Aydınlanmanın Şairi Tevfik Fikret

24 Aralık 1867’de doğup 19 Ağustos 1915’te ölen Tevfik Fikret’in yaşadığı yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu’nun hızla çöküş yıllarıdır. Fikret henüz dokuz yaşındayken (1876), İkinci Abdülhamit tahta oturur. Fikret, sırasıyla şu dönemleri görür:

  1. Mutlakiyet dönemi (İkinci Abdülhamit’in zorba yönetim dönemi): Bu dönem, 1878-1908 arasını içerir.
  2. Meşrutiyet dönemi: 1908’le başlayan kısa bir dönem.
  3. İttihat ve Terakki yönetiminin meclisi kapatması (1912) ve sonrası.

Asıl adı Mehmet Tevfik’tir; “Tevfik Fikret” takma adını, Servet-i Fünun dergisinin başına geçtiği 1896 yılından başlayarak kullanmıştır. İstanbul’da dünyaya geldiğinde tarih 24 Aralık 1867, günlerden Salı’dır. Annesi Hatice Refia Hanım, Sakız Adası Rumlarından Müslümanlığı kabul etmiş bir ailenin kızıdır. Babası Pertevniyal Valide Sultan’ın kâhyası  Çerkeşli (Çankırı) Hüseyin Efendi’dir. Büyükbabası Ahmet Ağa, Çankırı’dan gelerek İstanbul’a yerleşen bir Anadolu insanıdır.

1879’da Tevfik Fikret, daha 12 yaşında iken annesi ve büyük dayısı Hasan Nuri Bey, Hac dönüşü yakalandıkları kolera yüzünden yaşamlarını yitirir, “vefasız kumlara” gömülürler. Bir süre sonra, Arabistan topraklarında şans eseri sağ kalıp İstanbul’a getirilen Sıdıka ablası da kaba ve acımasız kocanın elinde, çok genç yaşta ölür. Babası memur Hüseyin Bey, niteliği hiçbir zaman açıklanamayan iftira ve ihbar üzerine Arabistan’a sürülür… Hüseyin Bey’in yaşamı, bir daha çocuklarını, çocukları da babalarını görmeden tam 19 yıl sonra gurbetteki bir mezarlıkta, Antep’te noktalanır.

Fikret’in öğrencilik yılları İstanbul’da geçer… Önce Aksaray’daki Mahmudiye Rüştiyesi’nde eğitim almaya başlar. 93 Harbi’nden yenik çıkan Osmanlı’nın okulu göçmenlere tahsis etmesi nedeniyle 1877’de Mekteb-i Sultani’ye (Galatasaray Lisesi) verilir. Galatasaray Lisesi’nde edebiyat dersini, Recaizâde Mahmut Ekrem’den, bir ara da Muallim Naci’den alır.  Öğretmenlerinin kendisini cesaretlendirmesiyle , Tevfik Fikret’in ilk şiiri, “Nazmi” takma adı ile devrin en önemli gazetelerinden Tercüman-ı Hakikat’te yayınlanır. 1888 yılında Galatasaray Lisesi’ni birincilikle bitirir. O yıllarda Galatasaray Lisesi’nde eğitim almak, hemen hemen Darülfünun eğitimden üstün görüldüğü için Tevfik Fikret yüksek öğrenim yapmaya gerek görmez ve  Hariciye İstişare Kalemi’nde (Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi) kâtiplik göreviyle 1888’de memuriyet yaşamına başlar.

Tevfik Fikret’in Dürüstlüğü

Fakat Fikret, Dışişlerinde yapacak hiçbir iş olmadığını görür, birçok kalem efendisi gibi sırf maaş almak amacıyla daireye devamı da yaradılışına uygun bulmadığı için çok geçmeden istifa eder. O zamanın âdeti üzere geciken ve sonradan verilmek istenen aylıklarını da, para almayı hak edecek bir şey yapmadığını ileri sürerek reddetmekle, bütün hayatınca sadık kalacağı sarsılmaz dürüstlüğünün ilk parlak örneğini verir. Maaşı kendisine zorla ödenmeye çalışılınca da tamamını Göçmenler Komisyonu’na bağışlar. Ticaret okulunda Fransızca ve “hüsn-i hat” öğretmenliği yapmaya başlar. Bu sıralarda açılan Osmanlı Lisanı Öğretmenliği sınavını kazanır ve Galatasaray Lisesi’ne Türkçe öğretmeni olarak atanır (1892). Fakat Fikret bu görevde de fazla kalmayacaktır; hükümetin 1895 yılında maaşları %10 kısan keyfi kararını protesto ederek görevi bırakır.

