İşbirlikçi Nemrut Mustafa Paşa ve Divanı

Nemrut Mustafa Divanı, Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul’da çalışmalarını yürüten, ulusal bağımsızlığımızı yok etmek için emperyalist devletlerle işbirliği yapan, verdiği hukuk dışı kararlarla en katı vicdanları bile isyana götüren olağanüstü bir askeri yargı kuruluşudur. Resmi adı “Dersaadet Birinci İdare-i Örfiye Divan-ı Harbi” ise de halk arasında “Nemrut Mustafa Divan-ı Harbi” olarak tanınmaktadır.

Hainliği ve acımasızlığı yüzünden “Nemrut” lakabı takılan Mustafa Paşa, Kürt Bilbas aşiretinin bir kolundandı. Bu yüzden halk arasındaki adı önceleri Kürt Mustafa Paşa’dır. 1866 yılında Irak’ın Süleymaniye kentinde dünyaya gelmiş, Osmanlı ordusunda mirlivalığa (tuğgeneralliğe) kadar yükselmişti. Nemrut Mustafa Paşa’nın yaşamında iki büyük özellik vardır. Birincisi azılı bir Türk düşmanı oluşu, ikincisi resmi görevlerini kişisel intikam duyguları için kullanışıdır. 

Divan-ı Harb-i Örfiler (Sıkıyönetim Mahkemeleri) ll. Meşrutiyet’ten itibaren çalışmaya başlamışlar, Mütareke döneminde de İngilizlerin isteği üzerine 16 Aralık 1918’de II. Tevfik Paşa Kabinesi döneminde yeniden açılmışlardır. Bu dönemde bu mahkemelerin üzerinde durdukları konular, savaşa girmemize ve yenilmemize neden olan kişilerle (İttihatçılarla) Ermeni tehcirinde görev almış kişilere ilişkin suçlardır. Emperyalist devletler de bu suçlarla ilgilenmektedir. Bu siyasal işlere bakan Birinci idare-l Örfiye Divan-ı Harbi’nin başkanı ekli Ferik Mahmut Hayret Paşa’dır. Bu dönemde Nemrut Mustafa Paşa ise Divan’ın üyesidir.

Mahkemenin baktığı ilk dava, Yozgat’taki Ermenilerin tehciri davasıdır. Suçlanan ise Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey. Dava görülmekte iken Tevfik Paşa kabinesi düşer ve Damat Ferit Paşa 4 Mart 1919’da yeni hükümeti kurar. Damat Ferit mahkemenin yavaş işlemesinden memnun değildir. Sert ve çabuk kararlar alınmasını ister. Bu nedenle Hayret Paşa’yı görevinden alıp 19 Mart’ta yerine Nazım Mustafa Paşa’yı mahkeme başkanı olarak atar.

Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in İdamı

Mustafa Nâzım Paşa başkanlığındaki harp divanının verdiği en önemli karar, Boğazlıyan eski kaymakamı Kemal Bey’in Ermeni tehcirinden sorumlu görülerek 8 Nisan 1919’da verilen idam hükmü olur. Kemal Bey, 1884 yılında Beyrut’ta doğmuş, 1908 yılında Mülkiye mektebini bitir tikten sonra Beyrut Vilayeti Maiyet Memurluğu’nda çalışmaya başlar. Boğazlayan Kaymakamı ve Yozgat mutasarrıf vekili bulunduğu sırada, 1915 Mayıs’ında hükümetin çıkardığı tehcir (zorunlu göçe bağlı tutma) kararnamesine uyarak, Yozgat’taki Ermenileri tehcir ettirmiştir. Başka bir deyimle suçu, hükümetin emrin uygulamış olmasıdır. Çalışkan ve dürüst bir memurdur. Ne var ki mahkemece emperyalistler ve onların yardakçıları olan Ermeniler için adanmış bir kurban olarak seçilmiştir. Tanık olarak ifadeleri alınan 25 kişiden 22’si Ermeni Patriği Zaven Efendi tarafından seçilmiştir.

İdam hükmü 10 Nisan 1919 günü akşam vakti Beyazıt Meydanı’nda yerine getirilir. Hakkındaki hükmün hukuki değil siyasi olduğunu ve çok önceden verildiğini bilen Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in son sözleri Beyazıt Meydanı’nda yankılanır:

Sevgili vatandaşlarım, ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri yerine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki ben masumum, son sözüm bu gün de budur, yarın da budur. Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun adalet!

