenerek komutanlarına hiçbir serbest hareket alanı bırakmadı. Hiçbir askeri komuta deneyimi olmadığından dolayı, cephedeki generallerin karşılaştıkları sorunları gerçekten hiç anlamadı ve izni olamadan, acil durum önlemlerini almalarına müsaade etmeyerek, inisiyatif kullanmalarını da engelledi.
Hitler’in bir askeri lider olarak zayıflığına ilişkin çeşitli örnekler verilebilir. İlki 1940 ve 1941’de Britanya’ya karşı düzenlenen harekatı tümden yanlış bir biçimde yönlendirmesiydi. Goering, Britanya hava savunmasının dört gün içinde yıkılacağını ve dört hafta içinde şartların işgal için ideal hale geleceğini vaat etti. Ne ki, ani ve ezici bir akın halini alabilecek olan RAF’ın ayakta kalması sonucu ile Luftwaffe hava üslerinin yıkılmasından, şehirlerin ve sanayi hedeflerinin bombalanmasına dönüştü. Sayısal olarak düşmanı karşısında geri kalmasına rağmen büyük oranda pilotlarının daha iyi eğitiminden, Spitfire ve Hurricane gibi İngiliz avcı uçaklarının daha iyi manevra yapabilme kabiliyetleri ve radarın bir uyarı sistemi olarak en başından beri kullanılmasından dolayı, RAF yavaş yavaş üstünlüğü ele geçirdi. Hitler, Luftwaffe’yi maksimum kapasitede etkili olarak kullanamıyordu, çünkü esasen bu birim bağımsız bir komuta birimi olarak savaşmaktan ziyade bir Blitzkrieg operasyonunda kara kuvvetlerine destek olmak için tasarlanmıştı. Aynı zamanda, hatalarından ders alma ve dikkatini Luftwaffe’nin yeniden tasarlanmasına ve İngiltere’nin bilimsel öncülüğüne son vermeye yoğunlaştırma hususlarında başarısız oldu. Bunun yerine, hava savaşının alışılmadık sahnesine olan ilgisini kaybetti ve daha önce denenmiş olan kara taktiklerine geri döndü.
Fakat Rusya seferi, Hitler’in askeri idaresinin olumsuz yönlerini gösterdi. “Barbarossa Operasyonu”nun 1941’in sonundan önce sonuçlandırılacağına katıksız bir biçimde ikna olmuştu, çünkü “biz sadece kapıyı tekmeledik ve tüm çürük yapı bundan sonra çökecektir” diyordu. Sonuç olarak, 1941 yazında Balkanlar’daki karışıklıkla uğraşmanın gerekmesi tarafından neden olunan harekata başlamandaki gecikmeye rağmen, Alman askerleri kışlık üniformalarına bile sahip değillerdi.
Hitler aynı zamanda ulaşılması gereken en önemli hedefler hakkında bile fikrini değiştirmişti. Aslında o Leningrad’ın önemini vurgularken Brauchitsch, Halder, Book, Guderian ve Hoth’un hepsi de Moskova üzerine toptan bir saldırıyı savundular. Ardından, dikkatini Ukrayna’ya kaydırdı ve Halder’e göre tutarsızlığı yüzünden 1941’de Rusya’yı savaş dışına atma fırsatını kaçırdı. Sovyet yönetimi, Moskova’nın mahvının ertelemesi ile doğan soluklanma boşluğundan, güç toplamak ve bir karşı taarruza geçmek için tamamıyla faydalandı. Stalingrad savaşında Hitler, Paulus’un düzenli bir geri çekilmeye girişmesine izin vermedi ve bunun sonucunda, Zhukov Altıncı Ordu’yu kuşatabildi ve Ocak 1943’te teslim olmaya zorlayabildi.
Ayrıca, Almanlar seri üretim tekniklerinden düşmanları kadar iyi şekilde yararlanmadılar, çünkü yığınlar halinde daha sınırlı sayıda silah üretmek yerine belli başlı silahların üretilmesi taleplerine öncelik tanıdılar. Tek tek etkinliği sınırlı ama seri üretimi kolay silahlar yerine güçlü silahlar Almanları büyüledi; giderek daha da büyüyen tanklar ve silahlara döndüler. Alman Tiger tankları II. Dünya Savaşı’nın belki de en iyi tankıydı. Ama hem yüksek maliyetli hem de tamiri son derece zordu. Dönemin koşullarına göre son derece karmaşık yapısı nedeniyle sık sık arıza yapıyordu. Bir Tiger tankını üretmek için 30.000 saat işgücü gerekirken, Rusların T-34 ya da Amerikalıların Sherman tankını üretmek için gereken işgücü bunun neredeyse onda biri kadardı. Fakat en önemli kusuru, yakıt sıkıntısı çeken Almanya’da Tiger tanklarının oluk oluk yakıt içmesiydi. Nitekim Ardenler Saldırısı’nda pek çok Tiger tankı, yetersiz yakıt nedeniyle tek bir mermi bile atamadan savaş dışı kalmıştı.