Tevfik Fikret şiir konusunda uzunca süren sessizliğini İsmail Safa’nın yönetimindeki “Mirsad dergisinde yayınlanan “Bahar” adlı şiiriyle bozar. O yıl tam 18 şiiri dergide yayınlanır. Mirsad’ın kapanmasının ardından 1894’te Malûmat adlı derginin başyazarlığını yapar.

Daha çok genç yaşında, dayısının kızı ve çocukluk arkadaşı Nazime Hanım’la tam bir başkasına “verilmek” üzere iken evlenir (1890). 1894’te tek çocuğu Hüseyin Haluk doğar.

1895 sonunda Recaizâde Mahmut Ekrem aracılığıyla Servet-i Fünun dergisinin “kısm-ı edebî ser muharriri” olur ve bu derginin çevresinde toplanarak “Edebiyat-ı Cedide” akımını oluşturan sanatçıların başında bulunur. Bu çalışmaları kendisine çok geniş bir şöhret ve saygınlık sağladığı için şiirlerini 1897’de “Rubâb-ı Şikeste” adıyla bastırarak kuşağının en ünlü şiir kitabını memlekete kazandırır. Bu yapıt pek büyük bir ilgiyle karşılanır ve üst üste üç defa basılır. Fikret’in idaresindeki edebi topluluk dört beş yıl içinde yurdun sanat zevkinde büyük bir devrim meydana getirir. Bu yıllarda, Robert Kolej’in Türkçe öğretmenliğine atanır (1897).

Servet-i Fünun yazarları ile arasında başlayan görüş ayrılıkları zamanla büyüyen Tevfik Fikret, Ahmet İhsan ile derginin yönetimi konusunda da anlaşamayınca topluluktan ayrılır. Fikret Bebek’te “Âşiyan” adını verdiği evine çekilir. Zaten dergi bir süre sonra, Hüseyin Cahit’in Fransızcadan çevirdiği “Edebiyat ve Hukuk” adlı makale nedeniyle 16 Ekim 1901’de II. Abdülhamid tarafından kapatılır.

Tevfik Fikret bu dönemde yalnızca Robert Kolej’deki öğretmenliğiyle geçinir, bir yandan da baskıcı İkinci Abdülhamid yönetimini yerden yere vuran şiirlerini yazar… Tevfik Fikret, umutsuz ve karamsardır. Yeni fikirlerin yayılmasına sebep olduğu için zaten II. Abdülhamid’in hiç hoşlanmadığı Servet-i Fünun kapatılınca memleketle duygusal bağları da kesilen Fikret, hafiyelerin devamlı gözetimi altında yaşarken büsbütün kötümserleşir, kendisini birkaç defa tevkif de ettirmiş olan istibdat idaresine ve onu ayakta tutan Doğu miskinliğine kin beslemeye başlar. Hiç nedensiz sürgün edilen babasının Antep’de ölmesi, aile hayatında bir gün görmeyen kız kardeşinin acıklı ölümü, memleketinin halinden doğan ıstırabını kişisel acılarla bir kat daha arttırır. Sanat hayatındaki değişiklik, acı ve isyancı toplumsal şiirleri bu devrenin ürünüdür.

1908’de İkinci Meşrutiyet ilan edilir ve Fikret eski arkadaşları ile barışır. Hüseyin Cahit’le (Yalçın) (1875-1957) birlikte Tanin gazetesini çıkarır. İkinci Meşrutiyet’in gelişi ülkede bayram sevinciyle karşılanır. Tevfik Fikret, artık umutlu şiirler yazar. İdealist şairin çabalarıyla çevresindekilerin çıkarları hiç uyuşmaz.

1908’in Aralık ayında Galatasaray Lisesi müdürlüğüne getirilir. 1910 Nisan’ına dek Galatasaray Lisesi‘nin müdürlüğünü yapar. Doğuştan eğitimci olduğu kadar Robert Kolej’de zamanının en ileri eğitim yöntemlerinin uygulanmasına tanık olan Tevfik Fikret, bu göreve canla başla sarılır. Avrupa ayarı bir lise olmak iddiasında bulunan okulu, bütün Doğu taraftarlarından, uyuşukluğundan, pisliğinden temizler. Çevresindeki yenilik taraftarlarının, doğruluğa, aydınlığa, gerçek bilime özlem duyanların kalbinde unutulmaz izler bırakan bu düzeltmeleri okuldaki geri kafalı insanların, çıkarlarına zarar gelenlerin hoşuna gitmez. Hakkındaki iftiraları Maarif Nazırlığı’nın müdahalesine yol açtığı için, mutlak sorumluluk sözü üzerine kabul ettiği müdürlükten istifa eder. Maarif Nazırı Abdurrahman Şeref Bey’in ısrarlı ricası üzerine yeniden okulun müdürlüğüne gelen Fikret, burada medenileştirici ve disiplinci rolüne devam eder. Denilebilir ki, bu seçkin lisemizin üstün vasıfları, Fikret’in kısa müdürlüğü zamanında oluşmuştur. Tevfik Fikret, bu okulu modern eğitim sistemini yerleştirebilmek için yalnız eski kafalı medrese zihniyetiyle değil, aynı derecede geri kafalı olan Fransız yardımcılarıyla da çekişmek zorunda kalmıştır.