Benim sevgili kardeşlerim, asil Türk milletine çocuklarımı emanet ediyorum. Bu kahraman millet, elbette onlara bakacaktır. Vatan uğrunda cephede ölen bir insan gibi şehit gidiyorum. Allah vatan ve milletimize zeval vermesin. Âmin! Borcum var, servetim yok. Üç çocuğumu millet uğruna yetim bırakıyorum. Yaşasın Millet…

O tarihe kadar ateşkes hükümlerine sessizce boyun eğen İstanbul aydınları, bu haksız idam kararı karşısında başkaldırırlar. Darağacından babası Arif Bey’in kucağına indirilen Kemal Bey’in cenazesi Anadolu yakasına geçirilerek İngilizlere ve Damat Ferit hükümetine karşı büyük gösterilerin yapılmasına vesile olur. Cenazesi yüzlerce öğrenci ve askerin duaları ile Mahmut Baba Mezarlığı’na defnedilir.Kemal Bey’in ölümü ulusal şahlanışa yol açmıştır. Bu durum hem İngilizleri, hem de Damat Ferit hükümetini ürkütür. Kamuoyunun baskısı sonucu Divan-ı Harp üyeleri değiştirilirler.

Nemrut Mustafa da mahkemeden alınır. “Mütekaidin-ı Askeriye Cemiyeti’ne girer. 24 Eylül 1919’da Kuvayı Milliye aleyhine bir bildiri yayımlar. 25 Eylül’de bu sefer Bursa vali vekilliğine atanır. Bursa Vali vekilliği sırasında vilayette yaptığı bir konuşmada Birinci Dünya Savaşı sırasında ölen subay ve askerlerin köpek ölüsünden farklı olmadığını söyleyerek şehitlere hakaret etmesi kentte büyük infiale yol açar. Bunun üzerine 56. Tümen Komutanı   Albay Bekir Sami Bey valiliği basar, Nemrut Mustafa Paşa valilik görevinden alınarak İstanbul’a gönderilir. Nemrut Mustafa burada da boş durmaz. Kürt Teali Cemiyeti’nin kurucuları arasına girer. Kızı Encum Yamulki de aynı sırada Kürt Kadınları Teali Cemiyeti’ni kurar. Kasım 1919 başında Ermeni dilinde çıkan “Jamenak” gazetesine verdiği iç güvenliği bozucu bir demecinden dolayı tutuklanır ama kısa sürede serbest kalır.

16 Mart 1920’de İngilizler İstanbul’u işgal ederler. Yeniden bir tutuklama kampanyasına girilir. İngilizlerin kuklası Damat Ferit 5 Nisan 1920’de yine sadrazam olur. Padişah Vahdettin, Damat Ferit ve yandaşları ulusal direnişe inanmamaktadırlar. Kurtuluş yolunu emperyalist devletlere, kendilerini sevdirmekte, acındırmakta, onların lütfuna sığınmakta, görürler. Böylece tarihin akışından he kadar habersiz olduklarını bir kez daha kanıtlarlar. Kuvayı Milliye’yi ezerlerse bu amaçlarına ulaşacaklarını sanırlar. Bunun için üç girişimde bulunurlar:

  • Şeyhülislam Dürrizade’den Kuvayı Milliyecilerin öldürülmesi için fetva alırlar.
  • Kuvayı Milliyecilerle savaşmak üzere Kuvay-ı İnzibatiye ordusunu kurarlar
  • Örfi Divan-ı Harplerin Teşkilât ve Usulü Muhakemeleri hakkında 28 Nisan 1920 tarihli geçici yasayı (kararnameyi) çıkartırlar.

Bu yasanın 3’üncü maddesine göre Divan-ı Harb-i Örfiler tehcir, taktil (adam öldürme), ihtikâr, isyan, alenen gasp ve garet (zorla alma ve yağma), tahritvi bilâd (ülkenin yıkımı), cürümlerini işlemiş ve Devlet-i Osmaniye’nin emniyet-i dahiliye ve hariciyesini ihlâl eylemiş (Osmanlı Devletinin iç dış güvenliğini bozmuş), bulunan bilcümle ceraim erbabını (tüm suç işleyenleri), muhakeme eyleyerek kabil-i temyiz olmamak üzere itayı hükmeyler (yargılayarak kesin olarak hüküm verir). Yani bu mahkemelerde verilen kararlara karşı temyiz yolu kapalıdır Yasanın diğer maddelerine göre, divan-ı harplerde duruşma gizlidir. Savunma avukatı bulundurulamaz. İdam cezaları oybirliğiyle veya üyelerin üçte iki çoğunluğuyla, diğer cezalar çoğunlukla verilir. Görevi ve sıfatı ne olursa olsun herkes bu mahkemelerde yargılanabilir. Kısacası gizli duruşmalarla ve sanığın avukat tutma hakkı elinden alınarak neyin amaçlandığı aslında en başından bellidir.