Hitler’in silah üretimi için kaynakların tahsis edilmesine ve daha sonra silahların kullanımına müdahalesi de kötü sonuçlar doğurdu. Örneğin, Me262’nin savaş uçağı olarak kullanılmamasını emrederek (oysa bu şekilde kullanıldığında çok etkili bir uçaktı) Almanların jet motorlu uçakları konusundaki liderliğini çöpe attı. Roketler de diğer bir tartışmalı Alman askeri politikasıydı. V2 roketleri beş dakikada 200 mil (322 km.) yol alabilmesine rağmen, o zamanlar var olan teknoloji bu roketlerin hedefi vurmasını sağlayacak kadar gelişmemişti. Sonuçta ne istenilen psikolojik etkiyi yaratabilecek ne de düşmanın stratejik tesislerine zarar verebilecek bir programa çok büyük maddi kaynak ayrılmıştı.
Stalingrad Savaşın Dönüm Noktası Oluyor
Stalingrad şüphesiz savaşın dönüm noktası oldu. 1943 itibarıyla Hitler, giderek daha fazla savunmadaydı ki, bu onun nahoş ve zor bulduğu bir roldü. Tüm cephelerde düzenli bir geri çekilme yerine Hitler, Schramm’ın “dalga kırma doktrini” olarak adlandırdığı usulü geliştirdi ve bu şekilde, düşmanın birliklerin gerisine geçmesinden ve onları izole etmesinden sonra bile konumlar korunacaktı. Ayrıca cephedeki komutanlar tarafından sık sık kaygılar dile getirilse de, “Atlantik Duvarı” gibi yetersiz savunmalara aşırı derecede güvendi.
1945 itibarıyla Alman birlikleri tüm Avrupa geneline dağılmış durumdaydılar ve bu, Reich’ın Sovyet, Amerikan ve İngiliz birliklerinin işgaline karşı savunmada olduğu anlamına geliyordu. Bu tuhaf siyasanın nedeni Hitler’in asla galibiyet umudunu yitirmemiş olmasıdır ki, onun beklentisi ilk uygun fırsatta savunmadan saldırıya geçmekti; böylece ne pahasına olursa olsun onun getirdiği konumlar korunacaktı. Kendi durumunu 1761’deki Büyük Friedrich’inkine benzetiyordu ve karşısındaki İttifak’ın dağılmasını takip edeceğini hissettiği kurtuluş anının gelmesi için bekledi. 1944’te generallerine şunları söyledi: “Tarihteki tüm koalisyonlar er ya da geç dağıldılar. Tek şey doğru an için beklemektir.” Zaman içinde düşmanlarını bir oyalama savaşı ile yıpratmayı umdu. Sovyetler Birliği ve Batılı Müttefikler aralarındaki farklılıkların Üçüncü Reich’ın çökertilmesinin önünde bir engel olmasına izin vermezlerken, yıpratma taktiği savunmadakilere işgalcilerden daha fazla zarar verdi.
İkinci Dünya Savaşı her şeyden önce bir mekanize savaştı. 1939 ve 1940’ta en iyi savaş makinesini kontrol etmesine rağmen, Hitler 1941 itibarıyla, tarihin en büyük iki sanayi gücü ile karşı karşıya geldiği için üstünlüğü kaybetti.
Sovyetler Birliği 1941’de “Barbarossa Operasyonu” tarafından şaşkına çevrilmişti, ama sonradan gelen kendini toparlama süreci Stalin’in 1929’dan beri uygulamakta olduğu iktisadi siyasaya çok şey borçluydu. Beş Yıllık Planlar, Rusya’nın iktisadi temelini dönüştürmüştü ve bir savaş durumu iktisadiyatına geçiş, olağanüstü bir hızla gerçekleştirildi. Silahlanma komiserlikleri tankların ve savaş uçaklarının seri üretimini, Avrupa Rusya’sından taşınan ve Luftwaffe’nin menzilinin ötesine, Urallara, Kazakistan’a, Batı Sibirya’ya ve Orta Asya’ya yeniden kurulan fabrikalarda sağladılar. 1942 sonrasında Kızıl Ordu’ya savaş gereçlerinin sağlanması Wehrmacht’ın giderek artan ihtimaller ile savaşması anlamına geliyordu. Bundan dolayı Tippelskirch şunu itiraf etti: “1943’ten sonra askeri operasyon bölgelerinin semalarındaki düşmanın mutlak kontrolünü sekteye uğratmak, artık mümkün değildi hiçbir şekilde.’’