Cesedimi Çiğnemeden Galatasaray Lisesi’ne Giremezler

Tevfik Fikretİkinci Abdülhamit döneminde, İkinci Meşrutiyet’in ilanından 9 ay sonra, 13 Nisan 1909’da İstanbul’da 31 Mart Olayı patlak verir… İkinci Meşrutiyet’e karşı ayaklanan gericiler; Mekteb-i Sultani’ye (Galatasaray Lisesi’ne) yönelerek “Gidip onun okulunu başına yıkalım!” haykırışlarıyla yürüyüşe geçerler. Gericilerin yürüyüşünü haber alan Tevfik Fikret, okulunun kocaman demir kapısını açtırıp tek başına önünde durarak “Önce benim cesedimi çiğnerler, ondan sonra içeri girerler!” diye gericilere meydan okur.

Devrim tarihimizde “Hareket Ordusu” diye anılan Mahmut Şevket Paşa’nın komutasında kuvvetler 24 Nisan’da İstanbul’a girer. İkinci Abdülhamit tahttan indirilir. 31 Mart Olayı’na katılanlardan, ayaklanmayı hazırlayanlardan başlıcaları idam edilir, hapis ya da sürgün cezasına çarptırılır. T

Ne var ki yeni Maarif Nâzırı Emrullah Efendi ile de anlaşamayınca, Fikret istifa ederek bir kez daha Âşiyan’a çekilir (1910).

1912 yılında, İttihat ve Terakki Fırkası Meclis’i kapatır. Fikret yeniden öfkeli, sert, yiğit şiirler kaleme alır. Hân-ı Yağmâ şiirinde İttihat ve Terakkicilerin yalnızca günlük yaşamlarını keyifle geçirme peşinde olduklarını, vatanı umursamadıklarını dile getirince bir kez daha iktidarın şimşeklerini üzerine çeker.

Bu sıralarda, şairi için için kemiren ve ne yazık ki pek geç teşhis edilen şeker hastalığı ona göz açtırmaz hale gelir. 1914’de kolu şiştiğinden bir ameliyat geçirir. Bunca savaşlardan bitkin hale gelen vatanın yeni bir savaşa sürüklendiğini görerek duyduğu acı da hastalığını çabuklaştırmış olabilir. Hasta yatağında, içinde çocuk şiirlerini topladığı “Şermin” adlı eserini yazar.

Zamanında tedavi edilemeyen hastalığı, belki veremle de birleşerek asıl büyük yapıtını vereceği bir yaşta Tevfik Fikret’i bu dünyadan alır (19 Ağustos 1915). Fikret’in “Âşiyan’ın bahçesine gömülmesi” biçimindeki vasiyetine karşın naaşı önce Eyüp Sultan mezarlığına gömülür. Eyüp Sultan’da bulunan gömütü, ölümünden 46 yıl sonra -vasiyeti gereği- 94. doğum yıldönümü olan 24 Aralık 1961’de Âşiyan’a taşınır. Âşiyan 1941’de İstanbul Belediyesi tarafından “Edebiyat-ı Cedide Müzesi” haline getirilmiştir.

Tevfik Fikret’in Eserleri

  • Rubâb-ı Şikeste: 1900, İstanbul, Âlem Matbaası, 363 sayfa.
  • Halûk’un Defteri: 1911, İstanbul, Tanin Matbaası, şairin kendi el yazısıyla klişe baskısı, 94 sayfa.
  • Rubabın Cevabı: 1911, İstanbul, Tanin Matbaası, 9 sayfa.
  • Şermin: 1914, İstanbul, Kanaat Matbaa ve Kütüphanesi, 94 sayfa.
  • Tarih-i Kadîm: Eski harflerle, tarihsiz. – 2. basılış: 1928, İstanbul’ Nümune Matbaası, 21 sayfa (Hasan Âli Yücel’in önsözü ile).
  • Son Şiirler: 1952,1968, İstanbul, İnkılap Kitabevi (Cevdet Kudret Solok’un önsözü ile).
1 Yorum

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.