Nemrut Mustafa Paşa Divanı Kuruluyor

Nemrut Mustafa PaşaDamat Ferit Paşa iktidara gelir gelmez Birinci Divan-ı Harb-i Örfi’nin başına Nemrut Mustafa’yı atar. İşte adalet tarihimizde kara bir leke olarak kalan, işgal kuvveti mahkemesinin dahi almaya cesaret edemeyeceği kadar zalim hükümler veren “Nemrut Mustafa Divan-ı Harbi” böyle oluşmuştur. Mahkeme, Bab-ı Serasker’de (bugünkü İstanbul Üniversitesi’nde) çalışmaya başlar. Kapısında bir İngiliz askeri nöbet tutmaktadır.

Bu mahkeme de öncelikle Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı’nın önderleri hakkında idam kararı verdi; verilen idam kararları 6 Haziran 1920 tarihli irade-i Seniye ile onaylandı. Ne yar ki İstanbul Hükümeti’nin sözü Çamlıca sırtlarından ileriye geçmiyordu. Sonuçta bu idam kararları lâfta kaldı.

Anadolu’da Milli Mücadele başında bulunanlar için durum böyleydi. Fakat İstanbul’da oturanlar veya herhangi bir nedenle bu mahkemenin eline düşmüş olanlar her an işlemedikleri bir suçtan dolayı yaşamlarını yitirme tehlikesi içinde yaşıyorlardı. Gerçekten Nemrut Mustafa Divan-ı Harbi verdiği kararlarla sayısız masumun kanına girdi, ocağını söndürdü. Bunun yanı sıra zaman zaman Ermeni Patriğinin desteğindeki Ulusal Ermeni Demokrat Partisi ile de iletişim kuran Nemrut Mustafa Paşa, başkanlığı sırasında özellikle Milli Mücadele yanlılarına karşı çok zalim ve taraflı davranmıştır.

Bunlardan en acımasızı, eski Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey’in idamıdır. 1875 doğumlu olan Nusret Bey, Mayıs 1915’de Ermeni tehciri kararnamesi çıktığı zaman Bayburt Kaymakamı idi. O da hükümetin buyruğuna uyarak görevini yapmıştı, suçu bu idi. Fakat Nemrut Mustafa vaktiyle aralarında Kürtlerle ilgili olarak geçmiş bir sorundan dolayı ona kin duyuyordu.  Sahte tanıkların ifadesi kanıt kabul edildi. Örneğin Nusret Bey’i tanıdıklarını söyleyen ve onu bir Ermeni kadına tecavüzle suçlayan üç Ermeni kadın, mahkeme heyeti kendilerine Nusret Bey’i göstermelerini isteyince o sırada mahkemede olmasına karşın Nusret Bey’i tanıyamamışlar ve mahkemede olmadığını söylemişler, verilen kısa aranın ardından döndüklerinde ise her nasılsa hemen onu tanıyıp göstermişlerdi. Bir başka Ermeni tanık ise Nusret Bey’in asker olduğunu ve emri altındaki askerlerin insanları kurşuna dizdiğini söylüyordu. Kısacası tanık olarak dinlenenlerin hiçbirisi Nusret Bey’i tanımıyordu, hepsi önceden ayarlanmıştı, ifadeleri düzmeceydi. Ama Nemrut Mustafa Paşa idama kararlıydı. İngilizlerin Nusret Bey’i Malta’ya sürgüne gönderme kararını araya girerek, bin bir ricayla engelledi. 20 Temmuz 1920 de Nusret Bey’in idamına karar verildi ve 5 Ağustos’ta hapishanede hüküm yerine getirildi. Nusret Bey, kardeşine gönderdiği son mektubunda şunları yazıyordu:

Küçük çocuklarımı, zevcemi yalnız ve pek fakir bırakıyorum. Beş gün sonra yiyecekleri bile kalmayacaktır. Allah aşkına sokaklarda bırakma. Validesi çocuklarımın terbiyesine baksın. Babaları mücrim değil, şehittir. İşte son nefesimde hiçbir şeyden korkmayarak vicdanımdan kopup gelen şu ifadelerimi sana iblağ ediyorum. Vatanım yaşasın, elbet bir gün gelir hesabı sorulur. Masumların ahı büyüktür. Bir masumun kanıyla oynayan şu Mustafa Paşa’nın hainane hareketleri bu dünyada kendisine kar kalacak mı? Sabır tavsiye eder ve aileme sefalet çektirmemenizi rica ederim. Bilirim, senin de halin müsait değildir. Fakat ne yapalım, senden başka kimsem yok. Elveda kardeşim, hakkınızı helal ediniz.

Hukuk Nasıl Çiğnenir?