Aynı şeyler kara donatımına da yapıldı; Kursk Savaşı’nda Sovyet tankları yadsınamaz biçimde bir sayısal üstünlüğe sahiptiler ve Guderian, Rus KV ve T-34 tanklarının Alman denklerinden performans bakımından üstün oldukları sonucunu çıkardı. Aynı zamanda, Sovyet sahra topları da daha gelişmişti ve buna Stalingrad’da ve daha sonra Berlin’de yıkıcı sonuçlar veren BM-13 (veya Katyusha) roketleri de dahildi. Neticede, Sovyetler Birliği silahlanma yarışında tartışmasız bir üstünlük elde etti ve 1942’de ki toptan üretim rakamları şöyleydi:
SSCB | ALMANYA | |
Tank | 24.700 | 9.300 |
Uçak | 25.400 | 14.700 |
Top | 127.000 | 12.000 |
Amerikan iktisadi yapısındaki tüm sektörlerin askeri durum üretimine dönüşümü tamamıyla farklı bir modeli izledi. Gerçekten de, Goering tamamıyla başarılabilip başarılamayacağı konusunda şüpheliydi, şunu belirtiyordu: “Amerikalılar uçak yapamazlar, sadece dondurma kutusu ve ustura ağzı üretebilirler.” Ne var ki, 1941 itibarıyla sürekli bir tüketim malları akımı üretmiş olan üretim bandı teknikleri, silah imalatı için yeniden donatılmışlardı. Bu dönüşüm Beş Yıllık Planlar ile değil de Roosevelt’in Borçlanma-Kiralama Sistemi siyasası ile başarıldı. Niyet edilen şey Amerikan silah sanayini, bütünlüğü Birleşik Devletler’in güvenliği için hayati öneme sahip olan tüm devletlere yardım sağlamak için desteklemekti. Kısa bir süre içinde silah üretimi tüm Eksen devletlerinkini geçti. 1940 ve 1945 arasında Amerikan fabrikaları ve projeleri 300.000 uçak, 86.000 tank ve 71.000 savaş gemisi imal etti. 1942 süreci boyunca Almanya’nın uçak üretimi Birleşik Devletler’inkinin sadece yüzde otuz biri kadardı ve bu da 1943 itibarıyla Müttefiklere hava gücü üstünlüğünü sağlayan bir etmendi. Toplam 1.421.000 tonluk petrol tankeri filolarının kaybedilmesine rağmen, Amerikan petrol tankeri filosunun tonajı 1942’de 4.620.000 iken 1945’te 12.875.000 tona ulaştı.
Bu arada Almanya’nın iktisadi bütünlüğü, giderek artan zorluklarla karşı karşıya kaldı. Alman ekonomisi 1936 Dört Yıllık Planı ile bir savaş durumu yapılanmasına dönüştürülmüş olsa da, yerel kaynakların maksimum kullanımından ziyade diğer ülkelerin yağmalanması üzerine kuruluydu. Alman halkının, Stalin’in Beş Yıllık Planları altında Rusların yaşadığı zorlukların hiçbirini yaşamamış olduğu doğrudur, ama bunun bedeli Alman iktisadi potansiyelinin çok geç olana kadar asla yoğun bir şekilde işletilmemesi oldu. Hitler’in Silahlanma Bakanı Speer, Nazi bürokrasisini, üç milyon erkeği askere almak için serbest hale getirmenin bir aracı olarak kadınların cephane fabrikalarında çalıştırma konusundaki isteksizliğini eleştirdi. Almanya’nın dış kaynaklara ve emeğe bağlılığı, 1943 sonrasındaki mağlubiyetinin aniliğinden kısmen sorumluydu. Doğu’da Lebensraum’unun galibiyetlerinden yoksun kalan Almanya, sınırlarını sürekli olarak geriye doğru iten iki sanayi devinin kaynakları ve silahlanması ile baş etmeyi artık umamazdı.
Bence Hitler’in temel hatası bir anda bütün Avrupa’yı ele geçirmek istemesidir Stalingrad hezimeti dönüm noktası oldu elbette. Askerlerin kıyafetleri kış şartlarına uygun değildi.
Hitler iktidarının sonunu hazırlayan en önemli nedenlerden biri de İngilizler hariç tüm ulusları küçümsemesi ve onlarla uzlaşmaya yanaşmamasıydı.
Uzlaşmak istediği İngilizler ise ona yanıt bile vermediler. Böylece Hitler, kaynaklarının sınırlılığına bakmadan tüm dünyayı karşısına almış oldu.
Selamlar. Ben Almanya’da yaşıyorum. Çok fazla araştırma yaptım. Tarihi kaynaklarda yansıtılmak istenen standart durum şu: Hitler delinin teki. İngiliz sömürgeciliğini durduramayınca Sovyetlere yöneldi, gücünü İngilizlere göstermek için. Eğer Almanlar Stalingrad’ı geçseydi dönemin bilinen en iyi petrol rezervi olan bölgeyi ele geçirmiş olacaktı. Buna tanık olan İngilizlerin, Londra’nın her gün V1 ve V2 roketlerine boyun eğdiği günlerde, beyaz bayrağı çekeceği düşünüyordu.
Ama İngilizlerin daha bir jokeri duruyordu ve tarih boyu bu jokerlerini hiç kullanmamıştı. Bu sefer gerekli idi ve o joker de ABD’ydi. Peki Amerika savaşa nasıl sokulacaktı? Tabii ki deli Hitler var ne güzel! Durup dururken denizaltılarla durmadan Amerikan gemilerini batırıyordu.
Oysa bunlar Hitler daha başa getirilmeden yapılmış planlar. Yani katil bir diktatör gelecek. Ortalığı savaş alanına çevirecek. Sonra temizleyici Amerikanlar gelecek! Bunun ön planını yapıp Hitler’i iktidara getirdiler. Saddam Hüseyin’e yapılanların aynısı o dönem Hitler’e de yapıldı. Alman ordusunun nerdeyse Amerikalılara hoş geldin demediği kaldı. Eğer Amerikanlar yetişmeseydi şu an Almanya’nın tamamı Sovyetlere bağlı olacaktı. Amerika’nın komünizme karsı en önemli sınırın Almanya olabileceği biliniyordu ve Almanya’nın ABD tarafından işgal planının bir parçasıydı Hitler. Yoksa Almanlar bu kadar az nüfusla anca Fransa’yı ele geçirebilirdi. Moskova’ya girseydi, Stalingrad’a girseydi, direnişe 1 yıl bile dayanamazdı. Gerçekleri iyi görmek lazım.
Sonuç itibariyle Hitler bu oyuna geldiğini görünce dayanamadı ve hastalandı. Son görüntülerini izleyin ve görün. Adamın elleri titriyordu, çünkü kullanıldığının farkına vardı. İşin asıl kaymağını ise Yahudiler yedi, çünkü ardından İsrail devleti kuruldu. Bu plan yüzyıllardır vardı. Onun için boşu boşuna “Hitler keşke onu yapsaydı ya da bunu yapsaydı” diye kafanızı yormayın. Almanların o kadar az nüfusla süper güçlere savaş açması zaten delilikti.
Hitler ne strateji dehası ne de olağanüstü bir insan. O kadar gelişmiş bir sanayi ve teknolojiyi bir delinin eline verseniz yine o da ilk başta diğer ülkeler hazırlıksız olduğu için aynı başarıyı gösterecekti. Hitler’i gelmiş geçmiş en büyük komutan ilan edenlerin durumlar tersine döndükten sonra yaşananlara bir bakması lazım. Elindeki kaba güce güvenip o kadar ülkeyi işgal etti ama iş ileri aşamada strateji ve lojistiğe dönüştüğünde bir çuval inciri berbat etmekten başka bir şey yapamadı çapsız onbaşı…
Şahsen benim en çok sevdiğim gavurdur Adolf Hitler. Şimdi “Hiç gavur sevilir mi?” diye sorabilirsiniz. Haklısınız; sevilmez ve sevilmemeli. Yoksa “Kişi sevdiğiyle beraberdir” hadisi şerifi tokat gibi çarpar Müslümanın yüzüne! Ama benim de demek istediğimi anlayın!
Hitler ki ki bu dine yapılacak en büyük hizmetlerden birini yapmıştır, hatta genel çerçevede insanlığa!
Hitler olmasaydı şu anki halinden bin beter olurdu bu dünya.Neyle, kiminle savaştığına bakın lütfen ne için savaştığına değil. Hitler’in deliliği ya da bitmek bilmez hırsı beni ilgilendirmiyor. Benim için yalnızca Yahudi’nin düşmanı dostumdur düsturu bile yeterlidir. Yetmez mi bu size? Bana artıyor bile…
Bence Hitler’in 2. Dünya Savaşı’nı kaybetmesinin en büyük nedeni, elinde olanak varken güçlü bir Moskova saldırısı yerine 3 koldan fantastikçe koca bir Rusya’yı toptan işgal altına alma kararı almasıdır.Başka büyük bir neden ise Rusların o dönemde yaptığı en mükemmel iş olan T-34 tankı. Manevra, zırh ve ateş gücü olarak sınıfının en kusursuz aracı olan T-34’ler, zaten hammadde bakımından dışa bağımlı olan Almanya’yı Tiger gibi ağır tanklara yöneltmiştir.