Nemrut Mustafa astığı astık, kestiği kestik bir kimliğe bürünmüş; karakuşi hükümler yağdırıyordu. Örneğin Ali Rıza Paşa ve Salih Paşa hükümetleri döneminde içişleri bakanlığı yapmış olan ünlü valilerimizden ve yazarlarımızdan Ebubekir Hâzım Tepeyran, Yıldız meselesinden ve Kuvayı Milliye’ye yardım etmek suçundan 1920 Ağustos’unda idama mahkum edilmişti.  Yıldız sorunu, II. Abdülhamit’in tahtan indirilmesi sırasında Yıldız Sarayı’nda mevcut bulunan mücevher ve eşyaların sayımı yapılırken bazı eşyaların çalındığı yolundaki savdı. Ortada bir suç olsa bile bu suçun üzerinden tam on bir yıl geçmişti. Zamanaşımı vardı. Sonra bu süre zarfında birçok af yasası çıkmıştı. Yani suçlu olsa dahi çıkan af yasaları nedeniyle yargılanamazdı. Buna rağmen Nemrut Mustafa bu konuya da el atmış, tüm koşullar sanık lehineyken Ebubekir Hâzım Tepeyran’ın idamına hükmetmişti. Çünkü Tepeyran, Kuvayı Milliye’nin meşru olduğuna inandığını söyleyerek istifa etmişti. Sayım ve nakil işlemlerinde görev almış birçok kişi henüz sağdı ama ifadeleri alınmaya bile gerek duyulmamıştı. Ebubekir Hâzım Tepeyran, Sultan Vahdettin’in idam hükmünü kürek cezasına çevirmesiyle ölümden kılpayı kurtuldu.

Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey

Nemrut Mustafa Paşa’nın kafasına estiği gibi insanları yargılaması sonunda bazılarını rahatsız etmeye başladı. Ortada neden olmasa bile sıra kendilerine de gelebilirdi. Tehlikeyi kısmen olsun savuşturmak için, yüksek görevde bulunmuş veya bulunan kişilerin tutuklanmalarının ancak İrade-i Seniye ile olabileceğini içeren 2 Eylül 1920 tarihli kararname çıkarıldı. 11 Ekim 1920 de çıkarılan diğer geçici bir yasa ile Divan-ı Harp kararlarının temyiz edilebileceği hükmü getirildi.

17 Ekim’de Damat Ferit Paşa hükümeti devrilip,  Tevfik Paşa hükümeti kurulduğunda hükümet ilk iş olarak 1 Nisan 1920 tarihinden başlayarak Divan-ı Harplerin verdiği bütün kararların temyiz mahkemesince gözden geçirilmesini sağlayan geçici yasa çıkardı. Bunun üzerine Nemrut Mustafa Divan-ı Harbindeki bütün dosyalar da temyize intikal etti.

Temyizce yapılan inceleme sırasında şehit Nusret Bey hakkında önce 15 yıl kürek cezası verildiği ve bu kararın imzalandığı, aradan bir hafta geçtikten sonra idamı gerektiren ikinci bir karar yazıldığı görüldü. Her iki kararın da dosyada bulunduğu, bu durumda ilk kararın geçerli olması gerekirken Nusret Bey’in idam edilmesinin suç işlemek olduğu belirlendiğinden, Nemrut Mustafa Paşa ve divan üyeleri 11 Kasım 1920’de tutuklandılar. Temyiz incelemesinde bu durum ortaya çıkarılınca Nemrut Mustafa Paşa görevi suiistimal suçundan yedi ay hapse mahkum oldu. Ancak İngiliz Yüksek Komiserliği araya girmesiyle üç ay yattıktan sonra 7 Şubat 1921’de Vahdettin tarafından affedildi. Hapisten çıktıktan sonra 28 Haziran 1921’de tarihinde önce Şam’a, ardından Süleymaniye’ye geçti. Burada kurduğu Kürdistan Cemiyeti adlı dernekle Türkiye’de bir Kürt ayaklanması çıkarmaya çalıştı. Daha sonra İngilizlerin himayesinde Mahmud Berzenci tarafından Süleymaniye’de kurulan Kürdistan Krallığı’nda Milli Eğitim Bakanı oldu. 1936 yılında Bağdat’ta öldü.

Nemrut Mustafa Paşa, sırf Milli Mücadelecileri idam etmek için adaleti hiçe sayarak verdiği kararları nedeniyle Ankara Hükümeti tarafından da gıyabında yargılanmış ve 3 Temmuz 1920 tarihinde Ankara Asliye Mahkemesi tarafından suçlu bulunarak vatana ihanet suçundan idam cezasına çarptırılmıştır. Nemrut Mustafa Paşa ayrıca 150’likler listesine de 31. sıradan girmiş ve 150’liklere uygulanan hükümler onun için de geçerli olmuştur.

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.