Diğer büyük bir neden ise bence Amerika’nın 2. Dünya Savaşı’na girişi ve Hitler’in Türkiye’yi yanına çekememesi olmuştur. Özellikle Rusların 1941 sonlarındaki atılımı, Almanların Türkiye üzerinden Bakü petrol yataklarına yapılacak bir saldırıyla engellenebilir ve Sovyetler 2. Dünya Savaşı’nın savaş dışına itilebilirdi.
Nazi ordusunda savaşan bir Alman işçisine; “Siz iyi işçilerdiniz ama Sovyetlere karşı yenildiniz. Sebebi nedir?” diye sormuşlar.
O da,”Evet biz iyi işçilerdik. Ruslar ise, onlar da iyi işçilerdi ama aynı zamanda mutlu işçilerdi” diye cevap vermiş.
Böyle bir söyleşinin geçip geçmediğini tam olarak bilemem, bir yerde okumuştum. Ama doğruluğu su götürmez. Sovyetler Birliği vatandaşları, sosyalist anavatanı korumak için işgalcilere, emperyalist haydutlara karşı savaştı. Bundan daha iyi sebep mi olur!
Hitlerin en büyük hatası elbette Sovyetler Birliği’ne saldırmasıdır. Ancak bugün dünyanın başına bela olan Yahudilerden 6 milyonuna yakınını öldürmesini de takdir etmeden geçemeyeceğim. Bu yüzden ben bu adama derin bir saygı besliyorum.
Böyle bir yorum yazabilmek için insanlıktan çıkmış olmak lazım!
Arkadaşım yobaz mısın sen?
Hitler’in Rus topraklarına girmesi saçmalıktı. Nedeni Rusya’nın çok güçlü olması falan değil (zaten savaşta gördük gücünü), Sovyetler Birliği’nin işgal edilemeyecek kadar çok büyük olmasıydı. İklim ve coğrafya koşullarından bahsetmiyorum bile. Bence Hitler’in generalleri de sonucun ne olacağını gayet iyi biliyorlardı ama denemekte bir fayda var dediler. Ne de olsa Stalin tüm generalleri ortadan kaldırmamış mıydı? Kızılordu Finlilerin karşısında perişan olmamış mıydı? Fırsat bu fırsat dediler…
Bütün dünyayı karşısına almış bir Hitler nasıl kazanabilirdi? Avrupa’yı işgal et, yetmesin petrol kaynaklarına göz dik. ABD’ye saldır, Rusya’ya saldır, İngiliz’e saldır. E ne olacaktı?
Eğer silahı ve askeri daha fazla olsaydı belki kazanırdı. Bir de hava savunma sistemleri yokmuş o zamanlar. Binlerce uçak düşman semalarında uçabiliyormuş.
Azeriler, Tatarlar, Özbekler, Kazaklar,Türkmenler, Kırgızlar, Tacikler hepsi Ruslar’ın kölesi. Eğer bu milletleri Ruslar’a karşı başkaldırmaya ikna edebilseydi veya gücü yetseydi, Ruslar’ın işi zordu. Düşmanını bölemedi. Ayrıca Türkiye de bir kez daha Almanlar’ın gazına gelseydi belki birşeyler olabilirdi.
Kısacası Hitler cin olmadan adam çarpmayı denedi. İkinci Dünya Savaşı’nda nicelik öne çıkmış, fabrikalar haldır haldır silah üretmiş. Günümüzde nicelik değil nitelik önemli. Bir hava savunma sistemi 500 hedefi izleyebiliyor.
Hitler tozunu attırdı bu dünyanın… Doğrudur, daha iyisini de yapabilirdi ama sen Hitler’i küçük görüyosun. Yapma be kardeşim!
Hitler İngiltere’ye yaptığı hava saldırılarını Rusya’ya karşı gerçekleştirmeyi başarsaydı belki Rusya’yı çok rahat bir sekilde işgal edecekti. Ama Hitler’in kendine olan aşırı güveni kendi sonunu hazırladı. Düşmanını biraz ciddiye alsa Rusların işini çoktan bitirmiş, Ruslar da şu an günümüzdeki kadar güçlü olamazdı.